25 Mayıs’ta gerçekleşen, Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sadece üç ay önce İspanya’da kurulan PODEMOS[1] partisinin seçimlerdeki sürpriz başarısı, Avrupalı siyasetçilerin, gazetelerin, araştırma kuruluşlarının dikkatle takip ettiği ve en çok tartıştığı konulardan biri.
PODEMOS’un Avrupa Parlamentosu seçimlerinde, İspanya genelinde 1.2 milyon oy alarak ülke çapında 4. siyasi parti sırasına yerleşmesi, Madrid, Asturias, Baleares, Cantabria, Aragon gibi bölgelerde elde ettiği yüksek oy oranı; İspanya siyasetini yıllardır hakimiyeti altına almış Halk Partisi (PP) ve İspanya Sosyalist ve İşçi Partisi (PSOE) temsilcilerini, köşe yazarlarını sosyologları, yaptıkları açıklamalara ve yazdıkları yazılara bakıldığında oldukça tedirgin etmiş gözüküyor.
PODEMOS partisinin lideri, 35 yaşındaki Madrid Compultense Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesorü Pablo Iglesias’ın şahsına ve ekibine yöneltilen eleştirilerin genelinde oldukça sert, suçlayıcı ve alaycı bir tavır hakim. Iglesias, hayalperest Sovyet liderlerine benzetilirken, popülist ve ütopik olmakla suçlanıyor. Pedro Arriola (İspanya Başbakanı Mariano Rajoy’un danışmanlığını yapmakta) ve Jose Juan Toharia gibi ülkenin tanınmış sosyologları ekranların karşısına geçip halka PODEMOS’un oldukça geçici bir olgu olduğunu, İspanyol halkının ve özellikle gençlerin, Avrupa Parlamentosu gibi ülkenin iç politikasına çok fazla tesiri olmayan seçimlerde, mevcut siyasetçilere olan öfkelerini ve tepkilerini göstermek için bir nevi ceza oyu (voto de castigo) kullandıklarını belirten açıklamalarda bulundu. Yine İlerleme ve Demokrasi Birliğinden (UPYD) Rosa Diez, PODEMOS’la birlikte ‘‘maalesef’’ popülist partilerin artık İspanya siyasetine girdiğini belirtirken, İspanya’nın eski başkanlarından Felipe Gonzales de PODEMOS’la ilgili “bunlar Venezuela menşeli Bolivarcı hareketlerdir ve bu partinin iktidara gelmesi hem İspanya hem de AB için felaket olur” dedi.
PODEMOS’un Avrupa Parlamentosuna göndereceği beş vekilden biri olan Teresa Rodriguez bu eleştirilere şöyle bir karşılık vermiş: “Bizimle ilgili bir kötülüme kampanyası başlatmış olmaları oldukça normal zira çok korkuyorlar.” Keza Fundacion Alternativa sözcülerinden siyaset bilimci Vicente Palacio, PODEMOS’un korkulanın aksine demokratik sistemi tekrardan canlandıracağı için İspanya siyasetini oldukça olumlu bir şekilde etkileyeceğini savunuyor. Peki İspanyol merkez sağını ve solunu, PODEMOS’la ilgili bu kadar korkutan şey ne? PODEMOS’a giden 1.2 milyon oy gerçekten neyi temsil ediyor? Rodriguez’e göre cevap çok basit: “PODEMOS’a giden her oy finans devlerine, bankalara, hacizlere, işten atılmalara karşı bir isyanı, PP ve PSOE gibi partilerin siyaset anlayışına duyulan bıkkınlık ve güvensizliği temsil ediyor.’’
Rodriguez’in bahsetmiş olduğu isyanın, bıkkınlık ve güvensizliğin sadece şu an tezahür eden bir tepki olduğunu düşünmek oldukça hatalı olur. Partinin oylarıyla ifade edilen bu tepkinin neticesinde elde edilen başarıyı anlamlandırabilmemiz için geçmişe gidip, İspanyol halkının isyanının izini sürmemiz gerekir. Zira PODEMOS, İspanya demokrasisini yenileyici gücünü isyanı başlatan hareketin bundan üç sene önce meydanlarda deneyimlediği yeni “siyaset yapma biçimlerine” ve yine demokrasiye ilişkin “taleplerine” borçlu.
