Ali Bulaç, Zaman gazetesindeki köşesinde 23 Ağustos 2005 tarihinde yayımlanan ‘Kuran’a ve kutsala hakaret’ başlıklı yazıda, Guantanamo’da ABD’li askerlerin ve de ABD’de Baptist bir rahibin Kuran’a hakaret babından yaptıklarını sergiledikten ve sertçe eleştirdikten sonra İslam’ın Hristiyanlık ve Musevilik’in kutsal kitaplarını kutsal saydığı için onlara saygısızlık edemeyeceğini, oysa bu iki dinin Kuran için benzer bir saygıyı duymadıklarını belirtiyor ve yazısını şöyle bitiriyor:
“... İşaret edilen bir başka hakikat şu ki, Ehl-i Kitap’tan bir kadın Müslüman bir erkekle evlenebilir ve dinini özgürce yaşayabilir. Ancak Müslüman bir kadının gayrimüslim bir erkekle evlenmesi öyle değildir; bu iki din mensubu insanlar, Kur’an’a ve Hz. Muhammed (sas)’e inanmadıkları için Müslüman bir kadını evlilik boyunca taciz ederler, yerine göre Guantanamo askerleri ve Baptist rahip gibi saygısızca davranıp evliliği cehenneme çevirebilirler. Tabii bu söylediklerim, dinini ciddiye alan Müslüman kızlar ve kadınlar için söz konusudur.”
Kısaca tercüme edersek: Bildiğimiz “kız alırız ama vermeyiz” durumu. Bulaç diyor ki İslam’a gore Müslüman bir erkek, Hristiyan ya da Musevi bir kadınla evlenebilir; ama Müslüman bir kadın Hristiyan ya da Musevi bir erkekle evlenemez. Nedeni basit: Bu dinlerden olanlar İslam’a saygı duymadıkları için tacizler sonucu evliliği cehenneme çevirebilirler.
Bu Ali Bulaç alıntısını mikroanalize tabi tutalım ve bazı sorular soralım:
1. Ehl-i Kitap’tan olan (yani Hristiyan ve Musevi) kadınlar dışındaki kadınların (Budist, Hinduist, Ateist vb) Müslüman erkeklerle evlenmeleri caiz değil midir? Bir Müslüman erkek illa Müslüman olmayan bir kadınla evlenecekse buradaki minimum standart bu kadının en azından Ehl-i Kitap mensubu olması mıdır? Eğer öyleyse dünyanın en azından yarı nüfusunu İslam nasıl bir gözle görmektedir ve bu nasıl bir ‘hoşgörü’dür? Ehl-i kitap mensubu olmayan kadınlar evliliği cehenneme çevirebilecek kadar iktidar sahibi midir yoksa bunu düşünmeye bile değmeyecek sufli bir kategoriden mi sayılmaktadır?
2. Bulaç’tan yaptığımız alıntıdaki kadın ve erkek cinsleri arasındaki şiddetli asimetrinin/eşitsizliğin temel varsayımı şudur: Erkekler, taciz etme ve evliliği cehenneme çevirme iktidarına sahiptir, kadınlar değildir. Bu anlamda kadının iktidar sahibi olması tasavvur bile edilemez. Müslüman erkek, Ehl-i Kitapsa gayrimüslim bir kadınla evlenebilir, çünkü kadın-erkek ilişkisinde kadının erkeğin iktidarını sarsabileceği ya da ortak olabileceği akla dahi getirilemez, kadın burada ‘etkisiz eleman’dır. Oysa erkek, efendi konumu gereği ideal (Müslüman) olmayan kadınları bile ‘hoşgörebilir.’ Etkisiz elemanın ne gibi bir etkisi olabilir ki?
3. Bu eşitsiz iktidar ilişkisinin psikodinamiği (ve de matematiği) ise işin başka bir yönüne dikkat çeker. İslam, kadınları grup-içi (İslam-içi) evliliğe mecbur bırakarak, grup kadınlarının muhtemel cinsel nesne (eş) kümelerini Müslüman erkek sayısıyla sınırlar. Oysa erkekler için bu küme Müslüman kadınlarla sınırlı olmadığı için çok daha geniştir. Bu durum, din gruplarının mevcut nüfusları hesaba katıldığında, Müslüman erkeklerin kadınlara göre birkaç kat daha fazla cinsel nesne seçme serbestliğine sahip oldukları anlamına gelir. Kadın-erkek ilişkisinin, en azından bilinçdışında, ‘döl bırakmak,’ ‘fethetmek’ ya da ‘tahakküm kurmak’ üzerinden yaşandığı toplumlarda/cemaatlerde grup-dışından kadın almaya izin vermek, ek olarak, grubun büyümesi de demektir. Fethedilen ve de etkisiz eleman olan kadının Müslümanlaşması ihtimalinin, bir erkeğe göre çok daha fazla olduğuna inanılır.
4. Bulaç, çoğu totaliter öğretinin paylaştığı “kız alırız ama vermeyiz” kuralını güncel bazı sakil örneklerden yola çıkarak gerekçelendirmek gereğini duymuş. Guantanamo ve Baptist rahip örneklerinden yola çıkıp yazısını bu kuralın mantığını açıklamakla bağlaması oldukça manidar. Dogmasını savunmak için bu sakil örneklerden medet umuyor gibi. Oysa kendisi de gayet iyi bilmektedir ki hangi farklı dinden ya da dinsizlikten olursa olsun saygılı ve uyumlu bir hayat sürebilen kadın-erkek çiftleri vardır. Ya da Müslüman erkeklerle evli gayrimüslim kadınların kendi dinlerini özgürce yaşamaları öyle kural falan değildir. Öyleyse, Bulaç’ı ne bu kadar rahatsız etmiştir de bu yazının sonunda “kız alırız ama vermeyiz” kuralını açıklamalı biçimde hatırlatma ihtiyacı hissetmiştir? ‘Dinini ciddiye al’mayan ve ‘yabancı damat’ peşinde koşan Müslüman kadın sayısında bir artış mı söz konusudur yoksa? Bu yüzden mi Bulaç, Müslüman kadınlara bir öcü göstermek istemiştir?
Muhafazakar İslami çevrelerin korkutmaya çalıştığı kadınlar solun doğal müttefikidir. Sol, melezleşmeyi sever. Muhafazakarların altındaki zemini sarsan, ezberlerini bozan melezleşme, sol için bir müjdedir. Her tür enternasyonalizmin melezleşmenin katkılarına ihtiyacı vardır.