GİRİŞ
Kent, sanayileşme ile birlikte bugünkü anlamına kavuşurken günümüzde kaosun ve heterojenliğin mimlendiği bir yerdir. Bu kaotik ve heterojen yapı, birçok şeyin bir araya geldiği, anıların, arzuların, kültürlerin ve dillerin değiş-tokuş ettiği bir takas imkanı sunar1. Bir pazar alanı olarak kentteki bu takas, bir anlamda farklı insanların, farklı yaşamların ve farklı mimari yapıların da takasıdır. Kültürel ve ticari takasın mekanı olarak kent; yolları, kaldırımları, parkları, meydanları, caddeleri, konutları, alışveriş ve iş merkezleri ve diğer birçok yapısıyla kamusal ve gündelik hayatın en önemlisi de ulusal kimliğin görünürlük kazandığı bir vitrindir. Vitrinde görünen ise bir ulusun yapı ve insan melezliğidir. Kent/ler birbirinden farklı ve renkli birçok “şey”i içerisinde barındırırken zamanla fiziki ve sosyal değişimler, bozulmalar geçirmektedir. Küresel ve yerel konjonktür paralelinde, bölgesel ihtiyaçlar ve kentin potansiyel yapısı bağlamında uzun ve kısa vadeli kent planlamaları yapılmaktadır. Planlama sürecinde kentin fiziki ve sosyal dokusundaki bozulmaların giderilmesi temel hedefler arasındadır. Bozulan yapıların ve bölgelerin iyileştirilmesinde özellikle 1980 sonrası kent planlamasında kentsel dönüşümler dinamik bir sürecin “temel”ini oluşturmaktadır.
Türkiye’de “1950’lerden itibaren belirginleşen kentleşme hareketleri daha çok hızlı ve plansız bir şekilde gerçekleşmiş, sanayi ve ticaret yatırımlarının belirli merkezlerde odaklanması ise göç hareketlerinin de belli merkezlere yönelmesine neden olmuştur”2. 1950’lerden sonra kentsel sorunların temelinde göç kaynaklı hızlı ve plansız kentleşme (Gecekondu) yer almaktaydı. Zaman içerisinde kentsel sorunların artması ve çeşitlenmesi, kent araştırmalarında ve planlamasında kentsel dönüşüm konusunu gündeme getirmiş ve Türkiye’de dönüşüm projelerinin en önemli gündem maddesi; mevcut gecekondu ve kaçak yapıların sağlıklı bir kentsel mekân ve yaşam alanına kavuşturulması olmuştur. Müge Akkar’ın ifadesiyle “çökme ve bozulma olan kentsel mekânın ekonomik, toplumsal, fiziksel ve çevresel koşullarını kapsamlı ve bütünleşik yaklaşımlarla iyileştirmeye yönelik uygulanan strateji ve eylemlerin bütünü”nü3 kapsayan kentsel dönüşüm; Türkiye özelinde “göç, hızlı ve plansız kentleşme, buna bağlı olarak gecekondulaşma ve yasadışı yapılaşma, tarihi ve kültür varlıkların korunamaması ve 1999 Marmara depremi sonrasında kentlerdeki yapı stokunun depreme dayanıklılığının araştırılması gibi etmenler ve bu etmenlerde aranılan çözümler”4 olarak kent planlamasında fiziksel ve sosyal bir öneme sahiptir. 1950’lerden sonra gelişen kentleşme sürecine bağlı olarak özellikle 1965-1980’lerden itibaren kentsel dönüşüm sürecinin temel söylemi olan “plansız kentleşme, buna bağlı olarak gecekondulaşma ve yasadışı yapılaşma”, 1999 Marmara Depremi sonrası depreme dayanıklı yapılaşma ve deprem riski taşıyan yapıların ve yapılaşma alanlarının olası deprem riskine karşı önlem alınarak dönüştürülmesi söylemi üzerine kurulmuştur. Söz konusu söylemsel değişim paralelinde il ve bölgesel bazlı yürütülen dönüşüm projelerinin yerel halk ve kamuoyunda “geniş” kapsamlı desteğin/rızanın ana meşrulaştırıcı söylemi, depreme dayanıklı yapılaşma olarak evrilmiştir. Deprem gerçeği/riski söylemleri; 2009 yılında İBB tarafından yürütülen Zeytinburnu Deprem Odaklı Kentsel Dönüşüm Projesi ile kurumsal kimlik kazanarak, bölgenin depreme dayanıklı, güvenli yapılara kavuşturulması amaçlanmıştır. Kurumsal kimlik kazanan deprem riski/gerçeği söylemleri, 2009 sonrası yürütülen kentsel dönüşüm projelerinde ve özellikle Ekim 2011 Van Depremi ile kamuoyu desteğinin önemli bir parçasını oluşturduğu ön görüsünde bulunmak, tahminlerin ötesinde bir durumu nitelemekte.
Kentlerin mevcut fiziksel yapılarındaki bozulma ve muhtemel bozulmanın potansiyel nedenlerinden biri olarak kabul edilen deprem; iktidar mekanizmaları aracılığıyla kamuoyu nezdinde kentsel dönüşüm/yenileme stratejisini meşrulaştıran rıza mekanizmalarından biri olma özelliğini taşımaktadır. Söz konusu argüman, iletişim kanalları (gazete-dergi-tv-kamu spotu vd) aracılığıyla yaygın meşrulaştırıcı söylemlerin en “doğal”ı olarak makro düzeyde bir dönüşüme dayanak olarak gösterilmektedir. Mevcut çalışmada kentsel dönüşüm sürecinde iktidar alanının kamuoyu oluşturma “aracı” olarak öne çıkan deprem riski/gerçeği söylemleri, 1999-2009 sonrası ve 2012 yılı itibariyle gazete, dergi ve kamu spotlarında yer alan söylemler ışığında ve Fener-Balat örneğinde analiz edilecektir. Söz konusu örneklemlerin analizinde Antonio Gramscı’nin hegemonya kavramından hareketle bir değerlendirme yapılmaya çalışılacaktır. “Hegemonik önderlik hem yönetim anlamında hem de insanlara karışıklıktan çıkmaları için rehberlik etme (yani toplumsal gerçekliğin önder olmadığı takdirde anlaşılmaz olacak olan kaosundan anlam çıkarmalarını sağlamak) anlamında önderlikten oluşan”5 hegemonya söylemi; kentsel dönüşüm sürecinin neden olduğu karmaşıklığı,** deprem gerçekliğinde bir rıza unsuruna dönüştürmekte. Böylelikle iktidar mekanizmaları ulaşmak istedikleri sonuca depremin rıza önderliği ile ulaşabilmekte.
