Bizimkilerden birini kastetmiyorum ne de olsa onun artık haber değeri yok köpeğin adamı ısırması gibi vaka-i adiyeden sayılıyor. Geçenlerde Büyük Britanya genelkurmay başkanı konuştu. Richard Dannat Daily Mail gazetesiyle yaptığı bir söyleşide Irak’taki güvenlik durumuna dair Tony Blair’in anlattıklarından çok farklı şeyler söyledi. Bunlardan daha önemlisi hem Irak savaşının politik gerekçesini eleştirdi, hem de İngiliz askerlerinin orada bulunmasının bölgedeki güvenlik durumunu daha da beter hale getirdiğini belirtti. Gene başbakanından farklı olarak, Britanya askerlerinin Irak’tan çekilmesi için sabit bir takvimden de bahsetti. Bildiğiniz gibi Blair çekilmek için sabit bir takvim vermekten imtina ediyor, işgalin Irak’ın güvenlik sorununu ağırlaştırdığı düşüncesini kabul etmiyor ve tabii ki savaşın politik gerekçesinin de tümüyle meşru olduğunu savunuyor.
Ben bu yorumları okur okumaz Irak saldırısına en başından beri karşı çıkan toplumsal muhalefete dahil olduğum için ağzım kulaklarıma vararak buna dair yorumları okumak amacıyla İngiliz gazetelerine baktım ve kısa sürede kendimden utanarak meseleyi unutmaya karar verdim. Blair’in siyasi tercihlerini çok uzun zamandır eleştiren ve görüşlerini kamuya açıklayabileceği kurumsal iletişim olanaklarına sahip hiçbir İngiliz, askerî bir yetkilinin Irak savaşı karşıtı kesimin elini güçlendirecek açıklamalar yapmasına sevinmemişti. Irak’taki durum ve Blair’in dış siyasetini General Dannat’ın yorumları dolayımında değerlendirmeden evvel, hepsi bir generalin böyle tespitler yapmaya hiç bir hakkı olmadığının altını çiziyordu. Bazıları ise yazılarında sadece bunu yapıyordu. Guardian başyazısısına “generaller ve siyaset birbirine karışmaz ya da en azından bu ikisi biraraya geldiğinde işin sonu seyrek olarak sevindirici olur”, diye başlıyordu. İlk paragraf “sivil otoriteye üniformalı bir karşı çıkış, bu müdahale can sıkıcı”, diye de bitiyordu.
Bu sıfatı hak eden hiçbir demokrat, yani bu satırların sahibine benzemeyen düzgün insanlar, ağzı kulaklarında, bak asker de bizle aynı fikirde Blair efendi, demek ayıbına düşmemiş gözüküyordu. General sonuç olarak tamamen dış siyasete ve ülkenin güvenlik politikasına dair yorumlar yapmıştı ama bu yorumları hükümetin siyasetine muhalefet ifade ediyordu ve kamuoyuna yönelik yapılmıştı. Sorun tam da bu ikisinin birarada olmasının demokrasi sıfatını haiz bir ülkede mümkün olamamasıydı. Üstelik Britanya krallığının ordusu teorik olarak majestelerinin hükümetinden önce majesteleri kraliçeye bağlıdır. Kısacası kağıt üstünde Türkiye’de askeriye üzerindeki demokratik denetim daha sağlamdır.
Basındaki tepkinin nedeni şu: Yerleşik demokrasilerde en azından teamüllere göre generaller kamuoyuna hükümet politikasını eleştiren açıklamalar yapmak için önce istifa etmelidir, bunu yapmadan önce sadece ve sadece kamuoyuna kapalı ortamlarda politik sorumluluk taşıyan kişilere dillendirebilirler her tür eleştirilerini. Kuşkusuz bu teamüllerin sözkonusu ülkelerin siyasi kültürünün genetik özellikleri olmadığı ve tarihsel mücadelelerin sonucunda ortaya çıktığı doğrudur, bu ülkelerin kimi entellektüelleri bunun tersini düşünmeye teşne olsa da. Bunlar bazen “demokratik olmayan ülkelerde” bu tür şeyler olmasına göz yumar hatta desteklerler, kendi ülkelerinde bunları kabul edilmez saymalarına rağmen. Bu noktada da klasik örnek de Samuel Huntington’dır herhalde, askerlerin güvenliğe dair beğenmedikleri bir karar bir kez alındığında çenelerini kapatıp olabilecek en iyi sonuç için çalışmaları gerektiğini yazmıştır. Tabii aklında olan Pentagon’daki askerlerdir, “Şili’dekiler” değil.