EKONOMİK KRİZ, 15-M HAREKETİ VE PODEMOS
2008 yılında yani bundan tam altı sene önce, İspanya’yı etkisi altına alan ekonomik krizin neticesinde devlet kurumlarında baş gösteren yolsuzluk, ülke içi ekonomik eşitsizlik ve adaletsiz gelir dağılımının toplumsal hayatta yarattığı yıkıcı etkilerinin karşısında, milyonlarca kişiyi kapsayacak olan 15 Mayıs (15-M) diye adlandırılan ve kendilerini “indignados” (öfkeliler) diye tanımlayan bir hareket ortaya çıktı. Bu hareketin Madrid olmak üzere İspanya’nın elliyi aşkın şehri etkisi altına alıp meydanlarda hep bir ağızdan “Gerçek Demokrasi, Hemen Şimdi” “Siyasetçilerin ve Bankacıların Malı Değiliz” haykırışları İspanyol siyasetine egemen olan PP ve PSOE partileri tarafından tamamen göz ardı edildi.
Bugün, 15-M hareketinin başlattığı protestolardan üç sene sonra İspanya’nın meydanlarında artık milyonlar toplanmıyor olabilir. Fakat Metroscopia Araştırma Şirketinin yurt çapında yaptığı araştırma, İspanyol halkının %72’sinin[2] hala 15-M hareketinin taleplerini hiç olmadığı kadar geçerli bulduğunu gösteriyor. Geçen üç senenin ertesinde 15-M hareketinin taleplerinin geçerliliğini nasıl koruduğunun cevabı buhranın devam ediyor olmasında saklı.
Bugün İspanya’da ekonomik krizin başlamasından altı sene geçmiş olmasına rağmen halen işsizlikten ötürü üç milyon insan (Barcelona Büyükşehir nüfusuna neredeyse eşit) ayda 300 Euro gelirin altında açlık sınırında yaşam mücadelesi veriyor. Halk Partisi lideri İspanya Başkanı Manuel Rajoy hükümetinin eğitim, sağlık, sosyal koruma gibi toplum için hayati olan alanlarda yaptığı eşi görülmemiş bütçe kısıntılarına rağmen, İspanya’nın kamu borcu gayrisafi yurtiçi hasılasının (GSYIH) %95’ine yükseldi. Borçların bir türlü kapanmaması, kamu ve özel sektör kuruluşlarının sürekli olarak yaptığı bütçe kısıntılarının neticesinde bugün İspanya’da genç nüfus işsizlik oranı %55’.[3] 2013 yılında işlerini kaybettikten sonra bankaların uyguladığı korkunç faiz oranları sebebiyle ev kredilerini ödeyemeyip evleri tasfiye edilen ailelerin sayısı ise 35.000’nin üzerinde.[4] Hal böyle olunca 15-M hareketini oluşturan milyonlarca kişinin neden hala “öfkelerinden” bir nebze olsun kaybetmemiş olmalarını anlayabiliriz diye düşünüyorum.
Bu noktada, 15-M hareketinin öfkesini dile getirişine de bakmakta yarar var çünkü Madrid’in Puerta del Sol meydanında ve İspanya’nın 50’ye aşkın şehrinin meydanlarında sadece öfke çığlıkları duyulmadı. Protestolar sırasında ve sonrasında binlerce İspanyol vatandaş farklı platformlarda hayatını doğrudan etkileyen kararların, kendilerine sorulmadan nasıl olurda doğrudan Troyka (Avrupa Birliği, Uluslararası Para Fonu ve Avrupa Merkez Bankasından oluşan üçlü) tarafından alınıp kendi oylarıyla seçtikleri hükümetlere dikte ettirildiğini sorguladı ve bu duruma bir son vermek amacıyla İspanya’da egemen olan “kısıtlı demokrasi kültürünü” yıkmak için alternatif çözüm yolları aramaya başladı.
3 yıldır, neredeyse her gün İspanya’nın çeşitli şehirlerinde, bir çok farklı siyasi görüşten kişinin katılımıyla oluşan mahalle asamblelerinde farklı örgütlenme tarzları tartışıldı. İspanya siyasetçileri mecliste Troyka’nın kendilerine verdikleri ödevleri yapadursun, 15-M’ye katılanlara daha katılımcı, daha yatay ve demokratik bir siyasetin ancak halkın kendi kendine örgütlenmesiyle mümkün olabileceğini deneyimledi. İşte tam da bu sürecin deneyimlenmesinin ardından 15-M’nin alternatif siyaset yapma biçimlerini içselleştiren yeni bir siyasi parti oluştu.