Farklı disiplinlerden çok aktörlü bir dizi analize ev sahipliği yapabilecek genişlikte olan kentsel dönüşüm konusuna dair söz konusu çalışmanın amacı, bir nevi veri görselleştirmesidir. Dönüşüm sürecindeki birtakım meşru söylemlerin baskınlığına ve söz konusu söylemlerin hegemonik şiddetinin varlığına dikkat çeken bir görselleştirme. Tarihi ve diğer alanların dönüşümünde yürütülen mekânsal/kentsel politikaların deprem riskine dayandırılan rıza hegemonyasında, alternatif bakışları ve söylemleri dışlama olasılığı esas olarak dikkat çekilmek istenilen unsurlar arasındadır. Çalışma, yazının genel içeriği ve kentsel dönüşümün söylemsel değişimine değinilen Giriş, Fener ve Balat’ın Retrospektif Panoraması, Kentsel Dönüşüm ve Deprem İlişkisi ile Fener ve Balat Örneğinde, İktidarın Deprem Söylemi Hegemonyasına Genel Bir Bakış ve Sonuç bölümlerinden oluşacaktır.
FENER VE BALAT'IN RETROSPEKTİF PANAROMASI
Ulusal ve yerel kültürlerin kesişme mekânı olan İstanbul’un her bir semti birbirinden farklı ekonomik, kültürel, sosyal ve fiziki kimliği yansıtan mimari yapılarla görünürlük kazanmaktadır. Tarihi yarımadada ve Fatih ilçesi sınırlarında yer alan Fener ve Balat semtleri de sahip olduğu kültürel ve tarihi değerlerle şehir karakteristiğini günümüze taşıyabilen önemli semtlerden biridir. 19.yy’ın sonuna kadar azınlıkların yoğun olarak yaşadığı bir bölge olan Haliç sırtları, ticaret ve kültür merkezi olarak ekonomik ve kültürel birikime mekânsal ev sahipliği yapmaktadır. Bölge, tarihsel süreçte birçok nedenden dolayı değişim geçirmiş ve söz konusu değişimler semtin sosyal ve fiziki yapısında bozulmalara neden olarak görülmüştür.
Sosyo-kültürel, ekonomik ve fiziki değişimleri genel hatlarıyla şu şekilde sıralamak mümkün: Bölgede yaşayan azınlıkların gitmesiyle birlikte yaşanan mekânın boşalması ve kalan az sayıda insanın yaşadığı dönüşüm ile aldığı bölgesel göçler6lerle semt, demografik ve mimari farklılıklarla şekillenmiştir. Bu değişmeler paralelinde toplumsal, ekonomik ve kültürel ‘doğal senteziyle’ bölge, kendince şekillenen bir yaşam alanı olarak sahip olduğu sivil mimari örnekliğiyle geçmişin izlerini taşımaktadır7. Ayrıca bölgedeki tarihi yapıların varlığı nedeniyle sit alanı oluşu ve dolayısıyla imar izni verilmemesi de yangınlarıyla ünlü bölgenin diğer farklı nedenlerle tahrip olan, bozulan yapılarının onarımını zorlaştırmış, günümüzde bilinen haliyle “çöküntü” bölgesi olarak anılmasına neden olmuştur.
Göç şehri olan İstanbul’un 20. yüzyılının ilk çeyreğinden itibaren “yoğun” göç alan bölgelerinden biri olan Fener ve Balat; zenginlerin yeni şık semtlere (Şişli, Nişantaşı gibi) taşınması, Osmanlı Devleti’nin uyguladığı İskân politikaları, Varlık Vergisi (1942), İsrail Devleti’nin kurulması (1948), 6-7 Eylül olayları (1955) ve Kıbrıs Barış Harekatı (1974) ile azınlıklar aşamalı olarak göç etmişlerdir. Azınlıkların göçleriyle demografik çehresi değişen bölge, 1950-1970 yılları arasında Karadeniz, sonraki yıllarda da Doğu ve Güneydoğu’dan göçlerle yeni kentlilerin yerleşmeye başladığı bir yer olmaya başlamıştır8. Tarihi kent içi alanda yaşanan bu değişim sürecinin kentsel ve bölgesel etkileri kendini yavaş yavaş hissettirmeye başlamıştır.
Tarihi ve kültürel değeri ile sit alanı ilan edilen bölgenin aşamalı olarak geçirmiş olduğu değişimler ve bu değişimler paralelinde ortaya çıkan “ekonomik gerileme, alt yapının bozulması ve bakımı yapılmayan eski tarihi evlerin çürümesi”9 semt kimliğinde makro düzeyde bir etkiye sahiptir. Bölge, kent dokusundaki tarihi önemi ve “küresel kent” iddiasındaki İstanbul’un mekânsal ve sosyal birikiminin gerçekleştiği tarihi alanların önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Söz konusu tarihi ve mimari önem, eski kent merkezlerinde restorasyon ve kentsel dönüşüm gibi mevcut sorunları “çözüm”e kavuşturma iddiasında bir dizi planlama ve projenin odak noktası haline getirmektedir. 1999 Marmara depremi sonrası yaygınlaşan olası deprem riski söylemi de, dayanıklı yapı stokunun arttırılması yönünde yürütülen restorasyon ve dönüşüm projelerinin dayanak noktalarından birini oluşturmaktadır. Fener-Balat semtleri de bu sürecin etkisinde birtakım projelerle anılmaktadır.
1985 yılında UNESCO ‘nun 'Dünya Miras Listesi'ne giren 'Tarihi Yarımada/Sur İçi'nde yer alan Fener ve Balat; 1998 yılında kağıt üstünde, 2003’te fiilen başlayan ve 2008’de tamamlanan “Fener-Balat Rehabilitasyon Programı” ile restorasyon sürecinden geçmiştir. Restorasyon, taşıdığı tarihi birikim ve mimari kalite ile kentin eski semtlerinde oturanlarının yaşam koşullarının iyileştirilmesi hedeflenerek yürütülen bir proje olarak ifade edilmektedir10. Uluslar arası ve yerel girişimler aracılığıyla yürütülen ve oldukça etkin bir “çözüm” yöntemi olarak kabul edilen restorasyonun yanı sıra bir diğer “çözüm” odaklı proje de Fener-Balat-Ayvansaray Yenileme Projesidir. Proje kapsamında bölge 5366 sayılı kanuna dayanılarak 2005-2006 yılında yenileme alanı olarak ilan edilmiştir11. Semt sakinlerinin açmış olduğu dava sonucu iptal edilen projenin*** ilerleyen dönemlerde uygulayıcı kurumlar tarafından kamuoyu ve kent planlaması gündemine yeniden getirilip getirilmeyeceği süreç içinde şekillenecektir.
