Osman Kavala Cezaevindeyken, Hepimiz Parmaklıklar Ardındayız

Arkadaşım Osman Kavala, ömrünün geri kalanını hapiste geçirmeye mahkûm edildi. Neden peki? Farklı inanç ve geçmişe sahip insanlar arasında, demokrasinin ve barışçıl ilişkilerin gelişmesine çabaladığı için. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Osman’ı ‘’olduğu gibi’’; yani Türkiye sivil toplumunun seçkin bir temsilcisi ve kendi despotizminin reddi olarak görüyor. Tam da bu nedenle, artan uluslararası tepkiye rağmen, Osman’ın cezalandırılmasında ısrar ediyor.

Osman’ın ‘’davası’’ hakkında yazmayacağım. Başka yerlerde zaten bu davayla alakalı bolca haber var ki umarım, Erdoğan görevden ayrılana ve Osman serbest kalana kadar bu haberler durmaksızın devam eder. Dört buçuk yıl önce ilk kez hapse atıldığında, yerine daha da saçma suçlamalar gelecek olan o zamanki mevcut suçlamalara itiraz etmiştim. Diğerleriyle birlikte, bu skandalı bilgisayar ekranlarımıza taşımış; Nigel Osborne tarafından bestelenen Lockdown Opera’nın oluşturulmasına yardımcı olup, Osman’ın derin hümanizmasını müzikle buluşturmuştuk.

Hepimiz, fizikî varlıklarız. Kapı arkanızdan çarpıldığında ve artık, Osman’a yapıldığı gibi hücrenize kapatıldığınızda, hapiste olmakla özgür olmak arasındaki farklılığı deneyimleyebilirsiniz.  

Fakat aynı zamanda biz, fizikî varlıklarımızdan daha fazlasıyız. Kolayca kapana kıstırılamayacak bir yaşam gücümüz ve yaşama sevgimiz var.

Arkadaşları, avukatları aracılığıyla Osman’a yazabiliyorlar. Geçenlerde ona bir mektup yerine, openDemocracy’de ve The Nation’da Ukrayna üzerine yazdığım, ‘’Putin’den Sonra’’ başlıklı makalemi gönderdim. O da bana, ‘’Putin yenilmeli!’’ diye karşılık verdi fakat makalemde Ukraynalıları silahlandırmayı öne sürüşüme karşıt olarak, o “sistematik yaptırımların” işe yarayacağını öne sürüyordu.

Bu vesileyle, 1980’lerden beri onunla yaptığım tartışmalar, aynı özen ve aklı başında tartışma düsturu ile yeniden canlanmış oldu. Fizikî özgürlüğünü yitirmesine rağmen Osman ruhu özgür ve ilkelerine göre hareket eden biridir.    

Bununla birlikte, burada, İngiltere’de özgür olmama rağmen, bir parçam hapiste.

Sadece arkadaşım sebepsiz yere küçük bir hücrede kilitli olduğu için değil. Aynı zamanda başkaları da aynı durumda oldukları için.

Özellikle, İngiltere’nin Belmarsh hapishanesinde hücre hapsinde tutulan Julian Assange’ı düşünüyorum; sınırdışı edilme ve ırkçı hapsetme sisteminden mustarip iki milyona katılmak üzere ABD’de hapse atılmayla karşı karşıya.

Özellikle, Putin’in cesur rakibi Alexei Navalny’nin avukatı aracılığıyla attığı, ‘’çılgın çar’’ın Ukrayna’yı işgalini kınadığı tweeti düşünüyorum.

Özellikle, Belarus’taki, demokratik muhalefetin diğer temsilcileriyle birlikte işkence gören ve korkunç koşullarda hapsedilen Maria Kalesnikava ve Sergei Tikhanovsky’yi düşünüyorum.

Ülkeleri için özgürlük arayan, İsrail hapishanelerindeki 4.600 Filistinli siyasi tutuklunun öfkesiyle düşünüyorum.

Sözde Çin Halk Cumhuriyeti tarafından hapsedilen bütün Uygurluların umutsuzluğu ile düşünüyorum.

Ve Erdoğan’ın Türk hapishanelerinde, Osman Kavala’dan daha az tanınan diğerlerini düşünüyorum.

Özgürlük, son derece kişisel. Yine de bu bencil bir deneyim değil. Başkaları özgür olmadan kişisel özgürlüğün hiçbir anlamı olmaz; bize yakın olanlar, dostlarımız ve özgürlükleri için savaşan daha uzaktakiler, bizim özgürlüğümüzü güvence altına alırlar.

Bu yüzden, herhangi bir yerde haksız yere birileri hapse atılırken, hepimizden bir parça parmaklıklar ardında.


Bu yazı openDemocracy'den alınmıştır.

Çeviren: Gözde Yılmaz