ABD başkanı Trump’ın Suriye’den çıkış kararı sürpriz olmakla birlikte kuşkusuz 2011’de başlayan iç savaşın önemli dönüm noktalarından birisi. Amerika’nın bulunduğu bölgeden şu ya da bu şekilde çekilmesi, iç savaşın yeni bir aşamaya gireceğinin de habercisi. Bugün çokça tartışılan Fırat’ın doğusu olarak adlandırılan bölgedeki ilk adım 2012 yılında atılmıştı. 2011’den başlayan savaşta Suriye yönetimi ülke coğrafyasına hâkim olamamaktan kaynaklanan “güçleri bölmeme” refleksi ile 2012’de ülkenin kuzeyindeki bölgeleri boşaltarak çekilmişti. O günlerde alınan çekilme kararının, Türkiye dâhil, bugünlerde farklı bir sorun yaratacağını doğal olarak kimse tahmin etmemişti. Çünkü o günkü koşullarda birçok ülkenin gündemi ve önceliği farklıydı. Suriye yönetimi söz konusu bölgelerden çekilirken Haseke gibi “ceplerde”ki varlığını küçük karargâhlarla korudu.
Türkiye o günlerde Esad yönetiminin devrilmesi ve kısa sürede Şam’a ulaşma düşüncesine odaklanmıştı; yani Şam düşecek dolayısıyla şu anda “tehdit” oluşturan Suriye’nin doğusundaki bölgede hâkimiyet kurmak daha kolaylaşacaktı. Bölgedeki Kürtlerin varlığı bugünkü PYD-YPG yapılanmasından çok uzak olmakla beraber ciddi bir altyapıya sahipti. Öte yandan PYD dışındaki Kürtlerin (ENKS), ayaklanmanın ilk yıllarında Suriye ulusal muhalefetine, kendi kimlikleri ile katılımına, hem muhalifler hem de Türkiye karşı çıkmış, etnik bir yapı olarak değil, sadece muhalif kimlikle muhalefet içinde yer almaları istenmişti. Nasıl olsa Esad devrilecek ve pazarlık genel haklar üzerinden yapılacaktı, o nedenle Kürtlerin bir etnisite olarak ele alınmasına gerek görülmemişti. O gün Kürtler ayrı bir muhalefet grubu olarak kabul edilip Suriye muhalefeti içinde etkili bir konumda olsalardı bugün durum farklı olur muydu bilmiyoruz.2104 IŞİD’in yükseliş yılıydı. Sadece Suriye değil Irak’ta da dengeleri değiştiren, birçok ülkenin farklı şekilde Suriye’ye müdahil olmasına sebep olan bir gelişmeydi. Üstelik Suriye’de IŞİD’in yerleştiği ve yayıldığı bölge Kürtlerin de yoğun olarak yaşadıkları coğrafyaydı. Irak’ta da benzer bir durum söz konusuydu ve özellikle Ezidi katliamı planlıydı. O günlerdeki Türkiye’de çözüm süreci ile paralel gelişen IŞİD’in Kobani saldırılarını, bu konudaki tartışmaları ve savaşın o yıllarını hatırlamak gerek. O tartışmalar arasında ABD yerine Türkiye’nin bölgeye müdahil olabileceği ve Suriyeli Kürtlerle birlikte IŞİD’e karşı savaşabileceği, Suriye’de belli bir bölgeyi birlikte kontrol edebilecekleri gibi bir gündem vardı. Olmadı ve ABD bölgeye yerleşti.
Ve 2105. Yani Rusların alana askeri olarak indiği yıl. Suriye’de El Kaide, IŞİD dâhil olmak üzere her çeşit muhalifin güç ve alan kazandığı, Şam yönetiminin düşmeye yakın olduğu bir dönemde Rusların müdahalesi tüm resmi değiştirdi. Savaşın başından 2015’e değin Suudi Arabistan, Körfez ülkeleri askerî ve finansal destekleriyle radikal örgütlerin arkasındaydı. Bu ülkeler Afganistan tecrübesini Suriye’de tekrar etmek isterken, Obama yönetimi ikiye bölünmüş, Cihatçı unsurları desteklemekten vazgeçmiş, IŞİD’e karşı müttefik arayışına başlamıştı bile.
2015 bugün karşımızda “verimli Suriye” olarak adlandırılan, ülkenin omurgasını oluşturan toprakların tekrar Suriye yönetiminin kontrolüne geçmeye başladığı yıldı. O günlerden bugünlere Türkiye ile Rusya’nın krizli, inişli çıkışlı ilişkisi sonrasında hem alanda hem Astana sürecindeki beraberlikleri küçük aksaklıklar dışında yolunda gidiyor gibi görünse de öyle değil; muhtemelen şimdi yeni başlayan süreçte de sorun yaşanacak. Ruslar ABD ile sorunlu olan Türkiye’nin Suriye’deki girişimlerine destek oldu. Bir NATO üyesinin ABD ile sorunlu olması geleneksel Rus politikasının ayaklarından biri. Türkiye’nin YPG’ye karşı Afrin operasyonu, tahminlerin aksine, Ruslar sorun çıkarmadan tamamlandı. Türkiye bugün Suriye’de asker bulunduran dördüncü ülke.
Tüm çizdiğimiz çerçevenin/haritanın 2018’in sonu itibariyle belli yerlerde değişmesi de söz konusu. Çünkü ABD’nin çekilmesi, Türkiye’nin muhtemel bir operasyonu, yeni bir dönemin kapısını açmış gibi. 2012’de Suriye yönetiminin boşalttığı bölgeler üzerinde ciddi bir alan savaşı kapının önünde durmakta. Türkiye’nin bölgeye girmesi, Rusların bu alanı Suriye yönetimine bırakmak istemesi olası senaryolar dâhilinde. YPG Arfin’de yaşadığının tekrarlanmaması için Suriye ve Ruslarla temas halinde. Ancak, her ne olursa olsun önümüzdeki dönemde YPG’nin mevcut silahlı yapısı ve yönetim anlayışı ile yola devam edemeyeceği ortada.
Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda bazı dar alanlara asker sokması, Süleyman Şah Türbesi’nin eski yerine taşınması muhtemel senaryoların en olabilecek olanı. Rusların buna çok fazla itiraz etmeyecekleri tahmin edilebilir. Ancak Rusların Türkiye’ye, YPG’nin Suriye yönetimi tarafından silahsızlandırılmasının garantisini vermesi ya da YPG’nin bir şekilde Suriye yönetimi ve ordusuna eklemlenmesi önerisi de sürpriz olmayacaktır.
Tüm bunlar Suriye’de önemli yeni bir eşik anlamına geliyor. Sadece Türkiye değil bölgedeki gelişmeler adına da. Dahası jeopolitik açıdan belki de de şu anda dünyanın en kritik ve karmaşık alanı Suriye sahası denilebilir; ABD ve Rusya’nın yanı sıra bölgede hâkim olmak çabasındaki Türkiye ve İran gibi ülkelerin birlikte hareket ediyor gibi görünürken, birbirlerini kontrol etmeye, engellemeye çalışmaları söz konusu. İran nasıl Suriye savaşı boyunca, bu ülkenin yönetimini silahlı güçler aracılığı ile destekleyip birçok cephede direnmesini sağlayarak kendi alanını sağlama aldıysa, Türkiye de şu anda Afrin, Cerablus, bir süre sonra Menbiç ve diğer bölgelerde yerleşik hale gelecek gibi görünmekte.
Suriye yönetiminin Rusların desteği olmadan siyasi ve askeri olarak ne Fırat’ın doğusu ne de diğer bölgede askerî hâkimiyet sağlama gücü var. Ocak içinde toplaması planlanan anayasa komitesi ya da grubu bütün bu karmaşa içinde bir arka fon olarak kalacak gibi. Çünkü ülke coğrafyasının dörtte ikisinin kaderi Rusya ve Suriye yönetiminin elinde olmakla birlikte diğer bölgelerde durum hâlâ belirsiz. Türkiye dâhil herkes burada alan kapatmanın önemini biliyor. Suriye savaşının geldiği noktada herkes kısa vadeli önceliklerini hayata geçirmek için askerî güç gösterisini önceliyor; 2011’den bu yana gelişmeleri göze alırsak orta vadeli plan yapmak bile güç görünüyor.
ABD’nin Suriye’den çekilme kararına paralel olarak, özellikle hem Suriye hem de bölgede İran’ı dengeleme egzersizleri söz konusu. Bu egzersizler İran’a karşı olduğu kadar Türkiye’yi dengelemeye yönelik. 2011’de Arap Birliği’nden çıkarılan Suriye’nin yeniden birliğe “çağırılma” girişimleri bir süredir devam ediyor. İşi de en “sorunlu” isimlerden Sudan lideri El Beşir’e vermişler gibi görünüyor. El Beşir Arap dünyası adına Şam’ı ziyaret eden ilk isim oldu. Anlaşılan iki ismin belli konularda anlaşabileceği, tepki gelse bile Sudan liderinin kendi başına bu kararı verdiği kolaylıkla söylenecekti. Ama tepki gelmedi. Bahreyn, BAE, Lübnan gibi ülkeler Şam’a yeşil ışık yakıyor. Mart ayındaki Arap Birliği zirvesinde Suriye’yi yeniden üye olarak görürsek sürpriz olmaz.
Ama ABD’nin asıl yapmak istediği Arap NATO’su olarak dile getirilen ve başarı şansı pek de olmayan bir yapı. Suudi Arabistan ve Mısır’ın öncülüğünde kurulması planlanan bu askerî gücün genel anlamda, ABD’nin çekilmesi sonrası, İran’a karşı ama Suriye’de de görev yapabilecek bir nitelikte olması planlanıyor. Böyle bir askerî yapı Arap dünyasında pek görülmüş olmamakla birlikte, olsa bile başarı şansı çok düşük. Bu, ABD’nin İran’a karşı oluşturmak istediği barajlardan biri sadece. Girişimin belki de en dikkate değer sonucu Arap dünyasının Suriye yönetimini orta dönemde tanıyacağı anlamına gelmesi.
Türkiye 2011’de başlayan savaşta strateji anlamında Esad’dan YPG’ye uzanan bir listeler zinciri içinde gidip geldi. Esad artık gündemin ilk sırası değil; ön sırada YPG var. Savaş uzadıkça sorunlar arttıkça herkesin tehdit algısı değişebilir; geçmiş yıllarda olduğu gibi.
Çünkü Ortadoğu’ya girdiğiniz zaman, bölge de sorunlarıyla birlikte sizin içinize giriyor. Bölgenin kaygan ve kaypak zemini Suriye savaşının ilk yıllarda fark edilmese bile bütün sorunlarıyla, bu ülkeye müdahil olanlara sirayet edebiliyor; askerî, sosyal, sosyolojik, ekonomik olarak.
Çünkü Suriye, Ortadoğu’da tüm sorunların temsil edildiği bir alan durumunda. Bu alanda oynamaya çalışmak uzun yıllara yayılan birçok sorunu da göze almak ya da hesaplamak demek. Eğer hesaplayan ya da böyle bir niyeti olan varsa tabii ki; bir de Trump’ın bir sonraki gün hangi tweet’i atacağını bilen…