Atatürk’ün Tercihi “Kuvvetler Birliği”, Elhak Rousseau’nun da Öyle! O Zaman Atatürk Otomatikman Rousseaucu mu Oluyor?

Zafer Toprak’ın Atatürk kitabı, Kurucu Felsefenin Evrimi altbaşlığıyla Türkiye İş Bankası Kültür yayınlarından 2019’da basılmış. Kitap, Hukuk, Sosyoloji, Ekonomi, Siyaset ve Bilim-Kültür başlıklarına ayrılmış, Giriş ve Sonuç dışında on iki bölümden ve Dizin dahil toplam 511 sayfadan oluşan hacimli bir eser. Kitabın bütünlüklü bir değerlendirmesini başka bir yazıya bırakarak, burada ilk dikkatimi çeken ve önemli bulduğum bir hususa değinmekle yetineceğim.

Ancak, önce bir hatırlatma: Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna varan süreçte, özellikle de TBMM’nin açılmasıyla birlikte, “kişi egemenliği”nden “millî egemenliğe” geçildiği, bunun bir ifadesi olarak da “kuvvetler birliği” esasına dayalı “meclis hükümeti” sisteminin benimsendiği, sık sık tekrarlanan ve üzerinde ittifak edilmiş bir husustur. Herhalde Atatürk’ün de bu sistemi savunduğu ortadadır. Ancak, Atatürk’ün “kuvvetler birliği”ni benimseyip “kuvvetler ayrılığı”na karşı çıkarken, bu terimlerin ve bunların arkasında yatan teorilerin farkında olup olmadığı veya bunları nasıl yorumladığı îzaha muhtaç tartışmalı bir konudur.

Tartışma şurada: Atatürk kuvvetler birliğini savunurken, bu savunusunu desteklemek için genel olarak fikirlerden, fikir adamlarından söz ediyor ve bu arada ismen Jean-Jacques Rousseau’yu da anıyor. Anıyor anmasına da, destek almak için değil de, îtiraz etmek için anıyor. Çelişki mi? Evet, öyle. Kuvvetler birliğini savunan Atatürk, biraz düşünce tarihi okumuş herkesin bildiği gibi kuvvetler birliğinin teorisyeni olan Rousseau’ya karşı çıkıyor. Oysa övmesi gerekmez miydi?

Zafer Toprak bu hususu atlamış, sözünü bile etmiyor. Eserin birinci ana konusu olan Hukuk başlığı altında yer alan I. Bölüm’de, “Halkın İradesi ve Hâkimiyet” alt başlığında belirttiğine göre Atatürk, Toprak’a göre “Cumhuriyet’in kurucu felsefesinin omurgasını oluşturacak” olan 1 Aralık 1921 tarihli konuşmasında, kuvvetler birliği fikrini savunurken Rousseau’ya dayanıyordu. Toprak’ın belirttiğine göre Atatürk, Rousseau’nun “1913’te Türkçeye çevrilmiş” olan “Mukavele-i İçtimaiyye yahud Hukuk-ı Siyasiyye Kavâid-i Esasiyyesi adlı eserini okumuştu ve bu kitaptaki egemenlik anlayışını harfiyen Meclis’teki konuşmasına almıştı. … Atatürk bu çeviriyi Türkiye’nin ölüm kalım savaşı verdiği bir ortamda hatmetmişti. Çankaya’daki nüshanın şerhlerinden bu anlaşılıyordu. ‘Egemenlik gücü basit ve tektir. Bu gücü bölmek yok etmektir’ satırının yanına ‘mühimdir’ notunu koymuş, ‘Egemenlik belli bir nedenle bırakılamayacağı gibi yine aynı nedene dayanarak vekil olarak yürütülemez. Egemenlik kamunun iradesinde içkindir. İrade temsil edilemez. İrade ya kendisinin aynıdır ya da başkadır. İkisinin ortası olamaz’ satırlarının yanına ise ‘kıymetli’ notunu düşmüştü”.[1]