KENTSEL DÖNÜŞÜM VE DEPREM İLİŞKİSİ
1999 Marmara Depremi sonrası İstanbul’da büyük bir deprem riski olasılığı gündemin önemli konularından biri halini almıştır. Olası depremin riskini azaltma ve deprem sonrası önlemlerin alınması, İstanbul’la sınırlı olmayıp ülke çapında makro düzeyde çözüm ve önlemler kapsamında yürütülmeye çalışılmaktadır. Kentleşme ve yapılaşma sürecinin, şehircilik kurallarına ve imar planlarına aykırı bir şekilde gerçekleşmesi depremde önemli bir risk faktörü oluşturmakta. Plansız ve sağlıksız yerleşim bölgelerinin iyileştirilmesi, yapıların güçlendirilmesi gerekmektedir. Bu nedenle, deprem riskinin azaltılmasına yönelik faaliyetlerin, stratejik planlama, yönetsel planlama ve hukuksal düzenlemeyi kapsaması gerekli görülmekte. Bu sürecin diğer bir önemli eylem planı da kentsel dönüşümdür. Deprem riskini azaltma sürecinde kentlerde, sağlıksız ve güvenliksiz yapı stoku için güçlendirmeyi veya yeniden yapımı da içeren bir kentsel dönüşüm uygulaması, söz konusu risk altındaki yerleşmeleri, depreme dayanıklı hale getirebilir. Kentsel dönüşüm ve deprem arasındaki bu ilişki doğrudan ve çözüm odaklı bir eylem planı olarak değerlendirilmektedir(Köktürk, 2007:2-3). 1980 ve sonrasında kent planlamasında dünya ölçeğinde somut çözüm araçlarından biri olarak görülen kentsel dönüşüm, Türkiye bağlamında da benzer bir çözüm aracı olarak görülmüş ve uygulanmaya başlanmıştır. “Kentsel dönüşüm, sürdürülebilir stratejik planlamanın yaşama geçirilmesini sağlayan, girişimci ve kaynak yaratıcı bir araç olarak kabul edilmektedir” (Köktürk, 2007:4).
Ayrıca Besime Şen’in Ekonomik Gelişmenin Kültürel Stratejileri çalışmasında da ifade ettiği üzere kentlerin büyümesi ve büyüme paralelinde oluşan konut ihtiyacı ve kentten optimal düzeyde yararlanma düşüncesi de eski kent merkezlerinin yeniden yapılanmasını diğer bir ifade ile kentsel dönüşümü/yenilemeyi gerekli hale getirmiştir. İstanbul’daki eski ve tarihi kent merkezlerinin yeniden yapılandırılması aynı zamanda “küresel kent”e yakışır bir tüketim nesnesine dönüşümü de mümkün kılmaktadır. Tüketim canlılığı sağlamak ve kentin tarihi dokusunu koruma tartışmaları arasında, mekânsal eskime ve sosyal açıdan güvenlik sorunlarının çözümü de son dönemlerin konuşulan konuları arasındadır.
FENER VE BALAT ÖRNEĞİNDE, İKTİDARIN DEPREM SÖYLEMİ HEGEMONYASINA GENEL BİR BAKIŞ
İtalyan Marksist düşünür Antonio Gramscı (1891-1937) hegemonya kavramını, geleneksel anlamından farklı kullanarak yeniden tanımlamıştır. Geleneksel anlamda baskı ve denetime dayanan hegemonya, Gramscı’ye göre baskıdan ziyade iknadır. Temelde yönetici/seçkin sınıfın egemenliğini kurarken orta ve alt sınıfların onayını ve desteğini almasına, tabi grupların yönetici/seçkin sınıfın değerlerini (nelerin iyi nelerin kötü olduğu tanımlaması önemli) ve önderliğini kabul etmesine ve bunun gereğine inanmalarına dayanan hegemonya, toplumsal düzeni korumanın ve yönetici/seçkin sınıfın egemenliğini sürdürme araçlarına gönderme yapar12. Hegemonyanın sağlanması diğer bir ifade ile yönetici/seçkin sınıfa bağlı yaygın rızanın sağlanması; toplumsal sistemde süreklilik, istikrar ve düzenlilik sağlayarak olası muhalif yapılanmaların ve tartışma platformlarının çeşitliliğini asimile edebilmektedir. Tartışma çeşitliliğinin asimilasyonu ise farklı açılardan konunun değerlendirilerek optimal düzeyde randıman alınmasında engelleyici bir unsur olmaktadır. Ülke genelinde birçok il ve ilçede yürütülen**** projelerin ulusal ve bölgesel kamuoyu desteğinin sağlanması, projelerin yürütülme aşamalarının gecikmeksizin ilerlemesine neden olmaktadır. Bu nedenle kentsel dönüşüm/yenileme eylemine toplumsal katılımın ivedilikle sağlanmasına yönelik etkin bir rıza mekanizması olan deprem riski/gerçeği söylemi; yönetici sınıfın kendi hegemonyasını kurmasına ve “çıkarlarının” ideal biçimde ulusal ve kentsel çıkarlar olarak temsil edilmesini sağlamaktadır. Depreme dayanaklı yapıların inşa edilmesi hedefi, “ortak çıkar” temsilinin motivasyon kaynağıdır.
Grupları ve bireyleri yönetici iktidara baskıdan çok rıza/ikna ile bağlayan ve rıza üretimini sağlayan aynı zamanda da yönlendiren birtakım hegemonik aygıtlar dolaşımdadır. Rızanın üretildiği ve yönlendirildiği sivil toplum içerisindeki söz konusu dolaşım döngüsü; medya (tv, gazete, dergi vb), aile okul vd. hegemonik aygıtlar aracılığıyla, yönetici sınıfın toplumun diğer kesimler üzerindeki hegemonyasını meşrulaştırırken yaygınlaştırmaktadır. Rıza üretimi gerçekleştiğinde yönetici iktidarın yönlendirmesi ve kontrolünde bir “ortak duyu” inşa edilir(Arık, 2012:332) ve böylelikle rıza imal edilmiş olur. “İknaya dayalı bu manipülatif hegemonya ise düşünme ve bakma biçimlerinin üretimi ile alternatif bakışlar ve söylemlerin dışlanmasını kapsamaktadır” (Marshall, 2009:300). Söz konusu aygıtlar, “ortak çıkar” ve “ortak duyu”nun inşa ve üretiminin yanı sıra meşrulaştırılmasında ve kolektivist bir bilinç oluşmasında yapısal bir gücü temsil etmektedir. Dergi, gazete, tv ve diğer kitle iletişim araçlarının yaygınlaştırıcı ve ikna edici gücü, onlara birer rıza üretici hegemonik aygıt niteliği kazandırmaktadır. Dönüşüm sürecinin bilgi ve haber kaynağı olan hegemonik aygıtlar, en önemli dayanak noktası deprem riski/gerçeği olan dönüşüm projelerinin kolektif şablonudurlar.