YENİ BİR ÖRGÜTLENME BİÇİMİ
Parti olarak kaydı, sadece üç ay önce gerçekleşen PODEMOS’un kurucuları: lider Pablo Iglesias ve yine Madrid Compultense Üniversitesi siyaset bilimi profesörleri Juan Carlos Monedero ve Carolina Bescansa. Partinin geri kalan çekirdek ekibinde bütün seçim kampanyasını ve iletişim stratejilerini belirleyen siyaset bilimci ve toplumsal hareketler uzmanı 31 yaşındaki Íñİgo Errejón, Cadiz’li lise öğretmeni Teresa Rodriguez, İspanya Ulusal Araştırma Konseyi üyesi bilim adamı Pablo Echenique, sosyal aktivist Miguel Urban, psikiyatrist Ana Castano, gibi bir çok meslek grubundan farklı kişiler yer alıyor.
Íñİgo Errejón, El País gazetesine verdiği bir röportajda, partinin 15-M hareketinin ertesinde bir çok şehrin farklı semtlerinde toplanmaya devam eden mahalle forumlarında gerçekleştirilen yoğun tartışmalar sonucunda kurulduğunu belirtiyor. Partinin kurulduğu gün itibariyle Avrupa Parlamentosu seçimlerine hazırlık maratonuna girmiş olması parti ekibini neyi amaçladıklarını basit ve anlaşılabilir olarak yaygınlaştırabilmek için hızlı ve etkin iletişim stratejilerini kullanmaya itmiş. Gezi ve 15-M gibi toplumsal hareketlerin organize olmasında en fazla etkisi olan twitter ve facebook’un kullanılmasının yanı sıra partinin kendi web sayfası, partinin oy tabanıyla sürekli şekilde doğrudan iletişimde olmasını sağlayan en yenilikçi yöntemlerden biri.
Partinin 15-M hareketinden devraldığı örgütlenme pratiklerinden diğer biri de mahalle forumlarına benzercírculo olarak adlandırılan grup oturumları üzerinden siyasi tartışmaları devam ettirmesi. Şu ana kadar İspanya’nın farklı şehirlerinde farklı mahallelerinde, kasabalarında hatta köylerinde PODEMOS’UN üç yüz grubu aktif olarak toplantılar düzenlemeye devam ediyor ve grup sayısı gün geçtikçe artıyor. Parti Lideri Pablo Iglesias, bu gruplar ve parti arasındaki ilişkiyi şu şekilde tanımlıyor:
“Grup oturumları tartışma alanları fakat ayrıca siyasi tartışma alanları...Bu grup oturumları bütün herkese açık, halkın kendi öncü olduğu mekanlar. Gruplara ilişkin bizim tarafımızdan hiç bir paternalist yaklaşım söz konusu olmayacak. Tabii gruplarda ırkçı, yabancı düşmanlığı, cinsiyetçi davranışlara izin verilmeyecek. Grupların yapmak istediklerine, kendilerinin karar vermesi gerekiyor. Bu grupların, bizim verdiğimiz sloganlar üzerinden yürüyen bir alan olmasını istemiyoruz aksine insanların kendi teşkilatlanmasını yürütmede aracı olan bir alan olmasını arzuluyoruz. Ve eğer PODEMOS grupları büyümeye, organize olmaya ve güçlenmeye devam ederlerse bizim yürüttüğümüz seçim kampanyası halkın siyasette kendi öncü rolünü tekrar kazanması için fevkalade bir mazeret olmuş olur.... Burada anahtar, grupların bizim arkamızdan değil bizim onların arkasından koşmamız.”
Iglesias’ın dediği gibi, PODEMOS’un grupları 15-M hareketinde olduğu gibi açık katılım sistemiyle işliyor. Gruplara üye olmak için kimlik göstermeye gerek yok sadece e-posta adresinin verilmesi yeterli. Kişilerin farklı bir siyasi partinin üyesi olması durumu, hiç bir şeyi değiştirmiyor amaç orada bulunup siyasi tartışmaya katılmak.
