Kahkaha Atarken Diş Göstermek

Gezi Parkı Direnişi zamanında lise öğrencisiydim. “Gülmek devrimci bir eylemdir,” sözüyle tanışmam da lise koridorlarında geçirdiğim zamana tekabül ediyor. Başta, cümlede bahsedilen gülmenin yalnızca kişinin gösterdiği dirayetle alakalı olduğunu sanırdım fakat fazlası varmış. Bu yazının amacı, dilim döndüğünce o “fazla”yı açıklamak ve “fazla”yla nelerin mümkün olabileceğine dair dileyenleri kafa yormaya çağırmak.

Bu yazıyı Kenan Sharpe’ın Duvar English’te çıkan yazısı üzerine yazmaya başladım. Ertesi sabah ise Fırat Çoban’ın Birikim Güncel’de yayımlanan “Umutsuzluk Fabrikalarına Karşı İktidarı İlişkisel Düşünmenin İmkânları” başlıklı yazısını okuma fırsatı buldum. Boğaziçi öğrencilerinin direnişindeki mizah öğelerinden bahsedip, bunların önemini yazısının en başında vurgulayan Sharpe, akademik özgürlük için en büyük umudun Metallica’ya head-bang yapan üniversite öğrencilerinde olabileceğini söylemiş. Çünkü kampüste Metallica çalmasının sebebi, atanmış Rektör Melih Bulu’nun “Ben Metallica seven bir rektörüm,” demesiydi. Öğrencilerin başvurduğu bu direniş biçimi, Bulu’yu ciddiye almadıklarını ve almayacaklarını gösterdi. Öte yandan, otoritelerin bu ciddiyete ihtiyaçlarının olduğu aşikâr; buna birazdan değineceğim.

Çoban ise yazısında, birkaç gün önce çoğunlukla sosyal medyada yer almış “Burası Türkiye, siz nerede yaşıyorsunuz”cuları eleştirmiş. “Burası Türkiye, siz nerede yaşıyorsunuz” gibi cümleler sarf eden kişilerin temel dayanağı “Boğaziçi’nin diğer üniversitelerden farkı ne?”, “Bu daha önce de yaşanmadı mı?”, “Şu olurken neredeydiniz?” gibi sorular. Çoban’a göre, bahsedilen muhalif çevreler, bir tür umutsuzluk fabrikası gibi direniş alanlarını zayıflatıp, tahakküm ilişkilerine katkı sunuyor. Çünkü bu gibi değersizleştirme çabaları öğrencilerin “özgürlük ve direniş alanlarını yok sayarken”, mücadelelerini “anlamsızlaştırıyor”. Ben Çoban’ın odağındaki grubu tenzih ederek, direkt olarak direniş pratiklerine saldıran “böyle direniş mi olur”culardan bahsetmek istiyorum. Neyin direniş olup neyin olmadığına dair kendilerini karar mercii gören, gençlerin eylem biçimlerini değersizleştirmeye çalışanların durduğu nokta, bence Çoban’ın eleştirdiği noktayla paralel.

Elbette, otoriteyi tiye almak kendi başına bir otoriteyi yıkmak için yeterli güce sahip değil. Hatta mizahın kimi zaman bir direnişten çok, iktidar yararına var olduğu anlar da yok değil. Benim de bariz olana karşı çıkmak gibi bir niyetim yok. Yine de mücadele etme iddiasında bulunduğumuz otoritenin kabuğunu neresinden çatlatsak kârdır mantığıyla hareket etmenin kimseye bir zararının olmayacağını -otorite hariç-, olsa olsa yararının olacağını düşünüyorum. Amacım mizaha kutsal bir güç atfetmek değil, direniş alanlarının değersizleştirilmesini eleştirmek. Ek olarak yazıda bahsettiğim gülme biçimi, temel mizah kuramlarından bazılarının açıkladığı gibi rahatlayarak sorumluluktan kaçma, meselenin şakaya vurularak önemsizleştirilmesi[1] veya gülünen nesneye karşı bir üstünlük kurarak aradaki mesafenin arttırıldığı durumlara denk düşmüyor. Aksine, gülme biçimi, gülünen nesneyle aradaki mesafenin neredeyse sıfırlandığı ve gülünen nesne/özne ile karşı karşıya gelinen bir vaziyet.

