Bulgaristan’da 9 Temmuz’da başlayan ve meclisin yaz tatilinden dönmesiyle birlikte Eylül ayı başında tekrar şiddetlenen protestolarda GERB (Bulgaristan’ın Avrupa Gelişimi için Vatandaşlar) lideri ve başbakan Boyko Borisov’un istifası isteniyor. Göstericiler günlerdir başkent Sofya’nın merkezinde, birçok önemli noktaya çadır üsler kurmuş haldeler ve güvenlik güçlerinin tüm müdahalesine rağmen protestolarına devam etmekte kararlı olduklarını gösterdiler. Aslında, bölgeyi yakından takip edenlerin malumu olduğu üzere, gösteriler temmuz başından bu yana Bulgaristan’da giderek ivmelenen bir şekilde devam ediyor. Bu süreçte Borisov, şimdiye kadar Turizm Bakanı Angelkova, Ekonomi Bakanı Karanikolov, Maliye Bakanı Boranov ve İçişleri Bakanı Manilov’un istifalarını “kabul etti”.
Peki gösteriler nasıl başladı ve bu boyuta ulaşabildi? Aslında görünürde basit olmasına basit, ama bir o kadar da derinlere giden bir “olay” ile tetiklendi. Her şey, eski Adalet Bakanı Hristo İvanov’un, Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin kurucusu ve onursal başkanı Ahmed Doğan’ın Karadeniz kıyısındaki Burgaz kentinde bulunan yazlık konutunun “hususi” plajına Bulgar bayrağı dikmesi ile başladı.
İvanov, “Evet, Bulgaristan!” partisinin lideri, reform yanlısı ama aynı zamanda merkez sağa yakın bir kişilik. Nitekim yaptığı eylem de ilintili olduğu ideolojiden pek uzak değil. İvanov, sosyal medya hesabından naklen yayınladığı videoda da görüldüğü üzere, bayrağı diktikten sonra, Doğan’ın maaşları devletçe karşılanan “üst-düzey” koruma polisleri tarafından plajdan zorla uzaklaştırıldı. İşbu görüntülerin yayınlanması sonrasında milliyetçi grupların başkent Sofya’daki protestosu, ilerleyen zamanlarda liberal ve sol çevreler başta olmak üzere, toplumun geniş kesimlerinden insanların katılımıyla birlikte, hükümet açısından ciddi boyutlara ulaştı. Bu yönüyle göstericilerin farklı kuşaklardan insanlardan oluşması da oldukça dikkat çekici. Zira, yakın geçmişi yaşamış, belirli bir yaşın üstündeki insanların “artık” dayanacak gücü kalmamış durumda. Diğer taraftan, devlet-mafya ilişkisi içinde yönetilen bir ülkede büyüyen genç nüfus ise eski kuşaklar kadar tahammüllü değiller ve radikal değişim istiyorlar.
Peki Ahmed Doğan, neden ve nasıl halen devam eden hükümet karşıtı gösterilerin başlamasına sebebiyet verebildi? Ahmed Doğan; “Türk partisi” olarak bilinen ve sosyalist dönem Bulgaristan’ında Müslüman azınlık haklarını savunmak üzere Türk Ulusal Özgürlük Hareketi adıyla bir yeraltı örgütü olarak 1980’lerde kurulan Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin (HÖH) kuruluşundan 2013’e kadar başkanlığını yürütmüş bir isim. 1990 itibariyle çok partili seçimlere katılarak meclise girmeyi başaran parti ise, günümüze kadar meclisteki aktif varlığını ya hükümet ortağı olarak, ya da muhalefette kalarak sürdürdü. 2007 yılında, Bulgaristan Halk Cumhuriyeti dönemindeki hak ihlallerini araştıran resmî komisyonun incelemelerinde, Doğan’ın gençlik yıllarında, 1974-1988 yılları arasında devletin istihbarat ajansı için “Sava”, “Sergey” ve “Angelov” kod adları ile faaliyet yürüttüğü ortaya çıkarılmıştı.[1][2] Teşkilat ile ilişkisi kesildikten sonra, aynı yıl örgüt üyeliği suçundan tutuklanıp, 11 yıl ağır hapis cezasına çarptırılan Doğan, Todor Jivkov’un devrilmesinin ardından kısa sürede serbest bırakıldı. Ayrıca, 2018’de hayatını kaybeden eski istihbarat şefi, Aleksandrov ile de yakınlığı biliniyordu.[3]
Doğan’ın, 2013’teki suikast teşebbüssünden sonra partisinden ayrılıp, aktif siyaseti bırakmasına rağmen, parti içindeki tahakkümünün devam ettiği halen hissedilebiliyor. Kendisinden sonra, 2013’te partinin başına geçen Lütfi Mestan ile özellikle 2015’teki Rusya Hava Kuvvetleri uçağının Türkiye-Suriye sınırında düşürülmesi krizinden sonra HÖH’ün alacağı tutum konusunda ayrışma yaşadı. Mestan, Türkiye’ye yakın bir isim olarak biliniyor ve krizde Türkiye’ye yakın bir tutum almıştı. Bu ayrışma, Doğan’ın parti içindeki ağırlığını kullanması ile Mestan’ın parti başkanlığından ve partiden ihracı ile sonuçlandı.
