Hangisi Sandalye?

Joseph Kosuth’un[1] 1965-1966 yılları arasında yaptığı işlerin bir toplamına “Bir ve Üç Sandalye” işi örnek verilebilir. İzleyici, ana çizgide 82 x 37,8 x 53 cm boyutlarında bir sandalye ile karşılaşır. Ana çizginin sol kısmında 91.5 x 61,1 cm boyutlarında sandalyenin fotoğrafı ve  ana çizginin sağ tarafında ise sandalyenin sözlükten alınmış bir tanımı yer almaktadır. Açılıp kapanabilen sandalye, ahşap bir materyalden ve sergi alanında, duvarın önünde sergilenmektedir ve sandalyenin fotoğrafı, tanımı bu duvarda asılı şekilde veriliyor. Yerleştirmenin yan yana yapılması ve yakın boyutların kullanılması ile anlam güçlendirilmesi yapılır. Nesnenin kendisi, tanımı ve görüntüsü birlikte verilmiştir. Sanatçı, görsel kavrama yoluyla dile, dilden kavrama doğru giden süreçleri yakından inceleyerek, genel bir sorgulama başlatmış ve izleyiciyi bu felsefi sürece dahil eder.

Bu oluşumda bir kavram tartışması ortaya çıkmaktadır. Sanat yapıtında kavramın yeri, “Sandalye nedir?” sorgulaması üzerinden bir tartışma olarak, kabul edilebilir. Burada üç farklı bölüm, tek bir gösterge[2] (gösterge, kendi dışında bir şeyi temsil eden ve bu temsil ettiği şeyin yerine geçebilecek durumda olan nesne, olgu ve her türlü biçim olarak açıklanabilir.) üzerinden verilmektedir. İzleyici ve yapıt etkileşimi açısından, gerçek sandalyenin hangisi olduğunun altı çizilir ve sandalyenin fotoğrafı, geçmişe dönük bir bağlantıya izleyiciyi götürür. Sandalye form olarak kendisi, bugün ile bağlantı kurarken, tanımı, geçmiş ve gelecek üzerinden bir şeyler anlatır. Bu çalışmanın, göstergebilim[3] bir bağlantısı olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum, somut ve soyut kavramların gösterge olarak kullanılması ile ortaya çıkar. Sanatçı, bu çalışmayı farklı malzemeler ile oluşturmuştur. Böylelikle malzemeden bağımsız bir durum da ortaya çıkar.

Kosuth’un çalışması, kavramları bir araya getirmesi açısından oldukça önemli. Burada görsel, sözlü ve nesnenin diline yönlendiren bir durumla karşılaşılır. Sanatçı üç farklı durum yoluyla, sandalye kavramını sorgulatmaktadır. İzleyiciyi, dil ve sanat arasında olan benzerlikler ile karşılaştırır. Kavramsal olması ve bunun sorgulanması, sunum üzerinden gerçekleşir. Bir düşünce üzerinden, kavram yönüne yaklaşıldığı görülür ve bu oluşum üzerinden anlam üretimi sorgulaması yapıldığı çok açıktır. Sanatın dil ile nasıl ilişkilendirildiği de üzerinde durulan başka bir durum. Burada sanatın sanat olma hali tartışılır ve kavram üzerinde yoğunlaşılır. Kosuth, dilin olmadığı bir durumda, sanatın da olmayacağından bahseder.[4] Görselliğin ötesinde düşünce merkez alınmıştır. Sanatçı, bu çağda sanat yapmak yerine, sanat felsefesi yapmanın daha mümkün olduğu üzerinde duruyor. 20. yüzyılın ikinci yarısında dilbilimsel felsefe üzerinden, bir grup çalışma oluşturmuştur. Sanatsal üretim sürecini sorgulamak için, Saussure ve dil alanında yaptığı çalışma, yapıtta dilin kullanımı üzerinden incelenebilir. Dilin ne ve nasıl bir oluşum olduğu sorgulaması Saussure tarafından da yapılmaktadır. Dil, kendi içinde, tutarlılıkla ele alınır ve nesne olarak temellendirme yapılır. Bu sanatsal üretim toplamında, Kosuth’un amaçladığı, dilin başlı başına bir gösterge olduğunun altını çizer. Yapıt kurulum açısından, bir gösterge sistemine işaret eder ve bu gösterge sistemine, sandalye fotoğrafı, sandalye sözcüğünün tanımı da sandalyeyi temsil eden imgeler olarak dahildir. Pano üzerinde bulunan sandalye tanımı, bir yapıta dönüşür. Bu durumda obje üzerinden imgeleştirme gerçekleşir. Dilsel bir kurulum söz konusu ve kavramlara dikkat edildiği çok açık. Yapıt, sanat tarihsel açıdan, dilbilimsel felsefe ile sanat varlığı sorgulamasının bir sonucu.

