Tanıl Bora’nın, Ateş İlyas Başsoy ile siyasal iletişim üzerine yaptığı söyleşi çok kıymetliydi. Söyleşinin ana malzemesi CHP olunca durumdan vazife çıkararak meramımı anlatma ihtiyacı hissettim.
CHP’de parti içi eğitim meselelerine kafa yoran bir insandım. Sonra söyleşide vurgu yapılan birçok sorun yüzünden ara verdim. Başsoy’un atıf yaptığı eğiticilerden birisiydim yani. Ankara’dan gönderilen eğitici olduğum doğrudur ama donuk olduğumu sanmıyorum.
Kendi köyümüzün sınırları dışına taşarak sadece kaval değil, çoklu enstrümanlarla insanlarla buluşmak muradımız vardı. Siyasal sürecin esas hedefi kendi seçmenini muhafaza etmek, karşı seçmenlerde tutum ve davranış değişikliği yaratmaktır. Bunun için müşterek davaya sadık örgüt elemanlarının varlığı çok önemli ama daha da önemlisi lider, parti politikaları ve örgüt elemanları arasındaki uyumun sürekli kılınması. “Kaval” değil, çok sesli bir eser yorumlamak ve iz bırakmak istiyorsak iyi bir besteye (politika), iyi bir yönetmene (lider) ve çaldığı enstrümana hakim müzisyenlere (örgüt) ihtiyaç var. Oysa CHP’deki en önemli sorunlardan birisi herkesin bağlama çalması ve herkesin kendi köyünün türküsünü söylemesi.
Kaldı ki CHP’de iki ayrı siyasal iletişim stratejisi söz konusu. Birincisi ve belki de Kemal Kılıçdaroğlu dışında pek kimsenin iltifat etmediği karşı mahalleye yönelik strateji, diğeri ise kendi mahallesindeki iç müşteri memnuniyetini önceleyen strateji. Başsoy’un vurguladığı kendi köyünün kavalcıları burada yoğunlaşıyor.
Bu grubun karşı mahalleden oy, seçmen devşirmek için bir stratejisi yok. Tamamen iç müşteriye odaklanan, onların siyasal ruhlarını okşayan bir söylem ve eylem portföyüne sahip. Bu siyasal kompozisyonun şimdiye kadar CHP’ye oy vermemiş bir seçmeni etkilemesi mümkün değil. Sembolik örneklerinden anlaşılacağı üzere, siyasal iletişimi şekillendiren sert, iddialı, geri adım atmayan tavır kendi mahallesinde büyük bir hayranlıkla takip ediliyor ama CHP’nin ulaşması gereken toplumsal katmanlarda bu söylem için ne yazık ki duvarlar hâlâ çok yüksek.
Merkezî hükümetin bütün baskılarına rağmen, büyükşehir belediye başkanlarının beğenilme oranı olarak %50 sınırlarında. AKP çözülüyor, ekonomik kriz zirve yapmış, AKP’nin oy havuzunu oluşturan kadın seçmenlerde uzaklaşma eğilimi başlamış, sosyal yardımlar AKP tekelinden kurtarılmış, kısaca sağ seçmen adres ararken, her yıl genç seçmen sayısı hatırı sayılır biçimde çoğalırken neden CHP genel performans olarak %25 bariyerini aşamıyor?
Sanırım Ekrem İmamoğlu bu işin farkında. CHP’nin tarihsel derinliği içinden süzülerek gelmiş birisi değil. Bir miktar mutasyona uğramış bir CHP’li yani. İmamoğlu sağ siyasetin ritüellerine hakim birisi, bunu bilerek siyaset yapıyor, hayalci değil, imkânsızı istemiyor, imkân dahilinde olana oynuyor. CHP içindeki güçlü seküler damarla mütedeyyin, muhafazakâr seçmen arasındaki mesafeyi daraltmaya en yakın aday. Yani İmamoğlu gibi olan her CHP’li karşı mahalleden en az bir seçmeni etkileyebilir. Siyasal stratejisini bu zeminde şekillendiriyor. Eğer mutasyon kontrol altında tutulursa sorun olmaz ama kontrolden çıkarsa başka bir tablo ortaya çıkabilir. Bu durumda parti organizması yoğun bir alerjik reaksiyon da gösterebilir. Bunu zaman gösterecek.
