Sina Akşin'in “Düşün Tarihi“

Bu yazı, Cem Yayınevi tarafından çıkarılan Türkiye Tarihi 5 Bugünkü Türkiye: 1980-1995 adlı kitabın Düşün Tarihi (1945 Sonrası) bölümüne yönelik olarak kaleme alınmış ancak, geç kalmış bir eleştiriyi içermektedir.[1]

Bu bölüm, bir düşün tarihinden çok, 1945 sonrasının bazı yazarlarına ait görüşlerin ”tadımlık” olarak ortaya konulmasından ileri gitmemektedir. Böyle bir yasak savma anlayışı ile düşün tarihinin oraya konulabileceği beklenilemez.

Bu çalışmada, çeşitli başlıklar altında ele alınan “düşünürleri” ve temsil ettikleri ekollerin dikkatlice seçildiğini sanmıyoruz. Seçilen başlıklar altında, örnek olarak verilen yazarlar, “bu ekoller en kolay şekilde nasıl doldurulabilir” anlayışını yansıtmaktan öteye gitmemektedir. Ele alınan yazarlar ise sadece iki-üç sayfada anlatılmaktadır. Ansiklopedi maddesi değil, düşün tarihi yazıldığına göre, o düşün tarihinin temel örneklerini oluşturduğu varsayılan isimlerin iki-üç sayfada anlatılmış olması, bu “düşünürler”in etkinlikleri gözönünde bulundurulduğunda, “düşünürler” ile yapılan çalışma arasında bir uçurum ortaya çıkmakta ve bu insanlar hafife alınmaktadır. Örneğin kitaptaki bilgilerle Nurettin Topçu’nun, Doğan Avcıoğlu’nun, Mümtaz Turhan’ın anlatılabildiğini kabul etmek mümkün değildir.[2]

Düşün Tarihi’ni sistematik olarak incelersek; öncelikle “Türkiye’de Düşün Tarihinin Baskın Siyasal Özelliği” adlı giriş bölümü çok kısa, yetersiz ve eksik tanımlamaları içermektedir. Örneğin, sol akımlar başlığı altında Atatürkçülüğün temsilcileri olarak verilen isimler ne denli bu görüşü yansıtmaktadırlar. Bunun teorik olarak, yeterli örneklerle kanıtlanması gerekirdi. 1920’lerin koşullarında Kemalizmi ilerici ve sol olarak nitelemek mümkündür. Ancak, bugünkü Atatürkçüler ya da Atatürkçülük adına hareket eden düşünsel-siyasal çevrelerin ne kadarı sol bir söylemi temsil etmektedirler? Sol akımlar başlığı altında verilen Atatürkçülerden hangisi gerçek anlamda sol söylemin düşünürü olabilir? Ayrıca, çok kaba çizgilerle tüm sol akımlara Atatürkçü, tüm sağ akımlara şeriatçı tanımlaması yapmak ne kadar bilimseldir? Bu sınıflamada, bazı kalıplara sığdırılamayan “düşünürler”imizi nereye koyacağız? Rejim adına darbe yapan Kenan Evren'in yeri sağda mıdır, solda mı, TC’nin resmî ideoloğu Ziya Gökalp, dönem dönem farklı fikirlerin savunucusu Hilmi Ziya Ülken acaba hangi tarafa daha uygun düşmektedir? Hiçbir bilimsel anlam ifade etmeyen bu tür “kaba” sınıflamalar ile düşün tarihimizde ortaya çıkan değişimler, dönüşümler bir kalemde tanımlanabilir mi?