Íñİgo Errejón, PODEMOS gruplarının İspanya’da politikacılardan tarafından rehin alınan demokrasiyi tekrardan kazanma arzuyla bir araya gelmeyi amaçladığını belirtiyor. Örnek olarak bir kaç kişi bir grup oluşturmak istiyorsa bunu PODEMOS’un facebook sayfası üzerinden grup açma talebi göndererek gerçekleştiriyor. Daha sonra grup istediği sıklıkta toplanabiliyor. Grupların toplandığı belli bir yer yok, kiralanan belli bir ofis yok, toplantı alanları grup üyelerinin tercihlerine göre belirleniyor. Daha sonra toplantıda alınan kararlar, parti programına ilişkin önerilen değişiklikler partinin web sayfasına gönderiliyor. PODEMOS’un programı da parti çekirdek ekibinin çalıştığı farklı alanlarda uzman olan kişilerle birlikte hazırlandıktan sonra yine partinin web sitesi üzerinden gerçekleştirilen oylama yöntemiyle kabul edilmiş. Bugün hala gruplar programa ilişkin ekleme ve düzeltme taleplerini kendi içlerinde tartıştıktan sonra web sayfası üzerinden paylaşabiliyorlar.
PODEMOS’u İspanya’daki diğer partilerden ayıran bir başka önemli husus da partinin ilk seçim deneyimi olan Avrupa Parlamentosu seçimlerinde adaylarını parti içinde bütün gruplara açık bir şekilde yapılan oylamayla belirlemesi. Bu süreç içerisinde her grup en fazla üç aday belirleyerek toplamda 150 kişilik bir liste oluşturulmuş. Devamında bu liste yine gruplara açık bir şekilde partinin web sayfası üzerinden gerçekleştirilen oylamayla 64 kişiye indirilmiş (32 erkek 32 kadın). Parti’nin Birleşik Sol’a (Izquierda Unida) ilişkin getirdiği en büyük eleştirilerden biri de halka açık oylama konusu.Birleşik Sol içerisinde parti içi adayların belirlenmesi halka açık bir şekilde yapılmaması Iglesias’a göre büyük bir sorun oluşturuyor. PODEMOS grupları ve çekirdek ekibi ancak halka açık saydam olan kendi aday seçme yöntemlerinin Sol Birlik tarafından uygulaması halinde koalisyonun mümkün olabileceğini savunuyor.
Juan Carlos Monedero, parti içerisinde Pablo Iglesias gibi en etkili olan isimlerden biri. Hem Iglesias, hem de Monedero’ya göre PODEMOS, 15-M hareketini temsil etmiyor. İkisi de hiç bir partinin bir toplumsal hareketi temsil ettiğini iddia edemeyeceğini, bunun büyük bir yanılgı olacağını belirterek, PODEMOS’un sadece 15-M hareketinin araçlarından biri olduğunu savunuyorlar. El Pais gazetesinin, Metroscopia araştırma şirketine hazırlattığı istatistiksel bilgilere bakınca PODEMOS’un 15-M olan ilişkisinin oy tabanına da doğrudan yansımadığını görebiliriz. PODEMOS’un seçmen profili düşünülenin aksine sadece çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu 15-M kitlesi değil. PODEMOS’a oy verenlerin %45’i 35-54 yaşları arasındaki kişilerden oluşuyor.
Iglesias, PODEMOS’a oy verilmesiyle hiç bir sorunun tamamen çözülmeyeceğini, değişimin ancak halkın tekrar ipleri eline alıp güçlenmesiyle mümkün olduğunu bu sebeple de parti olarak vermek istedikleri en önemli mesajın bu olduğunu belirtiyor. PODEMOS’u bir siyasi partiden çok vatandaşların bir araya toplanıp siyaset yaptığı bir alan olarak tanımlarken . siyasi parti olarak kaydının yapılmasının aslında seçimlerde aday göstermek için hukuki bir zorunluluk olduğunu ekliyor.
