Kadın olmak zordur; insan olduğun unutulmuştur, hiç hatırlanmak istenmemiştir başından beri. İşgal altında olmak zordur; insan olduğun unutulmuştur, başından bombalar yağdırılırken. İşgal altında kadın olmak en zorudur; çünkü iki kere insan olduğun unutulmuştur ve bu unutulmuşluk içinde yaşamını devam ettirmek zorundasındır.
Savaş, tüm insanlar ve insanlık için bir yıkımdır. Ancak kadını iki kere vurur; hem insan hem kadın olarak. Birçok insan savaşta hayatını kaybederken, kadınlar yoksulluk, sefalet, cinsel şiddet ve saldırıyla yaşamaya devam etmek zorundadırlar.
Savaş bir kere daha gösterir patriyarkanın düşman yüzünü, hem düşmanda hem de kadının ait olduğu kendi halkında. Barış zamanında olduğu kadar savaş zamanında da yine yanı başımızdadır patriyarka. Düşman askerleri tarafından tecavüze uğrayan kadın, erkek kardeşleri tarafından ırkın namusunu temizlemek için öldürülür. Kadın, bu seferde silah olarak kullanılır iki tarafın erkekleri tarafından. Kadın; savaş sırasında, cephede asker, asker kamplarında seks işçisi olarak çalıştırılır. Savaş her şeyi yakıp yok ederken, fuhuşu, yoksulluğu, şiddeti savaş alanlarında, kamplarında yeniden var eder. Kadın; yaşamak, çocuklarını yaşatmak için yiyecek, su ve ilaç karşılığında bedenini satmaya zorlanır. Kadına ait ekonomik ve sosyal güvencesini elinde bulunduran koca, oğul ya da baba yoktur artık; yoksulluk vardır, şiddet vardır, hastalık vardır, göç vardır. Yaşanmaz hale gelen ülkeden kurtulmanın tek yol gitmektir bazen kadınlar için. Bu yüzdendir göçmenlerin yüzde 80’ini kadın olması…
Savaşta anne olmak ise kadın için en zorudur belki de. Savaş sırasında aynı acıyı aynı anda yaşayan tek kurban iki tarafın asker anneleridir belki de çünkü asıl kaybedenler her defasında onlardır.
Kadının savaş zamanında maruz kaldığı tüm olumsuzlukları, işgal altında kadın olan, patriarkın ve militarizmin kadınlar üzerindeki etkisini, Irak savaşı sırasında birebir yaşayan ve bunlara karşı diğer kadınlarla dayanışma içinde mücadele eden Iraklı bir kadın, bir insan hakları gözlemcisi, Eman Ahmed Khammas ile konuştuk.
Irak’ta işgal altında tüm olumsuzlukları yaşamış bir kadın olarak savaşın kadınlar üzerindeki etkisinden bahseder misiniz biraz?
Irak savaşı sırasında yaşanan vahşet ve şiddet herhangi bir ülkede yaşanandan çok farklıdır. Bu şiddet işgal altındaki ve işgalin yarattığı şiddettir. Bildiğiniz gibi Irak’ta üç yıldır Amerikan işgali devam etmekte ve şehirler bombalanmakta, insanlar öldürmekte, rehin alınmakta, tutuklanmaktadır. Tüm bunlar üç yıldır Irak’ta yaşanmaktadır. Ancak tüm bu yaşananları konuşmaya başladığımızda bunların boyutu ve özellikle kadınların maruz kaldığı zorluklar tahmin edilemeyecek durumdadır. Amerikan bombardımanı Irak’ı, Iraklıları ve Iraklı kadınları kuşatma altına almıştır. Hayat son derece zordur Iraklı kadınlar için. Bunlarla ilgili birçok hikaye, örnek bulabilirsiniz. Bombalamalar sırasında birçok kadın kocasını, babasını ya da oğlunu kaybetmekle birlikte kendileri de bombardımandan kaçmak isterken öldürülmüştür. Bu şartlar altında yaşamak ve ailesine destek olmak tabii ki erkekler için de zordur, eş olarak, oğul veya baba olarak. Ancak savaş sırasında o ana kadar himayesi altında bulundukları eşlerini, babalarını kaybetmiş olan kadınlar, yaşamlarına yalnız devam etmek zorunda kalmışlardır. Bu kadınlar normalde çalışmayan ve ev kadınlarıdırlar. Bombalanan şehirlerdeki durum bu şekildedir. Burada bir iki şehirden değil, onlarca şehirden bahsetmekteyim. Sadece Bağdat değil, Felluce, Necef ve Kerbela gibi tüm şehirlerle ilgili konuşuyorum. Bombalamalar sırasında büyük şehirler kuşatma altında kalmıştır. Kimse ne şehir içine girebilmiş ne de dışına