16 Nisan’da yapılan referandum çalışmaları muhalif eksende bulunan derneklerin kapatıldığı, yüz binleri bulan ihraçların olduğu, siyasi parti temsilcilerinin ve gazetecilerin tutuklandığı, yani hayır cephesi açısından hiç de iyimser olmayan atmosferle başladı. AKP’nin MHP ile kurduğu ittifak başlarda Evet’in favori gösterilmesine sebepken Hayır seçime kadar iddiasını sürdürdü. Sayım sonuçlarının adil olmadığına kesin kanaatle bakılmasına rağmen belki de alabileceği en yüksek oranı, yani yüzde 49’u aldı. Toplumun yarısının referandum önerisine karşı durma sebeplerinde, cumhurbaşkanının ve Bahçeli’nin koltuklarını güvene alma kaygısından tek adamlığa karşı çekinceye kadar birçok boyut var ancak muhafazakârların rol aldığı kesit güncelliği itibarıyla dikkat çekici.
OHAL süreci ile yaşanan gelişmeler, önceki seçimlerde var olan durumların dışında potansiyeller üretti. Yakın dönem seçimlerinde belirleyici vektörlerden muhafazakâr seçmenin, uygulanan KHK yöntemleri ve bunların yansımalarıyla safını yeniden kardığı gözlemlendi. Haksız yere ihraçlara maruz kalan ciddi sayıda mütedeyyin kesimin AKP ile yaşadığı ihtilaf, keza iktidarın ulusalcılarla kurduğu ittifak son on beş yıldır safları belirgin olan muhafazakârların bu sefer heterojen bir dağılımla konumlanmasına yol açtı. Bu noktada AKP ile kriz yaşayan ancak omurgasında CHP ve HDP’nin de bulunduğu Hayır cephesinde yer almak için geçmişten kalma çelişkileri olan seçmenin ikilemi iyi okundu. Yeni düzlemin ele alındığı Hayır toplantılarının belki de en can alıcı konusunu “aslında ulaşamadığımız kesimlere…” diye başlayan geleneksel muhafazakâr seçmeninin anlaşılıp ulaşılmasının kastedildiği tartışmalar oluşturuyordu. Çünkü işin aslı buradaydı
AKP iktidarının, Foucault’nun iktidarın özne yaratan bir aygıt olduğu tezini doğrular nitelikte Evet-Hayır cephesini hilal-haçlı, hak-batıl, vatansever-hain gibi karşıtlık üzerinden öznelerle tanımlayıp muhafazakâr kesimi konsolide etme çabası; Hayır bloğunun geliştirdiği özenli ve kapsayıcı dille ve bu söyleme servis verecek reflekslerden kaçınmasıyla amacına ulaşamadı. Örneğin “gerici” , “yobaz” kavramları her ne kadar karşı çıkılması yerinde olgular olsa da yakın tarihte (28 Şubat ve sonrası) bu vurguların muhafazakâr kesimi tasfiye ve rencide etme, mobbing uygulama araçları olmasından halen tepkiyle karşılanıyordu. Hayır kampanyalarında yeni anayasayı bu şekilde nitelendirmenin yerine istişare (katılımcılık), yetki paylaşımı, hesap verebilirlik gibi hiçbir kesimde tepki uyandırmayacak söylemlerin alması Hayır’ın taban yüzeyini arttırdı.
Saadet Partisi, Yeni Asya gazetesi, Hak ve Adalet Platformu gibi İslâmi ekollerden gelen yapıların Hayır cephesinde bulunması, hilal-haçlı gibi karşılaştırma propagandalarını boşa çıkaran göstergeler oldu. Saadet Partisi’nin kampanya yapmayışı, Yeni Asya gazetesinin de ancak yayıncılık düzeyinde fikir beyan etmesine karşın İslâmi camianın önde gelen yazar ve siyasetçilerinin kurduğu Hak ve Adalet Platformu'nun, önermelerini dinî perspektiften alan saha çalışmalarının “ulaşılamayan” kesimin yoğunlukta olduğu ve mekânsal olarak da iktidarın kalesi addedilen Fatih, Üsküdar, Bağcılar gibi ilçelerde yüksek teveccühle karşılandığı görüldü. Muhafazakârların itirazının hızlıca sönümlendirildiği Mavi Marmara davasının, 28 Şubat'ta uygulanan baskıcı yöntemlerin mağdurlarının bugün KHK ihraçları örneği gibi yöntemleri uygulayan aktörlere evrildiği söylemleri Hayır için deplasman gibi görülen muhafazakâr yoğunluklu yerleşim yerlerine erişip sesini duyurma ve ikna etme biçimleri açısından önemli bir boşluğu doldurdu. Seçimin son gününe kadar kısıtlı imkânlarla bildiri dağıtımı, esnaf ziyareti ve söyleşilerle “riskli” görünen yerlerde titizlikle çalışmalarını sürdürdü. Rijit söylemlerden kaçınıp vicdan ve adalet odaklı, ortak yaşama göndermelerin olduğu mütedeyyin kesimin uzlaşı dilinden Hayır’ın aktarımları yapıldı. Üsküdar ilçesinde Hayır’ın önde çıkması sansasyonel görülse de Fatih, Başakşehir gibi semtlerde Evet’in çok az farkla önde olması dikkat çekici sonuçlar olup değerlendirilmesi gereken mesajları barındırıyor.
Böylece muhafazakârlardan sola kadar uzanan yapıların kendi özgünlüğünü koruyup özerk çalışmalar sürdürmesi iktidarın karşıtlık üzerinden özne yaratma algısına rağmen sekülerlerin ve mütedeyyinlerin tekçi yönetime karşı ara kesitte buluşmasını sağladı. Bu hassasiyet AKP'nin seçim çalışmalarının başlangıcında yoğun olarak işlediği Hayır oyu vereceklerin FETÖ ve PKK ile aynı izdüşümde bulunduğunu yorumlayıp Evet oyuna teşvik politikasını işlevsiz kıldı. İktidar son günlerde “cumhur evet diyor cumhuriyet güçleniyor”, “cesur millet güçlü devlet milyonlarca evet” gibi yaratıcılıktan uzak kafiyeli sloganlara mahkûm oldu.
Baskıların sıradanlaştığı ülke gündeminde düşük bir umutla başlayan, bünyesinde birbirinden farklı referanslarla yeni anayasaya karşı çıkan yapıları barındıran Hayır cephesinin kullandığı nötr dilin ve farklı kesimlerin Hayır çalışmasında geliştirdiği çapraz dayanışma metotlarının ülkenin yakın geleceğine etki edecek pratikler olduğu söylenebilir.
Koşullarının adil olmadığı, sonuçlarının da objektifliğine dair inancın olmadığı seçimlerin fonksiyonuna aşırı anlam yüklemenin gerçekçi olmadığı kanaatindeyim. Burada esas alınması gereken, referandumun nicel sonuçlarından ziyade Hayır ekseninde bulunan yapıların/bireylerin zor şartlarda geliştirdiği örgütlenmenin, ötekini dışlamayan, mümkünse de kapsayan özverili söylemlerinin ve cesaretinin sergilendiği sürecin başlı başına kazanım olduğunun görülmesidir.