İsrail’de “Yahudi Terörü”
Ahmet İnsel

15 Ağustos gecesi Batı Şeria’da Nablus’a yakın, etrafı İsrailli Yahudi yerleşimci kolonileriyle çevrili Filistinli köyü Jit, sayısı bazı tanıklara göre yüze yaklaşan İsrailli radikal sağcı Siyonist tarafından basıldı. Yüzü maskeli baskıncıların bir kısmı uzaktan, bir kısmı ise Jit köyüne komşu Yahudi yerleşiminden geliyordu. Saldırganların açtığı ateş sonucu 26 yaşında bir Filistin’li öldü, biri ağır beş kişi yaralandı. Saldırganlar dört evi ve altı otomobili yaktılar.

Jit köyü sakinlerini hedef alan bu pogrom, Batı Şeria’da Filistinlilerin yaşadığı yerleşimlere yapılan ilk saldırı değil. Filistinlilerin zeytin ve meyve ağaçlarının yakılması, tarlalarının tahrip edilmesi, mallarının yağmalanması, yarı göçer Bedevilerin Yahudi yerleşimciler veya aşırı sağcı Siyonist gruplar tarafından topraklarına el koymak için taciz edilmeleri neredeyse her hafta rastlanan “adi vakalar”. Ama bu pogrom İsrail’de cumhurbaşkanı, başbakan ve bazı bakanlar tarafından açık biçimde kınandı. Ne var ki kınamaların arkası gelmedi.

Jit pogromundan sonra esas dikkat çekici gelişme, İsrail istihbarat örgütü Şin Bet’in başkanı Romen Bar’ın başbakana, hükümet üyelerine ve başsavcıya gönderdiği mektubun ortaya çıkması oldu. Mektubun içeriğini, önemini ve aşırı sağcı bakanların yer aldığı Netanyahu hükümetinin İsrail için oluşturduğu açık ve yakın tehlikeyi 25 Ağustos tarihli Haaretz gazetesinin imzasız başyazısı gayet iyi özetliyor. Önce bu başyazının çevirisini okuyalım: 

Şin Bet şefi Ronen Bar'ın başbakana, kabine üyelerine ve başsavcıya gönderdiği ve Yahudi terörünün devletin varlığına yönelik bir tehlike olduğu uyarısı yaptığı mektup, yanıp sönen bir uyarı ışığıdır.

Normal bir ülkede olsa bu sorumlular doğru olanı yapmakta tereddüt etmezlerdi. Radikal sağı hükümetten uzaklaştırır ve güvenlik birimlerine Yahudi terörüne Filistin terörüne gösterdikleri ciddiyetle yaklaşmaları talimatını verirlerdi.

Ancak Ulusal Güvenlik Bakanı İtamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich hükümette kaldıkça Yahudi terörüyle mücadele etmek mümkün olmayacaktır. Birincisi polisten , ikincisi işgal altındaki topraklardan sorumlu olduğu sürece, Yahudi terörü yüksek makamların desteğine sahip olduğunu bilecektir.

Şin Bet şefinin mektubunda tasvir edilen tablo iç karartıcıdır. Mektupta Yahudi terörist faaliyetlerinin doğasında bir değişiklik olduğu belirtiliyor: “Odaklanmış gizli faaliyetlerden geniş, açık faaliyetlere. Çakmak kullanmaktan savaş silahları kullanmaya. Güvenlik güçlerinden kaçmaktan güvenlik güçlerine saldırmaya. Kendilerini kurulu düzenden uzak tutmaktan, kurulu düzenin bazı yetkililerinden meşruiyet elde etmeye.Bazen devlet tarafından yasal olarak dağıtılan silahlar kullanılıyor.”

İsrail, topraklarında büyüyen Yahudi yabani otunun artık kontrolden çıktığı acı gerçeğini inkâr etmeye devam ederse, Yahudi terörü İsrail'i yıkacaktır. Ronen Bar, “‘No’ar HaGva’ot’ [Kahancı aşırı sağ dinci-milliyetçi gençlik örgütü][1] fenomeni uzun zamandır Filistinlilere karşı şiddet uygulamak için bir platform haline geldi” diye yazıyor.

İdari gözetim altına alınma korkusunun kaybolduğuna dikkat çeken Bar, bunun “Hapishanede kendilerine sağlanan koşullar ve serbest bırakıldıktan sonra Knesset üyelerinden aldıkları paranın yanı sıra, eylemleri için elde ettikleri meşrulaştırma ve övgüden kaynaklandığını” belirtiyor. ‘Buna güvenlik servislerine karşı yürütülen gayrimeşrulaştırma kampanyası da eşlik ediyor.” Ronen Bar, Yahudi terörünün ek bir savaş cephesini ateşleyebileceği uyarısında bulunuyor.

