HDP Kapatılma Davası, Alternatif Planlar ve Bir D(emokrasi) Planı

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 17 Mart 2021 tarihindeki İddianamesiyle (36321649/2021/1) Halkların Demokratik Partisi (HDP) hakkında kapatılma talebiyle dava açılması için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. O tarihlerde, “AKP’nin MHP’ye kongre hediyesi” olarak nitelendirilen bu iddianame, Anayasa Mahkemesi’nde Raportör Evren Altay tarafından hazırlanan rapor çerçevesinde ele alınmış ve "Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesine aykırı olarak düzenlenen [İddianamenin] aynı Kanun’un 174. maddesi uyarınca [Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iadesine] 31/3/2021 tarihinde [oybirliğiyle] karar veril[miştir.]”

Anayasa Mahkemesi’nin mart ayının son günü verilen bu kararının gerekçesi 15 Nisan 2021’de yazılarak Yargıtay’a gönderilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin dosya üzerindeki çalışmasının tamamlayarak talebini tekrarlamış, HDP’nin kapatılma talebi 21 Haziran 2021 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından oybirliğiyle kabul edilerek dava süreci başlamış, HDP’ye ön savunma için verilen 60 günlük süre bu tarihte işlemişti.

HDP’li hukukçular, söz konusu 60 günlük süre tamamlanmadan ek süre talebinde bulunmuşlar, bu talep de geçtiğimiz günlerde (02 Eylül 2021) kabul edilmiş, savunma için partiye tanınan toplam süre, 90 güne uzatılmıştır. Bundan sonraki süreçte parti, kendisine tanınan süre içerisinde ön savunmasını yapacak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı esas hakkındaki görüşünü sunacak, peşinden, Anayasa Mahkemesince belirlenecek tarihlerde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Şahin sözlü açıklama, HDP yetkilileri de sözlü savunma yapacak, Anayasa Mahkemesi’nce tayin edilecek raportör raporunu hazırlayarak Anayasa Mahkemesi’ne sunacak, Mahkeme bir karar günü belirleyerek nitelikli çoğunlukla (üçte iki) kapatma kararını kabul ya da reddedecektir.

HDP’nin A,B ve C Planları

Dava ile ilgili hukukî safahat aşağı yukarı yukarıda özetlediğim şekildedir. Hukuku biraz kenara çekip, bu hukuku (kapatma davasını) şekillendiren siyasî iklime odaklandığımızda, kapatma davasının yaklaşan seçimlerle, bu seçimlerde Millet İttifakı ve HDP arasındaki örtük ittifakı iyiden iyiye zora sokmakla alakalı olduğunu görmekte zorlanmayız.

AKP-MHP koalisyonu elindeki kozu masaya sürdü ve kapatma davası açıldı; muhtemeldir ki dava HDP’nin kapatılması ile sonuçlanacaktır: Hukuk öyle istediği için değil, MHP öyle istediği, AKP de ortağının bu isteğine karşı çıkamayacak kadar zor durumda olduğu, Millet İttifakı’nı zorlamanın HDP’yi bu ittifakın dışında tutmaktan başka bir yolu kalmadığı için HDP kapatılacaktır.

HDP yetkilileri A, B ve C planlarının da hazır olduğunu ifade ettiler. A planı tartışma yok ki, partinin kapatılmasını engellemek yönündeki tüm legal imkanları seferber etmek etrafında şekillenecektir. Bunun Anayasa Mahkemesi üyelerini ne kadar etkileyeceği bilinmez; lakin görünen köy de kılavuz istemez. MHP’nin ısrarı, AKP’nin kıyağı ile açılan davanın, “hukukun üstünlüğü” ilkesi ile karara bağlanacağını ummak çok fazla iyimser olmayı gerektiriyor. Bu nedenle A planının, yani partinin kapatılmaması için verilecek hukukî mücadelenin, HDP için bir prestij mücadelesi olduğunu ama nihayetinde başarıya ulaşma ihtimali en düşük planın da A planı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Eş Genel Başkan Mithat Sancar’ın “bu davanın savcısının AKP-MHP, avukatlarının da tüm Kürt halkı” olduğu yönündeki açıklamaları da partinin kapatılma sürecini bir prestij mücadelesine dönüştüreceğinin işareti olarak okunabilir.

