Avrasyacı teorinin güdümünde Putin'in savaşı

Rusya devlet başkanı Vladimir Putin'in Ukrayna'ya yönelik kanlı saldırısı birinci ayını doldurdu. Bugün Rusya apartmanlara yağmur gibi yağan roketler ve canını kurtarmak için kaçan ailelerle dünyaya yüzünü gösteriyor. Peki Rusya'yı böyle meşum bir adım atmaya ve fiilen bir parya devlet olma tercihine ne sevk etmiş olabilir?

İşgali anlama çabaları genel olarak iki düşünce ekolü içinde toplanıyor. Birinci ekol, Putin'in kendisine odaklanıyor – Putin'in zihinsel durumuna, tarih anlayışına ya da KGB geçmişine. İkincisi ise, çatışmanın altında yatan sebep olarak Rusya dışındaki gelişmelere, SSCB'nin 1991'de çökmesinin ardından NATO'nun doğuya genişlemesine dikkat çekiyor.

Ancak Ukrayna'daki savaşı anlamak için Batılı liderlerin siyasi projeleri ve Putin'in ruh halini incelemekten öteye geçmeliyiz. Putin'in açıklamalarının harareti ve içeriği ne tamamen yeni ne de sadece ona özgü. Rusya'da 1990'lardan bu yana Ukrayna ve diğer post-Sovyetik devletleri kıta-aşırı bir süpergüç bünyesinde yeniden birleştirme planları ısıtılıyor. Yeniden canlandırılmış bir Avrasya imparatorluğu teorisi Putin'in her hamlesini belirliyor.

Sovyetler Birliği'nin çöküşü devasa bir komünist imparatorluktaki özel statülerinden mahrum kalan Rusya'daki elitlerde bir şaşkınlık ve yön kaybına yol açtı. Şimdi ne yapılacaktı? Bazıları için cevap basitti: kapitalist yoldan para kazanmak. 1991'den sonraki vahşi yıllarda birçok kişi onlara göz yuman rejimle işbirliği halinde devasa servetler biriktirdi. Ama emelleri ve arzuları Sovyetler Birliği'nde belirlenmiş olan bazıları için zenginlik ve canlı bir tüketim ekonomisi yeterli değildi. Post-emperyal egolar Rusya'nın uğradığı statü ve önem kaybını derinden ve acı biçimde hissetmişti.

En cazip kavramlardan biri Avrasyacılık'tı. Rus İmparatorluğu'nun 1917'de çökmesinden sonra ortaya çıkan bu fikir Rusya'yı; Türk, Slav, Moğol ve Asya kökenli öteki halklar arasındaki kültürel alışverişlerden müteşekkil derin bir tarihin meydana getirdiği Avrasyalı bir siyasi topluluk olarak görüyordu. Avrasyacılık kavramını geliştiren çok sayıdaki göçmen Rus entelektüelden biri olan dilbilimci Nikolay Trubetskoy, 1920'de Batı kolonyalizmi ve Avrupa-merkezciliğe keskin bir eleştiri yönelttiği "Avrupa ve İnsanlık"ı yayımladı. Trubetskoy, Rus entelektüellerini Avrupa saplantısından vazgeçmeye ve tüm kıtaya yayılacak bir büyük Rus-Avrasya devleti kurmak üzere "Cengiz Han'ın mirası"na yaslanmaya çağırıyordu.

Trubetskoy'un Avrasyacılığı, -Batı'dan ithal bir zararlı düşünce olarak görülen "komünizm"siz- bir emperyal diriliş reçetesiydi. Trubetskoy, yeniden canlandırılacak Rus Ortodoksluğu'nun bütün Avrasya'yı -bu devasa coğrafyadaki başka birçok dine yeterli saygı ve özeni göstererek- birleştirebileceğini vurguluyordu.

Sovyetler Birliği'nde uzun yıllar boyunca bastırılan Avrasyacılık yeraltında varolmaya devam etti ve 1980'lerin Perestroyka döneminde Rus halkının bilincine yeniden çıktı. Sovyet hapishaneleri ve çalışma kamplarında 13 yıl geçirmiş ekzantrik bir coğrafyacı olan Lev Gumilyov, 1980'lerde Avrasyacılığın meşhur gurusu olarak sahneye çıktı. Gumilyov, etnik çeşitliliğin dünya tarihinin itici gücü olduğunu vurguluyordu. Onun "etno-genesis" anlayışına göre bir etnik grup karizmatik bir liderin etkisiyle bir "süper-etnos"a dönüşebilir ve genişleyen öteki etnik birimlerle çatışa çatışa devasa bir coğrafyaya yayılabilirdi.

