Balkanların yıllardır hep “kaynayan kazan” teşbihiyle anılan bir coğrafya olması artık herkesin bu konu hakkındaki beylik başlangıç cümlelerinden biri oldu. Üstelik Balkanlar’ın Kafkasya ve Ortadoğu ile birlikte bu özelliğini kimseye kaptırmaya daha uzun yıllar niyeti yok gibi gözüküyor.
Bu coğrafyanın en genç ulus-devlet birimi olan Makedonya 15 Eylül’de önemli sayılabilecek bir genel seçime gitti. Bir iç savaş yaşamış, çeşitli etnik kökenden toplulukların birarada yaşadığı, buna bağlı her türlü gerilimin artık kronik hale geldiği Makedonya için bu seçim, 1991’de ilân edilen bağımsızlığın ardından yapılan dördüncü parlamento seçimi oldu.
Demokrasiyi yeni uygulamaya çalışan, sosyalist dönemin bütün tecrübelerini unutmak isteyen Makedonya, kimi zaman kendi kamuoyunda bile “yokmuş gibi” sayılan, etnik gerilimlerle ve karmaşık dinî yapısının sorunlarıyla yüklü gündemiyle Eylül ortasında sandık başındaydı.
SAVAŞIN ARDINDAN
Evvelâ bu seçim, geçen savaşın ardından yapılan ilk seçim oldu. Böylelikle savaş yanlısı şahinlerden kurulu hükümetin ve halkın vereceği bir sınav özelliği taşıdı. Seçimlere ittifaklar halinde giren partilerin gruplaşmaları ülkeye has çok parçalılığın göstergesiydi. İktidardaki aşırı milliyetçi VMRO-DPMNE (İç Makedonya İhtilâl Örgütü) Partisi seçime Liberal Parti ile birlikte girdi. Diğer cephede ise 2000 yılı yerel seçimlerine geniş tabanlı bir ittifakla giren “Makedonya İçin Birlikte” koalisyonu vardı ve bu cephe Sosyal Demokrat Parti, Sosyalist Parti, Liberal Demokrat Parti, bir merkez sağ parti ile başta Türk Demokrasi Partisi olmak üzere çok sayıda irili ufaklı gruptan oluşmuştu. Bu birliğin söylemi ve vaatleri ülkeyi aşırılıklardan uzak, demokrat ve Avrupa Birliği’ne aday bir ülke haline getirme hedefine dayalı.
VMRO’NUN MİRASI
Seçim öncesinde en çok dikkat çeken, VMRO-DPMNE’nin seçim çalışmaları, söylemi ve adaylarıyla arkasına aldığı resmî iletişim imkanları oldu. Şimdilik “bitti” gözüken ama devam edeceği aşikâr iç savaşın şahin tarafı VMRO-DPMNE, 1893 yılında Osmanlı karşıtı bağımsızlık hareketi içinde bir yerel komita ağı şeklinde kurulmuştu. Makedon milliyetçiliğinin o dönemdeki ilk temsilcisi olan ve yüzeysel bir “folklorik” milliyetçilik yapan komite, Yugoslavya’nın kurulmasıyla dağılmıştı. 1990’da bu mirası sahiplenen yeni kuşak Makedon milliyetçileri tarafından yeniden inşâ edildi. İnşâ edilen aslında Yugoslav/Bulgar/Yunan etnik yapılarından bağımsız bir millet olma anlayışıydı. Bunun temelleri zaten 1967 yılında Makedon-Ortodoks kilisesinin -hem de Tito döneminde- kurulmasıyla atılmıştı.
Makedon milliyetçileri bağımsızlığın ilânından sonra da millî sembollerini aramaya başladılar. Yunanistan ile aralarındaki esaslı kavga tam da bu noktada çıktı. Milliyetçi ikonaları oluşturma devresinde Makedonyalı İskender’i, “tarihî babamız/ecdadımız” olarak kodlayan Makedonlar, Büyük İskender figürünü paylaşmak istemeyen Yunanlıların sert tepkisiyle karşılaştı. Bunun üstüne bir de o coğrafyanın mitolojik işaretlerinden “Vergina Yıldızı”nı bayrak olarak seçen Makedonya, Yunanistan’dan bir kez daha tepki görünce, bayrağını değiştirmek zorunda kaldı. Şimdi “Makedon Güneşi” dedikleri, özel bir anlamı olmayan, millî renkleri sarı-kırmızıdan oluşan bir bayrak kullanıyorlar.