Bu noktada bir ön mesele olarak akla şöyle bir soru geliyor: Acaba bu notları Atatürk’ün düşmüş olduğundan nasıl emin olabiliyoruz -daha doğrusu Zafer Toprak nasıl bu kadar emin olabiliyor? “Söz konusu Çankaya’daki nüsha” olduğuna göre, başka kim olabilir ki!” diye düşünülebilir. Ancak Mete Tunçay, bundan kırk yıl kadar önce, içinde Zafer Toprak’ın da bir makalesinin bulunduğu Toplum ve Bilim dergisinin Bahar-Yaz 1980 dönemindeki 9-10 numaralı sayısında, bu notların Afet İnan’a da ait olabileceğini dolaylı olarak şöyle belirtiyor: “Atatürk’ün Çankaya’daki özel kütüphanesinde bir tek Rousseau vardır: Eski harflerle, 1913 tarihli bir [Zafer Toprak’ın sözünü ettiği -LK] Mukavele-i içtimaiyye çevirisi. Yayımlanmış olan katalogda, bu kitabın bazı sayfalarında ‘notlar ve işaretler’ bulunduğu kayıtlı (sıra no.451). Fakat, Millî Kütüphane’nin eski genel müdürü Dr. Müjgân Cumbur, Önsöz’ünde ‘Katalogun hazırlanması sırasında Sayın Prof. Afet İnan işaretlerin kısmen kendisinin olduğunu söylemişlerdir’ diyor.”[2] Kısacası, Toprak’ın Atatürk’e ait olduğundan emin olduğu şerhler, Atatürk’e değil de Afet İnan’a ait olabilir.

Gerçekten, Rousseau’nun bizim kısaca Toplum Sözleşmesi diye bildiğimiz eserini okuyup notlar düşen Atatürk müdür, yoksa Afet İnan mıdır? Belki ikisi de okumuş, ama notları Afet İnan düşmüştür, ya da bazı notları Afet İnan, bazı notları Atatürk düşmüş de olabilir. Ne fark eder? Sonuçta Atatürk de, Rousseau gibi, hem de ondan esinlenmiş, ondan destek alarak “millî egemenlik” fikri ile “kuvvetler birliği” anlayışını savunmuş değil midir?

İşte asıl sorun da burada. Galiba böyle değil. Atatürk’ün kuvvetler birliğini savunduğuna kuşku yok, ama Zafer Toprak’ın belirttiği gibi, Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi eserini “hatmettiği” için, Rousseau’nun fikirlerini benimsediği için değil. Aksine Atatürk, Rousseau hakkında çok aşağılayıcı ifadeler kullanıyor çünkü Rousseau’yu kuvvetler birliğini değil, kuvvetler ayrılığını ortaya atan biri olarak görüyor, muhtemelen de Montesquieu ile karıştırıyor.[3] Atatürk’ün kendi sözlerinden okuyalım:

Efendiler! Bu nazariyat-ı meşrutiyeti [kuvvetler ayrılığı -LK] bulan en büyük fi­lozofların bu nazariyatı kurmak için çalıştıkları esasları tetebbu ettim. Bunlara nüfuz ettim. Benim gördüğüm şudur; düşün­müşler ve nasıl yapalım da bu kııvve-i müstebide o irade-i içtimaiye ve küliyenin dûnunda kalabilsin. Yahut sıfıra müncer olabilsin diyorlar. Ve buna muvaffak olamamak yüzünden büyük ve derin bir ızdırap duyuyorlar. J. J. Rousseau'yu baştan nihayete kadar okuyunuz. Ben bunu okuduğum vakit, hakikat olduğuna kail olduğum, bu kitap sahibinde iki esas gördüm. Birisi bu ızdırap, diğeri de cinnettir. Merak ettim. Ahval-i hususiyesini tetkik ettim, anladım ki: hakikaten bu adam mecnun idi. Ve hal-i cinnette bu eserini yazmıştır. Binaenaleyh; çok ve çok istinat ettiğimiz bu nazariye [kuvvetler ayrılığı -LK] böyle bir dimağın mahsulüdür.[4]

Gerçekten ilginç. Çünkü, Zafer Toprak, Atatürk’ün Rousseau ile ilgili bu ifadelerinin de içinde yer aldığı 1 Aralık 1921 tarihli konuşmasından uzunca bir bölümü, “Halkın İradesi ve Hâkimiyet” başlıklı I. Bölüm’ün başına çerçeve yazı olarak almış, buna mukabil aynı konuşma içindeki yukarıdaki bölümü görmezden gelmiş. Görmezden gelmiş diyorum, çünkü Atatürk’ün konuşması hayli uzun ama TBMM tutanaklarında Toprak’ın alıntıladığı çerçeve yazının bulunduğu sayfa ile Rousseau hakkında yukarıya aktardığım değerlendirmenin yer aldığı sayfa birbirine hayli yakın, biri 437., diğeri 440. Sayfalarda.[5] Kaldı ki Zafer Toprak, Atatürk’ün Rousseau ile muhtemelen Montesquieu’yü karıştırdığı bu konuşmasını zikreden Mete Tunçay’ın “Atatürk’e Nasıl Bakmak?” başlıklı makalesini görmemiş de olamaz.[6]

