Kader Diyemezsin Sen Kendin Ettin

Kader diyemezsin, sen kendin ettin…

Yalvarışın çok geç, beni kaybettin…

Şimdi gözlerimde boş bir anısın

Sen gerçek aşkımın sahte yanısın

Sana değil tanrım bana acısın

Bu kötü günlere sen sebep oldun

Bergen

Depremden sonraki günlerde Kahramanmaraş Pazarcık’ı ziyaret eden Erdoğan “Bunlar kader planının içerisinde olan şeyler” [1] dedi. Geçtiğimiz yıl ekim ayında Amasra’da meydana gelen deprem kazasında da benzer minvalde sözler sarf etmişti. Muhalif siyasîler Erdoğan’ı eleştirdiler. “Depremin merkezi Pazarcık'tır ama büyük felaketin merkezi Beştepe’dir.” diyerek tepki gösteren Akşener, Erdoğan’ın sözlerini “şuursuzluk” [2] olarak tanımladı. Kılıçdaroğlu da yayınladığı videoda tepkisini, AFAD’ın raporunu göstererek “Nasıl susayım, kader planı mı diyeyim!” diyerek gösterdi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş “bile” “Bir deprem olduğu zaman yıkılmayacak sağlamlıkta o evlerin yapılması bir kulluk vazifesidir." [3] şeklinde açıklama yaptı.

İktidar, Kader, Kudret ve Takdir

İktidar da kader kelime/kavramı da ortak kökten, “kdr” kökünden türemişler. Kader’in “ölçme”, “biçme”, “değer verme” anlamları yanında “(ilâhî) kudret” ve “alınyazısı” anlamları da var. Kubbealtı Lügati bir kavram olarak kaderi “Allah tarafından ezelde tâyin ve tespit edilmiş hükümlerin bütünü, alın yazısı” olarak tanımlıyor. İktidar da aynı kökten tevarüs etmiş; kudretli olma, gücü yeter olma anlamında. İktidarı “kâdir” olan olarak, “kudret”li, “takdir” edilen olarak tanımlasak yeridir. Kudret ve takdir de aynı aileden (kdr kökünden) türeyen kelimeler. Velhasıl-ı kelam, muktedir -iktidara sahip- olmak, kâdir, takdir edilmek ve kudretli olmak birbirlerinden ayrılmaları zor kavramlar; tabii bu geçtiğimiz haftalardaki depreme kadar böyleydi: Artık takdir edersiniz ki kudretli olmayanların iktidar, iktidarların muktedir olmadıkları; kudretsiz muktedirlerin takdir görebilmek için kaderlerini başka kapılarda aradıkları bir politik iklimi teneffüs etmekteyiz.

Yusuf Şevki Yavuz, İslam Ansiklopedisi’ndeki Kader başlıklı makalesinde “Allah’ın yaratıklarına ilişkin planını ve tabiatın işleyişini gerçekleştirmesini ifade etmek üzere literatürde kader ve kazâ kelimeleri[nin]” kullanıldığını belirtiyor. Sözlüklerde “gücü yetmek”, “planlamak”, “ölçü ile yapmak”, “bir şeyin şeklini ve niteliğini belirlemek”, “kıymetini bilmek”, “rızkını daraltmak” gibi mânâlara gelen kader, “Allah’ın bütün nesne ve olayları ezelî ilmiyle bilip belirlemesi” diye tarif edilmekte. “Hükmetmek”, “muhkem ve sağlam yapmak”, “emretmek”, “yerine getirmek” anlamlarındaki kazâ ise “Allah’ın nesne ve olaylara ilişkin ezelî planını gerçekleştirmesi şeklinde tanımlanıyor yukarıda zikrettiğim makalede. Yavuz, Selefiyye âlimleriyle Mâtürîdî ve Şiî kelâmcılarının ekseriyetinin bu tanımları benimsediğinin de altını çizmekte ve devamen “Eş‘arî kelâmcılarının çoğunluğuyla İslâm filozofları[nın] sözü edilen tanımları tersine çevirerek kazâya kader, kadere de kazâ anlamını yüklemiş” olduklarını da not etmekte. Buna göre “…kazâ Allah’ın ezelî hükmü, yani bütün nesne ve olayların levh-i mahfûzda veya küllî akılda topluca var olması, kader ise bütün nesne ve olayların kazâya uygun olarak yaratılması ve dış âlemde gerçeklik kazanmasıdır.”

Ne ilginç, kader ve iktidar kavram olarak bu kadar iç içeyken muktedirler, geçtiğimiz hafta yaşadığımız depremi bir “alınyazısı”na, bir “kadere”, “kör talihe”, “kahpe feleğin oyununa” indirgeyerek kendi sorumluluklarını örtbas etme peşindeler.