Çalkantılı ve problemli bir ‘bağımsızlık ilânı’ devresinden hemen sonra başlayan, Yunanistan, Bulgaristan ve Sırbistan kaynaklı diplomatik baskılar ve hemen bütün komşularının Makedonya’yı Balkanlar’da ‘yok sayma’ eğilimi, ulusal kimliğe sahip çıkan gruplara malzeme teşkil etti. Bu ortamda oylarını giderek arttıran VMRO, Bosna savaşı ile birlikte zaten yükselmeye başlayan Arnavut-Makedon geriliminin tam ortasında yer aldı.
Arnavutların, “dindaşları” Türkleri de kendilerine rakip görüp kamusal alanda onları sıkıştıran, kimi zaman fanatikleşen talep ve eylemleri, bunun yanında eski devlet ekonomisinin bakiyesi olan ekonomik hayatın ve ticaretin neredeyse tamamını elinde bulundurmaları Makedonlar arasında huzursuzluk yaratmaya başlamıştı. Bu etnik tırmanışı yönlendiren ve ırkçı çizgisini giderek belirginleştiren VMRO-DPMNE, 1998 seçimlerinde % 28 oyla birinci parti konumuna yükseldi. Bir yıl sonra cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yine bu partinin adayı Traykovski seçimi kazandı. 2000 yılındaki yerel seçimlerde ise karşılarındaki geniş ittifaka rağmen toplam 123 belediyeden 45’ini kazanmayı başardılar.
Ateşkesle sonuçlanan ama henüz bitmiş gözükmeyen savaş bu seçim döneminde VMRO-DPMNE’nin en büyük kozu oldu. Devlet televizyonları, gazeteler ve resmî haber ajansının desteğini arkasına alan genel başkan Lyubce Georgievski, düzenlediği mitinglerde Hitler’i anımsatan belâgatiyle meseleyi Makedonya’nın toprak bütünlüğü meselesinden çıkarıp Arnavut düşmanlığı yaptı; Tetovo olaylarından bahsederken ayrımsız bütün Arnavut siyasî liderleri “teröristlikle” damgaladı.
Georgievski, Kosova’da yaşayan Arnavutları örnek göstererek onların “günde iki saat elektrik ve su kullanabildiğini” bu yüzden “Makedonya’da yaşayan Şkiptarların[1] [Arnavutların] susup oturmalarını”, onlara “bu hizmetleri 24 saat lütfettiklerini” söylemektedir. Öte yandan hâlâ camiiler kundaklanmakta, Müslümanlara ait dükkanlar yakılmakta. Aynı şekilde Makedonlara yönelik Arnavut şiddeti de devam etmekte. Resmî anlaşmaya rağmen her iki tarafın radikal grupları silahlarını bırakmış değiller.
“BAŞIN YUKARIDA MAKEDONYA”
Bu siyasî zemin üzerinde Georgievski, bir numaralı yardımcısı, yakıcı bir hitabeti olan asker kökenli İçişleri Bakanı Boşkovski ile birlikte profesyonel bir çalışmayla meydanlarda propagandaya girişti. İyi tasarlanmış logolar ve dillere destan “Glavata Gore” yani “başın yukarıda Makedonya” ve “Utanma Makedonya” sloganlarıyla tam bir faşist kampanyaya imza atan VMRO-DPMNE, bu talepleri ve vaatleriyle en azından Balkanlar’daki “kalıcı çözüm” hayallerini biraz daha ertelemek için geçerli bir sebep olmaya devam ettiğini gösterdi. “Sizin için en iyisi biziz” diyerek halkı ‘teslim olmaya’ çağıran VMRO-DPMNE’nin kapsamlı parti programı, “Makedonya medeniyetlerin beşiğidir” sloganıyla özetlenen “tarih tezlerinden”, “Balkanların en güçlü ekonomisi olmak” gibi popülist hedeflere uzanıyor. Bu iktidarın “kanlı senaryolara son vermek”ten bahsetmesi ise, en inanılmazıydı!