Evet, partiler Başsoy’un da işaret ettiği gibi esasen fikir “satarlar”. O halde fikrimiz nedir, nasıl satacağız ve satış performansımızı nasıl değerlendireceğiz? Fikrimizi yeterince niye yayamıyoruz?
Siyasal iletişim aslında anlam birlikteliği yaratmak, ardışık etkileşimler üzerinden inşa edilen ve sürekli bir uyaran ve geri bildirim mekanizmasıyla beslenen uzun bir süreç. Seçmen partiliyle karşılaşacak, onu fark edecek ve onunla etkileşecek. CHP’nin temel sorunu da burada, CHP’nin sokak performansı tam da burada kilitleniyor. CHP örgüt unsurları ile CHP’ye oy vermeyen seçmenin etkileşim zemini, temas yüzeyi çok zayıf, meydanlara kurulan stant çalışmaları ile bu etkileşim zeminini yaratmak mümkün değil. CHP, AKP gibi bir örgütsel ağa sahip değil, “Mahalledeki CHP’yi” yaratamıyor yani. CHP örgüt unsurları kurucu irade olmanın genetik mirasından kurtulamıyor ve öğreten kişi formatının dışına çıkamıyor. Oysa değişim içsel bir süreç, sen değiştiremezsin, uygun uyaranlar ve sahici bir ilişki sonucu “o” değişirse değişir.
Yani, atı suyun başına zorla getirirsin belki ama zorla su içiremezsin.
Seçmen gerçekçidir, eldeki kuşu daldaki kuşa tercih eder, hayatında olumlu değişiklik yapmayacak vaat, bilgi ve öneriye iltifat etmez. Yetmez, her şey aklına yatar belki ama araya geçmiş yaşam örüntüleri, inançlar, gelenekler, normlar, değerler girer ve süreç çok bilinmeyenli denklem halini alır. Twitter’daki beğeni sayısı da bu denklemi çözmeye yetmez.
Direnen seçmenin büyük ihtimalle algı dayanağı farklıdır, bu nedenle yüklediği anlam da farklılaşır ve iletişim kopar. CHP örgüt elemanlarının en önemli handikabı, kendi algı dayanaklarına bağlı projeksiyonlarını seçmenin ihtiyaçları yerine ikame etme alışkanlığıdır. Oysa hissedilmiş ihtiyaçlardan yola çıkarak kırıp dökmeden bir bağ inşa etmek de mümkündür. Farklı düşünebiliriz ama gönül bağı kurabiliriz. Şimdi olmasa bile kısmetse bir sonraki seçimde oy verebilir belki, neden olmasın.
Başsoy’un vurguladığı şey bu. Çıkar gözetmeden sohbet etmek, kim olduğunu gizlemeden ama ve karşındaki kişiyi kendine benzetme histerisine kapılmamak. Farklı düşünen bir kişiyi ikna etmek o kadar da kolay değil ne yazık ki. Bunca öfke birikmişken toplumsal kutuplaşma bu kadar keskin ve katı bir hal almışken üstelik. Direnecektir elbette.
Belki kazanılmış pozisyonunu kaybetmek istemez, belki sonucu tahmin edemiyordur ya da içinde yer aldığı sosyal ağlarla ters pozisyonda kalmak istemiyordur; belki de kendi gücünün yetmeyeceğini düşünüyordur. Sonuçta kendi içsel kuvvetleriyle dış kuvvetler arasında kalan, hayata hepimiz gibi ihtiyaçlar ve sorunlar üzerinden bakan bir insandan söz ediyoruz.
O halde incitme, incinirse kepenkleri indirir, bir daha da temas kurmaz. Karşında benlik algısı güçlü, bilgisi, görgüsü, inançları farklı biri var besbelli, hayatı zorlama, demokratik nezaketi koruyarak “bir muhalefet memuru gibi değil”, bir kapı aralamanın verdiği iç huzurla ayrıl oradan. Sonuç olarak ortak yaşam alanlarımız ne kadar fazlaysa iletişim kurmak o kadar kolay ve değişim dinamiğinin etkinliği da o kadar güçlü oluyor. İyi rol modellere ihtiyaç var; merhametli, katılımı kucaklayan, siyasal ve kültürel uçurumun ötesine geçebilecek yüce gönüllü insanlara yani.
CHP tez zamanda her mahallede bol miktarda Ahmet Mekinler yaratmak zorunda.