Atatürkçülüğü gelenekçi çevrelerin düşün kalıplarına göre ilerici saymak mümkündür. Ancak, bunu sol akımlar içerisinde değerlendirmek, tek parti dönemi uygulamalarını bilmemek anlamı taşımaz mı? Bugün bile sol bir söyleme sahip olduğu savında olan, ancak il başkanlarının çoğunluğu müteahhitlerden oluşan partiler ne kadar solda ya da sağdadır veya yazarın böyle bir sınıflama ile yaptığı ayrımlar ne derece sol bir anlayışın ürünüdür. Batı düşün tarihinde burjuvazi aristokrasiye göre ilerici olarak kabul edilir, ama kimse de burjuvazinin ilerici konumunu sol bir söylem içerisinde değerlendirmez. Öyle olsa dahi, Türkiye ile Batı’nın toplum ve düşün tarihini aynı kavramlarla açıklamak da mümkün değildir.

Yazarın milliyetçilik konusunda ileri sürdüğü tutucu ulusçuluk-ileri ulusçuluk tanımlamasına da katılmak mümkün değildir. Ulusçuluk elbette ilericilik özellikleri taşır, ancak bu yargı da görecelidir. Çünkü, milliyetçilerin önemli bir kesimine göre ulusçuluk ilericilik olmasına karşın, sosyalist anlayışa göre gerici bir aşamadır. Tutucu ulusçuluğa gelince, o Türkiye’de düpedüz faşist düşünceyi ve bağnaz bir milliyetçiliği benimsemiş çevrelerce temsil edilmektedir.

Düşün Tarihi’nin alt başlıklarında öne sürülen tutucu İslâmcı ve ilerici İslâmcı akımlar ayrımının da teorik olarak ortaya konulması ve en azından okuyucunun ikna edilmesi ve bu ayrımın neden yapıldığının açıklanması gerekirdi. Oysa, böyle bir teorik giriş yapılmaksızın, bu başlıkları yazıp, altlarına da bazı isimleri sıralama mantığının okuyuculara da açıklanması daha yararlı olmaz mıydı? Belki de Düşün Tarihi’nin yazarı bu başlıkları tanımlayabilir. Ancak böyle bir tanımlama da yetmez. Bu başlıkların kavramsal olarak açılması ve kanıtlanması gerekir.

Düşün Tarihi’ndeki bir başka çelişki, yazarın yargılarının her alt bölümde değişmiş olması yönündeki gözlemimizdir. Örneğin, daha önceki anlatılarda, Atatürkçülük CHP’nin tekelinde görülürken (s.220), daha sonra “şeriatçılar dışında Türk sağ ve solunun ortak paydası, Türk halkının oydaşma (concensus) noktası” alarak ifade edilmektedir (s.221). Metinde kısa aralıklarla bu tür çelişkilerin bulunması, yazarın, yazdıkları üzerine fazla kafa yormadığını göstermektedir.

Bugünkü Türkiye: 1980-1995’in Düşün Tarihi adı altında kaleme alınan bölümü kendi içinde alt başlıklara ayrılarak, o başlıklara göre kimi “düşünür”ler incelenmiş ancak, bu sınıflamanın oluşmasını sağlayan isimlerin hangi düşünsel özelliklerde birleştikleri ya da ayrıştıkları net olarak ifade edilmemiştir. Örneğin Atatürkçülük başlığı altında okuduğumuz Nadir Nadi’ye ilişkin bölümü okuyunca, Nadir Nadi’nin Atatürkçülükle örtüşen, ayrışan, farklılaşan düşüncelerini öğrenmekten çok, Nadir Nadi’nin İsmet İnönü ve çok partili döneme geçişe karşı olduğunu anlamaktayız. Bir fikir adamı olarak lanse edilen bir “düşünür” bu kadarla mı tanıtılır. Böylesi bir tanıtımı hak eder mi?

Bazı ekollere bu çalışmada yer verilmiş, ancak bu ekollere yönelimin temel nedenleri açıklanmamıştır. Örneğin, hümanist akımın öncüleri, bir anlamda felsefe (Macit Gökberk), klasik filoloji (Azra Erhat), Yunan Dili ve Edebiyatı (Suat Sinanoğlu) gibi bölümlerde öğrenim gören ve hocalık yapan kişilerden oluşmaktadır. Ancak bu kişilerin öğrenim süreçleri ile dünya görüşleri arasında hiçbir çıkarım ve yorum yapılmamaktadır (s.237).

