30 Temmuz 2005 tarihli Hürriyet gazetesi manşetten duyurdu: “İHD, PKK’cı artık istifa ediyorum.” Altbaşlık: “Yazar Adalet Ağaoğlu, kurucuları arasında yer aldığı İnsan Hakları Derneği’ni (İHD) PKK terör örgütü yanlısı olmakla suçlayıp istifa etti.” (Sefa Kaplan’ın haberi).
Şaşırtıcı değil mi? Solda yer aldığını bildiğimiz, insan hakları konularındaki duyarlılığını takdir ettiğimiz ünlü edebiyaçımız Adalet Ağaoğlu, İHD nefreti ve insan hakları duyarsızlığı tescilli Hürriyet’e böyle manşet olmuş. Mühim bir olay. Hürriyet’in haberine ve daha sonra Ağaoğlu’yla Bianet’te Ayşe Durukan’ın yaptığı röportaja bakarak değerlendirelim.
Önce Hürriyet’te yayımlandığı haliyle Ağaoğlu’nun İHD’den istfa mektubu:
‘Türkiye İnsan Hakları Derneği’nin kurucu üyelerinden biriyim. Derneğimizin kuruluşundan buyana toplumumuzda insan haklarının korunması için duyarlı kaldım; toplum bilincinin bu yönden aydınlanması için elimden geleni yapmaya çalıştım. Derneğin çabalarının da genel anlamda, ‘özellikle ülkemizin içbarışını büyük ölçüde zedeleyecek şöven-milliyetçi kışkırtıları cesaretlendirecek’ bir tutum göstermediği kanısında oldum. Yazık ki bu kanım, İHD’nin İstanbul Başkanı Sayın Emil Galip Sandalcı’nın başkanlıktan düşürüldüğü genel kurul toplantısında sarsılmıştır...
Falso 1: Bu olay 15 sene önce olmuştu. Bu meseleye uzak olup da istifa mektubunu okuyanlar sanki yakın zamanda olmuş bir olaydan bahsediliyor sanacak. Meseleye vakıf olanlar da ister istemez ‘e kardeşim 15 yıldır neredeydin?’ diye soracak. Üstelik, bu kadar titizlendiğini belirten bir yazarın Sandalcı’nın 15 yıl önce düşürülmediğini, desteklediği listenin seçimi kazanamadığını da bilmesi gerekmez miydi? Kısaca, 1. falso bu istifanın 10-15 yıl gecikmiş ve aynı zamanda bu 10-15 yılda İHD’nin geçirmekte olduğu evrimden bihaber bir istifa olmasıdır.
O günden bu yana İHD’nin esprisinde tek yanlı bir ‘ırkçı milliyetçi’ hak korunmasının belirli hale geldiği izlenimim silinmedi, arttı. Dernek üyeliğinden çekilmemi, ülkemizin koşullarını gözönünde tutarak hep, ‘Şimdi sırası değil, şimdi sırası değil!’ görüşüm çerçevesinde geciktirdim. Ancak 200 aydınımızın imzasını taşıyan ‘Kaygılıyız-Uyarıyoruz’ bildirisinde, TİHD Başkanlığı’nın da imzası bulunduğu halde, kamuoyunda İHD’nin insan haklarını tek yanlı, etnik gruplar ağırlıklı olarak sahip çıktığı inancının değişmediği izlenimi edindim. Demek ki, etnik milliyetçilik kışkırtılarının, örnekse PKK terörünün yeniden içbarışı tehlikeye attığı bir zamanda dahi, İHD bu cesareti önleyecek yeterli gayreti gösterememiş bulunmakta. Kamuoyunda ülke barışı için olumlu bir fikir yaratamamış İHD’deki üyeliğimin sürmesini, tarihin şu zamanında artık ‘mazur göremiyor’ istifamın kabulünü diliyorum.’
