Srebrenitsa Soykırımı Vesilesiyle Hafıza ve Hatırlama Pratikleri

11 Temmuz Srebrenitsa soykırımı olarak bildiğimiz elim olaylar bir günde yaşanmış katliamlardan ibaret değildir. Srebrenitsa Soykırımı, Yugoslavya İç Savaşı (1991-1995) sırasında Sırp Cumhuriyeti Ordusu generali Ratko Mladiç komutasındaki ordunun Krivaya’95 Harekâtı kapsamında Srebrenitsa’da 1995’in Temmuz ayı boyunca 8 binden fazla Bosnalı Müslüman’ı katletmesinin, sayıları 25-30 bin arasındaki sivilin etnik temizlik kapsamında bölgeden tasfiyesinin hukuki adıdır.[1] Bosna’da Müslümanların ne öldürüldüğü tek yer Srebrenitsa’dır ne de öldürüldüğü tek zaman dilimi Temmuz 1995’tir. Tito’nun kristal bir küre olarak tanımladığı Yugoslavyası’nda etno-dinsel topluluklar arasındaki sükunet, 1989 yılında tüm dünyada çöküşe geçen sosyalizmin Yugoslavya’da da miadını doldurmasına değin tam da Tito’nun korktuğu gibi her an kırılmaya hazır narinlikte on yıllarca süregelmiştir.

Birçok tarih kitabında da okuduğumuz gibi 1991’de Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’ni oluşturan ülkeler teker teker bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Federasyonun parçalanması ve bağımsızlık deklarasyonları bir dizi isyanı, etnik çatışmayı, savaşları ve soykırımı da beraberinde getirmiştir.[2] Kosova’nın bağımsızlığını ilan ettiği 2008 yılına değin devam eden Yugoslav çözülmesi bugün hâlâ etkisini hissettirmektedir. Post-Yugoslav devletleri arasındaki pamuk ipliğine bağlı ilişkilere uluslararası konjönktür de eklendiğinde bölgede yaşayan halklar için gelecek tedirgin edici bir bilinmezlik taşımaktadır. Bugünün kırılgan doğası geçmişin tarihsel olarak inşa edilmesinde etkili olduğu kadar bu inşanın aynı zamanda bugüne bir nevi politik müdahale işlevi taşıdığının da altını çizmek gerekir. Tam da buradan yola çıkarak Bosna’da Müslümanların maruz kaldığı soykırımın yaratmış olduğu travmanın ve bugünün sosyo-politik ve sosyo-ekonomik atmosferinin belleği nasıl şekillendirdiğine değinmek istiyorum.

Bu yıl 11 Temmuz Srebrenitsa Soykırımı’nı anma günü, kalıntıları yeni keşfedilen katledilmiş Boşnakların mezarlarına gömülme töreni, etnik nefretin açmış olduğu zararların yerilmesi, Bosna’da sinsice devam eden kültürel soykırım, İslâm birliğinin önemi gibi farklı temalar etrafında hem sağ hem de sol cenah tarafından ulusal ve uluslararası platformlarda bolca ele alındı. Birçok yazı yazıldı, anma etkinlikleri düzenlendi, önemli konuşmalar yapıldı. Gerek Bosna’daki Müslüman azınlık hakkında gerekse de savaş suçları ve soykırım hakkında önemli meseleler masaya yatırıldı. TBMM’de grubu bulunan tüm siyasi partilerin mutabakatıyla Srebrenitsa Soykırımı’nın 28. yıldönümü ortak bildiriyle anıldı ve Uluslarası Adalet Divanı’nın 26 Şubat 2007 tarihli kararıyla soykırım olarak kabul edilen Bosna’da yaşanan katliamların soykırım olarak kabul edildiği ve her daim kabul edileceğinin altı bir kez daha çizildi.[3] Bosna’daki insanlık suçunun soykırım olarak tanınıp tanınmaması devletler nezdinde her ne kadar politik bir mesele olsa da bu tartışmaların yeniden kamusal alana taşınması üzerine soykırım reddiyesinin bir de bireysel boyutunu irdelemeyi kıymetli buluyorum.

11 Temmuz 1995 tarihinden beri Bosna ve Srebrenitsa hakkında yazılmamış ne yazabilirim diye düşünürken benim için kıymetli birisi Bosnalı Müslüman gençlerin bir kısmının soykırım hiç olmamış gibi davrandıklarını ve soykırım reddiyesi eğiliminde olduklarına dair gözlemlerini şaşkınlıkla bana aktardı. Bu durumun, travmatize olmuş toplumların travma ile mücadele edebilmekteki en yaygın reflekslerinden birisi olduğunu çünkü hayatta kalabilmek için travmayı yaşayan kuşağın travmatik olaylara dair hatıraları dondurma ve reddetme eğiliminde olduklarını söyledim.

