Oldukça uzun süren görüşmeler ve toplantılardan sonra ÖDP nihayet kuruldu. Bir sosyalist olarak, bunun gerçekleşmesi karşısında sevinmemek mümkün değil. ‹lk ağızda belirtilmesi gereken olumluluk, nicedir alışık olmadığımız kadar geniş bir “sosyalizm-içi yelpaze”nin birlikte olmaya karar vermesi.
Gelgelelim, bizim siyaset ortamımızda “sevinç verici” olayların birçoğunda, Nasreddin Hoca’nın eşeğini kaybedip bulması karakteri seçilir. Düşünüyorum da, şimdi bu partide yer alan eğilimlerin çoğu, altmışlı yıllarda zaten birlikteydik, beraberdik. Sonra Türkiye sosyalizminin “fetret devri”ne girdik, yıllarca en büyük önceliği birbirimizi gırtlaklama uğraşına verdik. Böyle böyle, altmışların “gençliği” olan bizler, kırklarımıza, kimimiz ellilerimize girdik. Yığınla yaşantı ve deneyimden sonra şimdi yeniden yanyana geliyoruz.
Sahiden geliyor muyuz? Bakalım, göreceğiz. Şu anda en büyük tehlike birtakım eski alışkanlıkların depreşmesi ve henüz partiden çok cephe özellikleri ağır basan bu yeni yapıda kendi iç mantığına göre dayanan grupların oluşmasıdır. Bu, şu sıralarda ürkerek, çekinerek uyanmaya başlayan umutları belki bir daha yeşeremeyecek şekilde biçer atar.
Marksist kökenli sosyalistlerin birleşmesi başka, solun birleşmesi başka. Benim açımdan, büyük hedef ikincisi. Ama bunun hâlâ çok uzak olmasından ötürü birinciyi hafifsiyor ya da yanlış buluyor değilim. O da kendi başına önemli bir aşama. Ayrıca, şu içinde bulunduğumuz ortamda, solun önemli kitlesi olan “sosyal-demokrasi” bir başka girdapta çalkalanıyor. Yeni bir “sol” kavramının oluşturulması çabasına o kesimin katkıda bulunması çok daha güç görünüyor. Onun için yeni sol parti girişiminin kollarını o tarafa yeterince uzatmamasını eleştirmeye hakkımız yok. Aynı zamanda, ÖDP, teorik düzeyde, o yönde ölçülü ve eleştirel bir açıklık bırakmalıdır mutlaka. Solun olmazsa olmaz hedefi olmalıdır bu büyük bütünleşme ve her somut konjonktürde onun gerçekleşmesi için yapılacak işler vardır.
ÖDP’nin mütevazi olması gerektiğine inanıyorum. Biz sosyalistler kendi ilke ve değerlerimizin geçerliliğine güveniriz, güvenmeliyiz. Ama sosyalist politika, bu ilke ve değerleri geniş kitlelerle paylaşabilmeyi gerektirir, son kertede, Türkiye’de, çeşitli nedenlerle geniş kitleler bir yana, çok az kişi var, sorunlarının cevabını sosyalizmde bulacağına inanan.
Ama mütevazi olurken, böyle bir partiyle ortaya çıkmış olmanın önemini ve sorumluluğunu da hissetmemiz gerekiyor. Bu aynı noktada. Şu anda dünyayı değiştirecek değiliz, ama akıllı olursak, değişim sürecine belirleyici katkılarda bulunabiliriz. Akıllı olmak şart.
Koşullar hem elverişsiz, hem elverişli, daha doğrusu, genel olarak bir hayli elverişsiz olduğu için elverişli. Büyük bir değer erozyonu içinde, kayıp gidiyoruz toplum olarak. Burada “yapmayın öyle, bu yaptığınız insanlığa sığmaz”, diyen bir sesi dinleyecek az kişi bulunur, ilk bakışta. Ama işte bundan ötürü o ses tınlamaya başlamalı ve uyarısını serinkanlılıkla, istikrarla, anlayışla tekrarlamalıdır.
Söylenecek çok söz, yapılacak çok iş var.
(Pazar Postası, 27.1.1996, sayı 110)