Evden İçeri Bir Ev: Ev Eksenli Üretim ve Kadın Emeği

Son yıllarda sermaye ile emek arasındaki ilişkinin vurgusu, sermayenin küreselliği emeğin ise yerelliğidir. Sermayenin hızla küreselleştiği ama buna karşılık emeğin hareketliliğin sınırlı olduğu günümüz koşullarında sermayeyi belli bir mekâna çekmek açısından emek maliyetleri çok önemli bir etmen haline gelmiştir. Bu süreçlerin sonucu olarak imalat sanayiinde üretimin emek ucuz ülkelere doğru kaydığını görmekteyiz. Üretimin emek ucuz ülkelere kayması üretim süreçlerinde taşeronlaşma ve enformelleşme ile birlikte yaşanmış ve üretim büyük ölçekli fabrikalardan küçük ölçekli atölyelere ve evlere doğru kaymıştır. Küresel üretimde yaşanan bu mekansal değişim ve enformelleşme kadınları ve kadınların evden yaptıkları üretimi imalat üretiminin önemli bir parçası haline getirmiştir.

Değişik amaçlarla olsa da kadınlar ev içi üretimi yüzyıllardır yapmaktadır. Türkiye özelinde düşündüğümüzde kadınlar hep ev içi tüketim için giyecek ve ev eşyaları üretegelmişlerdir. Bunların içinde en yaygın olanı genç kızların çeyizleri için işlenen, dokunan ve dikilen malzemelerdir.[1] Bu yazının konusu, ev içi kullanım için yapılan üretim değil, doğrudan imalat sektöründe üretime yönelik olarak kadınların evlerden para karşılığı, parça başı yaptıkları üretimdir. Üretim maliyetlerinin düşürülmesi çabası ve üretimin özellikle emek yoğun bölümünün taşeronlar aracılığıyla enformel ve kayıtdışı alanlara doğru kaydırılması ev-eksenli üretimi ve dolayısıyla kadınları imalat sanayinde üretimin önemli bir parçası haline getiren gelişmelerdir.

Bu yazının amacı, İstanbul konfeksiyon üretimi özelinde kadınların ev-eksenli üretimini incelemek ve ev-eksenli çalışmanın Türkiye’nin ihracat şampiyonu olarak bilinen bir sektöründe küresel rekabet etme koşullarının yaratılmasına nasıl katkıda bulunduğunu tartışmaktır. Burada iddia edilen şudur ki, dünyanın çeşitli yerlerinde yaşandığı gibi, Türkiye’de de ev-eksenli çalışma hem imalat sanayiinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir hem de imalat sanayiinin küresel rekabet edebilme koşullarının alt yapısını oluşturmaktadır. Ev-eksenli çalışmanın ev kadınları için aile bütçesine ek bir katkı yapmanın cazip bir yolu olarak nasıl ortaya çıktığı ve gerek akrabalık/komşuluk temelli gerek kadınlar arası ilişkilerin üretimin yapısını ve örgütlenmesini nasıl etkilediği, İstanbul’da yaptığım alan araştırmasının bulguları ışığında değerlendirilecektir.

TÜRKİYE’DE EV-EKSENLİ ÜRETİM

Türkiye’de 1980 sonrası işgücü istatistiklerinin kadınların çalışma hayatına katılımları ile ilgili sunduğu temel veriler, zaman içinde kadınların işgücüne katılım oranlarının azalmakta olduğunu göstermektedir. Kadınların işgücüne katılımını genel olarak değerlendirdiğimizde; tarımsal üretimde ücretsiz aile işçiliği, kentlerdeyse düşük istihdam oranları ve ağırlıklı olarak eğitimli kadınların çalıştığını görmekteyiz. 2005 yılında çalışabilir yaşta olan kadınların ancak yüzde 22’si istihdam edilmişken, işgücüne dahil olmayan kadınların yüzde 67’si ev kadını olarak kayıtlara geçmiştir. (TÜİK 2005)

İstatistik verilerinin bize söylemediği fakat alan araştırmaları ve gözlemlerden ortaya çıkan bir olgu, kentlerin yoksul kesimlerinde yaşayan kadınların ev-eksenli ya da küçük ölçekli işletmelerde enformel olarak çalıştıklarıdır. Ev-eksenli çalışma, enformel sektörde kadınların başvurduğu en önemli çalışma biçimi olarak karşımıza çıkmakta ve özellikle kentsel alanda kadınların ev-eksenli çalışmasının giderek arttığı çeşitli çalışmalar tarafından vurgulanmaktadır. (Lordoğlu 1990, Çınar 1994, White 1994, Hattatoğlu 2000, TÜSİAD 2000, Dedeoğlu 2005) Ev-Eksenli Çalışan Kadınlar Çalışma Grubu (2003) tarafından hazırlanan bir raporda, yıllar içinde ev-eksenli çalışanların sayıları değişimler gösterse de, bu oranın toplam çalışan kadınların %3’ü gibi bir rakama denk düştüğü ve kadınların toplam ev-eksenli çalışanlar içindeki payının da %90’ları aştığı belirtilmektedir. Ne var ki, bu veriler DİE’nin Hane Halkı İşgücü Anketleri’nden alındığından, ev-eksenli çalışan kadınların gerçek sayısının çok daha yüksek olduğu sonucuna varmak yanlış olmayacaktır çünkü bu tür işleri yapan kadınların önemli bir kısmı istatistiklere ev kadını olarak kaydedilmektedir (Dedeoğlu 2005).