Sırbistan hariç tüm Balkan ülkelerini dolaşmış, yerel halklarını tanıma fırsatına erişmiş biri olarak Bosna Hersek sınırına girdiğim anda Balkanlara dair bambaşka bir deneyim edineceğim bir yere geldiğimi hissetmiştim. Mostar’a vardığım akşam saatlerinde şehrin üzerinden atamadığı yas atmosferi zihnimde inşa ettiğim Balkanlar hayalinin gördüğüm gerçeklik karşısında tamamen buharlaşmasına sebep oldu. Buna yol açan his aradan geçen onca yıla rağmen savaşın yaratmış olduğu tedirginliğin şehre ve insanlara derinden sirayet ettiğini hissetmem ve sürekli teyakkuzda olan bir ahaliyle karşılaşmamdı. Geçtiğiniz her caddede binalardaki kurşun izleri, her köşe başında mezar taşları, Saraybosna’nın Baş Çarşısı’nda satılan savaş dönemine ait çoktan ölüp gitmiş insanların giysileri, madalyaları, armaları, mektupları, kimlikleri tarihsel bir varoluşun izini, yani bir zamanlar yaşananların bir siluetini sunuyordu. Aslında savaşın mekansal izlerini bir şekilde silmek mümkündür. Nitekim Bosna’da kurşun izleri taşıyan binalar her geçen gün yerini yeni yapılara bırakıyor. Yıkılan camiler yerine dünyanın farklı ülkelerinden gönderilen fonlarla o ülkelerin mimarisini yansıtan yeni camiler yapılıyor. Kısacası savaşın ve soykırımın izleri Bosna’nın siluetinden her geçen gün silinmeye devam ediyor. Peki, 11 Temmuz’da 28. yıldönümünü andığımız Srebrenitsa soykırımının etkileri yeni nesillerin belleğinde ne şekilde yer alıyor ve gelecek nesillere nasıl aktarılıyor?

Soykırımlar, kurban gruplara yönelik ciddi, varoluşsal tehditlerdir ve grup kimliklerini ve psikolojik refahı on yıllar ve hatta yüzyıllar sonra bile etkilemeye devam edebilirler. Bu etki yalnızca kurbanlar için geçerli değildir. Soykırımın faili veya suç ortağı olduğu yaftasını taşıyan etnik grupların üyeleri, soykırım sona erdikten çok sonra bile kaçınmaya çalıştıkları ahlaki ve yasal bir sorumluluğu üzerlerinde taşırlar. Bu durum fail grubun soykırım reddiyesine yönelme eğilimini körükler. Elie Wiesel’e göre, “inkar soykırımın son aşamasıdır.”[4] 2020’de hazırlanan Srebrenitsa Soykırımı’nı İnkar Raporu’nda da ifade edildiği gibi;

“Kitlesel şiddetten kurtulanlar ve kurbanların aileleri için inkar, yeni bir ıstırabı açığa çıkarır. Yalnızca onların geçmişteki acılarını geçersiz kılmaya çalışmakla kalmaz, aynı zamanda bireysel psikolojik hesaplaşmanın yanı sıra kimlik rehabilitasyonu kolektif süreçlerinin ayrılmaz bir parçası olan bu travmaların hâlâ canlı anılarını da hedef alır. Mağdurlar ve aileleri için, inkarcıların iddiaları, özellikle toplumun üst kademelerinden geldiğinde veya onlar tarafından temsil edildiğinde, bir tür aşağılama olarak algılanır.”[5]

Soykırımın reddiyesi her ne kadar fail grupların aktif olarak başvurduğu, mağdur grubun ise soykırımın son evresi olarak algıladığı bir durum olarak karşımıza çıksa da soykırım sonrasında mağdur ve fail nesiller arasında farklı sosyal psikolojik tepkiler olduğu gibi grup içi tepkiler de farklılık gösterebilmektedir. Bunun başında da katliama maruz kalan grubun içinden bir kesimin yaşanılan şiddete dair tüm hatıraları dondurması gelmektedir. Kısacası, her bireyin travma ile mücadele etme şeklinin bambaşka olduğunu göz önünde bulundurarak, şiddet ve şiddetin yaratmış olduğu tahribatın onarılmasındaki deneyimin biricikliğini unutmadan Srebrenitsa kurbanlarını anlamaya çalışmak zorundayız.

Srebrenitsa Soykırımı’nın ve savaşın tüm kurbanlarının her birinin biricik özgül hatıralarına saygıyla…


[1] Bosna Hersek Soykırımı hakkında genel bilgi edinmek için bkz. Bartrop, Paul R. Bosnian Genocide: The Essential Reference Guide. Santa Barbara, California: ABC-CLIO, 2016. Thackrah, John Richard. The Routledge Companion to Military Conflict Since 1945. New York: Taylor & Francis,2009.

[2] Yugoslavya’nın parçalanması ve Post-Yugoslav devletleri hakkında detaylı bilgi için bkz: Ramet, Sabrina P. Central and Southeast European Politics since 1989.New York, Cambridge University Press, 2010. Crampton, Richard. The Balkans Since the Second World War. New York, Routledge, 2002.

[3] Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Srebrenitsa soykırımının 28. yıldönümü ortak bildirisi için bkz. https://www.tbmm.gov.tr/Haber/Detay?Id=03f20055-48cf-49b7-8a2f-0189463fc4a2

[4] Cox, John vd. (ed.). Denial:The Final Stage of Genocide. Abingdon, Oxon: Routledge, 2022.

[5] 2020’de hazırlanan Srebrenitsa Soykırımı’nı İnkar Raporu için bkz. https://weremember.gov.tr/documents/Srebrenica-Genocide-Denial-Report-min.pdf