Türkiye bugün sosyal, kültürel, iktisadi, siyasi, demokrasi ve parlamentarizmin bir bunalımı içindedir. Kürt sorununun tekrar savaş sarmalına sokulması, milliyetçiliğin teşviki, bölgesel olarak kurgulanan mezhep, din esaslı çatışmaların tezgâhlanması, Suriye iç savaşının içine girilmesi ile bu bunalım artarak devam etmektedir.
AKP iktidarı, Türkiye, Suriye ve Irak’daki Kürt hareketlerini sınırlamaya, Türkiye’deki siyasal-toplumsal muhalefeti savaş, ölüm ve kanla yok etmeye, otoriter İslâmcılık-Osmanlıcılık anlayışıyla toplumu tektipleştirilmeye çalışmakta; Türkiye’nin İslâmi neoliberal-muhafazakâr dönüşümünü parlamenter sistemi dışlayan bir otoriterleşme ile sağlamak istemektedir.
Bugün, ölümler, gözaltılar, tutuklamalarla tarihinin en ağır felaketini gören ülke, gericiliğin, tek adam diktatörlüğünün ve faşizmin saldırısı altında yaşamaktadır.
Süreklileşmiş bir OHAL ve baskı rejimi içerisinde demokratik hak ve özgürlüklerin giderek yok edildiği baskı ve şiddetinin arttığı, toplumsal muhalefetin sindirildiği, tutuklamaların, gözaltıların, kamudan ihraçların sürdüğü, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve “demokrasi”nin yok edildiği bir dönemden geçiyoruz.
Yerleştirilmeye çalışılan parti devleti anlayışı, bir yandan Türkiye’yi daha gerici bir siyasal zemine oturturken, diğer taraftan kendisine karşı olan bütün kesimleri, bürokraside, yargıda, medyada, devlet içerisinde, bütün kurumlarda tasfiye ederek tüm kurumları partili hale getirmeye hızla devam etmektedir.
AKP iktidarı, bu dönemde bütün ülke kurumları üzerinde olduğu gibi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve bağlı Odaları üzerinde de otoriter bir vesayeti kurma çabalarını yoğunlaştırmıştır. Muhalif kurumları cezalandırma ve ele geçirme anlayışının bir parçası olarak TMMOB ve Odalar uzun bir süredir AKP`nin boy hedefi haline gelmiştir. AKP iktidarı, her türlü müdahalesine rağmen yandaşlaştıramadığı TMMOB ve Odaları, arka arkaya çıkardığı yasal düzenlemelerle, yeniden yapılandırmaya ve güçsüzleştirmeye devam etmektedir.
AKP’nin son yıllarda TMMOB ve Odalarımızı etkisizleştirmek amacıyla yürüttüğü saldırılar, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde kurulan ve TMMOB’yi âdeta kendine bağlı alt bir birim olarak gören Meslek Hizmetleri Genel Müdürlüğü’ne geniş yetkiler veren Kanun Hükmünde Kararnamelerle başlamış, ardından İmar Kanunu, Planlı Alanlar ve Yapı Denetim Yönetmelikleri’nde yapılan değişikliklerle meslek odalarının yapmış olduğu kamusal meslekî denetim kaldırılarak serbest çalışan mühendis, mimar ve şehir plancılarının meslek odaları ile bağı koparılmaya çalışılmış; TMMOB ve Odalarının dar bir alana hapsedilerek toplumla bağlarını zayıflatmak, iktidarının bilime, hukuka ve kamu yararına aykırı tüm uygulamalarının takipçisi olunmasını ve kamusal denetimin gerçekleştirilmesi engellenmek istenmiştir.
Siyasi iktidar bununla da yetinmemiş, TMMOB’yi parçalayarak bütünlüklü gücünü kırmak amacını taşıyan TMMOB Yasası’nı değiştirme niyetini sürekli gündemde tutmaya devam etmiştir.
Siyasi iktidar son olarak, 6235 sayılı TMMOB Kanunu`na 12 Eylül darbecilerince 1983 yılında eklenen, ancak bugüne kadar hiçbir iktidar tarafından uygulanmayan "Odalar üzerinde ilgili bakanlıklarca idari ve mali denetim yapılması" maddesini işletilerek Odalarımızı ilgili bakanlıkların idari ve mali denetimine almak istenmiştir. İlgili bakanlıkların görevlendirdiği müfettişler eliyle idari ve mali denetime ilişkin başlattıkları girişim üzerine Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Yönetim Kurulu konu ile ilgili olarak; "Odaların idari ve mali denetim işleminin Anayasa`nın 2, 6, 8, 11 ve 135. maddelerine aykırı olduğu ve hukuki dayanağı bulunmadığı” kararını almış ve Odalar her türlü mali ve idari bilgilerin odaların web sayfalarında üyelerin ve kamuoyunun erişimine açık olduğunu ifade ederek istenen belge ve dökümanları teslim etmemiştir.
