“The struggle against power is the struggle of memory against forgetting”
– Milan Kundera, The Book of Laughter and Forgetting
2008 yılında üç seneliğine Buenos Aires’e taşındım. Her gün daha ne olup bittiğini kavrayamadan gözlerimizin önünde bir çırpıda yeni bir gökdelenin dikildiği, lüks alışveriş merkezlerinin bütün boş alanları doldurduğu, her mahallede uluslararası bir kahve zincirinin dükkân açtığı İstanbul’un aksine, Buenos Aires, o dönem küreselleşmenin beraberinde getirdiği yeniliklerden daha nasibini almamıştı. 2001 ekonomik krizinin etkileri hâlâ şehrin her köşesinde hissediliyordu. Arjantin ekonomisiyle küresel ekonominin bağları epey zarar görmüşken, Arjantinlilerin günlük hayatlarında küresel tüketim alışkanlıklarının bilindik yansımalarına rastlamak çok kolay değildi. Şehir, içinde birçok bağımsız sinemayı, hâlâ müşterilerine hizmet veren yüzyıllık kafeleri barındırıyordu. Şehrin en işlek ve en önemli bulvarlarından biri olan Avenida Corrientes ise bağımsız kitapçılara, sahaflara, onlarca tiyatroya ev sahipliği yapıyordu. Şimdi, geriye dönüp baktığımda İstanbul’da ne yazık ki birçok açıdan artık sadece geçmişle özdeşleştirebildiğimiz canlı şehir hayatına, Buenos Aires’in o dönem sahip olduğunu fark ediyorum.
Buenos Aires’e taşınmamdan itibaren porteñoların[1] şehir hayatını nasıl deneyimlediklerini de gözlemlemeye başladım. Bu süreç içerisinde ait olduğum toplumdan farklı olarak Arjantin toplumunun geçmişiyle nasıl ilişki kurduğuna dair gündelik detaylar da gözüme çarpmaya başladı. Çok geçmeden bu şehirde hafıza aktivizmin farklı örnekleriyle karşılaşmaya başladım. Bu yazıda kısaca Buenos Aires’te bir öğlen vakti yürürken karşıma çıkan bir heykel üzerinden hafıza aktivizmin devletin unutturma pratiklerini nasıl altüst ettiğinden bahsedeceğim.
Julio Argentino Roca anıtını ilk defa bir öğlen vakti, Plaza de Mayo yakınlarında yaşayan arkadaşım Sol’ün evine giderken gördüm. Adresini sormak için Sol’ü aradığımda bana “Atın üstünde bir adamın anıtını göreceksin, o canavarı gördüğünde sağda kalan ilk sokağa sap,” dedi. Sol’ün anıta “Canavar” demesini başta anıtın çok çirkin olması olarak yorumladım, fakat önüne geldiğimde meraktan yanına yaklaştım ve ilk önce önündeki duvarda yazan sloganları, sonra da üstüne fırlatılmış onlarca yumurtayı fark ettim. Renkli spreylerle yazılan bütün sloganlar arasında en dikkat çekeni siyah spreyle ve kocaman harflerle yazılmış olanı ROCA=GENOCIDIO’ydu (Roca= Soykırım). Sol’ü ziyarete gittikten sonra kısa süre içerisinde anıtını gördüğüm kişinin, modern Arjantin devletinin kurucularından biri olan General Julio Argentino Roca (1843-1914) olduğunu öğrendim. Roca, hem generallik yapmış, hem de iki dönem üst üste Arjantin devlet başkanlığı görevini yürütmüş (1880-1886, 1898-1904). Bütün bu bilgiler arasında, Roca’yı arkadaşımın ve tanıştığım birçok Arjantinlinin gözünde “Canavar” yapan detay ise generalin Çöl Harekâtı savaşında Arjantin ordularını yöneterek binden fazla yerlinin öldürülmesi emrini verip sonrasında yine bir o kadarının da yüz yıllardır yaşadıkları topraklarından zorla göç ettirilmesine neden olmasıydı. Çok uzun süre, Arjantin toplumu Roca’yı vatanını seven ve devlet sınırlarının Patagonya’ya kadar genişletilmesini sağlayan, güçlü kararlı bir lider, milli bir “kahraman” olarak görmüştü. Fakat General Roca anıtı, 19 Ekim 1941 tarihinde gerçekleştirilen resmî açılış töreninden tam olarak yarım yüzyıl sonra Arjantin toplumsal hafızasının tartışma yaratan sembolleri arasında yerini almıştı.