Zafer Toprak, “Halkın İradesi ve Hakimiyet” başlıklı bu bölümün ilerleyen sayfalarında, Rousseau ile Aristoteles ve Montesquieu üzerinden kuvvetler birliği ve kuvvetler ayrılığı fikirlerinin bir özetini veriyor, bunların Cumhuriyet’in kuruluş döneminde nasıl algılandıklarına değiniyor ve kuvvetler birliği benimsendiğinden Rousseau’nun tercih edilmiş olduğunu ileri sürmüş oluyor. Bu zaten bilinen bir şey ama, Atatürk’ün Rousseau hakkındaki görüşleri, Zafer Toprak’ın ifadesiyle “[Rousseau’yu] hatmetmiş” birisine hiç yakışmayacak ölçüde yanlış görüşler. İnsan, eserini hatmettiği, fikirlerini benimsediği birisine, “bunun bütün derdi egemenliği bölüp yok etmek, ben bunun özel hayatını da araştırdım, bu adam bir mecnundu, cinnet halinde bu eserlerini yazmıştır” der mi, hiç!

Galiba aslolan teorik perspektif; farklı perspektifler olguları görünmez kılabiliyor, ya da önemsizleştirebiliyor. Daha ayrıntılı olarak ortaya koymak istediğim bir ilk izlenim olarak belirtmek isterim ki, Toprak’ın, “[d]üşünsel bağlamda bir tür arkeolojik girişim” olarak nitelendirdiği bu eseri, “entelektüel arkeoloji”[7] olarak taşıdığı değeri tenzih ederek, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş evresine ve tek-parti yönetimine yönelik bir apoloji niteliğinde. Ek’te Duverger’den de destek almış üstelik. Dolayısıyla, Atatürk’e bakışı da, haliyle bazı olguları görmezden gelmeyi gerektirmiş olmalı… 


[1] Zafer Toprak, Atatürk. Kurucu Felsefenin Evrimi, İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2019, s. 18.

[2] Mete Tunçay, “Atatürk Konusunda Yanıtlara Yanıt”, M. Tunçay, Bilineceği Bilmek: Türkiye’de Siyasal Gelişmenin Evreleri ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Sol Akımlar, İstanbul: İletişim Yayınları, 2019, s. 308 (bu makale ilk kez Toplum ve Bilim’de yayımlanmıştır. Sayı: 9-10, Bahar-Yaz 1980). Burada hayli ilginç bir nokta şu: Zafer Toprak, “[b]u kitabın yazımında başvurulan ana kaynak, Çankaya kitaplığı oldu” diyor (a.g.e., s. 7) ama, anlaşılan ya Tunçay’ın değindiği kataloğu görmemiş ya da görmüş ama notların Atatürk’ten başka birisine ait olabileceğine ihtimal vermediği için önemsememiş.

[3] A.g.m., s. 307.

[4] Mete Tunçay, “Atatürk’e Nasıl Bakmak”, M. Tunçay, Bilineceği Bilmek: Türkiye’de Siyasal Gelişmenin Evreleri ve Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Sol Akımlar, İstanbul: İletişim Yayınları, 2019, s. 301 (bu makale ilk kez Toplum ve Bilim’de yayımlanmıştır. Sayı: 4, Bahar-Yaz 1978).

[5] Zafer Toprak’ın kitabında alıntıladığı konuşmanın metni için bkz. TBMM Zabıt Ceridesi, Devre: I, Cilt: 14, İçtima: 2, s.437 ve Atatürk’ün Jean Jacques Rousseau’yu ismen zikrettiği bölüm için bkz. s. 440. https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d01/c014/tbmm01014120.pdf (erişim tarihi: 9 Eylül 2020).

[6] Yukarıdaki dipnotunda belirttiğim gibi, Tunçay’ın “Atatürk’e Nasıl Bakmak” başlıklı makalesi ilk kez Toplum ve Bilim’de (Sayı: 4, Kış 1978, s. 86-92) yayımlanmıştır, Zafer Toprak da Toplum ve Bilim’in kurucu yazı kurulunda yer almaktadır.

[7] Toprak, Atatürk, s. 5.