Kentsel dönüşümün birçok gazete ve dergiye konu olarak manşet yapılması, ana haber bültenleri/emlak/iş dünyası gibi tv programlarına özel haberlerle konu olması; dönüşüm sürecinin dayanak noktalarından biri olan deprem gerçeğini birçok kesimin gündeminde yer vererek toplumsal mutabakat ve katılımın hedeflendiği bir araçsallaştırmanın parçasıdır. Konuyla ilgili medyada yer alan bazı haberlerin konu başlıkları şu şekilde; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kentsel Dönüşüm Ve Deprem Önleme Çalışmaları13(2008), AK Parti Kadıköy’de “Deprem Odaklı Kentsel Dönüşüm” anlattı14 (2009), Depremin İlacı Kentsel Dönüşüm15 (2011), TOKİ, "Kentsel ve Depremsel Dönüşüm" Konusunu Masaya Yatıracak16 (2011), Kentsel Dönüşüm Kapsamında Yapılacak Binaları 9’luk Deprem Bile Yıkamayacak17 (2012), Van depremi ardından ve kentsel dönüşüm yasası öncesinde “iktidarı kaybetme pahasına yıkacağız”18 (2012) vb söylemleri temel alan haberler/çalışmalar farklı zaman ve mekânlarda dile getirilmiştir. Yönetici seçkin grup gücünü elinde bulundurduğu siyasal iktidardan alır. Gücün diğer sosyal gruplar üzerindeki yansıması, hegemonik aygıtlar aracılığıyla ve siyasal iktidarın diğer gruplarla bir araya geldiği toplumsal etkileşim alanlarında görülür. Bu alanlarda gücün temsil ettiği hegemonik dil, kentsel dönüşümün işlev ve işleyişi üzerine yeniden düşünülmesini ve resmi söyleme ters düşen tartışmaları sınırlandırır. Böylece kentsel dönüşümün dayanak noktası olan ve genel iradenin (kamu yararı, ortak çıkar) de temel söylemi olan deprem riski ve can güvenliği söylemleri dışında kalanlar itibarsızlaştırılmaktadır.
İBB başkanı Kadir Topbaş’ın, 2009 yılında Marmara Depremi’nin 10. yılında “Zeytinburnu Deprem Odaklı Kentsel Dönüşüm Projesi”nin ilk ayağı olan Sümer Mh. Projesi’nin temel atma töreninde yapmış olduğu konuşma, önümüzdeki dönemde yürütülecek olan dönüşüm politikalarının kamuoyu nezdindeki meşru rıza dayanağı olarak deprem riski söyleminin kazandığı önemi ve değişimi görmede etkin bir veri kaynağı. Depremin oluştu rabileceği olası riskin azaltılmasında kentsel dönüşüm, “tek kurtuluş yolu” olarak yönetici seçkinler tarafından dillendirilmektedir. Hegemonyanın kurulabilmesinde ve “toplumsal uzlaşma” görünümü sağlanmasında deprem riski söylemi, yönetici seçkinler ile diğer kesimlerin “genel yararı”nı vurgulayan, ortak bir dilin varlığına işaret etmektedir.
“Depreme karşı el ele vermek zorundayız… Durmuyoruz. İstanbul’daki deprem riskini ortadan kaldırmak adına adımlarımızı atmaya devam ediyoruz. Bahçelievler, Fatih, Bayrampaşa ve Zeytinburnu gibi ilçelerde yüz binlerce yapı stokunu taramadan geçirerek depreme karşı dayanıklılığını tespit ettik. Bundan sonra sıra kentsel dönüşümde. Siyasilerden, ‘Bu projenin yapılması doğrudur, biz de destek vereceğiz’ denmesi beklenirdi. Bir yönetim ve siyasi parti vatandaşlarının olası bir depremde yok olmasına nasıl göz yumabilir? Nasıl seyirci kalabilir? Seçim öncesinde Tuzla’da, Kartal’da, Maltepe’de, Sarıyer’de, Beykoz’da bunu işlediler. Biz evi olmayan insana kira öder gibi konut verirken, elindeki evi alır mıyız? Devletimiz ayda 100 liraya konut vermek için TOKİ’yi devreye sokarken, vatandaşın elindekini alır da onu mağdur eder mi? Ama maalesef insanlarımıza böyle söylediler ve vatandaşlarımız hala güvenemiyor. Hâlbuki biz sivil toplum örgütlerimizle ve vatandaşlarımızla el ele vererek depreme karşı bu adımları atmak zorundayız. Bu bir kader değil” (İBB, 2009).
“Hegemonyanın önemli ölçüde yönetilenlerin rızasından destek alması, rızanın nerede ve nasıl oluşturulduğu”19 ilişkiselliği ile “dilin hem bir gücün kullanım unsuru hem de gücün işleyiş biçimi için bir metafor”20 olarak kullanılması, Marmara depremi sonrası can güvenliği ve deprem riski söyleminin dönüşüm projelerinin kamuoyundaki aktivasyonunu anlamlandırmada adeta kilit niteliğindedir. Temel atma töreninin Marmara depreminin yıldönümünde yapılması ve olası bir depremde can güvenliğinin sağlanmasına yönelik vurgu, dönüşüm/yenileme projelerinin gerekliliğini “tartışmasız” kılmaktadır. Ülke genelinde birçok dönüşüm/yenileme projesinin varlığı düşünüldüğünde söz konusu tartışılmazlık, projelerin uzun vadede ekonomik, sosyal ve kültürel dönüşümlerdeki etkisine dair alternatif bakışları ve söylemleri dışlama olasılığını yükseltmektedir. Tarihi mekânların yenilenme süreçleri de olası alternatif bakışlardan etkilenerek sahip olduğu tarihi ve mimari öznellikleri korumaya yönelik çabaları akimleştirmektedir.