Falso 2: İHD’nin geçmişi ve bugünü çeşitli açılardan eleştirilebilir ve eleştirilmelidir de. Bu eleştiriler öteden beri gerek dernek içinden gerekse de dışından yapılmaktadır. Bu eleştirilerin iki tarzı vardır: 1) İnsan hakları savunucularından ve solun çeşitli kesimlerinden gelen, İHD’yi daha tutarlı, daha atak, daha yaygın çalışmaya sevk etmeye yönelik eleştiriler; ve de 2) devlet kurumlarından ve Hürriyet gibi anaakım medyadan gelen, İHD’yi bölücü/yıkıcı mihrak olarak damgalamaya ve güvenilirliğini azaltmaya yönelik karalamalar. Ağaoğlu’ndan beklenen ilk tarzı benimsemesi ve ikincisinden uzak durmasıdır. Oysa maalesef ikinci tarzı tercih etmiştir ve bu açıdan kendisini ‘mazur’ görmek mümkün değildir. Çünkü: İHD, 10-15 yıl öncesine göre devletin yaptığı hak ihlallerine ek olarak devlet-dışı örgütlerin hak ihlalerine de giderek daha çok ses çıkarmaya başlamıştır. İHD’nin sesi daha çok devletin ihlaleri için çıkıyorsa bu durum hala hak ihlali şampiyonluğunu açık ara devletin elinde tutmasıyla ilişkilidir. Geçerken belirtelim ki, dünyadaki bütün insan hakları örgütlerinin klasik misyonu devletlerin hak ihlalleriyle uğraşmaktır. Devlet-dışı örgütlerin ihlallerinin kapsam alanına girmesi yalnız Türkiye’de değil, bütün dünyada görece yeni bir olgudur. İHD’nin bu babda eksiklikleri hala mevcuttur, ama 10-15 yıl öncesine göre daha azdır. Hele son dönemde, PKK’nın eylemlere yeniden başlaması üzerine İHD bir çok açıklama yayınlamıştır. Ağaoğlu’nun bunlara dair bir fikri olması gerekirdi.
Falso 3: “Kamuoyunda ülke barışı için olumlu bir fikir yaratamamış İHD’deki...” ifadesi tümüyle talihsiz ve isabetsizdir. İnsan hakları bilincinin yükselmesinde ve örneğin işkenceye karşı mücadelede İHD ve diğer insan hakları örgütlerinin katkıları ve de ödedikleri bedeller ortadadır. Hak ihlaline uğrayan çok geniş kesimler için ilk başvuru adresi yıllar içinde İHD haline gelmiştir. Yapıcı/uyarıcı eleştiriler bir tarafa, İHD’nin bu katkısına, Ağaoğlu bile olsa kimsenin saygısızlık etmeye hakkı yoktur. Ek olarak, “kamuoyunda ülke barışı için olumlu bir fikir yaratamamış” olmak o yerden istifa nedeni olacaksa Ağaoğlu dahil, hepimizin, bütün solcuların ve insan hakları savunucularının, hem örgütlerinden hem de kendilerinden istifa etmeleri gerekmez mi? Hangimiz o kamuoyunda istediğimiz ölçüde “ülke barışı için olumlu fikir” yaratabildik? Yaratabildik de bu toplumun linç ve paranoya potansiyeli o yüzden mi bu kadar açığa çıktı? Her radikal muhalife ‘hain’ gözüyle bakan toplum kesimleri yetiştirmekte bu kadar mümbit olan topraklarda, Ağaoğlu’nun İHD’yi kamuoyunu ikna edememekle suçlamasının bir anlamı olabilir mi?
Falso 4: Falsoların belki de en büyüğü Adalet Ağaoğlu’nun bu işi yapmak için bula bula Hürriyet gazetesini seçmiş olmasıdır. Bianet’teki röportajda aynen şöyle diyor:
"Neden Hürriyet gazetesi?"
"Yıllardır telefon numarasını bildiğim, iletişim kurduğum bir yayın organıdır. Yazar olarak iletişim araçlarıyla iyi bir ilişkim olmadığı bilinmelidir. Hem, Türkiye'nin en büyük ve en çok okunan gazetesi. Ben de düşüncelerimi en yaygın şekilde kamuoyuyla paylaşacak bir yayın organı olduğu için Hürriyet'i seçtim".