Şin Bet başkanı ayrıca polisin eylemsizliğini ve Yahudi teröristlerin polisten aldıkları gizli desteği de anlatıyor. Özellikle Ben-Gvir'den ve onun Tisha B'Av'da Tapınak Dağı yerleşkesine yaptığı ziyaretten bahsediyor. Bar bunun “bölgesel güvenlik için çok önemli bir risk yarattığını” açıkça ifade ediyor.

Bu mektubun yayınlanmasının ardından Ben-Gvir bir kabine toplantısında Bar'ın görevden alınmasını talep etti. Netanyahu ve diğer bakanlar Bar'a destek verince Ben-Gvir toplantıyı terk etti. Ancak tecrübeler gösteriyor ki seçmen tabanı kızgın olduğunda Netanyahu fikrini değiştirebiliyor. Bar bir süredir Bibicilerin [Bibi Netanyahu’nun takma ismidir] ve Kahancıların hedefler listesinde yer alıyordu. Uyarı mektubunun ardından, bu kampın kendisine yönelik saldırıları daha da artacaktır.

Siyasi kaderini radikal sağa bağlayan, Kahanizmi meşrulaştıran, hükümetin kontrolünü Ben-Gvir'e veren ve toprakları Smotrich'in eline teslim eden kişi, Yahudi terörüyle mücadele edecek en son kişidir.

Netanyahu yönetimindeki aşırı sağcı hükümetin varlığını sürdürdüğü her gün, İsrail'in içinden çıkılması zor bir uçuruma daha da battığı gündür. Bu hükümet derhal değiştirilmelidir.

Başyazıda belirtildiği gibi, Netanyahu hükümetinin bu “Yahudi terörü” eylemlerine son vermesini beklemek safdillik olur. İsrailli insan hakları savunma girişimi Yesh Din’in derlediği verilere göre, 2005’ten beri Batı Şeria’da Yahudi yerleşimcilerin neden oldukları şiddet olaylarının yüzde 95’i takipsizlikle sonuçlanmış. Nitekim Jit pogromu sonrasında gözaltına alınan bir kişi kısa zamanda serbest bırakıldı.

Haaretz gazetesinin başyazısında Batı Şeria’da ve İsrail’de eylemleri giderek artan ve aşırı sağcı-ırkçı içişleri ve maliye bakanlarından güç ve destek alan radikal ırkçı-dinci Siyonist militanları “Yahudi terörü” olarak tanımlaması elbette anlamlıdır. Ama daha önemlisi, bu “Yahudi terörü”ne İsrail istihbarat teşkilatının başkanının dikkat çekmesidir. Bu “terör”ün, Gazze’deki savaşın yanında, başka bir savaş cephesi açması tehlikesine işaret etmesidir.

İsrail hükümetinin Gazze’de soykırıma dönüşen saldırısının yanında, İsrail toplumunun içinde giderek güçlenen bir aşırı sağ, ırkçı-dinci damarın, hükümetten, polisten ve bazı diğer devlet kurumlarından destek alarak güçlenmesini İsrail istihbarat örgütü başkanı teşhir ederken, bunun “İsrail’in geleceği” açısından içerdiği yakın büyük tehlikeye işaret ediyor. İsrail devletinin ve İsrail toplumunun varlığı açısından esas büyük tehlikenin İsrail toplumu içinde boy verdiğini bazı muhalif İsrailli siyasetçiler de dile getiriyorlar.  

Irkçı bir radikal milliyetçiliğin başının hükümet ortakları tarafından okşandığı günümüz Türkiye’sinde bu durumun ülkenin geleceği açısından taşıdığı tehlikeye Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı’nın “Türk terörü” terimini kullanarak, cumhurbaşkanı, hükümet üyeleri ve Yargıtay başsavcısını uyarmaya cüret ettiğini düşünebiliyor musunuz?  


[1] Ariel Şaron’un 2000’lerde önerdiği, Batı Şeria’da Filistinlilerin yerleşimlerine hakim tepeleri Yahudi yerleşimcilerin işgal etmesi stratejisinden esinlenerek kendilerini “Tepelerin Zirvesindeki Gençlik” (Hilltop Youth)  olarak adlandırıyorlar.