HDP, B planının, partiyi oluşturan bileşenlerden birinin[1] tüzel kişiliği altında seçimlere girmek olacağını açıkladı. Hatırlanacağı gibi HDP’yi doğuran Halkların Demokratik Kongresi 15 Ekim 2011 tarihinde kurulmuş, Eş Sözcülüğe Sabahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü seçilmişti. Halkların Demokratik Partisi ise bundan tam bir yıl sonra (15 Ekim 2012) kuruluş dilekçesini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na vermişti.

Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) 2 Nisan 2021 Tarih, 167 Sayılı Karar’ında belirtilen listeye göre, HDP’yi oluşturan siyasî partilerden hiçbirinin bugün itibariyle seçimlere girme hakkı bulunmamaktadır. [2] YSK bu kararı Gelecek Partisi Seçim ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Balkan Yardımcısı Ayhan Sefer Üstün ve Gelecek Partisi vekili Av. Ali Aydın’ın YSK’ya gönderdikleri 30/03/2021 tarihli dilekçeleri üzerine almıştır. Gelecek Partisi yetkilileri, partilerinin yapmış olduğu ilçe kongrelerin kayıtlarının Yargıtay veri tabanında tam olarak görülmediği için YSK’nın 24/03/2021 tarih ve 2021/129 Sayılı Karar’ında Güney Beldesi Belediye Başkanlığı ve Belediye Meclis Üyeliği Seçimine katılabilecek siyasî partiler arasında partilerinin yer almadığını belirterek, seçimlere katılma hakkı bulunan partiler arasına Gelecek Partisi’nin de dahil edilmesi talebinde bulunurlar. YSK ise 2 Nisan tarihinde bu konu ile ilgili bir karar alarak, Gelecek Partisi’nin yeterli şartları tamamlamadığını belirtir; ayrıca aynı kararda 2 Nisan 2021 itibariyle seçimlere katılma yeterliliğine sahip partileri de listeler.

Elbette 2 Nisan 2021 tarihli liste değişebilir, bu tarihte seçimlere katılma hakkına sahip olmayan HDP bileşenleri içinde yer alan bir siyasî parti de müstakbel erken seçimlere katılma şartlarını haiz hale gelebilir. Ancak unutmamak gerekiyor ki bu plan -B planı- da HDP’nin kapatılması sonrasında parti tabanının yönlendirileceği HDP bileşeni siyasî partinin seçimlere katılma hakkı elde edeceği tarih ile olası erken seçim tarihi arasında, yasanın izin verdiği kadar sürenin olması durumunda geçerli olabilecek bir plandır. Şöyle ki; 2820 Sayılı Siyasî Partiler Kanunu’nun, 36. Maddesi (Yeniden Düzenleme: 31/3/1988 - 3420/4. md.) “Siyasî partilerin seçimlere katılabilmesi için illerin en az yarısında oy verme gününden en az altı ay evvel teşkilat kurmuş ve büyük kongrelerini yapmış olmasını şart koşmaktadır.” Dolayısıyla, partinin kapatılması ve örgütün yeni bir HDP bileşeni partiye yönlendirilmesi ve o partinin yasanın gerektirdiği sayıdaki il ilçe örgütlenmelerini tamamlayarak kongrelerini yapması ve büyük kongresini düzenlemesi ile olası seçim kararı arasında 6 aydan kısa bir süre kalırsa o partinin o seçimlere katılmasına da izin verilmemektedir.

B planı bu açıdan hayli zor görünse de SPK 36. Maddenin devamı B planına yeni bir imkân tanımaktadır. Nitekim söz konusu yasa maddesi parlamentoda grubu bulunan partilerin de seçimlere katılabileceğini hükme bağlamaktadır.

C Planı, partinin müstakbel erken seçime bağımsız adaylarla katılması olarak açıklandı -ki aslında bu, “Partinin bir C planı yoktur” demenin bir başka ifadesidir. Ancak partinin bağımsız adaylarla seçimlere girmesi müstakbel erken seçimler sonrası ortaya çıkabilecek siyasal konjonktür üzerinde hayli önemli bir etkiye sahip olacaktır.