Geleneksel üretim ya da ev-içi tüketim için yapılan ev-içi üretim dışında, ev-eksenli üretimin özellikle 1980’lerden sonra, ihracata yönelik imalat sektöründeki büyümeye paralel olarak artmaya başladığı söylenebilir. Buğra ve Keyder’in 2004 yılında Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı için yaptığı Yeni Yoksulluk ve Türkiye’nin Değişen Refah Rejimi başlıklı çalışmada, kentsel alanlarda yaşayan yoksul kesim için 1990’ların sonlarında ortaya çıkan en önemli iş imkanlarının kadınlara ve çocuklara yönelik olduğu ve bu kesimin erkeklere oranla daha kolay gelir edinebildiği tespit edilmektedir. Kadınlar için varolan gelir yaratma imkanlarının başında ise ev-eksenli üretim ve gündelikçilik gibi işler gelmektedir. Ev-eksenli çalışan kadınlar üzerine yapılan çeşitli araştırmalar kadınların bu tür işleri yapmasının arkasında yatan temel nedenin, kadınların ev dışında çalışması önündeki engeller olduğunu saptamaktadır (TÜSİAD 2000); fakat Buğra ve Keyder’in söz konusu çalışması kentte yaşayan yoksul, eğitimsiz ve vasıfsız kadın için gelir elde etmenin neredeyse tek yolunun ev-eksenli çalışma olduğunu göstermektedir. Diğer bir deyişle, bir taraftan toplumca biçilen cinsiyet rolleri kadınları ev-eksenli çalışmaya teşvik ederken, öte yandan egemen piyasa ve üretim ilişkileri de onları evde ve düşük maliyetle çalıştırmaktan rekabeti güçlendirici bir imkân olarak faydalanmaktadır.

Kentsel alanda erkekler için mevcut işlerin giderek azalması, bunun yanı sıra kadınların giderek artan bir biçimde ev-eksenli üretim yoluyla çalışmaya başlaması Türkiye’de ihracata yönelik üretimin nitelik ve biçimine ilişkin önemli ipuçları vermektedir. Kadının ev-eksenli üretimi ile ilişkilendirildiğinde Türkiye’nin ihracata yönelik imalat sanayi üretiminin ağırlıklı olarak emek-yoğun ürünlerin düşük maliyetle üretimine dayandığını söyleyebiliriz. Bunun neticesinde, ev-eksenli üretim kentin yoksul kesimlerinde yaşayan kadınlar için tek gelir kazanma imkanı haline gelmekte ve bu işle para kazanan kadınların sayıları her geçen gün artmaktadır. Ebru Moçoş’un Pendik’in Kavakpınar mahallesinde uluslararası bir firma için kazak ören kadınlar arasında yaptığı alan araştırması göstermektedir ki; sadece bir aracı kadın[2] için 150-200 kadın çalışmaktadır. Kadınlar yaptıkları işin kapsamının genişliğinin farkında, her mahallede “dumansız fabrikalar” olduğunu aktarmaktadır. (2005)

Bu yazının temel amacı, kadınların ev-eksenli üretimleri ile Türkiye’nin ihracata yönelik üretimi arasında sıkı bir ilişki olduğunu göstermek olsa da, kadınların ev-eksenli üretime katılım biçimleri ve nedenleri, toplumda onlara biçilen roller ve görevlerden, yani toplumsal cinsiyet rejiminden ayrı düşünülemez. Ev-eksenli üretim, geleneksel kadın rolleri ile kadınların gündelik yaşamları arasında güçlü bağların kurulması yoluyla gerçekleşmektedir. Aşağıda açıklamaya çalışacağım üzre, ev-eksenli üretimin emek süreçleri ve kadınların bu sürece katılım biçimleri, varolan toplumsal ilişki ve rollerin bozulmadan devam etmesini de mümkün kılmaktadır.