Kent planlama ve son dönem kamuoyu gündeminin en popüler konusu olan kentsel dönüşüm/yenileme projeleri kadar diğer bir önemli gündem maddesi de tarihi kent mekânlarının (bkz: Galata, Cihangir, Tarlabaşı, Sulukule, Süleymaniye) özellikle de eski kent merkezlerinin geri dönüşümü konusudur. Tarihi kent alanlarının yeniden mekânsal kullanımda aktifleşmesi adına birçok proje üretilmektedir. Söz konusu projelerden biri de yakın zamanda koruma amaçlı imar planı olmadığı gerekçesiyle yargıdan iptal kararı alan Fener-Balat-Ayvansaray yenileme projesidir. Avan proje aşamasında olan yenilemenin amacı, “kentin çöküntü haline gelen alanlarını yeniden kente kazandırarak bu alanları yeniden yaşanabilir yaşatılabilir hale getirmektir” (Fatih Bld.). Özel sektör ve kamu ortaklığına dayanan projenin amaçlarından biri de “deprem bölgesi olan ilçemizde depreme karşı tedbirler almak ve depreme dayanıklı yapılar oluşturmaktır” (Fatih Bld). Yenilemenin nedenleri arasında öne çıkan söylemler, “çöküntü” ve “deprem bölgesi”dir. Çöküntü, yerel (Fener-Balat) gereklilik unsuru olarak sunulurken, deprem de genel/ulusal bir gereklilik olarak kamuoyunun dikkatini yönlendirecek şekilde öne çıkarılmaktadır. Dönüşüm ve yenileme projeleri konulu birçok haber ve kaynakta kullanılan dil de, “depreme karşı el ele”, “deprem riskini ortadan kaldırmak”, “depreme karşı dayanıklı yapılar” ve “depreme karşı tedbir” gibi deprem gerçeğini yansıtan ve ona çözüm olma vaadinde bulunan birtakım söylemler hâkim. Ayrıca “depremin ilacı kentsel dönüşüm” ve “kentsel dönüşüm kapsamında yapılacak binaları 9’luk deprem bile yıkamayacak” şeklindeki haber ve beyanatlar da dönüşümün/yenilemenin dayanak noktası olarak “deprem gerçeği”nin hegemonik şiddetini ve tartışılmazlığını göstermektedir.
Belediye, Fener-Balat-Ayvansaray yenileme projesi tanıtım kitapçığında “eşitlik ve hakça bölüşüm”ü ve “uzlaşma süreci”ini esas aldıklarını ifade etmektedir. Belediyenin ön gördüğü uzlaşma ve eşitlikçi bölüşüme dair mahalle sakini ile mimar Emre Arolat’ın bir röportajında projenin uygulayıcılarından aktardığı ifadeler şu şekilde:
“Mesela oradaki bir adam 100m2’lik bir evde oturuyor, bunun yarısını alacağız. Evi yıkıp, ona 50 m2’lik yeni bir yer vereceğiz Ama eskiden 100 lira eden ev, bu operasyondan sonra 200 lira etmeye başlayacak. Böylece değer arttırma modeliyle biz de alan kazanmış olacağız”(Emre Arolat, mimar. 2009/ http://www.febayder.com/content/emre-arolatin-projeye-bakisi).
“Unesco’yla beraber değişim olmadı. Evleri, tarihi dokusuna zarar vermeden ve mülk sahiplerini mağdur etmeden yeniledi. Fatih belediyesi ise bu yenilemeyi basit ve yetersiz tanımlayarak kendi projesini ön plana çıkarıyor… Burası çökük bir yer olarak lanse ediliyor. Bu da o zamanki mevcut yönetimin hatası. ’80 yangınından sonraki binaların bir kısmı fatih belediyesine ait, bazılarının mülk sahiplerine izin verilmemişti… Tapusu bana ait evi belediye özel bir şirkete, çalık grubuna ihale edildi. bana sorulmadan şuan oturduğum evin %48’i bana ait ve bundan benim haberim yok. Yan tarafımdaki 40 metrekarelik ev tarihi tescili var. Belediye el koyuyor. Metrekaresini bahane ederek. Burası varoş gibi lanse ediliyor ve deprem bahane ediliyor. Yenileme adına” (Kaderiye hanım, 36 yaşında. Üç kuşak Balat’lı. 2011. Mülakat)
2009 yılındaki röportaj, 2011 yılında yaşanan süreci desteklerken metrekare üzerinden tek taraflı yürütülen “değer kazandırma” çalışmaları da bölge halkı ile yüklenici firma arasındaki “uzlaşma” ve “eşitlikçi bölüşüm”ün olumsallığını diğer bir ifade ile projenin planlanmış şekilde ilerlemediği varsayımını desteklemektedir. Yenilemenin kamuoyu desteğinde hegemonyanın deprem söylemi de başat rıza unsuru olarak yer almaktadır. Küreselleşme iddiasında olan İstanbul’da, kentsel dönüşüm/yenileme ve tarihi alanlar farklı anlamlar ve vizyonlar üstlenirler. Kültürel farklılığı ve çeşitliliği yansıtan eskimiş tarihi bölgelerin yenilenmesi, bölgenin turizm/sanat aktiviteleri potansiyelliği ve üst gelir gruplarına cazip birer yatırım ve yaşam alanı olarak tüketim faaliyetlerinin odağına yerleştirmektedir21. Deprem gerçeği üzerinden “kurgulanan” hegemonyanın varlığı ise tarihi bölgelerdeki yenileme projelerinin yöntem ve sonuçlarına dair çok aktörlü bir katılımı sorgulatmaktadır. Diğer bir görüş ise bugün eski kent merkezlerinde görülen hareketlenmelerin sorunları çözmekten öte, mekâna bağlı yeniden yapılanma ve ekonomik bir alan yaratma amacı taşıdığı yönünde ve kentsel dönüşüm/yenileme gibi yapılanmaların da yeni yatırım alanları olarak görüldüğü yönündedir22. Her iki görüş de Fener ve Balat semtlerinde yaşanan yenileme dönüşümünün küreselleşmenin “değer kazandırma” paradigması ile eski kent merkezlerinin yeniden hareketlenmesi, buna bağlı olarak ekonomik bir alan yaratma, tarihi bölgeyi “koruma” önceliğinin önüne geçmektedir.