Bu gelişmeler üzerine, ülkemizde son yıllarda birbiri ardına yaşanan hukuk skandallarına bir yenisi daha eklenmiş; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Kimya Mühendisleri Odası’na karşı açmış olduğu davada mahkeme, Kimya Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyelerinin görevden alınmasına karar vermiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, hem Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Odalarımızı denetlemeye yönelik talebi, hem de Mahkemenin verdiği karar, Anayasa’nın 135. Maddesi’ne aykırıdır. Merkezî idare ile özerk yerinden yönetim kuruluşu olan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları arasındaki denetimin çerçevesi de yine Anayasa’nın 135. maddesinde belirlenmiştir. “Meslek kuruluşları üzerinde Devletin idari ve mali denetimine ilişkin kurallar kanunla düzenlenir” denilerek, birer yerinden yönetim kuruluşu olan meslek odaları ile merkezî idare arasındaki bütünlüğün, yasayla belirlenmiş esaslar çerçevesinde sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Buna ilişkin herhangi bir kanun çıkarılmadığı gibi, yine KHK ve Bakanlar Kurulu kararlarına dayalı meslek odalarıyla ilgili düzenlemeler, Anayasa ve İdare Hukuku çerçevesinde merkezî idare ile yerinden yönetim kuruluşları arasında olması gereken vesayet denetimini aşmakta, bir Bakanlıkla meslek odaları arasında Anayasa’ya aykırı hiyerarşik ilişki yaratmakta, dayanağı olan Yetki Yasası’na da konu, amaç ve ilkeler yönünden de aykırı bulunmaktadır. Odalar üzerinde uygulanmak istenen denetim, Anayasa ve İdare Hukuku ilkelerine açıkça aykırılık taşımakta, yerinden yönetim kuruluşu olmanın kamu tüzelkişiliği ve özerklik şeklindeki asli unsurlarını ortadan kaldırmaktadır.
Diğer taraftan, TMMOB ve bağlı odalar 6235 sayılı yasayla kurulmuş ve Anayasanın 135. Madde’sine göre kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olduklarından dolayı iş ve işlemlerini ilgili yasa ve yönetmelikler kapsamında gerçekleştirmektedirler. TMMOB’nin ve bağlı Odalarının tüm faaliyetleri, etkinlikleri, işlemleri TMMOB Yasası, Yönetmelikleri ve ayrıca bağlı odaların kendi yönetmeliklerine tabidir. Odalarımızın faaliyetlerinin yasa ve yönetmeliklere uygunluğu, genel kurullarımızda seçilen denetleme kurulları tarafından düzenli olarak yapılmaktadır. 1954 yılından bu yana hiçbir Odamızın denetleme raporlarında hiçbir olumsuzluk görülmemiştir. Dahası, odalarımızın tüm idari ve mali faaliyetleri, internet sitesi ve diğer yayınlarla hem üyelerimize hem de tüm kamuoyuna açık biçimde duyurulmaktadır.
Açıktır ki, Bakanlığın amacı denetim yapmak değil, TMMOB’nin özerk yapısını ortadan kaldırmak, TMMOB’yi baskı altına alarak susturmak istemektir. TMMOB ve bağlı odalar, bilimi ve tekniği halkımızın çıkarları için kullanan, ülkenin geleceğine karşı sorumluluk bilinciyle davranan meslek örgütleridir.
TMMOB ve bağlı Odalarının idari ve mali denetimle ilgili en ufak bir kaygısının bulunmadığını, tüm gelirlerini üye aidatları ve meslekî uygulamaların kamusal denetiminden elde eden, bunun dışında genel ya da yerel hiçbir kamu kaynağından pay almayan ve bütün işlemleri şeffaflık ve açıklığa dayanan Odaların devletten idari ve mali olarak tamamen bağımsız, özerk kuruluşlar olduğunun bir kez daha vurgulanması bu aşamada önem taşımaktadır. Karşı çıkılan denetimden kaçınma değil; asıl olarak, Odaların idari ve mali denetim adı altında devletin, dolayısıyla bakanlıkların vesayeti altına alınması ve Türkiye'nin demokrasi mücadelesi tarihinde önemli bir yere sahip meslek örgütlerinin demokratik yapılanmaları yok sayılarak, siyasal iktidarın müdahale alanı haline getirilmesidir.
AKP iktidarının yapmak istediği denetim değil, kendi rant politikalarının önünde engel olarak gördüğü, ülkedeki demokrasi mücadelesinin önemli bir unsuru olan TMMOB ve Odalarımızı susturmak ve işlevsizleştirmektir.
Bu saldırı, bütün kamusal birikimlerimizi hızla özelleştiren, kentlerimizi, yaşam çevremizi yok eden, madenlerimizi, enerji santrallerini satan; kıyıları, dereleri ormanları talan eden politikalara karşı; bu ülkenin suyuna, deresine, kentine, ormanına, insanına ve geleceğine sahip çıkan herkese, her örgütlülüğe yönelik saldırıların bir parçasıdır.
Mühendis, mimar, şehir plancıları ve meslek örgütleri; ülkeye, topluma, mesleğe ve meslektaşlarına ilişkin çalışmaları bütünlüklü olarak sürdürmeye devam edecek, AKP gericiliği ve diktasına teslim olmayacaktır.
TMMOB ve Odaları ile sınırlı kalmayıp yaşamın her alanına ve demokratik kurumlarına yönelik devam edeceği açık olan bu saldırılara karşı sadece kendi bulunduğumuz mevzileri/kurumları savunma ve koruma gibi bir görevin yeterli olmayacağı; içinde bulunduğumuz bu karanlık siyasal ortam karşısında barışın, kardeşliğin, eşitliğin, adaletin, demokrasi ve laikliğin egemen olduğu bir Türkiye`yi inşa etmeye yönelik ortak bir çabanın gerekli olduğu son noktada olduğumuz çok açıktır.
AKP faşizmine karşı; toplumsal muhalefetin birliğini sağlamak üzere, demokrasi, özgürlük ve barış güçlerinin en geniş bir şekilde bir araya gelmesi; gerici faşizan savaş cephesine karşı, barış ve demokrasi güçlerinin birlikteliğinin oluşturulması güncel bir görev ve sorumluluk olarak tüm kesimlerin önünde durmaktadır.
Birlikte çalışmayı ve özgüveni sağlayan, etkili bir muhalefet potansiyelinin varlığını ortaya koyan, demokrasi mücadelesini genişletme ve toplumsal barışı inşa etmenin umudunu da yeniden yaratan “Hayır” süreci önümüze ışık tutmaktadır.