PARTİ PROGRAMI VE HEDEFLERİ
PODEMOS gruplarının tartışarak ve üzerinde bir çok defa değişiklik yaparak oluşturduğu parti programı, İspanya’nın içinde bulunduğu ekonomik ve toplumsal buhrana yönelik bir takım çözüm yollarını kapsıyor. PODEMOS gruplarında en çok tartışılan meselelerden biri Troyka’nın şart koştuğu ama vatandaşların ödemekle yükümlü olmadığı borçların iptali, ülke çapında mali reform ve vatandaşların aktif olarak katılabileceği kamusal harcamaların denetimi. Parti programındaki diğer başlıklar ise şöyle: Monarşinin feshi, Katolik Kilisesinin mali yükümlülükleriyle ilgili ayrımcı politikaların sonlandırılması, kürtajın ülke içerisinde her kadının kararına bırakılarak güvenli ve bedava hale getirilmesi, devlet tarafından kurtarılan bankalara ait boş apartman dairelerinin işgaline ilişkin cezaların kaldırılması, iş kanunun değiştirilerek haftalık normal çalışma süresinin 35 saate indirilmesi, emeklilik yaşının 60’a indirilmesi, mali suçlara uygulanan cezaların sertleştirilmesi, İspanya’nın NATO üyeliğinin tekrar gözden geçirilmesi için bütün vatandaşların katılabileceği bir referandum, ülke içerisindeki stratejik sektörler olan: telekomünikasyon, enerji, gıda ulaşım, sağlık, ilaç eğitimle ilgili özel firmaların yönetiminde halkın söz sahibi olması veya bu hizmetleri veren devletin yöneteceği kurumların oluşturulması ve son olarak İspanya’daki bütün vatandaşların hayatlarını devam ettirilebilmelerine imkan tanıyan yeni bir maaş düzenlenmesi.
Bu kurumsal reformları içeren taleplerin yanı sıra, partinin Avrupa Parlamentosu’na gönderdiği beş adaydan biri olan 32 yaşındaki Cadizli lise öğretmeni Teresa Rodriguez’e göre “yeni bir siyaset etiğinin” yaygınlaştırılması da PODEMOS’un hedefleri arasında ilk sırada. Rodriguez’e göre “halkı temsil etmek bir meslek olmamalı, görevlerden uzaklaştırma mümkün olmalı, hizmet süresi kısıtlanmalı ve halkı temsil eden milletvekilleri normal bir vatandaşın aldığı maaşa benzer bir maaş almalı.” Bu sebeple PODEMOS’u Avrupa Parlamentosunda temsil edecek olan Teresa Rodriguez, Pablo Echenique ve diğer üç vekil Avrupa Parlamentosu’nun vekil maaşı olan 8000 Euro’dan sadece İspanya’daki bir öğretmen maaşına denk gelen 1930 Euro’yu alıp geri kalan parayı PODEMOS aracılığıyla oldukça saydam bir şekilde sosyal mücadeleler için kullanacaklarını belirtiyorlar.
Partinin Avrupa Parlamentosundaki gündeminin ne olacağı hususunda Pablo Iglesias’ın şu sözlerine dikkat çekmekte fayda var: “ İspanya ne troikanın kolonisi ne de Kuzey Avrupa ülkeleri için ucuz işçi tedarikçisi olmak istiyor... Bizim için Avrupa Parlamentosunda Avrupa’yı konuşmak önemli. Güney Avrupa ülkeleriyle oluşturacağımız ittifaklar ve bu ittifaklar aracılığıyla problemin Avrupa’yla ilgili değil, Almanya’nın Avrupa içerisinde uyguladığı yapı ve bu yapının bizi kolonileşmeye mahkum ettiğini herkese söyleyebilmek çok önemli.” PODEMOS, Avrupa Parlamentosu’nda kendisiyle anti-troyka görüşlerini paylaşan, Güney Avrupa ülkelerinin Almanya’nın “ucuz işçi gücü olmasını” engellemek için Avrupa’daki bütün sol partilerin güçlerini birleştirerek hareket etmesi halinde yeni bir Avrupa’nın mümkün olduğunu savunan Sol Birlik içerisinde yer alacak . Ayrıca Yunanistan’ın Radikal Sol Partisi (SYRIZA) lideri Alexis Tsipras’ın parlamento başkanlığı adaylığını destekleyecek.
Son olarak, Avrupa Parlamentosu seçimlerinden sadece 12 gün geçmiş olmasına rağmen İspanya’da Birleşik Sol (Izquierda Unida) içerisindeki bazı liderlerin parti içi adayların belirlenmesinde, PODEMOS’un uyguladığı gibi halka açık seçim yöntemini uygulamak için getirdiği talepler, PODEMOS’un İspanya’da yarattığı etkinin gün geçtikçe daha fazla artacağının işaretlerinden biri.