Memory and Counter-Memory (Hafıza ve Karşı Hafıza) adlı çalışmasında James Young anıtların hafıza için doğallaştırmaya-yerlileştirmeye uygun mekânlar yaratmayı amaçladığını ve yine anıtlar sayesinde devletin zaferleri, şehitleri, ülküleri ve kurucu efsanelerinin bulundukları peyzajla tamamen uyum içerisinde onunla eş eğer bir şekilde var olabildiklerini yazar. Young’a göre anıtlar, süreklilik ve güç gibi oldukça yanıltıcı fikirlere tutunurlar. Anıtlar ve anlamları belirli bir zaman ve mekânın içerisinde o ânın siyasi, tarihî ve estetik gerçekliğiyle uyumlu bir şekilde inşa edilir. Fakat ne anıtlar ne de anlamları kalıcıdır. Young’ın da belirtmiş olduğu gibi, General Roca anıtının temsil ettiği fikirler Arjantin toplumsal hafızasında zaman içerisinde değişmiş ve aynı kalmamış. 1976 yılında gerçekleşen Arjantin askerî darbesi ve devamında yedi sene süren cunta rejimi 1983 yılında sona ererken, bütün baskılara rağmen, “Plaza De Mayo Anneleri’nin” öncülüğünde, insan hakları eylemcilerinin, sivil toplum örgütlerinin yanı sıra gazetecilerin ve yazarların da bir araya gelip örgütlenmesiyle oldukça güçlü bir insan hakları hareketi ortaya çıktı. Bu hareket içerisindeki farklı grup ve oluşumlar yedi yıl süren askerî rejimin işlediği insan hakları ihlalleriyle ilişkili unutturulmaya çalışılan hafızanın inşa edilmesi ve adalet taleplerini tek bir ağızdan daha güçlü bir şekilde dile getirebilmek için bir araya geldiler. Askerî rejim sona erdikten sonra gerçekleştirilen seçimlerle Raul Alfonsin’in başkan seçildiği bu dönemde yukarıda değindiğim insan hakları hareketi en başta resmî tarihe karşı unutturulmaya çalışılan ötekileştirilen ve mağdur edilen farklı hafızaları her anlamda görünür kılmayı amaçlayan bir direnişe geçtiler. Bu direnişin etkileri ilk başta birçok farklı hafıza mekânının yaratılmasına öncülük etti. Ayrıca resmî tarihin sürekliliğinin ve gücünün hatırlatıldığı, General Roca anıtı gibi Arjantin’in farklı şehirlerinde yer alan birçok anıt, mekân yavaş yavaş hafızanın mikro mücadele alanlarına da dönüştü.
Arjantin’in sol bir siyasi çizgi taşıyan en önemli gazetelerinden Pagina 12’de yaptığım küçük bir arşiv taramasında, Roca’nın katliamlarından kurtulabilmiş yerlilerin soyundan gelen insanların, mahalle örgütlenmelerinin, tarihçilerin, sanatçıların ve ayrıca Çöl Harekâtı’nda gerçekleştirilen katliamıyla ilgili haberdar olan sıradan birçok Arjantinlinin bir araya gelerek anıtın önünde protestolar gerçekleştirdiklerini ve bazı durumlarda da heykele saldırdıklarını okudum. Arjantinli arkadaşlarımla da yaptığım konuşmalar sırasında günün herhangi bir vakti, General Roca anıtının önünde on dakikadan fazla vakit geçirmem halinde, anıtın önünde durup bağıran birçok insana rastlayabileceğimi, şehrin birçok farklı yerinde yaşayan bu insanların sırf Roca’ya yumurta atmak için şehir merkezine geldiklerini ve bazılarının da etraftan geçen şehir halkına generalin yürüttüğü katliamı ifşa eden bildiriler dağıttıklarını öğrendim. Gazete arşivinde yer alan makalelerden birinde de bu saldırıların sonucunda, şehir yönetimi yetkililerinin generali demir bir kafesin içine aldıklarını öğrendim.