İlk olarak, CHP Milletvekili ve Anayasa Hukuku hocası Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun Mukavemet TV’deki Anayasa Tartışmaları programında (28 Temmuz 2021) da ifade ettiği ilk müstakbel erken genel seçimler sonrasında ortaya çıkabilecek alternatiflere bir göz atalım. Kaboğlu Hoca ilk alternatif olarak Cumhurbaşkanı’nın Millet Partisi’nden seçildiği ve ittifakın TBMM’de Anayasayı değiştirebilecek nitelikli çoğunluğa sahip olabileceği durumu tartışmaktadır. Bu alternatif şimdiki muhalefet için mutlak bir zafer Cumhur İttifakı için bir hezimettir. Bu alternatif aynı zamanda, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin tarihe karışacağı, parlamenter sistem tartışmalarının kuvveden fiile geçebileceği, toplumda giderek artan otoriter eğilimlerin yerlerini demokratik talep ve beklentilere bırakacağı bir alternatiftir. İkinci alternatif, Erdoğan’ın üçüncü defa cumhurbaşkanı seçileceği Cumhur İttifakı’nın anayasayı değiştirebileceği nitelikli çoğunluğa sahip olacağı bir durumdur. Bu durum, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kalıcı hale geleceği, Seçimli Otoriter Rejimler adı verilen sistemin kalıcı hale gelerek Erdoğan’a hayat-boyu-iktidar kapılarının açılacağı ve tüm bunlar için gerekli anayasa değişikliklerinin de kolayca yapılabileceği bir alternatifi işaret etmektedir.

İbrahim Kaboğlu, bir üçüncü alternatifin olduğunu ve bu alternatifin kuvveden fiile geçiş ihtimalinin de yabana atılmaması gerektiğini ifade etmektedir. Bu alternatif, Cumhurbaşkanı'nın Millet İttifakı’ndan seçilmesine karşın, Millet İttifakı’nın anayasa reformları yapabilecek parlamento gücüne erişmemesi durumudur. Böylesi bir durumda Erdoğan iktidardan uzaklaşsa da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi modelinin devam edeceği, parlamenter sisteme dönüşün zor, sancılı, belki de uzun bir süre imkânsız olacağı yeni bir döneme kapı aralayacaktır.

HDP’nin C planı -bağımsız adaylarla seçimlere girmek- en çok da bu son alternatifin elini güçlendirecek bir plan olarak değerlendirilebilir. Seçimler Erdoğan’ın iktidardan indirildiği ama Erdoağan’ın otoriteryenizmini de besleyen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yürürlükte kaldığı bir yapının doğmasına zemin hazırlayacaktır.

Bir D Planı; Neden Olmasın ?

HDP’ye açılan kapatılma davasını Selahattin Demirtaş’ın tutuklama sürecinden ayrı düşünmemek gerekiyor. Her ikisinde de siyasî gerekçeler hukukî gerekçelerin önünde yer alıyor; her ikisinde de hukukî gerekçeler siyasî gerekçelere kurban ediliyor.

Tüm bu sorunlara kökten çözüm üretecek bir D planı, bir (D)emokrasi planı neden olmasın, neden böyle bir plan tahayyül edilemesin? Cumhuriyet tarihi boyunca partilerin siyasî saiklerle feshedilmelerinin hiçbir soruna değil uzun dönemli, kısa dönemli bir çözüm üretmekten bile aciz olduklarını görebilmek için kaç partinin daha kapatılması gerekiyor ya da kaç kişinin daha cezaevinde yatması?

D Planı’nın yürürlüğe konabilmesi için atılması gereken ilk adım HDP’nin kapatılması sorununun “HDP’nin” kapatılması sorunu olmayıp, HDP’nin “kapatılması” sorunu olduğunun altını çizmek olacaktır; tıpkı Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunun da “Demirtaş”ın tutukluluğundan çok, Demirtaş’ın “tutukluluğu” sorunu olması gibi.  Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın 1925’te kapatılışından, 2008’de AKP’ye açılan kapatma davasına, bugün HDP’ye açılan davaya, sorunun bizzat kapatma mantığının kendisinde olduğunu görmek zorundayız.

