30 Mayıs'ı 31 Mayıs'a bağlayan gece, sabaha karşı, binlerce kişi Ayasofya önüne seccadelerini serdi. "Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın" diyerek kadın erkek yağmurun altında buluştular. Gemileri karadan yürüten ecdadın trenleri denizin altından yürüten torunlarıydılar, fetih nesliydiler. Şimdi Ayasofya'yı yeniden fethetmek, ümmeti yeniden canlandırmak için Ayasofya'daydılar. Çünkü Ayasofya bir kilitti ve bu kilit açılmalıydı ki milletin bahtı açılsın.[1]
Neden tam da bugün Ayasofya'yı yeniden fethetmemiz gerekiyor? Bizim olanı neden yeniden, tekrar tekrar "bizim" yapmamız gerekiyor?
(Ya da mesela, yüzlerce yıldır bütün hayvanların İslami usullere göre kesildiği bir ülkede neden şimdi etlerin üzerine ayrıca bir "helaldir" ibaresi konuyor?) "İslamcı iktidarın kısa vadeli hesapları" değil, binlerce kişiyi gecenin karanlığında Ayasofya önünde saf tutmaya çeken. Ayasofya'nın cami olması konusu hükümet için belki bir seçim konusudur, belki bir gündem hamlesidir. Ama bugün Türkiye'de "Halife/Sultan" Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsında ümmete koşan milyonlar için Ayasofya'nın cami olması, bundan çok daha fazla şey ifade ediyor. Ayasofya'nın yeniden fethedilmesiyle Türk-İslam'ın altın çağı yeniden başlayacak. Artık vakit geldi. Zulüm çok, çok uzun sürdü. İslam yerinden edildi, devlet ümmetin elinden alındı, ülke sömürüldü ve din unutturulmak istendi. Fakar çok şükür artık bütün bunların sonuna gelindi, devlet yeniden Müslümanların elinde; iç ve dış mihraklar ne yaparsa yapsın. İslam'ın altın çağı yeniden canlanan Osmanlı'nın kanatları altında artık yeniden başlayacak. Halep, Şam ve Bosna tek bayrak altında bir ümmet olacak; Afrika'nın mazlumları Müslüman abilerinin şefkatiyle hayat bulacaklar, Cihan İmparatorluğu yeniden bu dünyaya hakim olacak. Ümmeti ve devleti yeniden kurmak için gerekli olan Sultan/Halife artık burada: Recep Tayyip Erdoğan. Ve fetih de, mabetlerin kiliseye çevrilmesi de ancak bir sultanın varlığında mümkün olur. Ayasofya'nın önünde toplanan kalabalık bu Sultan'ın gölgesinde oradadır. Kalabalığın kendisi Sultan değildir, ancak Sultan'ı temsilen, onun adına ve onun inayetiyle oradadır - gece yarısı toplanan mümin kalabalığına gaz sıkılmıyor ve kalabalık özgürce fethe gidiyorsa bu elbette mümin Başbakan'ın sayesindedir. Ayasofya'nın önünde kılınan namazda Erdoğan'ın gölgesi var. Kim bilir, böyle giderse belki Erdoğan'ın kendisi bizzat Ayasofya'ya ayak basar, orada namazını kılar ve sultan sıfatıyla Ayasofya'yı cami eyler. Çünkü her şey tekrar ediyor. Yeniden karadan gemiler yürütülüyor, yeniden mektuplarla Şarlman'a ayar veriliyor. Mabetler fethediliyor, Ayasofya yeniden cami yapılıyor, sil baştan her şey. Neden? Twitter'dan bir keps bunu çok güzel özetliyor: 1453 Yer: İstanbul - Ayasofya Camii Önü
Fetih Öncesi Sabah Namazı, Bu namaz sonrası gelen bir fetih ve sonrası başlayan Yeni Bir Çağ.
Fetih Öncesi Sabah Namazı. Bu namaz sonrası gelecek olan bir fetih ve sonrası başlayacak olan YENİ BİR DÜNYA DÜZENİ.
---
Erdoğan gerçekten de bir sultanın, bir halifenin bu devirde vücut bulmuş hali. Eski zamanın büyük hükümdarlarının bu devirdeki çaresiz bir taklidi - yeni bir dünya düzenini başlatmak için 561 yıl önce yapılanı tekrar etmekten medet umulan bir devir. Fetih neslinin de çok iyi bildiği gibi, tarih tekerrür eder ve bütün önemli şahsiyetler tarihte iki kez ortaya çıkarlar.[2] Birincisi trajedi ikincisi ise fars olarak. Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsında, belki melodram olarak. Siyasal İslam (siyasal olmayan bir İslam kaldı mı?) kendisine ait olmayan hiçbir şeyi fethedemeyecek kadar tükenmiş durumda. Halep ve Şam çok uzakta kaldı. Siyasal İslam'ın kuracağı temiz ve ahlaklı ülke çok eski bir umuttu. Vaat edilen dünya kurulamadı. Burada artık yapılabilecek tek şey var: fethedilmiş olanın yeniden, yeniden, yeniden fethi. Fetihler ve zaferler; İslam burada aranıyor. Bu yüzden yeniden fetihler ve zaferler çağındayız. One minute'ler, dik durmalar, büyük oyunu bozmalar. Başında halifesiyle yeni Osmanlı Devleti kendini yeniden fethederek durmadan şişiyor. İslam'ın çöküşünün iktidarla ve devletle mutlaka alakası vardır. Ancak belki iktidarı kaybettiğimiz için değil, iktidarı bu kadar çok istediğimiz için özümüzü kaybetmişizdir.