Fransız tarihçi Pierre Nora, Hafıza Mekanları adlı kitabının “Hafıza ile Tarih Arasında: Mekanlar Sorunsalı” başlıklı yazısında tarih ve hafıza arasındaki farklara işaret eder:
“Hafıza tarih: Bunlar eşanlamlı değillerdir hatta onları birbiriyle zıtlaştıran çok şey vardır. Hafıza her zaman yaşanan gruplar tarafından üretilen yaşamın kendisidir... Halbachws’ın söylediği gibi ne kadar grup varsa o kadar hafıza vardır. Hafıza doğası bakımından değişik, sınırsız, kolektif, çoğul ve bireyselleşmiştir. Buna karşın tarih herkesin malıdır ya da kimseye ait değildir... Tarihin merkezinde doğal hafızayı yıkan bir eleştiri işlemektedir. Hafıza, esas işi kendini yıkmak ve geri plana atmak olan tarihin nezdinde daima şüphelidir” (Nora, 1989: 19).
Bu cümleleri okurken, General Roca anıtının arka planındaki resmî tarihin amacının tam da Nora’nın vurguladığı gibi Roca’nın yürüttüğü Çöl Harekâtı’nda gerçekleştirilen yerli katliamının ve bu katliamdan kurtulup hayatta kalabilmeyi başarmış ezilen yerli halkın hafızasını unutturmak olduğu anlaşılıyor. Fakat hafıza ne olursa olsun hiç umulmadık zamanlarda tüm baskı ve stratejilere rağmen direniyor. Anıtın önünde yapılan protestolar birçok farklı insanın nasıl bir araya gelip hafıza aktivizmi aracılığıyla resmî tarihi sorguya çektiğini, ona meydan okuduğunu gösteriyor. Arjantinli tarihçi, film yönetmeni ve gazeteci Osvaldo Bayer, General Roca anıtı önünde başlayan protestolara katılan önemli isimlerden biri. 2003 yılında, Bayer yerli halk hareketleriyle ve insan hakları eylemcileriyle birlikte protestoları daha düzenli bir hale getirmek ve anıtın yıkılması talebini Arjantin kamuoyuna daha etkili bir şekilde duyurmak için “Desmonumentar a Roca” (Roca’yı Yıkmak) kampanyasını başlatmış. Kampanya komisyonu yaptıkları yazılı bir açıklamada amaçlarını şu şekilde özetliyor:
“Arjantin devletinin kimliği bugüne kadar periyodik olarak Arjantinli vatandaşlara karşı gerçekleştirilen katliamlarla ve bu katliamların başını çeken ve onları gerçekleştiren önderleri övmek amaçlı kullanılan şehir sembolleriyle sürdürülebilir kılınmıştır. Bu komisyonun kuruluş amacı bu sembollere karşı savaşmak ve yeni bir Arjantin kimliği inşa etmek için günlük hayatlarımızda kullanılan bu imgeleri inceleyip parçalara ayırmaktır.”
2009 yılında Bayer’in Roca karşıtı başlattığı başka bir kampanyada sanatçı Andrés Zerneri de yer alıyor. Zerneri, General Roca heykelinin yerine konulması için “Mujer Originaria” (Yerli Kadın) heykelini yapıyor. Fakat bu heykelin Roca anıtının yerine geçmesi için başlatılan kampanya ne yazık ki sonuç vermiyor. Gerçekleştirilen hafıza aktivizmi, anıtın yıkılmasını sağlayamamış olsa da, resmî tarihi perçinleyen başka anıtların yanı sıra sokak ve bulvar isimleriyle nelerin unutturulmaya ve bastırılmaya çalışıldığını Arjantin gündeminin bir parçası haline getirmiş olduğu bir gerçek. Bu yazıyı yazarken General Roca anıtı bugün hâlâ aynı yerde. Şehir yönetiminin görevlendirdiği temizlik görevlileri anıtın üzerine atılan yumurtaların oluşturduğu lekeleri, yapıştırılan afişleri çıkarmış, yazılan sloganları tazyikli suyla temizlemiş. Fakat benim ilk gördüğüm ve en çok dikkatimi çeken ROCA=GENOCIDIO sloganının izleri hâlâ üzerinde durmakta. Hafıza direniyor.
Referanslar
Pierre Nora, Hafıza Mekanları Dost, Ankara, 2006.
Young, James E. (1999). “Memory and Counter-Memory”, Harvard Design Magazine, Special edition: “Constructions of Memory: On Monuments Old and New”, s. 6‑13.