Pek çokları biz burada ciheti askeriye sadece dış güvenliğe dair siyasi açıklamalar yapsın ona da razıyız diyecektir doğal olarak. Bu bakımdan Richard Dannat’ı eleştirenleri kolaylıkla müşkülpesentlikle suçlayabiliriz. Fakat çubuk bir kez öteki tarafa büküldü mü, zaten sınırın nerede olacağı tamamen tali bir meseleye dönüşür. Eğer askerlerin fütursuzca siyasete müdahale etmesinden rahatsızsak, burada suçlamamız gereken askerlerden önce, bizim bu konuda yeterince geniş, yaygın ve kuvvetli politik bir karşı duruşu, anti militarist bir halk hareketini örgütlemek noktasındaki yetersizliğimiz. Bu olmadığı sürece komutanların her konudaki fikirlerini istemesek de öğrenmeye devam edeceğiz. Üstelik bu politik görev kimseye ihale edebileceğimiz bir sorumluluk da değil, ancak yerli ama küresel mücadelelerden öğrenmekten yüksünmeyen bir hareket bu hattı örmeyi başarabilir.
Tabii böyle bir politik hattın örülmesinin karşısındaki ilk engel bizzat Türkiye’nin yazar çizer takımıdır. Mesela Britanya’daki bu meseleyi, bakın orada da askerler konuşuyor diye örnek gösterenler oldu. Burada iki noktanın altını çizmek istiyorum: Sir Dannat bütünüyle ülkenin dış güvenliğine dair konuştu, yani söyleşisinin konusu askerî bir bürokrat olarak tamamen onun uzmanlığında olan ve kamu hazinesinden geçinen bir görevli olarak kendisinin sorumlu olduğu bir meseleydi. Bu anlamda insanların bu yüzden ölüyor olması gibi önemli bir ayrıntıyı görmezden gelirsek yaptığı hazine bakanlığı müsteşarının hükümetin, örneğin dolaylı vergilere ağırlık vermesini bir maliyeci olarak eleştirmesinden farklı değil. Mesele de burada zaten ne hazine müsteşarı, ne de Genelkurmay başkanı kendi uzmanlıkları noktasında olsa bile kamuoyu önünde hükümetle hâlâ görevdeyken ters düşemezler. Eğer uygulanan siyasete karşı olmanın temel sorumlulukları olduğunu düşünüyor ve hükümeti ikna edemiyorlarsa önce istifa ederler sonra konuşurlar, demokratik işleyiş budur.
Bununla bağlantılı olarak altını çizmek istediğim ikinci nokta şu, bizde aydın denen kesimin kuvva-ı ekseriyesi “mühim meselelerde” doğru ile yanlışın belirlenmesinde sandığa pek güvenmedikleri için bürokratların özellikle asker olanlarının politik otoriteye tabii olması noktasında kuvvetli itirazları var. Bırakın kendi uzmanlıklarını, uzmanların her konuda görüş belirtmesini bekliyorlar, zira kendileri de aynı şeyi yapıyorlar. Bu bakımdan Irak işgalinin başından beri bundan başka bir şey yazmayan İngiliz kanaat önderi Dannat’ın sözleri üzerine, bu lafları söylemek generale düşmez derken, bizdeki aydın bunu görmezden gelip Britanya’da da general konuştu diyor.
Yunanistan’da basın her meselede kilise metropolitlerinin görüşlerini milletin gözüne sokacak şekilde ekrana getiriyor. Bizim memlekette toplumsal ve kişisel meselelere dair din adamlarının görüşleri yerli yersiz sorulsa da, çok şükür hiçbir basın mensubu tutup ateşkesin dinen meşruluğunu gidip Zekeriya Beyaz’a sormaz. Bunun nedeni açık değil mi? Çoğunluk olmasa da toplumun önemli bir kesimi din ile siyasetin ayrı olması gerektiğine dair bir siyasi duyarlılığı haizdir. Aynı duyarlılığı benzer, hatta tercihen daha geniş bir yaygınlıkta askerin siyasetten uzak durması konusunda yaratabilirsek, ancak o zaman görevdeki bir İngiliz generali bir insanlık suçundan ötürü başbakanını eleştirdiğinde, ben de ellerimi ovuşturmak yerine, bir refleks olarak “bu adama ne oluyor” derim. Belki bir Türk generali de aynı şeyi der, hatta belki bir Türk aydını bile… Bu en sonuncusu biraz hayal galiba!