Biliyorum o günden beri hepimizin içi dolu. Hepimiz derken insanları iyi şairler gibi doğadaki halleriyle sevenleri, sevebilenleri kast ediyorum öncelikle ama bir taraftan da Hrant’ın arkasından “biz”in genişlediğini, yüreklerinin kabardığını ve yüreklendiğini görüyorum. İşte hepimiz yani yalnızca Hrant’ı yakından tanıyanlar değil, bir şekilde onunla akraba olduğunu hisseden hemen herkes onun ölümünden sonraki haftayı dolu dolu ağlayarak geçirmişti. Birbirimize Hrant’ın arkasından yazılan- bu kadar güzel yazıyı bir daha ne zaman okuruz bilmiyorum- yazıları göndermiştik. Bir çoğumuz içimizi, geçmişimizi, geleceğimizi, dostluklarımızı, sevgilililerimizi, çocuklarımızı, baba olmayı, gülmeyi, kucaklamayı, demokrat olmayı, insanları çok ama çok sevmeyi, bir davayı kibirli olmadan savunabilmeyi, insanların tarihsel gerginliklerini, travmalarını sözcüklerle (diyalogla yani) onarabilme düşünü ve daha bir çok şeyi yeniden düşünmüştük. Önce Hrant, sonra sevgilisi Rakel ve çocukları bize başka bir yaşamın, zorluklarla zenginleşen hakiki ve bir o kadar da samimi bir yaşamın mümkün olabileceğini gösterdiler. Hrant’la Rakel’in yaşam öykülerini okurken- Rakel’in 1915 Tehcirinden dağlara sığınarak kurtulan bir ailenin kızı olduğunun yeterince konuşulmadığını söylemeliyiz bu arada- zorluklarla, büyük yoksunlukların arkasından gelen büyük kavuşmalarla ama en çok da özveri ve paylaşmayla gelişebileceğimizi, yüreklerimizin herkesi bu sayede kucaklayabilir hale gelebileceğini öğrendik.
Birçok yazar iyiliğin ve samimiyetin gücünü anlatan yazılar yazdılar; yani Hrant sayesinde insan olmanın temeli olması gereken değerler yeniden güçlü bir şekilde anımsandı. Bir çok insan kendi içine bakıp kendini eleştirdi onun sayesinde belki. Onların yaşamı ve bize duyurdukları konusunda bir çok şey söyleyebiliriz ama ben çocuklara verdikleri emeğin, çocukken verdikleri emeğin ve sonra çocuklarla yaşamanın onları eşsiz kılan bir yaşama hazırladığını söylemek istiyorum. Kendi diliyle bir “yetim” olarak Tuzla’daki çadırlardan oluşan çocuk kampına giden Hrant’ın çocuklarla birlikte gerçek bir kamp yaratmalarını, kendi çektiği acıları başka çocuklar çekmesin diye çırpınmalarını çok dokunaklı buluyorum ve sonra o kampın ellerinden alınışının gerçek bir zulüm olduğunu düşünüyorum. Ama yine de Hrant ve Rakel’in yaşamının bu zulmün izlerinden çok, iyi öğretmenlerin yüreklerindeki gibi çocuklardan kalan sevincin yer tuttuğunu söylemek istiyorum.
Eski zamanlarda Ankara’da okurken ve büyürken her ay “Yaşam İçin Şiir” isimli 4 sayfalık derginin çıkmasını bekler ve bu derginin Ankara’daki ev sayısı kadar basılıp bütün posta kutularına bırakılmasını düşlerdim. Böyle yapılabilse insanların daha iyi ve sevinçli olabileceğine inanırdım. Hrant’ın arkasından yazılanları ve özellikle’de hemen arkasından yayınlana Agos’un özel sayısındaki yazıları okuyunca bu düşümün gerçekleştiğini düşünmüştüm. Yani en güzel şiirlerin ve duru bir yaşama tanıklık eden en güzel sözlerin milyonlarca insana ulaştığını biliyoruz artık. O zaman daha yürekli, daha iyimser, daha gür sesli, daha kardeş, özetle daha insan olabiliriz ve Hrant’ı öldüren zihniyetin karşısında bir adım daha öne çıkıp direnebiliriz. Yani ben şimdi “Hepimiz Hrant’ız….” ın anlamının bu olduğunu hissediyorum bütün varlığımla ve bu yazıyla da bir söz vermiş oluyorum herkese.