Dokunulmazlıklar
Tanıl Bora

Politik dokunulmazlığın kökeninde, burjuvazinin etkisi altında serpilmekte olan yasama organını, hâlâ monarşinin hükmettiği yürütmenin keyfîliğinden koruma amacı yatar. Sonrasında, halkın seçilmiş temsilcilerinin ifade özgürlüğünü teminat altına almak üzere kurumlaştı. Bu teminat, o temsilcilerin vekâletini üstlendikleri seçmenlerin çıkarlarının ve haysiyetinin teminatıdır.

***

Dokunulmazlığın Osmanlıca karşılığı masuniyet kelimesiydi; korunmuşluk anlamına gelir. Batı dillerinde politik dokunulmazlık immunity/Immunité/Immunität kelimesiyle tanımlanır: bağışıklık, demek. Bu, immunitas’ın communitas’la (toplulukla, cemaatle) karmaşık ilişkisini hatırlatır bize. Seçilmişleri topluluğun ortak yükümlülüklerinden azat eden, müştereklikten ayıran bu imtiyazın, aynı zamanda topluluğun işleyişinin kurucu ilkelerinden birisi olmasını… Bağışıklığı sağlayanın, hem içerde hem dışarıda olmasını, hem bizden hem yabancı… hem zehir hem panzehir olmasını…

***

Dokunulmazlıkların kaldırılması talebi, anti-politik popülizmin alet çantasında değerli bir parçadır. Bizzat politikayı bir dalavere olarak gören, politikacıların fıtraten sahtekâr, yozlaşmış olduğunu varsayan bu popülist söylem, dokunulmazlıkları diline dolamaya bayılır. “Yukarıdakilere” olan kör öfkesini, güç yetiremeyeceği kuvvetlere olan nefretini, itilip kakılacak bir mebusun sırtından çıkartacaktır böylece. Hele bir de millî davaya bağlanırsa bu öç eylemi…

***

Hindistan’daki “Dokunulmazlar”ı duymuşsunuzdur. Hindistan’ın kast sisteminin en altında yer alan, ülkenin kadim en eski yerlileri olan Dalitler, onlar. Dalit: parçalanmış, ezik, ezilmiş, kovulmuş, seyre çıkarılmış anlamına geliyor. Üst kastlardaki Hint elitleri gibi “Ari ırktan” olmadıkları kabul ediliyor. 160 milyon Hindu Dalit’in yanısıra, Müslüman dahil başka dinlerden Dokunulmazlar’la beraber 250 milyona yakın mevcutla, Hindistan nüfusunun beşte birini oluşturuyorlar. 1949 Anayasası kast ayrımcılığını men etti. 1995’te ilk defa bir eyaletin başbakanı, 1997’de ilk defa bir devlet başkanı Dokunulmazlar’dan seçildi. Ama hâlâ, Britanya kolonyalizminin de katkısıyla gelişmiş bir ırkçılığa tâbiler. 

Tuvalet temizliği, ölenlerin gömülmesi, hayvan bakımı gibi iğrenilen, aşağılayıcı bulunan işler yaptırılmış Dokunulmazlar’a. Mekruh sayılmışlar. Gölgelerine bile basmamaya dikkat edenler var. 

Onlar, dokunulmayacak kadar aşağılık görüldükleri için Dokunulmaz’lar. Ancak hadlerini aştıkları, tehdit yarattıkları düşünüldüğünde, dokunulmuş kendilerine. Cezayla, linçle, dayakla, öldürerek… Geçmiş zamanda konuşuyoruz ama özellikle taşrada onlara karşı hâlâ güçlü bir ayrımcılığın sürdüğü biliniyor.

HDP’li mebusların dokunulmazlığı – Hind Dokunulmazlar’ı… Söz benzerliğinden fazlasına dair bir ipucu yok mu burada?