çıkabilmiştir. Ancak en önemlisi kuşatma altındaki şehirlerde yaşamayı devam ettirmek zorunda kalmaktır; çünkü elektrik, su ve dışarıyla bağlantınız yoktur. Düşün ki bu koşullar altında olan bir anne çocukları için yiyecek, hastane vb. gibi kendisi ve çocukları için yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Bu yüzden bu koşullarda birçok kadın ölmüştür, öldürülmüştür. Yine birçok Iraklı gözaltına alınmakta ya da tutuklanmaktadır. Bu kişiler erkek oldukları zaman birçok Iraklı kadın ve ailesi ekonomik güvenceden tamamen mahrum kalmakta ve hayatını bu şekilde devam ettirmek zorundadır. Irak’taki birçok kadın başkalarından gelecek herhangi bir yardımla hayatını devam ettirtmeye çalışmaktadır. Tutuklanan erkek her türlü ekonomik kazancını yitirdiği için ailesine hiçbir şekilde yardımcı olamamaktadır. İşte bu kadınların yaşadığı diğer bir zorluktur. Hayatta kalmaya çalışmak ve çocuklarına bakmak bir kadın için bu koşullarda ne kadar zordur tahmin edemezsiniz. Irak’taki genel durumdaki tüm bu zorluklara birçoğu eklenebilir ki bir tanesi güvenlik sorunudur. Kadınlar, güvenlik güçlüğü çekmekle birlikte psikolojik tehdit altında yaşamlarını devam ettirmek zorundadır. Kadınlar hiçbir yere hareket edemezken okula giden kızları için endişe duymaktadır. Kaçırılan, öldürülen kadınlar hakkında birçok hikaye vardır. Genel anlamda kuşatma altında yaşamanın zorlukları bunlardır diyebiliriz. Bu, kadına ve erkeğe karşı şiddeti var eder ve şiddetin varlığı tabii ki kadınlar kadar erkekler için de çok zor koşullar yaratmaktadır.
Savaş tabii ki ilk olarak insanlık için büyük yaralar açar, yok edicidir ve yaşamayı hiç olmadığı kadar katlanılmaz kılar. Sizin de anlattığınız gibi kadın savaş zamanı iki kere şiddete ve yoksulluğa maruz kalıyor; hem kadın hem insan olarak. Asıl önemlisi ise sonucunda, yaşamakta olduğu yoksulluk, şiddet ve cinsel saldırılarla hayatına devam etmek zorunda olması. Tüm bu yaşanan zorlukların yanında, eminim yeterli olmamakla birlikte birçok ülkeden kadınlar size ulaşmaya ve dayanışmaya çalışıyorlar. Diğer ülkelerdeki kadınlarla ve Iraklı kadınlarla örgütsel veya genel anlamda nasıl bir dayanışma içindesiniz? Neler yapabiliyorsunuz?
Diğer ülkelerdeki kadınlarla internet üzerinden haberleşmeye çalışıyoruz. Bu kadınlar, Türkiye’den, Avrupa’dan ve hatta Amerika’dan kadınlar ve savaş karşıtı, işgal karşıtı, Amerikan politikalarına karşı olan kadın kuruluşları ya da organizasyonlardır. Ancak bu organizasyonlar ve kadınların yaptığı yardımlar maalesef çok sınırlı kalmaktadır ki biz bile birbirimize sınırlı yardımcı olabiliyoruz, çünkü bilgi edinmek, birbirimizden haberdar olmak şu andaki koşullarda çok zor. Karakollara gittiğimizde bizi dikkate almıyorlar ya da her şeyi inkar ediyorlar. Hatta kadınlar bazen tutuklanıp şiddete maruz kalıyor. Karakollarda kaç tane kadın olduğunu bilmiyoruz. Örneğin eşini kaybeden ve 5-6 çocuğu olan bir sürü kadın var. Ekonomik durumu çok kötü olan kadınlara yardımcı olmaya, bağış toplamaya çalışıyoruz. Ancak yapabildiklerimiz çok sınırlı; iş bulmaya çalışıyoruz, yemek yapmak, dikiş dikmek gibi. Sürekli insanlar öldürülüyor, sayıları çok fazla ve bu insanların yardıma ihtiyacı var, özellikle kadınlar ve çocukların. Kadın kuruluşları bu büyük talebi karşılayabilecek durumda değiller. Bildiğiniz gibi Irak, savaş sırasında çok hasar aldı. Tüm hizmetler sadece Bağdat da değil, Irak’ın her yerinde çok kötü durumda. Geçen ay Basra’daydım, her yer çok kötü, pis durumda, elektrik yok, su yok. Bu yüzden kadın kuruluşları çok fazla bir şey yapamıyorlar. Bunu devlet yapabilir ancak çünkü bu büyük bir bütçe, çaba, güç demek. Maalesef böyle bir durum ise şu anda Irak’ta mevcut değil.
