Murat Belge, Türkiye’nin artık kesilen, yok olan iç sesidir. Yazdıklarına katılın, katılmayın; bu böyledir. Elli yılı aşkın bir süredir kültür dünyamıza damgasını vurmuştur. Eleştirsek bile bize katkıları göz ardı edilemez. Güzel olan pek çok şeyde imzası, emeği vardır: Birikim Dergisi, Yeni Gündem ve İletişim Yayınları ilk akla gelenlerdir.
Belge’nin yazdıklarının, söylediklerinin tümüne katılmayız. Bu bizim hakkımızdır ama onun söyledikleri ve yazdıkları bize her zaman bir şeyler katar. Tarihçi ve edebiyat eleştirmenidir; meslekten akademisyendir. Türkiye’de sayısı çok az olan karşılaştırmalı edebiyat derslerinin belki de ilk temsilcisidir. Bugün Belge, William Faulkner, Charles Dickens ve James Joyce gibi yazarlarla birlikte anılır. Üçünden kitaplar çevirmiştir. Özellikle Faulkner ve Joyce zor yazarlardır.
Belge’nin bir üslubu vardır ve gerek eleştiri gerek güncel siyaset yazılarında hiçbir zaman acımasız ve hain yanımız olmamıştır Belge; sıkıştığımız zaman vicdanımızdır. Vicdan, yaptıklarımızı sorgulama ve yargılama yetisi olarak bizim pusulamızdır. Son günlerde Belge’ye karşı “bir savaş” açıldı; yazdıklarını ve yaptıklarını sorgulamayan, kendi iç sesini yargılamayan kimselerin kurduğu divanda Belge sanık sandalyesine oturtulmuş, Türkiye’nin bütün günahının hesabı ondan soruluyor. Bu mahkemeyi kuran kimseleri üretimleri ve tüketimleri ile görmek isterdik. Örneğin yazdıkları, örneğin kalsa bile tek başına, yıkılmaz tavırları vs.
Son bir aydır Belge üzerinden iki şey yapılıyor; ilki Belge’nin şiirle ilgili yazdıklarına dönük bir eleştiri mantığı kuruluyor (Şairaneden Şiirsele, Ocak 2018); ikincisi, Belge’nin Türkiye dışında bir ülkede iş arayışı yargılanıp sahte bir vicdan yaratılıyor. Ancak, bu “vicdan” yaratma belli ki bir merkez tarafından yönetiliyor ve Belge için düğmeye basmış izlenimi veriliyor; Kırmızı Kedi Yayınları ve Oda TV, dışarıdan bakıldığında bir çekmecenin iki gözü ve Belge’yi adeta kara bir tahtaya çıkartıyorlar. Tabii sos niyetine sosyal medya ve Birgün gazetesinin kimi yazarları da bu eyleme kayıtsız kalmıyorlar. Yazılanlar yazı ile sınırlı kaldığında, elbette ki söylenecek hiçbir şey yoktur (eleştiri hakkı) ama bu eyleme döndüğünde, susmak, elbette ki yaralayıcı oluyor.
Birkaç gün önce, Aydınlık gazetesi ve Ulusal Kanal üzerinden tanıdığımız Merdan Yanardağ’ın “Liberal İhanet (2018)” adıyla Kırmızı Kedi yayınları arasından çıkan bir kitabı üzerinden Belge’ye açıkça saldırılmıştır ve bu saldırı sosyal medya üzerinden de yayılmıştır. Kitapta Belge ile ilgili doğru ya da yanlış ama eleştiri dairesi içersinde söylenecek herhangi bir söze (katılmak/katılmamak dışında) söylenecek bir şey yoktur. Ancak kitabın sunumu sorunlu, reklam ahlakı açısından bile tahammül edilmezdir. Liberal Ahlak adlı kitabın önce kapağı verilmiştir. Yanında da Belge’nin bir şey içerken (su ya da rakı) bir fotoğrafı eklenmiş ve şu not düşülmüştür: “Yetmez ama Evet dediler, şimdi arkalarına bakmadan kaçıyorlar!” Büyük harflerle de “Liberal İhanet’i tekrar okumanın Zamanı…” denilmiştir.