KONFEKSİYON SANAYİİNDE

EV-EKSENLİ ÜRETİM AĞLARI

Yazının bu bölümünde, İstanbul’da gerçekleştirdiğim alan araştırması sırasında ev-eksenli olarak konfeksiyon üretimi için parça başı üretim yapan kadınlarla yaptığım görüşmeler ışığında, ev-eksenli çalışan kadınların konfeksiyon üretimindeki rolünü ve yerini incelemeye çalışacağım. Özellikle, kadın işçilere ulaşmakta kullanılan yöntemler yoluyla çalışan kadınlar arasında nasıl bir hiyerarşi yaratıldığı ve akrabalık/komşuluk ilişkilerinin bir işe alma stratejisi olarak kullanılmasıyla üretiminin nasıl daha esnek bir yapıya kavuşturulduğu sergileyeceğim.

Akrabalık ve cemaat ilişkileri hem kadınların parça başı işe ulaşma hem de kadın emeğinin ev-eksenli üretim içine çekilmesinde önemli bir etmen olarak karşımıza çıkmaktadır. Bahse konu ilişkiler konfeksiyon üretimi için çok önemli olmakla beraber, konfeksiyon işinin örgütlenmesi ve ev-eksenli çalışan kadınlara dağıtılmasında başka yöntemler de kullanılmaktadır. Örneğin bazı atölyeler kadınlara doğrudan iş dağıtırken, bazı işletmeler ise kadınlara ulaşmak için aracı/dağıtıcı olarak bilinen üçüncü şahısları kullanmaktadırlar. Bu aracı/dağıtıcı kişiler bazen konfeksiyon atölyesinin sahibi olan ailedeki en yaşlı kadın üye olabildiği gibi -aşağıda anlatılacağı üzre- bazen de fabrikalarda çalışan işçiler bu iş için görevlendirilebilmektedir.

Fason iş dağıtımını organize etme biçimleri ve ev-eksenli olarak parça başı çalışan kadınlarla kurdukları ilişkiler bakımından küçük atölyeler ile büyük ölçekli firmalar arasında ciddi farklar vardır. Bir konfeksiyon atölyesi eğer büyük bir firmadan gelen siparişler için çalışıyorsa, bu atölye aynı zamanda bu firmanın ev-eksenli kadınlara yaptırdığı işin dağıtımını da üstlenmektedir. İstanbul’daki alan araştırması sırasında görüşme yaptığım büyük ölçekli fabrika yöneticileri, ev-eksenli çalışan kadınlara iş dağıtmanın ve toplamanın ve onlarla dolaysız bir ilişki içinde olmanın çok maliyetli ve zaman kaybettiren bir uğraş olduğunu belirttiler. Bu nedenlerden, birçok büyük ölçekli işletme, dağıtım ve toplama işlerini küçük ölçekli atölyelere bırakmakta ve atölyelere verilen işlerin çoğunluğu evlere dağıtılacak işleri de içermektedir.

Konfeksiyon üretimi yapan fabrikalar arasında bu genellemenin dışına taşan örneklere de rastlanmaktadır. Mesela, özellikle yüksek fiyatlarla satılan markalı giyecekler üreten ve üretimini sınırlı bir tüketici ya da ihracat için yapan firmalar, evden üretim yapan kadınlarla kendileri doğrudan iletişim kurmaktadırlar çünkü bazı işler vasıf isteyen bir dikim ya da işleme yeteneği ya da ince bir işçiliği gerektirmektedir. Bu tür işleri yapabilen kadınlara ulaşmak için bu fabrikalar etkin bir iş dağıtım ağı kurarlar.

Alan araştırmam sırasında, özel ürünler üreten bir fabrikanın evden çalışan kadınlara işleri nasıl dağıttığına ve dağıtım ağını nasıl yönettiğine tanık oldum. Bu sistemde fabrikanın, ev-eksenli çalışan kadınlara verilecek işler ve bu işlerin toplanması ve kadınların ücretlerinin ödenmesi görevlerini üstlenen iki tane işçisi vardı. Fabrikanın dağıtım ağını organize etmesi için görevlendirdiği iki kişiden biri, parçaların taşındığı aracı kullanan, parçaları kadınlara taşıyan ve onlardan toplayan bir erkek şofördü. Diğer işçi ise, ev-eksenli çalışan kadınları bulan, onlara işi dağıtan ve öğreten 35 yaşında Serpil adında iki çocuk annesi bir kadındı. Genellikle, evden çalışan kadınlara yeni gelen bir işin nasıl yapılacağını göstermek, hangi kadına kaç parça verildiğinin kayıtlarını tutmak ve işlenen parçalar için ödeme yapmak Serpil’in göreviydi. Serpil’in bağımsız bir aracı gibi davrandığını, ev eksenli çalışan kadınlara ulaşırken kendi yöntemlerini kullanmasından ve hiçbir otoriteye bağlı olmamasından gözlemliyoruz. Serpil, nasıl aracı kadın olduğu şöyle anlatıyor:

“Lise mezunu olduğum için, benim matematiğim iyidir. Aynı işyerinde çalıştığım kişilerin çoğunluğu ilkokul mezunu, biz Bulgaristan göçmeni olduğumuz için eğitim düzeyimiz daha yüksek. Bu nedenle müdürümüz, bu işleri dışarı, kadınlara vermeye karar verdiklerinde, işlerin dağıtımını ve ödemelerini benim yapmamı istedi. Şimdi 50’ye yakın kadına iş dağıtıyoruz ve bu kadınların çoğunluğu yakın mahallelerde oturuyor... Bazı kadınlarla 8 yıla yakın bir zamandır çalışıyoruz. Benim yaptığım iş çok zor, çünkü bir parça kaybolduğu ya da yanlış olduğu zaman ben sorumluyum. Bu nedenle daha deneyimli, güvenebildiğim ve uzun zamandır birlikte çalıştığımız kadınlara iş veriyorum... İşin ilk zamanlarında daha çok benim kendi ilişkilerimle bulduğum birkaç kişi vardı iş dağıttığımız, şimdi bu sayı nerdeyse 50 civarında. Kadınların bir çoğu nakış-dikiş işi bildiği halde, modelin aynısını yapmaları çok önemli. İstenilen zamanda işi bitirmeleri, düzenli ve temiz iş çıkarmaları çok önemli.”

Serpil örneğinin de gösterdiği gibi, fabrikada çalışan eğitim düzeyi diğer işçilerden daha iyi olan işçi bu şekilde üretim ve ev-eksenli çalışan kadınlar üzerinde karar verme yetkisine sahip olabilmektedir. Serpil ile birlikte onun iş verdiği kadınları dolaştığımız bir gün, kadınlarla olan ilişkilerini gözlemleme imkanı buldum. Serpil iş dağıttığı kadınlardan daha gençti, fakat yapılan işler hakkında ve işlerin ne zaman biteceği konusunda karşısındakilerden bir patron edası ile bilgi isteyebiliyor ve talepte bulunabiliyordu. Benim tanıklık ettiğim bu seferinde Serpil kadınlara, eğer işleri zamanında yetiştiremezlerse paralarını da zamanında alamayacaklarını ve ödemenin yapılması için bir sonraki ayı beklemeleri gerekeceğini söyledi. Açık ki Serpil, iş dağıttığı kadınların patronuydu ve Serpil ile kurulan iyi ilişkiler bu kadınlar için düzenli olarak iş almak ve son tahlilde düzenli bir gelir elde etmek demekti.

Kentin kenar mahallelerinde kurulan konfeksiyon atölyelerindeyse ev-eksenli kadınlara ulaşmak bakımından akrabalık ve komşuluk ilişkilerinin daha merkezî olduğunu görüyoruz. Yaptığım görüşmeler sırasında derinlemesine çalıştığım bir atölye işleten ailede, atölye sahibi İsmail’in eşi Gül atölyenin ev-eksenli işlerini organize etmede çok önemli görevler üstlenmişti. Gül, tam zamanlı bir işçi gibi bütün zamanını atölyede geçirmiyordu. Gül’ün en önemli görevi, dikilmiş parçaların evde temizlenmesiydi. Gül, bu işleri tek başına yapamadığı zamanlarda aynı mahallede yaşayan komşularından ve akrabalarından kadınları bir araya getirerek işlerin tamamlanmasını sağlıyordu.

Gül’ün atölyeyle ilişkili tek görevi, evden parça başı çalışacak kadınlar bulmak değildi. Ailenin en büyük gelini olan Gül, işin kuruluş aşamasında katkılar yaptığı için işyerinin işleyişinde belli bir yetkiye sahipti. İsmail’in gerekli gördüğü zamanlarda kendi akrabalarından borç şeklinde maddi destek de sağlıyordu. Gül’ün aile içindeki rolü ve görevleri, Usha Sharma’nın ‘hane için hizmet çalışması’ olarak adlandırdığı duruma denk düşüyor. ‘Hane için hizmet çalışması’, aile içinde kadınların görevlerinin sadece ev içinde ev işi ve çocuk bakımı ile sınırlı olmadığını; akrabalar, arkadaşlar ve komşular ile belirli bağ ve ilişkilerin devam ettirilmesi gibi önemli bir görevi de içerdiğine işaret eder (Sharma, 1986). Anlaşılmaktadır ki, Gül’ün sadece atölyede üretime ilişkin yaptığı işler değil aynı zaman atölyenin devamlılığı için mobilize ettiği ilişkiler de bir o kadar önemlidir.