Doğan ile Borisov arasındaki ilişkiler, Borisov’un o dönemki partisi, II. Simeon Ulusal Hareketi’nin ve Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin koalisyon ortağı olduğu 2005 yılına kadar geriye gidiyor ve bu dönemden beri ikili arasında yakın bir iletişim olduğu biliniyor. Fakat bu yakınlık, bir süre sonra kesintiye uğradı, hatta düşmanlığa kadar vardı. 2013’te Borisov, erken seçime gitmek üzere istifa etmesinin hemen sonrasında, Sofya’daki parti kongresi sırasında suikast teşebbüsüne[4] uğrayan Ahmed Doğan’ın geçmişte kendisine suikast girişiminde bulunduğunu, bu teşebbüse hükümetin yolsuzluk ve mafya karşıtı politikalarının neden olduğunu duyurmuştu.[5] Birkaç ay sonra ise ülkeyi kendilerinin değil, Ahmed Doğan’ın yönettiğini söyledi.[6] Tüm bu iddiaların bir aslı olup olmadığı bilinmiyor, fakat bu konuda Doğan’ın, ülkede finansal güçler dengesini parlamentonun değil, kendisinin sağladığını söylediği bir kayıt 2009’da basına sızdırılmıştı.[7] Ahmed Doğan’a karşı girişilen teşebbüsün arkasındaki isim veya isimler ortaya çıkmadı. Derin devlet içinde korkutma ve mesaj verme amaçlı bir girişim olması ise güçlü bir olasılık. Sonraki yıllarda, Borisov ile Doğan arasındaki gerilim zamanla yerini uzlaşmaya bıraktı. Hatta, 2017’de Doğan, onursal başkanlığını yürüttüğü partisinin, o sırada Bulgar Sosyalist Partisi (BSP) tarafından güven oylamasıyla düşürmek gibi bir niyetlerinin olmadığını iddia etti.[8] Fakat görünen o ki, iki isim arasındaki ilişkinin devamlılığı bir şekilde tesis edilmiş, zira Ahmed Doğan uzun süredir aktif politikada olmamasına rağmen halen devlet finansmanlı üst düzey güvenlik görevlileri tarafından korunuyor. Bu durum da halen onursal başkanlığını yürüttüğü partisinin seçmenleri arasında bile pek de iyi bir şöhreti olmayan Doğan’ın, devlet ve illegal yeraltı örgütleri ile süregelen bağlantısının bir simgesi olarak görülüyor.
Sosyalist dönemden serbest ekonomik sisteme geçilen 1990’lı yılların başından bu yana çalışan maaşlarında ve alım gücünde kayda değer bir iyileşme yaşanmamakla birlikte, özellikle nüfusun önemli bir kısmını teşkil eden emekli ve devlet memuru maaşlarının düşüklüğü, nüfusun önemli bir kısmını oluşturan emekli nüfus açısından ciddi bir sorun teşkil ediyor. Ülkenin Avrupa Birliği’ne girdiği 2007 yılından bu yana Birlik fonlarının kullanımında yaşanan yolsuzluk skandalları, fonların halka tam anlamıyla kanalize edebilmesinin önüne geçti. Bu sebeple de, genç ve yetişmiş nüfus, ülke içinde hayatlarını idame ettirmekte zorlanıyor ve Avrupa ülkelerine göç ediyor.