Dönüşüm sürecinde halkı bilgilendirmek için hazırlanan kamu spotlarında da vurgulanan, depremde sağlıksız ve niteliksiz konut stokunun can kaybı, ekonomik kayıp ve yıkılan sayısız binanın neden olduğu “yıkım”dır. Yine aynı spotta (bkz: Afete Karşı Dönüşüm Hareketi Tv Kamu Spotu) yasanın temeli olarak “riskli binaların yeniden yapılması seferberlik ruhuyla yaklaşılması gereken hayati bir konu” olarak yer almaktadır. Kentsel dönüşüm sürecinin savaşı gerektirecek bir durumun olması ve milli bölünmezlik gibi militarist gerekçelerin motivasyon söylemi olan “seferberlik ruhu” ile kamuoyunda meşruluk zemini arayışı, “depreme hazır bir Türkiye için” dönüşümün ne kadar önemli ve kaçınılmaz olduğu bir kez daha yinelenmektedir. Ayrıca “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın Kamu Spotu projesi çerçevesinde, kentsel dönüşümün iş adamı, sanatçı ve akademisyenlerce vatandaşlara anlatılması planlanmaktadır. Söz konusu kapsamda Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın, “Hayat hakkı, yaşama hakkı, can güvenliği, mal güvenliğinden daha önemlidir. Biz can güvenliğini yasanın önüne koyduk, vitrine koyduk, ana temasını can güvenliği olarak oluşturduk” diyerek kamu spotu projesine dair görüş bildirmiştir (vurgu bana ait) (Radikal, 30.07. 2012).
Projeyi hazırlayan Ekovitrin Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Kamuran Abacıoğlu: “Kentsel dönüşümün ülkemiz için çok önemli olduğunu düşünüyorum. İnsanların canını kurtarması açısından kentsel dönüşüm önemli bir proje. Deprem dönüşüm projeleri de ağırlıklı olarak İstanbul'da gerçekleşmesi lazım. Vatandaşların da buna gönüllü bir şekilde katılması gerekiyor. Bunu seferberlik olarak düşünüyorum. Kentsel dönüşüm için de, vatandaşın bir evi varsa sağlam bir evle değiştirilmesi yeterli olur. İnsanın canı malından önce gelir” dedi.
Orhan Gencebay: “Sağlıksız ve güvenli olmayan evlerde yaşamak kader değil. Haydi dostlar, afet riski altında olan alanlarımızı kurtaralım, kentsel dönüşüm projesine sahip çıkalım, kaliteli ve güvenli bir hayata adım atalım” diyecek.
Seda Sayan: “Depreme dayanıklı yeni bir evde oturmayı kim istemez. Afet riski altında olan yerlerimizi kurtaralım. Haydi bacım, kentsel dönüşüm projesine sahip çıkalım. Mutlu ve güvenli bir hayata adım atalım” şeklinde görüşlerini dile getirecek.
Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara: “Deprem öldürmez, binalar öldürür. Eğer siz binaları doğru yaparsanız, mühendisliğin her türlü koşullarını yerine getirirseniz, deprem size zarar vermez. Projede konseptimiz ve çabamız budur” diye konuştu. (Radikal,30.07. 2012)
1999 Marmara ve 2011 Van depremleri gibi ağır yıkımların yaşandığı doğal afetler sonrasında, depreme dayanıklı yapı stoku, konutların güçlendirilmesi, kaçak yapıların yıkımı/güçlendirilmesi, konut ve can güvenliği konuları, popüler tartışma sahaları olmuşlardır. Kentsel dönüşüm/yenileme konulu birçok mecrada (sempozyum, gazete/dergi/tv dosya haberleri vs), dönüşümle birlikte Türkiye’nin deprem gerçeği, can güvenliği ve depreme dayanıklı yapı vurgularının bir arada yapılması, kentsel dönüşümün risk azaltma politikalarındaki ölçeği ile doğru orantılı olarak ilerlemektedir. Yaşanan kentsel dönüşüm seferberliğinde depreme dayanıklı yeni bir ev ve can güvenliği söylemlerinin vitrindeki yerini alması, rızanın biçimlendirilmesini ve örgütlenmesini sağlamaktadır. Görülen o dur ki kentsel dönüşüm sürecinde, deprem riski/gerçeği bir sebep/gereklilik olarak gösterilmektedir. “Güce başvurmayı ve emretmeyi değil iknayı, ortaklıklar ve yaygın bir işbirliği yaratarak diğer tüm unsurları bu sisteme dâhil etmeyi ifade eden”23 hegemonya, can güvenliği ve deprem riski ile kentsel dönüşüm politikalarına geniş tabanlı bir rıza görüntüsü vermekte.
Burada görülen, farklı kültürel pratikler ve nesnelerin “minyatür” birer kopyası olan Fener-Balat gibi tarihsel veya diğer kentsel alanların dönüşüm projelerinin yaratabileceği açılımları ve koşullandırıldıkları fiziki ve sosyal sınırlamaların, rızaya dayalı hegemonyanın gölgesinde kalmasıdır. Mekânların koşullandırıldıkları fiziki ve sosyal sınırlarla değerlendiril(e)memeleri, söz konusu girişimlere eleştirel bir disiplin ile bakmayı güçleştirmektedir.
SONUÇ
Türkiye’de kentsel dönüşüm 5 Ekim 2012’de Esenler Havaalanı mahallesinde resmen başlatıldı. Sembolik olarak bir binanın yıkılışıyla başlayan dönüşüm seferberliği kapsamında önümüzdeki 20 yılda yaklaşık 70 milyon konutun depreme dayanıklı hale getirilmesi hedeflenmektedir. 2B arazilerinin satışıyla elde edilecek gelirle yürütülecek olan dönüşümün yaklaşık maliyeti 40-50 milyar TL olması bekleniyor. Dönüşüm süreci, Cumhuriyet tarihinin en önemli ve en büyük imar hareketi olarak iktidar tarafından taçlandırılarak işsizlik ve yoksulluğun azaltılmasında, kaynak israfının önlenmesinde ve sosyal dayanışmanın arttırılması gibi bir dizi sosyal ve büroktarik***** ekonomik “misyon”u da beraberinde getirmektedir. 19 milyon yapının bulunduğu Türkiye’de, bu yapıların %67’si ruhsatsız , %60’ı 20 yaşından yukarı, %40’ının güçlendirme gerektirdiği düşünülürse yapısal önlemlerin önemini24 ve kentsel dönüşüm projelerinin deprem odaklı söylemlerinin “meşruluğu” tartışılması güç bir duruma neden olmaktadır. Deprem gerçeğinin ve can güvenliğinin insan yaşamı üzerindeki “tehdit”i dikkate alındığında, depreme hazırlık ve kent planlaması politikalarının üretilmesinde kentsel dönüşümün bir gereklilik ve tekil çözüm olarak sunulması, hatalı ve sorunlu bir dönüşüm sürecini işaret etmektedir.Mevcut sağlıksız ve depreme dayanıksız yapıların dayanıklı hale getirilebilmesi için sil baştan bir yapılanma uzun vadeli ve çok daha masraflı olacağı yönündeki yaygın görüşe alternatif olarak kentsel dönüşüm/yenileme projeleri, çözümün odak noktası olarak değerlendirilmektedir. Afet odaklı dönüşüm/yenileme projelerinin realitesi ve bu realite ışığında yürütülen projelerin neleri kapsayacağı ve nasıl yürütüleceği, bölgeye özgü koşullar ve stratejilerle kamuoyuna açık olarak, konunun tarafları ile ekonomik, yasal/yönetsel, sosyal, ekolojik ve mimari yönleriyle niteliksel bir tartışma bağlamında yürütülmesini gerektirmektedir. Dönüşüm/yenileme projelerinin her biri kendi içinde kapsamları, ölçekleri ve amaçları açısından farklılık ve çeşitlilik barındırmaktadır. Bölgesel ve yerel ihtiyaçlarla şekillenen bu farklılıklar projelerin biricikliğine işaret etmektedir. Kentin tarihinde mekânsal değere sahip eskimiş ve köhne bölgelerin yenilenmesi ise biriciklikten öte bir projelendirmeyi düşündürmektedir. Tarihi bölgelerde uygulanacak yenileme yöntemlerinde önemli olan noktalardan biri “koruma”dır. Yürütülen projenin alanı ve özellikleri dikkate alınarak, fiziksel ve sosyal yıpranmanın önüne geçirilerek, mevcut dokunun doğru şekilde korunması hedeflenerek ve tarihi alanların etkin kullanımını esas alan politikalar çerçevesinde değerlendirilmelidir25. Deprem riski/gerçeği hegemonyasının ulusal ve kentsel ilişkiler ağında başat dayanak noktası olarak vurgulanması, söz konusu söylemin hegemonik aygıtlar aracılığıyla standartlaştırılmasını ve bu standartlaştırma ile konformizm odaklı bir tartışma zemini oluşumuna dayanak olmaktadır.
