Bir ülkede, iktidarın baskı ve şiddetine karşı sivil itaatsizlik ile karşı koymayı değil, konformizmi tercih eden, kendine tanınan sınırlar içinde yaşayarak özgür ve mutlu olduğunu düşünen kitlelerin artması, bu kitlelerin psikolojisi nasıl açıklanabilir?
Pier Paolo Pasolini, öldürülmeden dokuz ay önce, 1 Şubat 1975’te kaleme aldığı, daha sonra “Ateş Böcekleri Makalesi” olarak ün salan “İtalya’daki İktidar Boşluğu” adlı makalesinde, ateş böceklerinin, yani baskıya karşı eyleme geçen, direnen siyasal insanların kaybolduklarını ilan ediyordu.[1] Masumiyet yok olmuştu. Hıristiyan demokrat rejim, faşist rejimin devamı olmuş ve hatta onun kötücüllüğünü aşmıştı. Neo-kapitalizm, dönemin entelektüellerini dahi kıskacı altına almış, gencinden yaşlısına herkes rehavete teslim olmuştu. Çocuklar, Pasolini’nin Porcile’de anlattığı gibi, “babalarının” suçunu omuzlamıştı. Bu durumun başat sebebi, Pasolini’nin önceki makalelerinde de ele aldığı, neo-kapitalizmin sebep olduğu kültürel soykırımdı.
Georges Didi Huberman, Pasolini’nin kullandığı ateş böceklerinin kaybolması metaforunu şöyle yorumlar:[2] “Ateş böcekleri kayboldu, bu şu anlama geliyor: Pasolini’nin şimdiye kadar halkçı veya avangart olarak gördüğü mücadele kültürünün totaliter barbarlığın bir aygıtına dönüşmesi, fahişeleşmiş ve ticarileşmiş genel bir toleransın hükmettiği kapana kısılması.” Bu bağlamda Huberman, Pasolini’yi, “grizunun kokusunu alan”; felaketler vuku bulmadan önce bunları fark edebilen, “ezeli gizil kriz”e karşı uyanık olan bir düşünür, sanatçı olarak tanımlar.[3] Var kalmayı başarabilmiş bir ateş böceği…
Pasolini’ye göre, ateş böceklerinin kayboluşuna bir başka sebep daha vardı ki o da “demokratik abili”ydi. Neo-kapitalizm ile bağlantılı olarak kullandığı bu kavramı açımlamaz Pasolini, fakat “demokratik abili”ye, burjuvalaştırma ve “kandırmaca demokrasi” üzerine konuştuğu satırlar arasında yer verir.[4] Mazeret olarak da çevirebileceğimiz “abili”nin, “demokratik abili” ile kavuştuğu anlam, bir mazeret üzerine kurulu demokratik sistemi imliyor gibidir. Zaten Ranciere’nin de ele aldığı üzere[5], demokrasi, doğum ve zenginlik yasalarının yürürlükten kaldırılması, bireylerin ve toplulukların “falan” yerde bulunmalarının katışıksız olumlanması ve salt bu durumsallık temelinde ortak bir dünya kurma girişimi değil midir?
Yani, efsane de olsa “etnos olarak halk”ı üreten, demos olarak halk mazeretiydi. Daha sonra, tarihçi Jean Pierre Chretien, Ruanda soykırımını ele aldığı yazılarda yer verdiği “demokratik abili” ile, öteki olarak tanımladığı topluluğu kerteriz alarak kendini çoğunluk olarak tanımlayan bir topluluğun/milletin, aynı sınırlar içindeki bu öteki/düşman üzerinden kahramanlık anlatısı kurup yayılmacı politikasını meşrulaştırması, popülist bir ideoloji ile temsiliyete sıkıştırılmış demokrasinin ve ifade özgürlüğünün, totaliter mobilizasyon için bir araç haline getirilmesini anlatacaktır.[6]
Pasolini gibi Stanislaw Lem de, 1974 yılında yayımlanan “Maske” adlı, totaliter bir sistemi kurguladığı öyküsünde ateş böceği metaforuna yer verir.[7] Atanan cinsiyeti ve dili ile sarayın hizmetine sunulmak üzere yaratılan genç kadın, göğüslerinin arasındaki “ateş böceği gibi yanıp sönen altın” ile kralın, “irade-i şahane”nin huzuruna çıkartılır. Kim olduğunu, geçmişini, ailesini unutmuştur. Ara sıra hafızasına düşüveren, başka bir kültüre dair imgeler vardır yalnızca… Bir bellek oyununun, bellek bölünmesinin içinde, baskı altında olduğu hissiyatıyla korkunun ötesinde bir savruluşla kalakalmıştır. Suçunun, yolunu engelleyen görünmez duvarlara karşı utanç verici bir şükranlık duyması olduğunu bilir fakat yine de isyan edemez. Ateş böceğini taklit eden “altın” ve beraberinde gelen yabancılaşma ve hatta kültürel soykırım anlatısı, baskıya karşı direnen ve mücadele edenlerin, neo-kapitalizm tarafından alıkonulmalarını imler aslında, suskunluk da suç ortaklığını.