Bazı “düşünür”ler dışında, Düşün Tarihi’nde uygulanan yöntem, hiçbir yorum ve çıkarım yapılmadan, ele alınan yazarların, yalnızca en tanınmış kitaplarından yapılan alıntıların alt alta getirilmesi şeklindedir.

Düşün Tarihi ile ilgili bir başka eleştirimiz de sol İslâmcılık başlığı ve kavramıyla ilgilidir. Sol, genelde, üretim, bölüşüm ve dağıtım ilişkilerini kapsayan bir anlamı ifade etmektedir. Bir üstyapı örgütlenmesi olan din kurumunu sol İslâmcılık gibi havada bir kavramla ifade etmek mümkün müdür? Yazarın sol İslâmcılık diye tanımladığı ve “İslâmiyete laiklikle ve Türkçülükle bağdaşabilen çağdaş bir yorum getirmek isteyen bir hareket” olarak (s. 240) ifade ettiği şey, gerçekte, dini ulusallaştırma girişimidir. Bu girişimin öncüleri, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, Arın Engin, Halil Nimetullah Öztürk ve Osman Nuri Çerman’dır. Bu hareketi sol İslâmcılık yerine “ulusal İslâmcılık” şeklinde tanımlamak ve “sağ eğilimli” bir yönelim olarak yorumlamak daha gerçekçidir.

Sol akımlar adı altında değerlendirilen bölümde sosyalist isimler arasında yer verilmeyen ünlü sosyolog ve aynı zamanda Türkiye’deki sosyalizm mücadelesinin önde gelen isimlerinden Behice Boran’ın gözardı edilmesini ve sadece satır arasında, farklı bir bağlamda geçiştirilmiş olmasını ise anlamak mümkün değildir. Behice Boran’ın sosyalizm tarihimizde ve düşün dünyamızda, bu bölümde incelenen Hikmet Kıvılcımlı, Mehmet Ali Aybar, Doğan Avcıoğlu, Mihri Belli ve Doğu Perinçek gibi isimler kadar yeri yok mudur?

Düşün Tarihi’nde yeralan liberalizm başlığı altında kullanılan ifadeler de tartışmaya açıktır. Türkiye’de liberalist anlayışı temelde ikiye ayırmak gerekir. Ekonomik anlamda liberalizm ve düşünsel anlamda liberalizm. Türkiye’de ekonomik anlamda liberalizmden yana olan tüm parti ve çevreler düşünsel liberalizme karşı, muhafazakâr ve sağcıdırlar. Düşüncel liberalizmden yana olan solcu parti ve çevreler ise 1980 sonrasında sivil toplumcu kesimleri temsil etmektedirler. Bu tarihin öncesinde, Türkiye’de, düşünsel liberalizmden söz etmek zordur. Türkiye’de, genelde, sağ eğilimli çevreler, ekonomik konularda liberal, düşünsel konularda sınırlayıcı bir anlayışı temsil ederler. Solun ise ancak bir kesimi düşüncel anlamda liberalizmden yanadır. Bu nedenle, Prof. Akşin’in bazı partileri liberal kabul eden savını yukarıdaki ayrımı yapmadan benimsemek sınırları zorlamaktır. Bir başka anlatımla, Türkiye’de sağ, İslâmcı, faşist ve bu bağlamda sermaye partileri düşünsel liberalizmin yanında değil karşısında yer almaktadır. O nedenle, II. Meşrutiyet dönemi partilerini liberal ve sol saymak, hele hele CHF’yi liberal ve sol parti olarak nitelemek asla mümkün değildir.