Görüldüğü üzre İstanbul konfeksiyon sanayinde, ev-eksenli iş farklı biçimlerde örgütlenmektedir. Şimdi de sosyal ilişkilerin konfeksiyon üretiminde ev-eksenli çalışmayı nasıl etkilediğine bakalım.

ÜRETİMDE ESNEKLİK

VE SOSYAL İLİŞKİ AĞLARI

Ev-eksenli çalışmanın düzensiz bir nitelikte olması ve iş alındıktan sonra işi tamamlamak için verilen sürenin çok az olması nedeniyle, aynı mahallede hem parça başı iş yapan kadınlar arasında hem de bu kadınlarla aracı kadın arasında kompleks sosyal ilişkiler ortaya çıkmaktadır. Aracı kadın ve ev-eksenli çalışan kadınlar arasında kurulan ilişkiyi, Jenny White ‘akrabamsı’ (fictitious kinship) olarak adlandırmıştır. Birçok kadın bu tür işlerden daha çok kulaktan kulağa ve tanıdıkları aracılığıyla haberdar olmaktadır. İşte bu nedenle, hem akrabalık hem de tanıdıklık ilişkilerinin varlığı, işe ulaşma ve iş edinme anlamında çok önemli olmaktadır. Ev-eksenli çalışan birçok kadın, aracı kadının düzenli işe ulaşmadaki rolünün önemini ve bu ilişkinin yaşam mücadelesi için can alıcılığını vurgulamıştır. Bu nedenlerden ötürü İstanbul gibi bir mekânda, gündelik yaşam stratejisi belli bir sosyal ve toplumsal ilişkiler ağı içinde olmayı ve devamlı olarak bu karşılıklı ilişkilerin beslenmesini zorunlu kılmaktadır. (White 1994)

Bu ilişkilerin üretim süreci içinde kullanılması, İstanbul’da konfeksiyon sanayi için yapılan ev-eksenli çalışmanın sadece ekonomik değil, sosyal dinamikleri de olduğunu göstermektedir. İşin düzensiz niteliği aynı mahallede yaşayan kadınlar arasında dayanışma ağlarının gelişmesine yol açmaktadır. Bir kadın eğer fabrikanın asli taşeronu olarak ve belli bir kota üzerinden üretim yapıyorsa işi bitiremeyeceğini düşündüğü ya da işin yoğun olduğu zamanlarda bu kotayı kendi yaşadığı evden ya da mahalleden başka kadınlarla paylaşmakta, kendisine ödeme yapıldığında komşu kadına da ne kadar parça yapmışsa rayici üzerinden payını vermektedir. Örneğin, Serpil, iş dağıtımı yaptığı seferlerin birinde, kendisinden düzenli olarak iş alan ve uzun zamandır ev-eksenli işler yapan iki kadına bir sonraki işlerini verip nasıl işlemeler yapılması gerektiğini gösterirken bir üçüncü kadın çıkageldi ve Serpil’in verdiği bilgileri ve yeni modelin nasıl yapılacağını dikkatlice dinledi. Daha sonra bu kadının kim olduğunu sorduğumda, Serpil düzenli olarak iş alan iki kadının bazen ellerinde olan fazla işleri paylaştığı bir kadın olduğunu söyledi. Bazen Serpil’in kendisi de doğrudan bu kadına iş vermekteydi.

İşte bu ve benzeri yöntemlerle üretim ağı kadınlar arasında yaygınlaşırken konfeksiyon üretimine de esneklik kazandırılmış olur. Kadınlar arasında kurulan bu dayanışma ağları, aracı kadının yeni kadınlar bulma sorumluluğunun ve yeni işçilerden doğacak risklerin diğer işçi kadınlara kaydırılması ile sonuçlanmaktadır. Bu dinamiğin bir sonucu olarak, örneğin, yukarıda bahsi geçen fabrikanın kayıtlarında 50 kadar ev-eksenli çalışan kadın görünürken bu sayı aslında kadınlar arasındaki dayanışmanın bir sonucu olarak aslında daha yüksektir. Bu şekilde fabrika, ev-eksenli çalışan kadınlardan oluşan ağını genişletebilmekte, tanımadıkları, denemedikleri işçilere iş verme riskini de azaltmaktadır.