Notlar
* Uluslararası Katılımlı Şehirlerin Yapılandırılması Sempozyumunda sunulan çalışmanın genişletilmiş hali. Kentsel Dönüşüm 26-29 Eylül 2012, İstanbul/Türkiye.
** Mülkiyet hakkı, kamulaştırma, mekânsal ayrışma, sosyal kutuplaşma vd. 16 Mayıs 2012’de TBMM’de kabul edilen Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi yasasından kaynaklanan hukuki süreçlerin yeteri kadar tartışma zemini bulamaması, çok yönlü toplumsal ve hukuksal bir süreci içermekte.
*** Proje, “Taşınmazların 2863 sayılı yasa kapsamında kentsel sit alanı içerisinde kalıp, bölgeye ilişkin koruma amaçlı imar planının olmadığı, projelerde kültür mirası niteliğinde bulunan tescilli yapıların yıkılmak istendiği, bunun koruma yüksek kurulu kararlarına ve şehircilik ilke ve kurallarına aykırı olduğu, hukuka aykırı bulunduğu” gerekçesiyle Haziran 2012’de iptal edildi (http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1091790&CategoryID=77)
**** Iğdır, Diyarbakır, Erzurum, Kars, Trabzon, Erzincan, Gaziantep, Sivas, Adana, Niğde, Mersin, Nevşehir, Samsun, Konya, Çankırı, Ankara, Karabük, Eskişehir, Antalya, Denizli, Uşak, Bursa, İzmir, İstanbul (G.O.P., Esenler,Fatih Sulukule, Maltepe, Küçükçekmece Halkalı/İkitelli Ayazma/ Kayabaşı. Zeytinburnu) 06.08.2012 http://www.toki.gov.tr/
***** Bknz: Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın ücretsiz olarak yayımlamış olduğu Çevre ve Şehir dergisi. Ekim 2012/10. S. 6-23.
12 adımda Kentsel Dönüşümün büroktaik süreci: 1- Proje temini için belediyeye başvurulur 2- Deprem Risk Raporu için lisanslı kuruluşa başvurulur 3- Lisanslı kuruluş deprem risk raporu hazırlar 4- Rapor ile Çevre Şehircilik Bakanlığı İl Kentsel Dönüşüm Müdürlüğüne başvurulur 5- Bakanlık deprem risk onayı yazısını size tebliğ eder 6- Kat malikleri en az 2/3 çoğunlukla bina ortak karar protokolünü imzalar 7- Bina ortak karar protokolü il kentsel dönüşüm müdürlüğüne sunulur 8- Gayrimenkul değerlendirme raporu ve kira yardım bedeli hazırlanır 9- Bakanlık yeniden inşa veya güçlendirme için kredi temin eder ve kira yardımı yapar 10- Yeniden inşa ve güçlendirme için tüm projeler hazırlanır ve ruhsatlar alınır 11- Yeniden inşa ve güçlendirme için yüklenici ile sözleşme yapılır 12- Yapımı tamamlanan binanızın iskânı alınır (a.g.e s.23).
[1] Calvino, Italo (2012). Görünmez Kentler. s.13
[2] Karadağ ve Mirioğlu(2012). Bayraklı Kentsel Dönüşüm Projesi Üzerine Coğrafi Değerlendirmeler. s.24
[3] Akar, Z. Müge (2006). Kentsel Dönüșüm Üzerine Batı’daki Kavramlar, Tanımlar, Süreçler ve Türkiye.s. 29-38
[4] Öztaş, Nihan (2005). Türkiye’de Kentsel Dönüşüm ve Haliç Örneklemesi. s. 17-19
[5] Bağbaşı, Gamze (2010).“Güç” ve “Egemenlik” Kavramları Bağlamında Antonio Gramsci ve Edward Said’in Görüşlerinin Değerlendirilmesi. s. 32
[6] Detaylı bilgi için bkz: Aslan, Yasemin (2005). Bir Kentsel Analiz: Fener-Balat Rehabilitasyon Projesi s: 95
[7] A.g.e s: 100-101
[8] Narlı, Nilüfer (2006). Tecride Uğrayan Bir Bölgede Yaşayan Ailelerin Soylulaştırma Projesine Yaklaşımı: Balat-Fener Vaka Çalışması
[9] Narlı, A.g.e
[10] Detaylı bilgi için bkz: Aslan, a.g.e s: 109-132
[11] Fatih Belediyesi. Haliç’in Üç Kapısı Fener-Balat-Ayvansaray Fatih Belediyesi Yenileme Projesi bilgilendirme kitapçığı.