YENİ İKTİDAR ADAYI[2]
1998 seçimlerinden bu yana iktidarda olan VMRO-DPMNE, büyük vaatlerle geldiği iktidarda bunları yerine getirmek bir yana aslında tam da söylemediklerini yapan bir hükümet oldu. Bu dönemde ülkede yaşanan iç savaş ve yaratılan 350 bin civarında bir işsizler ordusu -ki bu rakam Makedonya gibi 2,5 milyon nüfuslu bir ülke için olağanüstü yüksektir- iktidarı, geçen süre içinde önemli ölçüde zayıflattı. Bir de üstüne ülke basınındaki ifadeyle “Balkanların en büyük rüşvet ve yolsuzluk çetesi” suçlamasıyla karşı karşıya kalınca bu seçimlere bir panik havasıyla ve de son çare olarak yine “Arnavut krizini” kaşıyan bir söylemle gitmek durumunda kaldı.
Bu durumu iyi değerlendiren muhalefet, ülke kamuoyunda gelişen tepkileri yönlendirmek için derhal birleşerek, siyasal muhalefetle toplumsal muhalefeti bütünleştirdi. 2000 yılındaki yerel seçimlerde oluşan “Makedonya İçin Birlikte” ittifakı giderek sempati kazandı. Avrupa Birliği taraftarı ve barıştan yana bir profile sahip ittifak, eski başbakan sosyal demokrat Branko Srvenkovski liderliğinde 10 küçük partinin desteğiyle girdiği seçimden kesin bir zaferle çıktı. Bu zaferde iktidarın başarısızlığı ile birlikte ittifakın topluma sunduğu barışçıl reçete de etkili oldu. İttifak, Türklerin sorunlarını 30 sayfalık bir broşür halinde ele alarak, bunları da çözeceğine dair söz verdi. Makedonya’nın çokkültürlülüğüne yaptıkları vurgu, kültür bakanı Ganka Smailova’nın “Makedonya Hıristiyan ülkesidir” sözüne duyulan sert tepkinin neticesinde kapsamlı bir sempati kazandı. Basında ve sanat-edebiyat dünyasında da öncü isimlerin ve gençlerin desteğini alan ittifak, maddî imkansızlıklarını ve propaganda eksikliğini bununla telâfi etti.
TÜRKLER VE ARNAVUTLARIN AHVALİ
Federatif sosyalist cumhuriyet pratiğinden gelen bir ülke olarak Makedonya, etnik topluluklara ve cemaatlere de parti kurma ve siyaset yapma serbestisi tanımıştır. Bu da Makedonlardan sonraki en büyük nüfusa sahip Arnavutların ve daha sonra Türklerin millî kimliklerine dayalı parti kurmalarını sağlamıştır. Ancak her iki toplum da birden fazla partiyle belirgin bir parçalanmışlık tablosu sergileyerek hem seçimlerdeki şanslarını hem de genelde kanaat önderi olma özelliklerini tehlikeye attılar. Yine de Türkler bu seçimde ittifakın içinde yer alarak iki milletvekilliği kazandılar. Arnavutlar ise nüfusunun çok daha fazla olmasına ve yerleşim alanlarının yoğunlaşmışlığına rağmen, temsil sorunu yaşamamakla birlikte belli bir parçalanmışlığın etkisinde kaldı.
Arnavutlar adına en büyük sürprizi ise UÇK’nın önceki lideri milliyetçi Ali Ahmedi önderliğindeki “Demokratik Birlik İçin Entegrasyon Partisi” yaptı. Seçim öncesinde bürolarının bombalanmasının ve Ali Ahmedi hakkında çıkarılan tutuklama kararının bu sürprizde belirli bir etkisi aranmalıdır. Çoğunluğu Tetovo’dan olmak üzere 16 milletvekili çıkardılar. Uluslararası gözlemcilere göre yeni kurulacak hükümete Arnavutların da dahil edilmesi yönündeki beklenti, bu parti üzerinden karşılanacak.
SEÇİM SONUÇLARI
Yaklaşık 1.250.000 seçmenin bulunduğu ve 120 sandalyeli bir meclise sahip Makedonya’da bu nüfusun ve parlamentonun kaldıramayacağı kadar fazla sayıda parti seçimlere girdi bu sene. 40’a yakın parti, çoğu bir ittifaka dahil olarak, sandıkta şansını denedi. Oy pusulası olarak verilen “şey”, kocaman bir tabakaydı! Parçalanmışlığın sebeplerinden birisinin, yeni öğrenilen demokrasiyi olabildiğince tasarruf etmek gibi naif bir saik olduğu düşünülebilir. Ülkedeki bir avuç Boşnak bile kendi partisiyle seçime girdi; emeklilerin bile ayrı partisi vardı! Küçük etnik azınlıklardan Romanlar ve Ulahlara dayanan en az ikişer parti bulunuyordu.