Taşeron üretim yapan küçük ölçekli atölyeler ise, genellikle kendi aile üyelerinden kadınları ya da bu kadınlar aracılığıyla ulaştıkları kişileri ev-eksenli üretim için kullanırlar. Özellikle geniş ailelere sahip atölye sahipleri, gerekli gördüklerinde aile ferdi kadınları kolaylıkla konfeksiyon üretimi içine çekebilmektedirler. Örneğin, büyükanneler çoğunlukla, anneleri atölyelerde çalışan çocukların bakımını üstlenirler ve bazen dikilmiş işlerin ipliklerini temizlemek gibi işler de yaparlar. Ya da, atölyede ev-eksenli yapılacak işler olduğunda, kendi çevrelerinden kadınları bir araya getirerek ve işlenecek, temizlenecek parçaları bu kadınlara taşıyarak, ev-eksenli işlerin yapılmasını sağlarlar. Kendi ailesinden çalışacak kadın bulamayan atölyelerin ise, ev-eksenli işlerini yapan, sürekli olarak çalıştıkları iki yada üç kadın işçileri vardır. Bunlar zaman zaman atölyenin işlerini yaptıkları gibi, zaman zaman da aracı gibi davranarak işleri başka kadınlara dağıtabilmektedirler. Bu tür iş dağıtım ağı, dört ya da beş kadınlık küçük gruplardan oluşmaktadır.

Özetle, İstanbul konfeksiyon sanayinde ev eksenli üretim ve bu üretimin organize edilme biçimleri kadınlar arasında kurulan dayanışma ağları ve sosyal ilişkilerin kullanımı sonucu, önemli bir ölçüde esneklik kazanmaktadır. Daha önce de değinildiği gibi, ev eksenli çalışan kadınların üretime dahil edilmesiyle elde edilen bu esneklik, maliyetleri aşağı çekerek konfeksiyon ürünlerinde Türkiye’ye dünya pazarlarında önemli bir rekabet üstünlüğü sağlamaktadır. Küresel pazarlarda rekabet üstünlüğünün önemli bir aracı haline gelen ev eksenli üretimden peki bu kadınlar ne kazanmaktadır?

PAZAR PARASI KAZANMAK

Ev-eksenli çalışma, çok az ücret karşılığı uzun saatler boyunca yapılan, monoton ve tekrara dayalı bir iştir. Ödenen ücretlerin düşüklüğüne rağmen toplumun en yoksul kesimini oluşturan kadınlar ekonomik sıkıntılarını bir nebze de olsa azaltmak için son çare olarak parça başı iş alırlar. Evlerde yapılmak üzere dağıtılan bütün işler, monoton, zaman alıcı ve vasıfsız olarak nitelendirilen işlerdir. Parça başı iş yapmak genellikle kadın işi olarak tanımlanır çünkü ev eksenli çalışma kadınların yatkın oldukları kabul edilen, sabır isteyen, el becerisi gerektiren ve hareketliliği sınırlı işlerdir. İşte bu algılardan dolayıdır ki; işlenen, dokunan ya da temizlenen parçalar için ödenen ücret çok düşüktür ve uzun saatler çalışmanın sonunda elde edilen gelirler daima asgari ücretin altında kalmaktadır. Erkeklerin evi geçindirmek zorunda oldukları düşünüldüğünden bu kadar düşük ücretlere ancak eve geçim katkısı yapan kadınlar çalışmaktadır. Bu nedenle, hem kadınlar hem de konfeksiyon üreticileri, kadınların kazandıkları geliri ‘pazar parası’ olarak nitelendirmektedir. Sonuçta, ortaya çıkan tablo göstermektedir ki; kadınlar, bir yandan ekonomik mağduriyetlerinden dolayı vasıfsız işler yüklenirken, öte yandan bu tür işlerle iştigal ettikleri için emekleri değersiz addetilmekte ve böylelikle ekonomik mağduriyetlerini pekiştiren bir kısır döngüye hapsolmaktadırlar.

Görüşme yapılan atölye sahiplerinden biri neden ve nasıl ev-eksenli çalışan kadınlara iş verdiklerini anlatırken parça başı üretimin nasıl ucuz kadın emeğiyle özdeşleştirildiğini çok güzel örneklendirmektedir:

Biz sadece kadınlara iş veriyoruz. Bazen gelip bize sorarlar iş var mı yok mu diye. Fakat bizim çalıştığımız kadınların çoğu düzenli olarak iş verdiğimiz kadınlardır. Hepsi de atölyenin bulunduğu mahallede yaşıyor. Eskiden, atölye içinde çalışan ve el işlerini yapacak kadınlar tutardık fakat konfeksiyon işi çok belirsiz. Bazen bu kadınlara verilecek iş olmazdı. Bu kadınlar haftalarca boş boş otururlardı ama biz onların haftalıklarını öderdik. Daha sonra, anladık ki, evden iş yapacak kadınlara iş vermek daha iyi ve böylece parça başı ödeme de yapabiliyorsun... Kadınlar için de iyi bu iş, evde aylak aylak oturacaklarına, pazar paralarını çıkarıyorlar bu yolla. Bu iş kadınlar için çok iyi, çocuklarına yiyecek parası bulamayan fakir kadınlar hem çalışıyor hem de çocuklarına bakıyorlar. Bugünler her aile için zor zamanlar ve hayatta kalmak lazım. Parça başı iş sayesinde, bu kadınlar kimseye el açmadan yaşıyorlar.

