Türkiye Hamas'la Tanıştı

Memlekette bu kadar Ortadoğu uzmanı ve Hamas eksperi olması memnuniyet verici. Hamas yetkilerinin Ankara’yı ziyareti, sonucu ne olursa olsun en azından, artık ülkemizde “zengin bir Ortadoğu uzman” kadrosu olduğunu biliyoruz. Hatta sayanların yalancısıyız ziyaretin ilk günü televizyonlara Hamas’la ilgili yorum için çıkanların sayısı 238. Bu arada, birçok kalem erbabı, gazeteci-yazar-yorumcu-uzman iki gün boyunca internetteki arama motorunda bol bol surf yaparak Filistin meselesine biraz daha vakıf oldu. Bu da bir şey.

Genel manzara itibariyle Türkiye matbuatı “nereden çıktı bu Hamas” noktasından hareket edip, “ziyareti kim ne zaman hazırladı” gibi sorulara yanıt ararken, yine eski kompleksler nüksetti. Irak savaşı öncesi en üst noktaya varan ve hâlâ devam eden “dünya bizi tecrit eder”, “dünyaya ne deriz” serzenişleri (kompleksi) arasında gidip gelen yorumların tersine dünya medyası daha serinkanlı bir duruş sergiledi. Bazılarının yazdığı gibi ekonomi de altüst olmadı. Ama yine birçok yazarımız araya Hamas ilgili “bilgi sosu” katarak fırça atmaktan geri durmadı. Kimse meselenin geleceğine bakmadı. Çoğunluğunun baktığı yer ise İsrail gözlüğüydü; yani güçlü olanın.

AYNI DİLİ KONUŞMAK

Dünyanın 25 Ocak seçimlerinin sonuçlarına ani ve acele tepki göstermesi kadar Hamas yöneticilerinin Türkiye ziyaretine verilen tepkiler için de erkendi denilebilir. 25 Ocak gecesinde Ankara’da yapılan bazı görüşmeler aslında Hamas’ın Siyasi Büro Şefi Halid Meşal ve beraberindeki heyetin Türkiye’ye gelmesinin sürpriz olmadığını gösteriyor. Çünkü o gece hem İsrail hem de Filistin Büyükelçisi Ankara’da bazı temaslarda bulunarak Türkiye’nin muhtemel gelişmelere karşı aralarında, arabuluculuk seçeneğinin de bulunduğu bir dizi “önlemler” almasını gündeme getiriyor.

Bu önlemler arasında, “İsrail’in tanınmaması”, “Ürdün Nehri’nden Akdeniz’ uzanan bir Filistin devleti, “silahlı kanadın dağıtılmaması” gibi hâlâ Hamas’ın programında bulunan ve geçerliliğini koruyan bir dizi maddeden vazgeçirilmesi var.

Türkiye ise bu işe en kolay soyunacak ve en uygun ülke olarak kabul ediliyor. Washington ve Tel Aviv’le arasını düzelten AKP iktidarı, Ortadoğu’da, Suriye ve İran gibi meselelerde arabulucu olamasa bile “diyalog” sağlayan, “dolaylı mesaj taşıyan” bir ülke konumunda. Doğru ya da yanlışlığı tartışılan bu konum Hamas için de geçerli. Bu tabii ki ince ve riskli bir çizgi üzerinde yürümeye benziyor.

Bu yüzden Hamas’ın Moskova’dan önce Ankara’yı ziyareti anlamsız değil. Bu temasın altında “birbirini anlama”, “benzer dilden konuşabilme” avantajı yatıyor. Gazze’deki bazı akademisyenler, “AKP’nin aynı olmasa da benzer süreçlerden geçtiğini, bu süreçler konusunda Hamas’ın AKP’den öğreneceği noktalar olacağını” iddia ediyorlardı. Ortadoğu’da, Filistin’de AKP’ye bakışın zaman zaman eleştirel olsa da, yönetim ve halkın eskiye göre Türkiye’ye daha yakın durduğu biliniyor.

İşte bunları biraraya getirince Hamas’ın Ankara ziyaretini ve bu ziyarette yapılan “telkinlerin önemini” daha da arttırıyor. Yoksa bu ziyaretin, AKP’nin tabanına hoş görünmek, İslam dünyasında öne geçmek gibi amaçla kabul edilmediği ortada. Çünkü, son zamanlarda, ABD’nin Türkiye’ye AKP’ye biçmeye çalıştığı rol Hamas’la ilişkiyi de içeriyor.

HERKES HABERDAR

Görüşmenin hükümet adına mı yoksa parti olarak mı gerçekleştiği görsel bir farklılıktan öte anlam taşımıyor. Çünkü bu ziyaretten hem ABD’nin hem İsrail’in haberdar edildiği, hatta “olur” alındığı yönünde güçlü işaretler var. ABD ve İsrail’in bir süredir Hamas’la el altından görüştüğü biliniyor. Eğer bir ikna ya da mesaj durumu söz konusu ise bunu Moskova’nın değil, Ankara ve AKP’nin daha kolay gerçekleştirebileceği biliniyor.