Joseph Kosuth’e göre, dil yoksa, sanat da yoktur. 1969 yılında yayımlanan “Felsefeden Sonra Sanat” isimli makalesinde sanatı Duchamp öncesi ve sonrası olarak gördüğünden bahsetmiştir. “Bir ve Üç Sandalye” yapıtında, sandalye, sandalye fotoğrafı ve sandalye tanımı üzerinden görsel algıdan dile, dilden kavrama uzanan zihinsel süreçlerin arkasındaki hareketleri incelemiştir.[5]

“Bir ve Üç Sandalye” yapıtı ile sanat kuramı tabanından çalışma isteği ile karşılaşılır. Yapıt kaynağını mantıksal bir oluşumdan alır.[6] Saussure "dilsel gösterge, bir şey ile bir ismi değil, bir kavram ile bir imgeyi birbirine bağlar" diye bahseder. Kosuth, temelde olan algısal imgeyi (sandalye) iki boyutlu karşılığı ile (fotoğraf) ve bu durumu görselleştirilen kavramla (kelime tanımı) birleştirerek bu tanımı dönüştürür. Burada fotoğraf zihinsel bir imge rolündedir ve tablonun içerisinde verilen kelime ise, gösteren rolünü oynar; burada yapılan tanımlama, sadece nesnenin kendisine, yani sandalyeye gönderme yapan gösterilene değil, genel olarak dilbilimsel yapının içinde olan evrensel gösterilene gönderme yapar.[7]

“Bir ve Üç Sandalye” isimli çalışması ile izleyiciyi üç ayrı alan üzerinden bir göstergeye yönlendirerek, hangi sandalyenin gerçek sandalye olduğunu sorgulatır. Yerleştirme konumlandırma açısından da incelendiğinde geçmiş, şimdi ve geleceğe bir işaret. Sanat yapıtının kaynağını mantıksal bir etkinlik toplamından alması, bu çalışma üzerinden okunabilir. Görselliğin yanında aslında düşüncenin öne çıkarıldığı kavramsal bir yaklaşım, “Bir ve Üç Sandalye” yapıtıyla da izleyiciye sorgulama alanı yaratır.  


[1] Joseph Kosuth (1945-) kavramsal sanatın önde olan isimlerinden biridir. Kosuth, Toledo Müzesi Tasarım Okulu, Cheveland Sanat Enstitüsü ve New York Görsel Sanat Okulu’nda sanat eğitimi, New York Yeni Sosyal Araştırmalar Okulu’nda antropoloji ve felsefe eğitimi almıştır. 1960’lardan itibaren oluşturduğu yapıtlarında düşünce, dil ve imge ilişkisi üzerine dikkat çekmiştir.

[2] Mehmet Rıfat, Göstergebilimin Abc’si, İstanbul: Say Yayınları, 2019, s. 11.

[3] A.g.e., s. 11.

[4] Ahu Antmen, 20.Yüzyıl Batı Sanatında Akımlar, İstanbul: Sel Yayınları, 2017, s. 195.

[5] A.g.e., s. 195.

[6] France Farago, Sanat, çev. Özcan Doğan, İstanbul: Doğu Batı Yayınları, 2011.

[7] Farago, a.g.e., s. 268-270.


Metnin Başındaki Görsel: "Bir Sandalye ve  Üç Sandalye", Joseph Kosuth, 1965 (The Museum of Modern Art).