Ev eksenli çalışan kadınlar ‘fakir kadın’, ‘muhtaç kadın’ olarak algılandığından , parça başı iş veren atölye sahipleri bu kadınlara iş vermeyi bir çeşit yoksullara yapılan sosyal yardım olarak görmektedirler. Fakat, kadınların yaptıkları ciddi bir üretimdir ve kadınlara ödenen ücretlerin sosyal yardımla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu çarpıtılmış algıların arkasında ancak ve ancak, yoksul ve eve bağımlı kadınların emeklerinin ve zamanlarının sömürülmesi yatmaktadır. Bu sömürüyü mümkün kılan ise, bu işlerin feminizasyonu ve bu yolla kadın işine dönüşen işlerin değersizleştirilmesidir. Yani, işler değersiz ve vasıfsız oldukları için kadınlar tarafından yapılmakta, kadınlar tarafından yapıldığı içinse değersizleşmektedir. Hem ev-eksenli çalışan kadınların kendilerine hem de iş sahiplerinin onlara ilişkin algıları bu yönde kurgulanmış olsa da, kadınların bu işlerden sağladıkları gelir ailelerinin ayakta kalma mücadelelerine önemli katkılar yapmaktadır. Bu katkının yoksul aileler için ne kadar önemi olduğunu, kadınların bu tür işleri uzun yıllardır yapmalarından anlamaktayız. Görüşme yaptığım kadınların neredeyse tamamı beş yıldan fazla zamandır ev-eksenli olarak çalışmaktaydı.

Şunu da belirtmek gerekir ki ev-eksenli çalışan kadınlara dair egemen yoksul/çaresiz algısı, aynı mahallede yaşayan diğer kadınların parça başı üretim yapan hemcinsleriyle dayanışmasını ve yardımlaşmasını da teşvik edebilmektedir. Komşu kadınlar arasındaki dayanışma sadece parça başı üretim yapan kadınları değil, mahallenin diğer kadınlarını da kapsar. Mahalleli kadınlar zaman zaman parça başı üretim yapan kadınlara yardım ederler çünkü gün gelip kendileri muhtaç olduğunda benzer yardımların yapılmasını ve toplumsal onayı garanti altına almak isterler.

Bu muhtaç/yoksul kadın algısının kadınların emek piyasasına girişini kolaylaştırdığı ve kadın çalışması üzerinde varolan negatif tutumu azalttığı söylenebilir. Erkeklerin görev ve sorumluluklarını yerine getirmedikleri için yoksul ve muhtaç kaldığı düşünülen kadınların, çalışması da normal karşılanmaktadır. İşte bu nedenledir ki, bu kadınların çalışması ve gelir getirici aktivitelere katılımı toplumsal kabul görür hale gelmektedir.

SONUÇ

Sermayenin küreselleşmesi kadınların ev-eksenli üretim faaliyetlerini imalat sektöründe üretimin önemli bir unsuru haline getirmiştir. Uluslararası trendlerin benzeri eğilimler Türkiye’de de yaşanmakta ve özellikle yoksul kadınlar giderek artan oranlarda evlerinden endüstriyel üretim için parça başı işler yapmaktadırlar. Bu kadınların sayılarının giderek arttığı ve ev eksenli işlerin kentlerin yoksul kesimlerinde yaşayan eğitimsiz, vasıfsız kadınlar için gelir sağlamak için neredeyse tek iş kaynağı haline geldiği, Türkiye’de ev-eksenli çalışmaya ilişkin temel bulgulardır.

İstanbul konfeksiyon sanayii özelinde, kadınların ev-eksenli üretimleri ile Türkiye’nin ihracata yönelik üretimi arasında sıkı bir ilişki olduğu söylenebilir. Konfeksiyon üretimine ev eksenli parça başı üretim yapan kadınların dahil olmasının değişik biçimleri vardır ve kadınların üretim ağları içine çekilirken komşuluk/akrabalık gibi sosyal ilişkiler kullanılarak, bu ilişkiler üretimin önemli bir parçası haline getirilmektedir. Konfeksiyon işinin örgütlenmesi ve ev-eksenli çalışan kadınlara dağıtılmasında, bazı atölyeler kadınlara doğrudan iş dağıtırken, bazı işletmelerse kadınlara ulaşmak için aracı/dağıtıcı olarak bilinen üçüncü şahısları kullanmaktadırlar.