Lem’in bu öyküsü, Borges’in John Wilkins’in Analitik Dili anlatısında yer verdiği “bir Çin ansiklopedisi” örneğini çağrıştırıyor. Tüm insan fikirlerini düzenleme ve kapsama gayreti ile yaratılmaya çalışılmış bir dilin bu kategorisinde hayvanlar; “imparatora ait olanlar”, “içi saman doldurulmuş olanlar”, “evcilleştirilmiş olanlar”, “deli gibi çırpınanlar”, “masalsı hayvanlar”, “uzaktan sineğe benzeyenler” gibi isimlere sıkıştırılıyordu.[8] Kelimeler ve Şeyler kitabına ilham veren Borges’in bu anlatısında Foucault, oluşturulan bu kategorilerle, “masalsı hayvanlar” gibi fantastik varlıkların etrafa yayılma güçlerinin sabitleniyor oluşundan, onların ayrı bir kategoriye sıkıştırılmış, zapt edilmiş olmasından hayli etkenmişti.[9] Pasolini’nin güç ve erdem bahşettiği ateş böceği, bu totaliter dilde, “masalsı” mı, yoksa “uzaktan sineğe benzeyen” bir hayvan mı olacak? Ya da Lem’in öyküsündeki gibi, “imparatora ait olan” mı diyeceğiz ona? Hangisine sıkıştırılacak? Akla Türkiye’de seçimler öncesi, sağ iktidar ve muhalefet partilerinin birbirlerini kötülemek için kullandıkları “cır cır ötüyor yine ağustosböcekleri” ifadeleri geliyor.
Sahi, Türkiye’de, baskıya karşı direnen ateş böcekleri neden kayboluyor?
[1] Pasolini, Pier Paolo, 2005, ‘’L’article des lucioles’’, Escrits corsaires, Fransızcaya Çeviren: Philippe Guilhon, Flammarion Publishing
[2] Didi-Huberman, Georges, 2023, Ateşböceklerinin Var Kalma Mücadelesi, Çeviren: Halil Yiğit, Norgunk Yayınları, s. 50.
[3] Didi-Huberman, Georges, 2022, Grizunun Kokusunu Almak, Çeviren: P. Burcu Yalım, Lemis Yayın, s. 35.
[4] Pasolini, Pier Paolo, 1991, Fildişi Kulenin Dışından, Çeviren: Filiz Özdem, Belge Yayınları, s. 21.
[5] Ranciere, Jacques, 2017, Uzlaşı Çağına Notlar, Çeviren: Didem Tuna, Sel Yayıncılık, s. 22.
[6] Chretien, Jean Pierre, ‘’RTLM Propaganda: the Democratic Alibi’’, The Media and The Rwanda Genocide, Editör: Allan Thompson, Pluto Press, s. 56.
[7] Lem, Stanislaw, 2017, ‘’Maske’’, Korkunun Bütün Sesleri, Hazırlayan ve Çevirenler: Sedef Öztürk ve Levent Mollamustafaoğlu, Metis Yayınları.
[8] Borges, Jorge Luis, 2019, Öteki Soruşturmalar, Çeviren: Türker Armaner, Peral Bayaz Charum, İletişim Yayınları.
[9] Foucault, Michel, 2001, Kelimeler ve Şeyler, Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay, 2. Baskı, İmge Yayınları, s. 12.