Belge, açıkça, kitap satışı için bir reklam pastasına dönüştürülmüştür. Reklamın özü kendi malını satmaya çalışırken başkasını yaralamak üzerine kurulmuştur. Kurulan dil, maço ve lakayttır. Daha çok Akit gazetesinin bazen galizi bile çileden çıkartan dili reklam kurgusuna, kitap tanıtımına sirayet etmiştir. Kırmızı Kedi, bir yayınevi olarak dilin bilgiye ve kültüre olan aidiyetini hiçe saymış, bugüne kadar edebiyat ve tarih adına ne yayımlamışsa onları da külliyen basit bir politikanın oyuncağı haline getirmiştir. Kitabın yanına Belge’nin fotoğrafı eklenerek iktidarın dili ile ortaklık kurulmuş; Belge’nin “içerkenki fotoğrafı” da, bu doğrultuda kullanıma sokulmuştur. Bu fotoğrafta Belge gülmüyor, konuşmuyor, sadece içiyor; Türk ve İslam cetveli ile çizilmiş iktidarlara ve iktidarın yaması olan bu topluluklara böylelikle bir haram özne olarak sunuluyor. Yanardağ’ın kitabının zemini budur.
Belge’ye ilişkin linç kampanyasının eksik parçaları da Belge’nin Şairaneden Şiirsele adlı kitabından toplanmıştır. Burada Kırmızı Kedi’nin demirbaşı Enis Batur devreye girmiştir. Batur, bir tanıtım yazarıdır, bir eleştirmen değildir. Belge’nin kitabını eleştirmiyor. Bir şey söylemiyor ama kulak altından Belge ile ilgili Can Yücel’in dedikoduyu aşmayan ifadelerini fısıldıyor. Böylece kitap reklamının dedikodu kısmına yedek güç oluyor. Söz söyleme, eleştiri, bir sanattır ve eleştiri masum bir disiplin de değildir. Bir edebiyat türüdür. En azından Hüseyin Cöntürk’ten bunu öğrendi bizim kuşak. Bir sözü söz haline getiren, çığlık, gürültü, reklam vs.den ayıran cümledir ama Batur, bir cümle kuramıyor… Kullandığı dil ile varsa bir eleştiri-şiir adına konuşma imkanı onu ortadan kaldırılıyor.
Orhan Koçak’ın yazısı dışında, Murat Belge’nin kitabıyla ilgilenen yok.
Bütün bu saçmalıklara Belge’nin her vatandaşın en doğal hakkı olan yurtdışında iş arayışı (tabii eğer doğruysa!) ekleniyor: Belge yurtdışında iş arıyor. Son derece doğal olan bu arayış abartıldıkça abartılıyor; iş aramak, bir kaçış olarak yorumlanıyor. Yanardağ, Belge’nin İngiltere’ye gidişini, kitap reklamı ile birleştiriyor, kendi Twitter hesabından şunu söylüyor: “ Liberallerin ihaneti böyle bir şey işte. Yaratılmasına yaşamsal destek verdikleri bu cehennemi onunla savaşı göze alanlara ve kurbanlara bırakıp kaçarlar.”
Yanardağ ile benzer görüşler, Birikim dahil hemen bütün sol mecralarda yazdıktan sonra soluğu Birgün’de alan Fatih Yaşlı tarafından tekrarlanıyor: “Evet, Murat Belge’den söz ediyorum. Yaratılmasında pay sahibi olduğu karanlığın kendisini de yutmasından korkmuş olacak ki, İngiltere’deki Risk Almış Akademisyenler Konseyi’ne başvurmuş, Oxford’da öğretim üyesi olması için destek talebinde bulunmuş.”
Türkiye’de altmışlı yıllarda işçi göçü vardı; seksenlerde, siyasi göç başladı ve bugün, bu göçe, beyin göçü de eklendi. Murat Belge gitse de gitmese de bu bir hakikat.
Açık bir linç var. Sanki Türkiye’nin bütün hesabı, bütün karanlığının sahibi ve nedeni Murat Belge. Yazık!