Erdoğan’ın “Kader Planı” çıkışının, Devlet Bahçeli’nin “Bu büyük felaket mucizelerle anlam kılınmış, içinde sır olan bir olay gibi geliyor bana” sözlerinden ayrı düşünülmemesi gerektiğini de not etmek isterim. Erdoğan-Bahçeli ikilisi depremi bir alınyazısına, kadere, kör-talihe…daha da olmadı mı Boğaz’da demirleyen ABD gemisine -ki Bahçeli’nin içinde sır taşıyan olayı da buymuş [4]- havale ederek iktidarlarının sorumluluğunu havaya karıştırma niyetindeler gibi. Ne diyeyim, Erdoğan-Bahçeli ikilisinin bu açıklamaları, “bir oyun ile anlamlı kılınmış, içinde oy kaygısı olan bir olay gibi geliyor bana” da ya da kader değilse de bir Seçim Planı’ymış gibi geliyor. Bir “Kader Planı” varsa eğer, o plan “artık kudreti olmayan muktedirlerin, iktidarlarının kaderini değiştirme” planıdır. Bu da bir “Kader Planı”dır ama “Mustakbel Seçimin Kader Planı”

Kader ve “Dini Maskaraya” Çevirenler

Mehmet Akif Ersoy Sahafat’ının dördüncü kitabı olan Fatih Kürsüsünde’yi Balkan Savaşları sırasında yazar, Kitap ilk olarak da Sebilürreşad’da (27 Haziran 1913 - 10 Temmuz 1914) yayınlanır; akabinde kitap olarak basılır. Erdoğan’ın depremi Kader Planı olarak anan sözlerinden sonra birçok yerde atıf yapılan Vaiz Kürsüde ise mesnevî tarzında yazılan bu 1692 satırlık manzum eserin iki alt bölümünden sonuncusudur. Ersoy burada Erdoğan-Bahçelivâri bir kader anlayışını yerden yere vurur:

"Kadermiş!" Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru:

Belânı istedin, Allah da verdi... doğrusu bu.

Talep nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar,

Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?

"Çalış!" dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,

Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!

Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,

Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya

Fatalizm, Kader Planı ve Maskaralık

Fatalizm, “yazgıcılık”, “kadercilik” olarak Türkçe’de ifade edilen, kökleri Stoacılığa kadar götürülebilen bir felsefi düşünce. Kabaca, insan(lar)ın yaşam(lar)ındaki her şeyin, onları çevreleyip kapsayan bir üst/aşkın (trancendental) irade tarafından kaçınılmaz olarak belirlendiğini savunan bir düşünce. Düşünce tarihinde fatalizm, bizi her zaman bir (evrende ana ilke olarak) “tanrı”ya bir “fatum” (tanrı kelamı) düşüncesine götürmez; lakin genellikle de yolumuzu oraya doğru sürükler. Felsefi tartışmalarda determinizmle birlikte ele anılagelir. Herman Melville’in “ünlü filozofu” (!) Babbalanja’nın tanımıyla fatalizm “…belirli olaylarla ilgili cennetin açık ve geri alınamaz buyruklarını varsayar. Oysa zorunluluk, tüm olayların doğal olarak bağlantılı olduğunu ve kaçınılmaz olarak, her ne kadar Tanrı'nın ebedî izin vermesiyle olsa da, ilâhî bir müdahale olmaksızın birbirini takip ettiğini savunur.”[5]

Fatalizme “modern”(!) bir tanım getirmek gerekirse toplumsal ya da doğal olayları bir ilâhî iradenin planı -bir Kader Planı- olarak gösteren ya da benzer şekilde toplumsal ya da doğal olayları “mucizelerle anlam kılınmış, içinde sır olan olaylar dizgesi” olarak tanımlayan “Türk mütefekkir ve siyaset adamlarının”(!) tanımlarını vermek mümkündür. İslâmcı düşüncenin önde gelen temsilcilerinden Ersoy’un şiirinde eleştirdiği ve İslâm’ı maskaraya çevirdiğini söylediği “kader(cilik)” ise İslâm’ın kader anlayışı değil, tam da böylesi bir fatalizm, bir “körtalihcilik”, bir “kahpefelekçilik” düşüncesidir.

“Kader Planı tarzı bir fatalizm dini maskaraya çevirir mi, çevirmez mi?”, “Ersoy’un İslâmî kader anlayışı ile kör bir fatalizm arasında çizdiği müstehzi çizgi doğru mudur, değil midir?” bir şey söylemek -benim açımdan- zor olsa da bilimin gerçekleşeceğini bıkmadan usanmadan söylediği bir depremi Tanrı’nın ilahî plan dizgesine havale etmenin, depremi sırlar âleminden zuhur eden gizemli bir olaya indirgemenin siyaset kurumunu maskaraya çevireceğini söylemek zor olmayacaktır.


[1] Birgün (Haber), “Erdoğan bu kez deprem için söyledi: Bunlar kader planının içerisinde olan şeyler” Birgün, 08.02.2023 https://www.birgun.net/haber/erdogan-bu-kez-deprem-icin-soyledi-bunlar-kader-planinin-icerisinde-olan-seyler-420668

[2] Gazete Duvar, 22.02.2022, https://www.gazeteduvar.com.tr/aksener-depremin-merkezi-pazarciktir-ama-buyuk-felaketin-merkezi-bestepedir-haber-1604980 Grup toplantısının videosu: OlayTv https://www.youtube.com/watch?v=wi2lozjTp9A

[3] Yeni Çağ (Haber) “Hah nihayet Diyanet Atatürk'ün Diyanet'i gibi konuştu. ''Kader planı'' savunması güme gitti” Yeni Çağ, 22.02.2023, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ali-erbas-yikilmayacak-saglamlikta-evlerin-yapilmasi-bir-kulluk-vazifesidir-633143v.htm

[4] Bu konudaki bir video için bkz. https://www.youtube.com/watch?v=fiNaRuAaZAE

[5] Herman Melville (2018), Mardi and a Voyage Thither, c. 2, Mockba Inc., s. 143.