Tüm bunların kökenine indiğimiz zaman bunun militarist düşünce ve miras aldığı ataerkil sistemle ne kadar ilintili olduğu görebiliyoruz. Kökenlerini ataerkil sistemden alan militarizm ve savaş aynı zamanda patriarkının insanlığa karşı sonuçlarından biridir de diyebiliriz. Şu anda militarizmle birebir yüz yüze olan bir kadın olarak militarizmi nasıl tanımlıyor, nasıl yaşıyorsunuz?
Şu anda militarizm, problem çözmede kullanılan tek yol haline geliyor. Bildiğiniz gibi Amerikan dış politikası son yıllarda militarizm üzerine kurulmuş durumdadır ki şu anda Irak’ta, Afganistan’da ve daha birçok yerde yaptıkları da bunu göstermektedir. Aynı zamanda birçok ülkeyi de tehdit etmekte. Amerika, dış politikasını oluşturan bu durumu güç ve zor kullanarak gerçekleştiriyor. Gerek askeri yollarla, gerek medya, gerek politika yoluyla bu gücü kullanıyor. Biz ise onlar için, kendilerince adlandırdıkları gibi bir ‘Üçüncü Dünya’ ülkesiyiz. Bu yüzden de biz Amerika tarafından kullanılan bu güce, her anlamıyla maruz kalmış durumdayız. Kadınlar insanların yaşaması için hiçbir alan bırakmayan bu politikaların kurbanları olmuşlardır.
Şu anda sizinle konuşurken elektrikler kesik ve karanlıkta konuşuyorum. Elektrik kesildiği zaman kullanılmak üzere jeneratörü olan bir apartmanda oturuyorum ancak şu anda jeneratör için yakıtımız yok çünkü fiyatlar her geçen gün çok yükseliyor. Bu yüzden şu anda karanlıkta oturuyoruz ve burası- Bağdat- çok soğuk. Eminim Türkiye’de soğuktur şu anda ama Irak, soğuk ve aynı zamanda karanlık da. Düşünün ki 5-6 çocuğu olan bir kadın var ve çocukları okula gidiyor, kitap okumak istiyor ancak burası karanlık ve soğuk. Düşünün ki bu kadın için ailesinin yaşamasını sağlamak nasıl zor ki özellikle kocası veya oğlu veya babası öldürülmüş, tutuklanmış ya da kaybolmuşsa. Bu arada kaybolan insanlarla ilgili çok büyük problemlerimiz var. Tüm bu anlattıklarım ise; savaşın günlük yaşamda kadınlar için meydana getirdiği zorluklardır. Günlük yaşam tüm detaylarıyla kadınlar için son derece zor geçmektedir. Detayları anlatmak imkansız çünkü biz bunları her gün yaşıyoruz. Örneğin sokağa çıktığınızda Amerikan askerleri tüm sokakları kapatmış oluyor. Eğer sokak açıksa bile çok dar ve sınırlı. Bir kerede bir araç geçişine izin veriyorlar. Büyük bir trafik sıkışıklığı var; normal bir zamanda 10 dakika da gidebileceğiniz bir yere en az iki saate gidiyorsunuz. Düşünün bir kadın olarak; çocuklu bir anne iseniz, üniversitede öğrenciyseniz ya da herhangi bir şey için dışarıya çıkmak isteyen sıradan biri, yakıtınız yoksa, yiyecek almak zorundaysanız ya da hastaysanız ve hastaneye gitmek istiyorsanız bunların hiçbirini yapamıyorsunuz. Sanırım savaş kadınların başına gelebilecek en kötü şey.
Gelecek Dergisi, Mart 2006, sayı 30