***

Aylardır “dokunumazlıklar kalksın” ateşi etrafında dans edenler, arada usulen başka vakalar saysalar da, esasen ve açıkça HDP’yi hedef alıyorlar. Zaten provası yerel yönetimlerde yapılmakta. İHD, 28 belediye eş başkanının görevden alındığını, 36 belediye meclis üyesinin tutuklandığını bildiriyor.

Erdoğan, geçtiğimiz salı: “Kürsüden ifadelerin için dokunulmazsın. Ama siz bu imkânı tutup da terör örgütünü desteklemek için kullanırsanız eninde sonunda dokunulursunuz”, dedi. İfade özgürlüğünün keyfî ve muğlak kısıtlanışı aşikâr ve ayrı bahis; biz dokunma-dokunulma lâfının kullanımındaki şehvete bakalım. Medyada dokunulmazlıkları kaldırma propagandası, başından beri tehditkâr ve kirli bir hazzın müstehcen imâlarıyla kaynıyor: “O vekillere dokunulacak”, “Terör destekçilerine dokunulacak”, “İşte dokunulacak vekiller”, “Artık dokunacaklar”, “PKK eşbaşkanlarına nihayet dokunacaklar” – veya tek kelimeyle: “Dokunacaklar”! Bazen doğrudan hedef gözeterek: “Sana dokunacaklar Demirtaş”, “Dokunulma korkusu Demirtaş’ı çark ettirdi”.

OrtadoğuDokunalım artık!” manşetini attı. Yeni Akit, 3 Ocak’ta “Dokunun bunlara!” manşetiyle ünlemişti. Elinde taş, linçi başlatmak üzere sabırsızlanan bir ruh hali. 12 Nisan’da gazetenin köşecilerinden Hüseyin Öztürk: “Dokunulmazlıklara dokunulmazsa millet Ak Parti’ye dokunur” tehdidinde bulundu. “Dokunulmazlıklara dokunmak, İstiklal Savaşı’nda işgal kuvvetlerine karşı verilen mücadele kadar şerefli bir iş” idi ona göre. Müstehcenliğin zirvesi, yerel medyada rastlanan: “Vatandaş dokundurun diyor” başlığıdır. Birisi “Dokunulmazlıklara halk dokunsun” diye de yazdı – erken seçim öneriyordu gûya, fakat pis imâ açıktır. Yerel medya ve internet siteleri, –sosyal medyaya hiç girmiyorum–, benzeri naralarla dolu.

***

Dokunulmazlıklara dokunma, dokunulmazları dokunulur kılma çağrılarındaki bu linççi şehvet, dahası Yeni Akit yazarı gibilerin dokunulmazlıklara dokunmayı şerefli bir dava ilan ederek adeta kutsallaştırması, bize ne söylüyor?

Kurbanlık mekanizmalarındaki ikame kurbanı ve günah keçisini [1]  hatırlatan bir yerdeler, bizim Dokunulmaz’larımız… İkame kurban, şiddet döngüsünü durdurmak için, kötülüğü ve murdarlığı temsil eden (etmesine karar verilen) birilerinin kurban edilmesidir; hem topluluğun benzeri, üyesi, hem de ondan biraz farklı, bir ayağı dışarıda birisi olmalıdır (içeriden ama aslında yabancı veya topluluğa dahil edilmiş yabancı), ikame kurban. Onun kurban edilmesiyle barış sağlanmış olur ve kendisi de kutsallaşır. Günah keçisi, felâketin, şiddetin, kötülüğün temsilcisi sayıldığı için, illiyete bakmadan, ‘kafadan’ kötülüğün temsilcisi addedildiği için, felâketi savuşturma ümidiyle kurban edilendir. 

Dokunulmazlıklar etrafındaki linç âyini, bir kavmin sahici kutsalını bulduğu bir kurban şölenidir.


[1] Meraklısı için, mükemmel bir süzgü: Saime Tuğrul, Ebedi Kutsal Ezeli Kurban, İletişim Yayınları, İstanbul 2010, özellikle s. 108-150.