Viyana'daki son günümde, oradaki Türk arkadaşlarla, 'karikatür davası' ve bunun üzerine yükselen tepkileri konuşuyorduk. Çeşitli Arap ülkelerinde olan konsolosluk, elçilik basma olaylarını duymuştuk da, Türkiye'de adam öldürüldüğünden haberimiz olmamıştı.
Gece dönünce onu da öğrendik tabii.
İnsana tiksinti duygusu veriyor. Elbette verecek. Ama şaşırtıyor mu? Şaşkınlık duygusu da veriyor mu? Hayır. Bu ikincinin yeri yok, çünkü o rahibin vurularak öldürülmesinin her an gerçekleşebilecek bir olay olduğunu, çevremizde her an gerçekleşen olaylara bakarak anlıyoruz.
Binlerce ayrıntı bir yana, Mehmet Ali Ağca'yı karşılamaya gelenler bunun ne kadar olağan olduğunu dünya âleme göstermediler mi? Geçen gün ben de yazıyordum hani, 'Türklüğü küçültmek' denince, bunu en başarılı şekilde kim yapıyor, ölçüsünü kaybetmiş bir durumdayız.
Yediden yetmişe, AKP erkânı da dahil, Kurtlar Vadisi'ne koşar ve 'milli kahraman'larımızı 'Malatya'da doğdu/Papa'yı da vurdu' avazeleriyle karşılarken, halkımz için yeni idealler yarattığımızı bazılarımız söylüyor. Şimdi yeni bir 'milli kahraman' sıraya girmiş oldu. Tabii bilemeyiz, yakalanır mı, yakalanıp da hapse girer mi, girer de çıkarsa kapıda karşıcılar yolunu bekler mi? Kapıda göründüğü anda, 'Trabzon'da doğdu/Papazı da vurdu' diye tempo tutarlar mı?
İdeal yayılabilir. Nasıl her il bir 'üniversite' sahibi olmak istiyor, istemekle kalmıyor, 'üniversite' adında bir şeye sahiden de sahip oluyorsa, her ilden bir 'papazı vuran' çıkarmak da milli kültürün bir parçası olabilir, iller arası rekabet böyle teşvik edilebilir, bu yolda geri kalanlara, 'Yuh be! Bir papaz vuramadınız hâlâ' denilebilir.
Katolik Kilisesi, bizdeki azim ve heyecana ayak uyduracak hızla Papa yetiştirmeye devam edemeyebilir. Onun için Erzincan'dan, Rize'den, Çankırı'dan, Kırşehir'den çıkacak 'milli kahraman'lar sadece bir 'papaz'la yetinmek zorunda kalacaklardır (son durumda olduğu gibi). Bu da Mehmet Ali Ağca'nın rütbesini yükseltecektir. Ama zaten o bir öncü olarak bunu hak etmişti. Öte yandan, bu şerefli yolda yürüyenlerden bazılarına arada bir bir Papa rastlatmak mümkün olabilir. Zamanla, 'hedef seçme' konusunda daha yaratıcı davranacağımız da düşünülebilir. Evet, bir öncü olarak Ağca, Papa'yı vurdu ve bir çığır açtı. Ama 'makam' olarak ille de 'Papalık' diye tutturmak için bir sebep yok. İşte bu yeni genç (tanıklar öyle olduğunu söylemiş) genç yaşına rağmen düşünmüş, taşınmış ve kendisi için 'yaratıcı' denebilecek bir çözüm bulmuş. Herhalde bugün için imkânları bu kadar, kalkıp Danimarka'ya falan gidecek hali yok. Günümüzün 'sivil' felsefesine uyarak o da 'yakın çevresi'nde etkin olmaya, 'yerel' çalışmaya karar vermiş.
Hem, tabii, böyle karmaşık bir eylemde, farklı alanlardaki başarı ölçütlerinin uygulanması da söz konusu. Ağca, Papa'yı vurdu, ama öbür dünyaya gönderemedi. Böylece Papa ona şükranını bu dünyada dile getirebildi. Yani, hedef seçme ve işi o aşamaya kadar getirmekte Ağca çok başarılı, ama tetik kısmında tekliyor. Buna karşılık, bu genç 'milli kahraman' mütevazı bir hedefle yetinmiş, ama giriştiği işi yarım bırakmamış. Ona da buradan birkaç puan verip ortalamasını yükseltmek mümkün.
Memleketin itibarını yükseltmenin yollarından biri bu, genel olarak bu mecra. Memleketin erinçli ve erinçsiz, kerinçli ve kerinçsiz çeşit çeşit evlatlarından bir kısmı, papazı vurarak, Talât Paşa'yı anarak, toplantı basarak, pankart açarak bu mecrada ilerliyor. Bu kişilerin buraya gökten geldiğini söylemek zor. Bu topraklarda hep olmuş, bugün de olan bir şeylere basıyorlar ayaklarını. Nedir onlar ve kim, niçin ekti, yetiştirdi onları? Bu konuları artık geçiştiremeyiz.
Radikal, 7.2.2006