Borisov’un 2009’dan bu yana mutlak hakimiyeti sırasında, yolsuzlukla mücadelede istenilen sonuçların alınamaması, hükümete karşı olan güvensizliği giderek arttırmış durumda. Buna karşın, Borisov kendi kitlesini yıllar içinde bir arada tutmayı ve zamanla da kemikleştirmeyi başarmış görünüyor. Diğer taraftan, ülkenin 1990-2009 arasında yaşadığı şiddetli ekonomik bunalım neticesinde bir türlü durulamayan politik dalgalanmalara kıyasla, Borisov halen halkın en azından üçte birinin desteğini arkasında tutabiliyor. Her ne kadar yolsuzlukla mücadelede “başarısız” olsa, hatta meclis içi muhalefet ve kamuoyu tarafından başarısızlığın ötesinde, bu yapılar ile işbirliği ile suçlansa da, fiili iktidarı süresince oluşturduğu oligarşi ağı ile medyanın önemli bir kısmını da domine etmiş durumda.
Gösteriler başladıktan kısa süre sonra, Borisov mecliste yeni anayasa için çalışmalara başladıklarını duyurdu, fakat bu durum gösterileri durultmak bir yana dursun, daha da ivmelenmesine neden oldu.[9] Zira, taslakta pek “dişe dokunmayan” yargı ve denetim düzenlemelerinin yanında, 1991 Anayasası’nda açıkça güvenceye alınan kadın-erkek eşitliğinin, aile değerleri üzerinden “düzenlenmesine” yönelik birkaç madde de yer alıyordu. Borisov, meclisteki milletvekili sayısı ile yeni anayasa taslağını kısıtlı bir süre ile sadece tartışmaya açabiliyor, taslağın onaylanması için ise mecliste üçte iki çoğunluğa ihtiyacı var, bu desteği de bulması pek ihtimal dahilinde değil.
Diğer taraftan, kamuoyunun istekleri arasında birtakım anayasal değişiklikler olsa da bunlar başat talepler olarak görünmüyor. Daha ziyade, ilk olarak uzun süredir kesintiye uğramış olan güçler ayrılığı ilkesine geri dönülmesi, sonrasında ise 1990’lı yıllardan bu yana süregelen statik, kemikleşmiş oligarşinin bertaraf edilerek devlet-mafya ilişkisinin ve yolsuzlukların araştırılması ve bu suçlara karışanların yeni oluşturulacak tarafsız bir yargı sistemi önünde hesap vermesi gibi maddelerin olduğu geniş kapsamlı bir reform talebi söz konusu. İkincil olarak ise adil, gelir odaklı bir vergilendirme sisteminin tesis edilmesi ve sağlık sisteminin iyileştirilmesi ve halk sağlığı odaklı pandemi önlemlerinin alınması gibi talepler geliyor.
Lakin, halkın önemli bir kısmı bu reform çalışmalarının GERB yönetiminde yapılabileceğine ihtimal vermiyor ve bu sebeple de gösterilerde “Ostavka! Ostavka!” yani “İstifa! İstifa!” sloganları atılıyor. Ayrıca, cumhurbaşkanı Rumen Radev de muhalefet cephesini arkasına almış durumda, bir süredir hükümeti istifaya davet ediyor. Radev, 2017 yılında BSP liderliğindeki muhalefetin adayı olarak seçilmişti. Hemen sonrasında ise güvenlik güçleri cumhurbaşkanlığı ofisini basarak, ofisin yolsuzlukla mücadele biriminden iki görevliyi gözaltına aldılar.[10] Bu operasyon, protestoların daha da ivmelenmesine sebep oldu.
Diğer taraftan, şimdiye kadar beş bakanın istifasını almış olan Borisov, anayasa değişikliği yaparak görünürde reform çalışmaları yürütmekten daha ileri bir adım atacakmış gibi görünmüyor. Halihazırda, göstermelik tabir edilebilecek bu çalışmalar gösterilerin daha da artmasını engelleyemedi. Nihayetinde eylül başından itibaren güvenlik güçleri göstericilere saldırılarını sertleştirdi ve gösterilerin başladığı temmuzdan beri ilk defa yoğun bir şekilde basınçlı su ve göz yaşartıcı gaz kullanmaya başladılar.