Avrupa Parlementosu seçimlerinden önce PODEMOS’un Birleşik Sol içerisinde yer almaması İspanya solunda büyük tepki yaratmıştı. Birleşik Sol’u İspanya’nın kalıplaşmış iki partili sistemini sonlandırabilecek tek alternatif olarak gören bir çok solcu, PODEMOS’u oyları bölmekle suçlamıştı. Juan Carlos Monedero seçimlerden önce kendisiyle yapılan bir röportajda 25 yıl boyunca Birleşik Sol içerisinde aktif olarak çalıştıktan sonra bu siyasi oluşuma ilişkin eleştirilerde bulunmanın ona çok zor geldiğini belirterek Birleşik Sol içerisinde belirli bir kesimin resmen sulta kurduğunu ve seçimlerden önce kendi kafalarına göre torbadan isim seçer gibi Birleşik Sol içerisinde yer alan farklı partilerin farklı gruplarının tavsiye ettiği isimleri alıp bir aday listesinin belirlenmesinin öncelikle halka ve Birleşik Sol’a gönül verenlere ihanet olduğunu belirtti.
Monedero’ya göre Birleşik Sol içerisinde eşi bulunmaz bir çok aktivist yer alıyor. Sorun partinin kendi içerisinde bazı zıtlıkları çözmekte zorlanması. Iglesias’a göre ise Birleşik Sol kendi içerisinde tutarlı olup vatandaş ve parti arasındaki duvarı kırmalı. Bunu gerçekleştirmenin en iyi yolu da vatandaşın adayları kendi seçmesi. Iglesias iki parti arasındaki fark sorulduğunda: PODEMOS ve Birleşik Sol arasındaki en büyük farkın PODEMOS’un başrolü halka verirken Birleşik Sol’un baş role kendi parti üyelerini koyması olduğunu belirtiyor.
Bugün iki partinin de liderlerinin konuşmalarına, programlarına bakıldığında ideoloji olarak aralarında farklılık bulmak çok zor. İki partide İspanyayı esir alan PP ve PSOE’nin egemenliğine son vermek istiyor. Kki partiye de oy veren vatandaşlar hükümetin eğitim ve sağlık alanında yaptığı bütçe kısıntılarına karşı, her iki parti de borçların büyük bir kısmının yasal olmayıp halkın ödemekle yükümlü olmadığını savunuyor. Fakat Birleşik Sol kendi içerisindeki farklı grupların fikirlerinin örtüşmemesi sebebiyle genelde verdikleri mesajlarla yaptıklarının çelişmesinden ötürü Sol içerisinde arzuladığı liderlik rolünü tam anlamıyla üstlenemiyor. Birleşik Sol Avrupa Parlamentosu seçimlerinde İspanya’da 3. Parti sırasına yerleşip , Avrupa Parlamentosuna 6 vekil gönderse de kendi içerisindeki çelişkileri çözmeden PP ve PSOE ‘ye karşı güçlü bir alternatif olması çok zor. Seçimlerden sonra yapılan analizlerin genelinde Birleşik Sol’un kendi içerisinde radikal bir değişime gitmesi gerektiği. Iglesias’a göre
“ Birleşik Sol’un başka türlü bir siyaset yapma, insanlarla başka bir şekilde diyalog kurma, ülkeyi kimlerin temsil edeceğini başka bir şekilde seçme şeklini anlamaya yönelik daha açık olması gerekiyor. Şimdiye kadar Birleşik Sol İspanya’da uzunca yıllar tek başına savaşmak zorunda kaldı, fakat iyi futbol oyuncuları gibi artık onlar da kafalarını kaldırıp uzun vadeli düşünmeli. 15-M hareketinin ne anlam ifade ettiğini bir daha sorgulayıp tek başlarına olmadıklarını kabul etmeleri gerekiyor.”
Kanımca bugün İspanya’da Sosyalist İşçi Partisinin İspanya parlamentosunda, merkez sağda yer alan Halk Partisiyle bir çok konuda neredeyse aynı fikirde olup aynı kararları alması, yıllardır PSOE’ye destek veren büyük bir kesimin artık oylarının nereye gittiğini sorgulamasına sebep oluyor. Bu durum da hem Birleşik Sol hem de PODEMOS için eşsiz bir fırsat. Fakat bu fırsatın doğru bir şekilde değerlendirilmesinin tek yolu 15-M’yle başlayıp PODEMOS’la devam eden mahalle asambleleri ve PODEMOS forumları sayesinde halkın kendi başına örgütlenerek alternatif bir siyaset yapma biçiminin, Birleşik Sol tarafından da benimsenmesi ve her iki partinin de güçlerini çok geç olmadan birleştirebilmesi.