Bir şeye gülmekle birlikte ciddiyet, belirsizlik ve soğukluk zedelenmiş olur. Bu mantığa göre gülmenin, direnişlerimize ön ayak olduğunu söylemek yanlış olmaz. Zira herhangi bir otoritenin sahip olması gereken başat özelliklerden biridir ciddiyet. Otorite ciddiyetini kaybederse, gülen kişiyle karşı karşıya gelir; yani temas edilebilir seviyeye çekilmiş olur. Otoriteyle temas edebilecek yakınlığa gelen özneyse, karşısındaki eskiden belirsiz ve korku uyandıran “şeyin” absürtlüğünü net şekilde görmeye başlar. Absürt olan ve absürt olanı fark eden arasındaki mesafenin kısalmasıyla birlikte ise kurulmak istenen ve var olan söylemler karşı karşıya gelir. Absürtlüğün farkına varan özne, tahakküm kuranın ciddiyetiyle dalga geçip gülme konusu yaparsa iktidara saldırmış olur.[2] Tahakkümün ihtiyaç duyduğu bu ciddiyet bir kez çatlarsa, otorite “zayıfın silahı” ile yaralanmış olur.[3] Başka bir deyişle bir şeyi gülme konusu yapmak, otoriterlik iddiasında bulunanları temas edilebilir seviyeye çeker.

Korku duyulan şeylere gülmek, onlara başkaldırmanın biricik yoludur diyor Sibel Özbudun[4] ve Alexandr Ivanovich Herzen’den aktarıyor:

Gülmek, onlara -iktidara- meydan okumaktır. Kahkaha, devrimci bir şey içerir. Kilisede, sarayda, geçit törenlerinde, bölüm başkanının, polis memurunun, Alman idaresinin karşısında hiç kimse gülemez. Serfler, toprak sahibinin huzurunda gülümseme hakkından yoksundurlar. Ancak eşitler gülebilirler. Aşağıdakilere üstlerinin karşısında gülme izni verilseydi ve kahkahalarını bastıramasalardı, bu, saygıya veda anlamına gelirdi.

Bahsedilen meydan okuma, iktidar tarafındaki absürtlüğü ifşa edip onu gülünç duruma düşürmekten geçer.

Kısaca, direnmenin birçok biçimi var; mizah yoluyla gülmek de bunlardan yalnızca biri. Elbette, tek başına dağları devirecek gücü yok fakat kendi çapında bir fırtına çıkarmaktan da aciz değil. Bu sebeptendir ki çeşitli direniş biçimlerinin birliği hayati önem taşır. Korku ve saygıya veda ederek ördüğümüz direnişte aklımızdan hiç çıkarmayalım: karşımıza aldıklarımız erişilmez değil, muktedir değil, mutlak hiç değil. 2013’ten bu yana yıllar geçti, ben yaş aldım ve “fazla”sını tanıdım. Ne anlama geldiğini eskiye nazaran daha iyi anladığımı düşünüyorum ve yineliyorum: Gülmek devrimci bir eylemdir.


Yazının başlığı, Chuck Palahniuk’un Görünmez Canavarlar adlı kitabından: “Yalnızca gerçek bir gülüşü uzun süre koruyabilirsiniz; ondan ötesinde görünen sadece dişlerinizdir” (çev. Funda Uncu, Ayrıntı Yayınları, 7. Basım, 2013).

[1] Coşkun Liktor, “Kahkaha Kimden Yana”, Bianet, 15 Şubat, 2020, https://bianet.org/biamag/yasam/220066-kahkaha-kimden-yana

[2] Güneş, Sümeyra, “Humor as resistance: the case of Zaytung”, 2018, http://research.sabanciuniv.edu/36707/1/10209399_SumeyraGunes.pdf

[3] Hart, Marjolein C. 't, Humour and Social Protest. Marjolein C. 't. Hart ve Dennis Bos (ed.), Cambridge University Press, 2007.

[4] Sibel Özbudun, “Başkaldırıdır Mizah ya da Hiç!”, 11 Mayıs 2017, https://sibelozbudun.blogspot.com/2017/05/baskaldiridir-mizah-ya-da-hic.html#axzz6j9Ls7Yzt