[12] Bağbaşı, Gamze (2010). “Güç” ve “Egemenlik” Kavramları Bağlamında Antonio Gramsci ve Edward Said’in Görüşlerinin Değerlendirilmesi s: 31/45-47
[13] http://www.ibb.gov.tr/sites/akom/Documents/haberler_haberdetay_0106.html
[14] http://www.kadikoygazetesi.com/1669-ak-parti-kadikoy%E2%80%99de-%E2%80%9Cdeprem-odakli-kentsel-donusum%E2%80%9D-anlatti/
[15] http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-30876-depremin-ilaci-kentsel-donusum.html
[16] http://emlakanaliz.blogspot.com/2012/03/toki-kentsel-ve-depremsel-donusum.html
[17] http://www.konuthaberleri.com/kentsel-donusum-kapsaminda-yapilacak-binalari-9luk-deprem-bile-yikamayacak-14995.htm
[18] http://ekonomi.milliyet.com.tr/depremzedeye-konut-mujdesi/ekonomi/ekonomidetay/27.10.2011/1455911/default.htm
[19] Ives, Peter (2011). Gramscı’de Dil ve Hegemonya s. 194
[20] A.g.e s. 160
[21] İstanbul’da kürselleşme ve tarihi alanlarda kentsel dönüşümle ilgili bkz: Yardımcı, Sibel (2005). Kürselleşen İstanbul’da Bienal. S. 40-47
[22] Şen, a.g.e
[23] Bağbaşı, a.g.e s: 51
[24] Türkoğlu ve Yöncer, (2011). Türkiye’de Son On Yılda Afet Yönetiminde Gelişmeler
[25] Şişmanyazıcı, Begüm ve Yıldız, T. Hülya (2010) Tarihî Kentsel Alanlarda “Toplumsal ve Mekânsal Yeniden Yapılanma”: Fener ve Balat Örneği.
Kaynakça
Akar, Z. Müge (2006). Kentsel Dönüșüm Üzerine Batı’daki Kavramlar, Tanımlar, Süreçler ve Türkiye. Planlama Dergisi TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını. Sayı 36. s. 29-38
Aslan, Yasemin (2005). Bir Kentsel Analiz: Fener-Balat Rehabilitasyon Projesi. Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul üniversitesi.
Arık, Bilal (2012). Popüler Kültüre Temel Yaklaşımlar. İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Hakemli Dergisi. Sayı 19 s. 332
Bağbaşı, Gamze (2010). “Güç” ve “Egemenlik” Kavramları Bağlamında Antonio Gramsci ve Edward Said’in Görüşlerinin Değerlendirilmesi. Gazi Üniversitesi. Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi
Calvino, Italo (2012). Görünmez Kentler. İstanbul.YKY.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (2012). Çevre ve Şehir Dergisi. Ekim/sayı 10
Fatih Belediyesi. Haliç’in Üç Kapısı Fener-Balat-Ayvansaray Fatih Belediyesi Yenileme Projesi bilgilendirme kitapçığı.
Ives, Peter (2011). Gramscı’de Dil ve Hegemonya. İstanbul: Kal Kedon yay.
Karadağ, Arife ve Güldane Mirioğlu(2012). Bayraklı Kentsel Dönüşüm Projesi Üzerine Coğrafi Değerlendirmeler. Türk Coğrafya Dergisi. Sayı 97. s. 57-64
Köktürk, Erol ve Köktürk, Erdal (2007). Deprem ve Kentsel Dönüşüm İlişkileri. hkm Jeodezi-Jeoinformasyon, Arazi Yönetimi Dergisi, TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası Yayın Organı, Temmuz/Sayı: 97
Marshall, Gordon (2009). Sosyoloji Sözlüğü. Bilim ve Sanat Yay. s. 300
Narlı, Nilüfer (2006). Tecride Uğrayan Bir Bölgede Yaşayan Ailelerin Soylulaştırma Projesine Yaklaşımı: Balat-Fener Vaka Çalışması. Ed. T. İslam ve D. Behar, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul: s.113-127.
Öztaş, Nihan (2005). Türkiye’de Kentsel Dönüşüm ve Haliç Örneklemesi. Yayınlanmış Yüksek Lisans tezi s. 17-19
Şen, Besime (2006). Ekonomik Gelişmenin Kültürel Stratejileri: İstanbul Kent Merkezi ve Tarihsel Kent Alanlarının Yapılandırılması. Planlama Dergisi TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını. Sayı 36. s.65-77
Türkoğlu, H ve Yöncer, A (2011). Türkiye’de Son On Yılda Afet Yönetiminde Gelişmeler.1. Türkiye Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı 11-14 Ekim 2011. Ankara: ODTÜ
Yardımcı, Sibel (2005). Kürselleşen İstanbul’da Bienal. İstanbul: İletişim yay.
Ünlüler “Haydi kentsel dönüşüme” Diyecek: http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1091790&CategoryID=77 / 30 Temmuz 2012
Depremin İlacı Kentsel Dönüşüm: http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-30876-depremin-ilaci-kentsel-donusum.html 30 Temmuz 2012
“iktidarı kaybetme pahasına yıkacağız”: http://ekonomi.milliyet.com.tr/depremzedeye-konut-mujdesi/ekonomi/ekonomidetay/27.10.2011/1455911/default.htm 30 Temmuz 2012
İBB Kentsel Dönüşüm Ve Deprem Önleme Çalışmaları: http://www.ibb.gov.tr/sites/akom/Documents/haberler_haberdetay_0106.html 1 Ağustos 2012
İstanbul’un ilk “Deprem Dönüşüm Projesi” Zeytinburnu’nda başlatıldı: http://www.ibb.gov.tr/tr-TR/Pages/Haber.aspx?NewsID=17586 1 Ağustos 2012
TOKİ, "Kentsel ve Depremsel Dönüşüm" Konusunu Masaya Yatıracak: http://emlakanaliz.blogspot.com/2012/03/toki-kentsel-ve-depremsel-donusum.html 7 Ağustos 2012
AK Parti Kadıköy’de “Deprem Odaklı Kentsel Dönüşüm” anlattı: http://www.kadikoygazetesi.com/1669-ak-parti-kadikoy%E2%80%99de-%E2%80%9Cdeprem-odakli-kentsel-donusum%E2%80%9D-anlatti/ 7 Ağustos 2012
Kentsel Dönüşüm Kapsamında Yapılacak Binaları 9’luk Deprem Bile Yıkamayacak: http://www.konuthaberleri.com/kentsel-donusum-kapsaminda-yapilacak-binalari-9luk-deprem-bile-yikamayacak-14995.htm 8 Ağustos 2012
Fener Balat Ayvansaray Mülk Sahiplerinin ve Kiracılarının Haklarını Koruma ve Sosyal Yardımlaşma Derneği: FEBAYDER. http://www.febayder.com/content/emre-arolatin-projeye-bakisi 8 Ağustos 2012