Sosyal ilişki ağları hem ev-eksenli çalışabilecek kadınlara ulaşmakta kullanılırken hem de aynı mahallede ev-eksenli çalışan kadınlar arasındaki iş ve çalışma ilişkilerinin düzenlenmesinde önemli işlevler görmektedir. İşe ulaşma ve iş edinme anlamında akrabalık ve tanıdıklık ilişkilerinin varlığı çok önemli olmaktadır. Aracı kadından düzenli iş almak ve bu düzenliliği sağlayacak ilişki ağları kurmak ev-eksenli çalışan kadınlar için yaşamsaldır ve gündelik yaşam stratejisi belli bir sosyal ve toplumsal ilişkiler ağı içinde olmayı ve devamlı olarak bu karşılıklı ilişkilerin beslenmesini zorunlu kılmaktadır.

Kadınların ev-eksenli üretime katılım biçimleri ve nedenleri, toplumda onlara biçilen roller ve görevlerle yani toplumsal cinsiyet ilişkileri ile yakından ilgilidir. İşte bu nedenle, kadınların ev-eksenli üretimi kadın işi olarak algılanmakta; vasıfsız, eğitimsiz ve yoksul kadının işi olarak kabul edilen bu işlerden edindikleri kazanç ‘pazar parası’ olarak görülmekte; ve işverenlerin yoksul kadınlara yaptıkları bir sosyal yardım olarak algılanmaktadır. Diğer bir deyişle, ev-eksenli işlerin (daha geleneksel ev bakımı işlerinde olduğu gibi) feminizasyonu, bu işlerin değerlersizleşmesine koşut gitmektedir. Halbuki, kadınların ev-eksenli üretimi, gerek İstanbul gerek ülke konfeksiyon sanayiinde üretime kaydadeğer ölçüde esneklik kazandırmaktadır. Ev-eksenli çalışan kadınların üretime dahil edilmesi ile elde edilen bu esneklik, maliyetleri aşağı çekerek konfeksiyon ürünlerinde Türkiye’ye dünya pazarlarında önemli bir rekabet üstünlüğü sağlamaktadır. Kadın emeğine, hak ettiği sembolik ve ekonomik değeri iade etmeye bu gerçeği teslim ederek başlayabiliriz.

Buğra, A. ve Ç. Keyder (2003) Yeni Yoksulluk ve Türkiye’nin Değişen Refah Rejimi, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı için Hazırlanan Rapor, UNDP, Ankara.

Çınar, E.M. (1994) “Unskilled Urban Migrant Women and Disguised Employment: Homeworking Women in Istanbul, Turkey”, World Development, Vol:22 No:3. S: 369-380.

Dedeoğlu, S. (2005) Hidden Hands- Invisible Workers: Women’s Work in Istanbul’s Garment Industry, Basılmamış Doktora Tezi, Londra Üniversitesi (SOAS), London.

Ev-Eksenli Çalışan Kadınlar Çalışma Grubu (2003), Ev-Eksenli Çalışanlar ve Örgütlenme, DİSK, Birleşik Metal İşçileri Sendikası için Hazırlanan Kitapçık, İstanbul.

Hattatoğlu, D. (2000) Ev Eksenli Çalışan Kadınlar ve Sosyal Örgütlenme, Birikim, 140, S:89-98.

Lordoğlu, K. (1990) Eve İş Verme Sistemi İçinde Kadın İşgücü Üzerine Bir Alan Araştırması, Friedrich Ebert Vakfı, İstanbul.

Moçoş, E. (2005) Ev Eksenli Üretim: Dumansız Fabrikalarda Kadın Emeği, Tes-İş Türkiye Enerji, Su ve Gaz İşçileri Sendikası, Mart, S: 53-57.

TÜİK (2005) Türkiye İstatistik Yıllığı 2005, Türkiye İstatistik Kurumu, Ankara

TÜSİAD (2000) Kadın-Erkek Eşitliğine Doğru Yürüyüş: Eğitim, Çalışma Yaşamı ve Siyaset, Lebib Yalkin Yayınları, İstanbul.

Sharma, U. (1986) Women’s Work, Class, and the Urban Household: A Study of Shimla, North India. London: Tavistok.

White, J.B. (1994) Money Makes us Relatives: Women’s Labor in Urban Turkey, Austin, University of Texas Press.

[1] Burada kasıt kadınların ürettiği mamullerdir ve kadınların yeniden üretimi kapsayan temizlik, yemek pişirme, çocuk ve yaşlı bakımı gibi faaliyetler yazının kapsamı dışında tutulmuştur.

[2] Aracılar, parça başı işleri evde üretim yapan kadınlara taşıyan ve iş bittiğinde parçaları toplayan kişilerdir. Bu kişilerin görevleri arasında, evden üretim yapacak kadınları bulmak olduğu gibi, her bir kadına verilen işlerin takibi ve ödemesinden de bu kişiler sorumludurlar.