Polis ve jandarmanın müdahalesine paralel olarak, Borisov “an itibariyle mafya, hükümeti devirmek istiyor. Kumarhaneciler, kaçakçılar, hepsi sokakta ve bize karşı hareket ediyorlar ve herhangi bir alternatif de sunmuyorlar. Bu durumda istifa edemeyiz”[11] gibi bir açıklama yaptı. Oysa 2013’teki kitlesel gösteriler sırasında “Ben halkı polislere dövdüren bir hükümete katılmam,”[12] deyip hükümeti kurma görevini reddetmişti. Bu sefer durum çok daha ciddi ve Borisov, kutuplaştırma siyaseti izleyerek ve kendi kitlesini bir arada tutmaya çalışarak seçimlere “sağ salim” ulaşmaya çalışıyor, amiyane tabirle “dişini sıkıyor.” Borisov benzer bir durumu 2013’te de yaşamış, fakat bir şekilde yakasını kurtarmayı başarmıştı. Ancak bu yılki protestoların gidişatını, Borisov konusunda yönetici elitler arasındaki tutum farkları belirleyecekmiş gibi duruyor. Unutmamak gerekir ki, “eski devlet”in 1989’daki iflasından sonra, yönetici parti içindeki elitlerin önemli bir kısmı yeni sisteme “bir şekilde” dahil oldu ve varlıklarını devam ettirdiler.
Son olarak, Hak ve Özgürlükler Hareketi, protestolar karşında, hükümete desteğini çektiğini ve çekimser kalacağını açıkladı. Bulgaristan’da devlet-mafya ilişkisi partiler arası bir boyutta. Bir kişiden ziyade, oligarşi kontrolünde çoklu bir yapı söz konusu. Bu nedenle, Borisov bir şekilde çekilse, kendisi ve partisi hakkında soruşturmalar açılsa bile, bunların toplum tarafından arzulanan derinlik ve işlevsellikte olması oldukça zor, zira asıl kökleri çok daha derinlere gidiyor. Halihazırda, Avrupa Birliği’nin en yozlaşmış ülkesi durumunda.[13] Buna karşın Birlik, ülkede ardı arkası kesilmeyen yolsuzluk skandallarına karşı uzun süredir sessizliğini koruyor. Tüm bunları hesaba kattığımızda ise, Bulgaristan açısından devran, en azından kısa vadede dönecekmiş gibi görünmüyor.
[1] https://comdos.bg/%d0%9d%d0%b0%d1%87%d0%b0%d0%bb%d0%be/Decision-View/p/view?DecisionID=192
[2] https://agentibg.com/index.php/bg/a-bg/127-2014-03-08-09-27-14
[3] https://bivol.bg/en/former-bulgarian-national-investigation-chief-dies-and-is-buried-secretly.html
[4] https://www.bbc.co.uk/news/av/world-europe-21102148
[5] https://www.capital.bg/politika_i_ikonomika 2013/02/21/2007571_ahmed_dogan_poruchal_atentat_sreshtu_boiko_borisov/
[6] https://www.dnevnik.bg/bulgaria/2013/06/22/2087853_boiko_borisov_ahmed_dogan_upravliava_bulgariia/
[7] https://www.dnevnik.bg/izbori2009/2009/06/25/743448_ahmed_dogan_na_predizborna_sreshta_vlastta_e_v_moite/
[8] http://bulgarianpresidency.eu/dogan-tells-party-not-put-borissov/
[9] Bulgaristan’ın halen yürürlükte olan 1991 Anayasası, sosyalist dönem sonrası, ülkenin ilk anayasası olan 1879 Tırnovo Anayasası baz alınarak hazırlanmıştı.
[10] https://www.blagoevgrad24.bg/novini/Bylgaria/Chetirima-zadurzhani-sled-akciyata-dnes-Geshev-s-interesen-komentar-982180
[11] https://bnr.bg/en/post/101338003/boyko-borissov-the-mafia-wants-to-bring-down-the-government
[12] https://www.reuters.com/article/idUSL6N0BK1DI20130220
[13] https://www.pri.org/stories/2020-09-07/protesters-bulgaria-demand-prime-ministers-resignation-amid-corruption-0