Türkiye’de, tarihsel süreç içerisinde, bazı çekincelerle birlikte, liberalizm konusunda üç önemli isimden söz edilebilir. Prens Sabahattin, Ahmet Ağaoğlu ve Ahmet Hamdi Başar.

Prof. Akşin, her nedense, Sol Osmanlıcılık ve Bazı Uzantıları başlığını yazarken, diğer bölümlerde, ele aldığı akımlara karşı gösterdiği mesafeyi burada gösterememiş ve Kemal Tahir başta olmak üzere onun etkisinde kalan çevrelere karşı saldırgan bir tutum sergilemiştir. Oysa diğer bölümlerde bir kişi ve etkileri anlatılırken, genelde, yoruma gidilmeden, yazarların en tanınmış eserlerinden alınan cümleler peş peşe sıralanarak, o yazar hakkında okuyucu bilgilendirilmeye çalışılmaktadır.

Sol Osmanlıcılık ve Bazı Uzantıları başlığı altında unutulan veya atlanılan bir nokta da Kemal Tahir’in etkilediği ve bu etkiyi en sistemli şekilde çeşitli eserlerinde geliştiren ve bu bağlamda Kemal Tahir’in etkilerini çok daha ileri boyutlarda, yeni açılımlara taşıyan ve Türkiye’de farklı bir ekol oluşturan Prof. Dr. Baykan Sezer’den hiç söz edilmemiş olmasıdır.

Yazarın temel yanlışlarından biri de, görüşleri uyuşmayan bazı isimleri aynı doğrultuda değerlendirmesidir. Buna örnek olarak, Hüseyin Nihal Atsız ile Mümtaz Turhan’ın tutucu, sağ ulusçuluk başlığı altında verilmesini gösterebiliriz. Bu iki yazarın aynı başlık altında verilmesi, Atsız ve Turhan hakkında bilgisi olmayan okuyucuları haksız şekilde aynı yöne kanalize etmektedir. Oysa, yazarlarla ilgili genel açıklamalar ve çıkarımlar yapılmış olsaydı, daha net ayrımlara gidilebilirdi. Tutucu, sağ ulusçular başlığı altında verilen isimler yanında, atlanılan isimler de bulunmaktadır. Tutucu, sağ ulusçular başlığı altında mutlaka ama mutlaka yer verilmesi gereken isimlerden biri de Erol Güngör olmalıydı.

Düşün Tarihi (1945 Sonrası) adlı çalışmada sağ ve Atatürkçü kesimi temsil eden isimlerin neredeyse tamamına yer verilirken, 1960-1970’lerden beri Türk düşün tarihinde önemli bir yer edinen Cemil Meriç, Attila İlhan, Murat Belge, Hilmi Yavuz, İsmail Cem gibi isimlere değinilmemiş olmasını anlamak mümkün değildir. Bu, olsa olsa bir “resmî aydın” tavrıdır.

Düşünce Tarihi (1945 Sonrası) çalışmasına yönelik eleştirilerimizin en önemlisi ise, Türkiye’nin toplumsal, düşünsel ve siyasal yapısını ele alan, yorumlayan, Türkiye koşullarında “düşünür” kavramını gerçekten hak etmiş isimlere yer verilmemiş olmasıdır. Bu konuda yer verilmesi gerekirken, çalışmaya alınmayan bazı isimleri yukarıda belirttik. Bu isimlere Şerif Mardin ve Doğan Ergun’u da eklemek isteriz.

Tüm bu eleştirilerin ışığında, son olarak, Düşün Tarihi gibi önemli bir alanı kaleme alan yazarların daha uzun soluklu çalışmalar yapmalarını ve daha dikkatli olmalarını, önemli isimleri atlamamalarını umarız.

[1]Bugünkü Türkiye: 1980-1995 adlı kitabın bu bölümünün yazarı Prof.Dr. Sina Akşin’dir.

[2]Bu görüşüm kitapta anlatılan tüm “düşünürler” için geçerlidir.