"Pişman mısınız?"
"Hürriyet'in PKK'yı başlığa çıkaracağını bilemezdim. Bu kadar popülist yaklaşacağını düşünemedim. Medya, kamuoyunun nabzını çok iyi tutuyor. Benim yazarlığımı besleyen, Gözlem ve sezgilerimden başka hiçbir gücüm yok".
"Sizin İHD'nin etkinliğini, eylemlerini bilmediğiniz eleştirisi var?"
"İstanbul şubesinden inanın ki bir bülten bile almadım. Web sitemiz var diyorlar. Benim iletişimle bağım yok, vatandaşın yok, kamuoyunun yok. İnternet sitemiz var demesinler. Ben kamuoyundan söz ediyorum. Benim hareketimin noktası kamuoyunun nabzı, sokakta, esnaf tarafından sorguya çekilmem. Bugün ilk defa kamuoyunun nabzını tuttum, kendimi iyi hissettim".
İHD konusunda bu kadar titizlenen bir yazarın Hürriyet için hiçbir eleştirel mesafe alamaması oldukça düşündürücüdür. “Sezgilerim öyle söyledi” gibi bir açıklamanın “aklıma esti yaptım”dan bir farkı var mı? “Yazar olarak iletişim araçlarıyla iyi bir ilişki”si olmadığı gayet açık Ağaoğlu’nun. Hürriyet’in insan hakları konusunda en sicili bozuk yayın organlarının başında geldiğini, yıllardır İHD için devlet tetikçiliği yaptığını ve bu istifa mektubunu da sündüre boza kullanacağını gerçekten bilemiyor Ağaoğlu. İHD’nin şimdiye kadar yaptığı binlerce açıklamadan hiç birinin Hürriyet’e manşet olamadığı halde kendisinin istifa mektubunun bu kadar el üzerinde taşınması da tuhaf gelmiyordur belki. O kadar uzak bu iletişim işlerinden. Ama iş o meşhur “kamuouyunun nabzı” kısmına geldiğinde büyülenmiş bir heyecan seziliyor. Önce “medya kamuoyunun nabzını çok iyi tutuyor,” sonra da “bugün ilk defa kamuoyunun nabzını tuttum, kendimi iyi hissettim.” Ayrı bir falso kategorisi gerektiriyor bu nabız meselesi aslında ama Hürriyet falsosu altında devam edelim, çünkü ilişkili: Ağaoğlu’nun iletişim araçlarıyla arası iyi olmayabilir ama günümüzde medya denilen heyülanın kamuoyunun nabzını tutmaktan önce ve öte esas işlevinin kamuoyunun nabzını oluşturmak olduğunu da mı bilmiyor? Kamuoyunun nabzını tutmak (yani çoğunluğu hissetmek/anlamak) kendisini bu kadar rahatlatıyorsa, bu nabız tutma faaliyetini neden yalnızca İHD ile sınırlı tutuyor? Bu ülkede İHD konusunda nabız tutmak çok zor değil; ne de olsa bu topraklar “kahrolsun insan hakları” diye bağırarak nümayiş yapan ve başına hiç bir şey gelmeyen polis teşkilatları da gördü; yakın zamanlarda nice kitlesel linç girişimleri de gördü. Nabzının tutulmasını bekleyen o kadar çok konu var ki: AKP, Ordu, Kürt meselesi, azınlık hakları, Kıbrıs, Ermeni meselesi, Türk milliyetçiliği vb.
Eskiden Ağaoğlu dahil aydınlar, kamuoyunun nabzını tuttuklarında rahatlamaz, aksine rahatsız olurlardı. O nabzı şekillendiren saiklerin farkında olmaya çalışıp, farklı bir nabız oluşturma peşine düşerlerdi. Umalım ki Ağaoğlu’nun bu çıkışı hem kendisi hem de genel aydın çevreler için bir istisna olsun.