Washington’un temkinli Tel Aviv’in aşırı tepkisel olması da anlamlı: İsrail Hükümeti’nden farklı bir tavır beklemek hata olur. Ayrıca gösterilen tavrı (Öcalan-Hamas benzetmesi dışında) doğal karşılamak gerekir. Ancak İsrail’de resmî düzeydeki tepkilerin aksine farklı görüşler de mevcut. Örneğin 25 Ocak seçimlerinin hemen ardından yapılan bir kamuoyu yoklamasında, katılanların % 52’si Hamas’la görüşülebileceğini belirtiyordu. Çünkü İsrail halkı Hamas’ın dışlandığı bir sürecin partiyi daha da radikal ve saldırgan bir konuma iteceğini düşünüyordu. Üstünü üstlük, yıllardır düşman ilan edilmiş bir örgütten hemen yumuşama beklenemeyeceği de biliniyor.

DEĞİŞİM MESAJLARI ÖNCEDEN GELDİ

Hamas’a gelince: Hamas ve bölgeyi bilenlerin başından beri savunduğu tez, partinin siyasi sürece katılım ile birlikte, hemen olmasa da kısa vadede küçük, orta vadede büyük değişikliklerin meydana geleceği, Hamas’ın programı ve çizgisini yumuşatıp daha ılımlı bir çizgiye yöneleceği yönünde. İpuçlarına gelince, birincisi, Hamas Oslo Antlaşmasını tanımamasına rağmen, Oslo Antlaşması’nın bir gereği olan demokratik seçime girmiştir. Parti yetkileri seçim sonrasında neleri kabul edeceklerini ve bir ülkeyi yöneteceklerini bilmektedir. İkincisi, Hamas’ın siyasi Büro Şefi Meşal’in 1967 sınırlarını telaffuz etmiş olması. 1967 sınırları, Filistin Yönetimi’nin, Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği, ama Hamas’ın ısrarla reddettiği bir sınırdır. 1967 sınırlarının telaffuz ediliyor olması dahi, hemen çözüm olacağı anlamına gelmemekle birlikte, tartışılabilir, konuşulabilir bir noktaya gelineceği anlamını taşımaktadır.

Son günlerde özellikle Gazze’de tam bir kanunsuzluğun hakim olduğu, sokakların denetlenmesi amacıyla bazı başıbozuk silahların toplanması, Hamas’ın etkisini göstermektedir. Yani örgütün istediği zaman, tam olmasa da (çünkü örgütler arası rekabet vardır) görece emniyeti sağlayacağı görülmüştür.

ILIMLI ÇİZGİYE KAYABİLİR Mİ?

Ilımlı bir çizgiye kayacak olan Hamas’ın sıkıştırılması ise hem halk hem de örgüt nezdinde içe kapanmayı, radikalleşmeyi ve hatta 3. İntifada’yı bile gündeme getirebilecektir. Hatta bazı yayın organlarında “Hamas’ı Boğma Planı” başlığı ile verilen, aslında “Filistin halkını boğma planı” diye okunması gereken İsrail planının uygulanması halinde nerelerin olabileceğini düşünmek bile çok zor. Plan, Gazze ve Batı Şeria arasındaki bağlantıyı kesmeyi, başbakan dahil Filistinli yetkilerin Gazze’den Batı Şeria’ya geçişini engellemeyi, Filistinli işçilerin ve malların geçişini yasaklamayı, gelirlere el koymayı da içeren bir dizi insanlık dışı önlem içeriyor. Böylesi bir düşünce Hamas’ın değil, Filistin halkının cezalandırılması anlamına geliyor. Dolayısıyla Hamas’ın sıkıştırıldığı oranda desteği artacaktır. Bu yüzden izolasyon dünyanın isteğinin tersine Hamas’ı daha ılımlı bir çizgiye çekmeyecektir, en azından kullanılan yöntem ters teper. Bu da sadece Filistin değil, bölge için büyük tehlike oluşturacaktır. Özellikle karikatür krizi ile yükselen karşılıklı radikalizm kendisine yeni bir yatak bulabilir.

Bu yüzden örgütün zamana ihtiyacı vardır. İçeride verilen sözler, yıllardır savunulan tezler göz önüne alındığında, bunlardan vazgeçilmesi bugünden yarına mümkün değildir. Ama siyasetin gereği olarak “yönetme gerçeği” ile yüz yüze gelen Hamas “direniş örgütü” kimliğinden “partileşmeye” doğru evrilecektir. Ancak, yıllardır intifada geleneği içinde yaşamış ve politika tecrübesi olmayan bir oluşumdan bu kadar çabuk manevra beklemek ise eşyanın tabiatına aykırıdır. Üstelik, Arafat’ın, Mahmud Abbas’ın barış süreci denilen yolda ne duruma getirildiği ortadadır. Hamas’ın aynı şartları kabul etmesi, İsrail’i memnun etmek dışında neyi değiştirecektir? Ayrıca, halk desteğiyle, birçok konuda kendinden emin hareket etme ihtimali yüksek olduğunu da unutmamak gerekir.

“Barışın , barışa en çok karşı olanlarla daha kolay sağlandığı” bilinmektedir. Filistin gibi girift, karmaşık ve zor bir bölgede barışı sağlamak ne kadar zor olsa da barışın, dışlamayla sağlanmadığı bilinmektedir.

Bu yüzden Ankara teması ince bir ip üzerinde yürümeye benzetilse de önemlidir. İşe yarayıp yaramadığını ise zaman gösterecektir. Çünkü Ortadoğu gibi kaygan ve değişken bir zeminde kesin kanaatlerde bulunmak için kahin olmak gerekir.