D planının ikinci adımı “HDP’yi savunmak” ile “teröre destek vermek”in aynı şeyler olmadıklarının altını çizmek olacaktır: Siyasal şiddet ne savunulacak ne hoş görülecek ne de görmezden gelinecek bir husustur. Ancak, siyasal şiddetle karşı çıkmak, legal siyaset imkanlarının tıkanmasına yol açıyorsa bu noktada bir sorun yaşadığımızı da kabul etmemiz gerekiyor. Legal siyaset imkanlarının tıkanmasının siyasal şiddeti meşru hale getiren en önemli hususlardan biri olduğunu da artık görmezden gelemeyiz. Her demokrasi talebi HDP’yi savunmak, her HDP savunusu da teröre destek olarak kodlanır kodlanmaz, her demokrasi talebi de teröre destek haline gelmekte ve yasadışılaşmaktadır. Bu, daha fazla demokrasi isteyenleri, “terörist”/öteki”leştirmenin kapılarını açmakta, daha fazla demokrasi isteyenlerin derdest edilerek sistem dışına atılmalarının popüler gerekçesini oluşturmaktadır.

Aslına bakarsanız elimizde bir tek plan var o da D planı. Türkiye bir D planını, bir Demokrasi Planı’nı siyasî gündeme sokamadığı içindir ki sürekli olarak ilk üç planı tartışmak zorunda kalmaktadır. Kabul edelim, HDP’nin A, B ve C planları da aynı minvaldeki planlardır. Hangisi izlenirse izlensin D Planı’nı hayata geçirmedikçe periyodik olarak yine bu planları tartışmak zorunda kalacağız.


[1] Halkların Demokratik Kongresi’nde bir araya gelerek HDP’yi oluşturan siyasî parti, dernek, vakıf ve çevreler şu şekildedir 78’liler Girişimi, Avrupa Süryaniler Birliği (ESU)-Türkiye, Bil. Eğt. Est. San. Arş. Vak. (BEKSAV), Çağrı Dergisi, Demokratik Alevi Derneği (DAD), Demokratik Bölgeler Partisi (DPB), Demokratik Çerkes Kongresi Girişimi, Demokratik İslam Kongresi (DİK), Demokratik Pomak Hareketi, Demokratik Toplum Kongresi (DTK), Devrimci Dostluk Kültür Derneği, Devrimci Parti, Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Doğu-Güneydoğu Dernekleri Federasyonu, Emek, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP), Halkların Köprüsü, Hevi LGBTİ+, İşçi Sözü, İşçilerin Sesi, Jıneps Gazetesi, Kaldıraç, Kaos GL, Kızıl Dayanışma, Kömün Dergisi, Limter İş, Munzur Çevre Derneği, Nor Zartonk, Özgürlüklük İçin Hukukçular Derneği, Partizan, Politika Gazetesi, Sosyalist Dayanışma Platformu (SODAP), Sosyalist Meclisler Fedarasyonu (SMF), Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), Teori Ve Politika, Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP), Yeşiller Ve Sol Gelecek Partisi (YSGP). BKZ.: https://www.halklarindemokratikkongresi.net/hdk/bilesenler/497

[2] Yüksek Seçim Kurulu bu ara seçimlere katılma hakkı olan partileri şu şekilde sıralamıştır: Adalet ve Kalkınma Partisi, b) Anavatan Partisi, c) Bağımsız Türkiye Partisi, g) Büyük Birlik Partisi, d) Cumhuriyet Halk Partisi, e) Demokrasi ve Atılım Partisi f) Demokrat Parti, g) Demokratik Sol Parti, g) Genç Parti, h) Halkların Demokratik Partisi, i) Hür Dava Partisi, i) İyi Parti, j) Milliyetçi Hareket Partisi, k) Muhafazakar Yükseliş Partisi, l) Saadet Partisi, m) Sol Parti, n) Türkiye Komünist Partisi, o) Vatan Partisi, ö) Yeniden Refah Partisi