Gumilyov'un teorileri 1990'ların kaotik ortamında birçok insanın dikkatini çekse de Avrasyacılık esasen kendinden menkul filozof Aleksandr Dugin'in geliştirdiği bir varyantla Rus iktidarının kan dolaşımına girdi. Dugin'in 1997'de yayımlanan 600 sayfalık kitabı "Jeopolitiğin Temelleri: Rusya'nın Jeopolitik Geleceği"yle Avrasyacılık, strateji uzmanlarının siyasi tahayyülünün merkezine yerleşti.

Dugin'in Avrasyacılığı mevcut koşullara uyarlamasıyla birlikte Rusya yeni bir rakibe kavuştu – artık yalnız Avrupa değil ABD'nin liderlik ettiği "Atlantik" dünyası da rakipti. Ve Dugin'in Avrasyacılığı anti-emperyal değil aksine emperyaldi: Rusya daima bir imparatorluk, Rus halkı daima bir emperyal halk olmuştu; Rusya 1990'larda felce uğratılmış ve "ebedi düşmana" satılmış olabilirdi ama küresel savaşın bir sonraki evresinde dirilip bir "dünya imparatorluğu"na dönüşme imkânı elindeydi. Dugin, medeniyet planında ise Doğu Ortodoksluğu'yla Rus imparatorluğu arasındaki köklü bağlantıyı vurguluyordu. Ortodoksluğun Batı Hıristiyanlığı ve Batı dekadansına karşı savaşımı yaklaşan jeopolitik savaşta cepheye sürülebilirdi.

Avrasyacı jeopolitik, Rus Ortodoksluğu, geleneksel değerler… bunlar Putin'in liderliğinde Rusya'nın imajını şekillendiren hedefler. Peki Ukrayna bu emperyal dirilişin neresinde yer alıyor? Doğrusu Ukrayna, başından beri bir engel olarak görüldü. 1927'de yazdığı "Ukrayna Sorunu Üzerine" makalesinde Trubetzkoy, Ukrayna kültürünün "bütün bir Rus kültürünün bireyselleşmesi" olduğunu ve Ukraynalılarla Belarusların ortak bir Ortodoks inancı etrafında Ruslarla birleşmesi gerektiğini savunmuştur. Dugin ise 1997'de yayımlanan kitabında meramını daha doğrudan ifade etmiştir: "Ukrayna Avrasya'nın tamamına yönelik büyük bir tehdit"tir. Karadeniz'in kuzey kıyılarının askeri ve siyasi açıdan kontrol altına alınması Rus jeopolitiğinin "zorunlu bir koşulu"dur. Ukrayna, "Rus merkezî devletinin salt idari bir bölümü haline getirilmelidir."

Putin, bu mesajı yürekten benimsemiş bir lider. 2013'te Avrasya'nın "Batı tipi aşırı liberalizm"e karşı Rusya'nın "genetik kodu"nun ve Rusya'ya bağlı birçok halkın korunduğu bir "temel jeopolitik bölge" olduğunu açıkladı. Geçen yıl Temmuz ayında "Ruslar ve Ukraynalıların tek halk olduğunu" ilan etti ve işgalden önceki öfkeli konuşmasında Ukrayna'yı Ortodoks Kilisesi'nin saldırı altında olduğu ve NATO'nun Rusya'ya saldırmaya hazırlandığı, "kukla rejimle yönetilen bir koloni" olarak tanımladı.

Bütün bu tutumlar -Batı'nın saldırganlığına dair şikâyetler, bireysel hakların yozlaşmışlığına karşı geleneksel değerlerin övülmesi, Rusya'nın Avrasya'yı birleştirme ve Ukrayna'yı kendine tabi kılma görevine yönelik vurgular- post-emperyal bir kırgınlık ve kızgınlık kazanında kaynatıldıktan sonra şimdi Putin'in dünya görüşüyle birlikte acımasız bir savaşa can suyu oluyorlar.

Amaç gayet açık: Bir imparatorluk kurmak.

İngilizceden çeviren: Barış Özkul


Bu makale New York Times'ın ve yazarın izniyle aslından kısmen çevrilmiştir – yazının aslı için bkz. https://www.nytimes.com/2022/03/22/opinion/russia-ukraine-putin-eurasianism.html?searchResultPosition=1