Sonuçta parlamentoda, oyların yaklaşık yarısını alan “Makedonya İçin Birlikte” ittifakı 59, VMRO-DPMNE-LP ittifakı 33, Ali Ahmedi önderliğindeki DBİEP 16, Arnavut Demokrat Partisi 7, Demokrasiyi Başarmak Partisi 2, Milliyetçi Demokrasi Partisi 2, Makedonya Sosyalist Partisi ise 1 milletvekili ile yer alacaklar.
İttifak, kuvvetle muhtemel ki küçük partilerin desteği ile tek başına iktidar olacaktır. Ancak Arnavutları temsil eden güçlerin de monte edildiği geniş tabanlı bir hükümetle ülkede genel bir uzlaşma havası yaratmak isteyen uluslararası güçlerin girişimlerinin nasıl sonuç vereceği, bu yazı yazılırken bilinemiyordu.
SONUÇ OLARAK
11 yıl gibi kısa sayılabilecek bir dönemde seçimleri, çok partili siyasal hayatı, iletişim ve “halka ilişkiler” endüstrisinin siyasete dahil olmasını hazmetmeye çalışan Makedonya, yaşadığı savaşa ve komşularıyla olan gerginliklerine rağmen Balkanlar’ın müstakil aktörlerinden biri olmuş durumda. Özgün varlığını ve kimliğini koruyabilmek için, o coğrafyanın geleneğinde hep problemli olagelmiş “barış içinde beraberlik” zihniyetini tesis etmesi, içselleştirmesi gerekiyor. Öte yandan, uluslararası alanda meşruluk arayışları hâlâ devam bir ülke olarak[3] daha uzun yıllar boyunca iç sürecini “salim kafayla” yaşayamayacağını söylemek de kehanet sayılmaz.
Küçük ama sürekli askerî müdahalelerle ve ülkede konuşlanmış olan NATO ordusuyla (KFOR) “idare edilen” kronik iç savaş potansiyeli, tam da bu gerekçelerle şimdilik ülkenin kaderi gibi gözükmektedir. Seçimlerden büyük başarıyla çıkan muhalefetin önündeki en büyük engel de bu. Belki seçim öncesi siyasal çabalarını boşa çıkarmayacak bazı olumlu icraatlarda bulunabileceklerdir. Ama halen iktidarda son günlerini yaşayan VMRO-DPMNE “resmî” siyasal iktidarını kaybetse de “derin Makedonya”nın egemenliğini önemli oranda devam ettirecek. Geleneksel sembolü olan aslan figürü de, bu partinin iktidarı kolay teslim etmeyeceğinin bir işareti değil mi?
ERKAN ŞİMŞEK
(*) Bu yazıda yer alan teknik bilgilerin çoğu özellikle seçim döneminde açılan Makedonca içerikli internet sitelerinden, uydu yayını yapan devlet televizyonundan, yine ülkenin ulusal medyasından ve 1944 yılından beri düzenli olarak çıkan Makedonya Türklerine ait Birlik gazetesinden derlenmiştir. Özel bir alıntı yapılmadığı için de ayrıca kaynak belirtilmemiştir.
[1] Kendilerini “Şkiptar” olarak tanımlayan Arnavutlar, Makedonlar tarafından da Alban olarak anılırlar. Makedonya’da Makedonların Şkiptar kelimesini telaffuzu etmesi, örtülü bir aşağılama anlamı taşır.
[2] Makedonya’daki Türk basının “Makedonya İçin Birlikte” olarak çevirdiği ittifakın adının Makedoncası “Za Makedonija Zaedno”dur ki bunun “... birlikte” yerine “... hep beraber” şeklinde çevrilmesi daha doğru bence. Ancak bu yazıda ifade Makedonya’daki Türk basınının kullandığı şekliyle yer almaktadır.
[3] Başta Yunanistan olmak üzere birçok ülke tarafından tanınmayan ve “Former Yugoslav Republic of Macedonia” yani “Eski Yugoslav Cumhuriyeti Makedonya ” ya da “Üsküp Cumhuriyeti” olarak anılan Makedonya Cumhuriyeti bu yüzden sürekli diplomatik sıkıntılarla karşılaşmaktadır.