İsrail’in Soykırım Niyeti

Uluslararası hukuk savaşa özel bir ilgi gösterir. Silahlı bir çatışma ya da işgal söz konusu olduğunda, insan haklarına saygı gösterileceğine dair belli belirsiz bir umut beslemek ve saygı gösterilmediği takdirde BM'nin ya da özel bir raportörün sert bir rapor yayımlaması yeterli değildir. Savaş çok daha şiddetli bir uluslararası tepkiyi gerektirir ve bunun bilincinde olarak, 1990'larda Yugoslavya'nın dağılmasını takip eden savaşlar ve Ruanda Soykırımı sırasında işlenen zulümlerin doğurduğu aşikâr bir ihtiyaçtan ötürü 2002 yılında Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) kuruldu. UCM, soykırım, insanlığa karşı suçlar, çeşitli (tanımlanmış) savaş suçları ve son zamanlarda saldırı suçlarını (“bir devletin başka bir devletin egemenliğine, toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığına karşı silahlı güç kullanması”) işlediği iddia edilenleri kovuşturma yetkisine sahiptir. Hamas'ın 7 Ekim'de İsrail'e yönelik saldırıları ve İsrail'in o tarihten bu yana verdiği karşılık, bu tür bir dizi suçun işlendiğine dair açık kanıtlar sunuyor -ancak bunların tam olarak hangileri olduğu, kapsamları, kimler tarafından işlendikleri ve ne tür bir çatışmada işlendikleri hâlâ kanıtlanmış değil. Bunlar UCM savcısının ve eğer konu mahkemenin önüne gelirse mahkemenin çözmesi gereken meseleler ki çatışmanın büyüklüğü bunun olacağını gösteriyor.        

Hamas'ın İsrail'e saldırısı, UCM'nin ilgilenmediği “ayaklanmalar, münferit ve düzensiz şiddet eylemleri veya benzer nitelikteki diğer eylemler gibi iç karışıklık ve gerginlik durumlarının” çok ötesine geçti. Saldırı en azından sivillerin kasıtlı olarak hedef alınmasını, sivillere yönelik askerî amacı olmayan saldırıları, kasabaların yağmalanmasını ve sivillerin rehin alınmasını içeriyordu -bunların hepsi UCM'yi kuran Roma Statüsü kapsamında yasaklanmıştır ve “bir planın veya politikanın parçası olarak veya bu tür suçlar büyük ölçekli bir görevlendirmenin bir parçası olarak” işlendiğinde savcıları özellikle ilgilendirir.

Kanıtlanmaları halinde bu tür suçlardan kim sorumludur? UCM, hükümetlerin ya da diğer siyasi oluşumların değil, bireylerin peşine düşer, ancak uluslararası hukuk kuralları uyarınca bunu ancak ilgili devletin kendisine yargı yetkisi vermesi ya da BM Güvenlik Konseyi'nin bir durumu kendisine havale etmesi halinde yapabilir. İsrail UCM'yi imzalamamıştır, ancak Filistin 2015 yılında Roma Statüsü'ne katılmıştır, dolayısıyla mahkeme kendi topraklarında işlenen ve vatandaşlarını etkileyen eylemler üzerinde yargı yetkisine sahiptir. İki yıl önce UCM, 2014'ten bu yana İşgal Altındaki Topraklarda işlenen olası savaş suçlarına ilişkin bir soruşturma başlattı ve mahkemenin başsavcısı Kerim Han KC, Ekim saldırılarından bu yana yargı yetkisinin “Filistin vatandaşları veya herhangi bir taraf devletin vatandaşları tarafından İsrail topraklarında işlenen Roma Statüsü suçlarını da kapsadığını” teyit etti. Bu, bireysel eylemleri, Hamas veya İslâmi Cihad gibi başka bir örgütün üyeleri tarafından gerçekleştirilenleri ve çatışma onlara fırsat verdiyse, muhtemelen tek başına hareket eden bireylerin eylemlerini kapsıyor.

UCM kişisel sorumluluk etrafında örgütlenmiş olsa da bu tür suçların azmettiricilerine özel bir ilgisi vardır. Buradaki kilit hüküm, komutanların ve suçları fiilen işleyenler üzerinde etkin kontrol ve yetkiye sahip diğer kişilerin sorumluluğunu belirleyen Roma Statüsü'nün 28. maddesidir. Hamas'ın üst düzey liderlerinin bu hüküm uyarınca kişisel sorumluluktan kaçınmaları ya da 7 Ekim’deki askerî harekâtı planlayanların, etraflarında fırsatçı siviller ve rakip milisler kanlı bir kargaşa yaratırken, askerî güçlerinin kusursuz ve hedefe yönelik bir operasyon yürüttüğünü iddia edebilmeleri pek mümkün görünmüyor. Her halükarda komuta kademesinde bulunup, bu suçları önlemek için ellerinden geleni yapmayanların bireysel sorumluluğu vardır.

İsrail her ne kadar UCM'ye taraf olmasa da, işlenen suçlar Filistin’de gerçekleştiği sürece savcı İsrail'in eylemlerini soruşturabilir. UCM, 2021 yılında dönemin savcısı Fatou Bensouda tarafından kendisine sunulan, İşgal Altındaki Toprakların bir devlet teşkil etmediği ve dolayısıyla Filistin'in taraf devlet olamayacağı yönündeki öneriyi reddetmişti. Mahkemenin kararı İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu tarafından “saf antisemitizm” diye kınandı. Netanyahu, “Yahudilere karşı Nazi Holokos’tu gibi vahşetleri önlemek için kurulan bir mahkemenin şimdi 'Yahudilerin tek devletini hedef aldığını” söyledi. Karar, Han ve ekibinin soruşturma açabileceği ve üst düzey İsrailli görevlilerin tutuklanması ve yargılanması için emir çıkarabileceği anlamına geliyor. Böyle bir sonuç en azından suçlanan İsrailli liderlerin seyahat edebilecekleri ülkeleri sınırlandıracak, yargılanmalarına ve hapse atılmalarına yol açabilecektir.

Savaşan iki güç arasındaki fark 7 Ekim'den bu yana geçen her gün daha da belirginleşti. Evet, Hamas İsrail'e roket atmaya devam etti. Ancak asıl provokasyon eylemi, askerî faaliyetlerle açık savaş suçlarını birleştiren o bir günlük manzara olmaya devam ediyor. İsrail, Gazze'de metodik olarak, Roma Statüsü'nün birçok hükmünün yanı sıra zaman içinde gelişen ve Roma Statüsü'nde listelenen suçların ötesine geçen, önceden var olan yerleşik uluslararası insanlık hukukunu ihlal ettiği anlaşılan askerî eylemler gerçekleştiriyor. İsrail'in kendini savunma hakkı olduğu konusunda herkes hemfikir, ancak bunun temeli konusunda hukukçular arasında birçok görüş ayrılığı var. Fakat kimsenin itiraz etmediği husus, rakibinizin insanlık hukukunu ciddi şekilde ihlal etmesinin size de aynısını yapma hakkı vermeyeceğidir. Roma Statüsü’nde ve teamül hukukunda belirtilen suçların tümü sivillere yönelik saldırılarla ilgilidir. İsrail Gazze'ye yönelik saldırısında Hamas'ın işlediği potansiyel suçların birçoğunu işlemiştir. Ancak İsrail'in muazzam askerî kapasitesi ona uluslararası hukuku ihlal etmek için fazladan imkân tanıyor. Örneğin alan bombardımanı, askerî hedefler ile siviller veya sivil hedefler arasında ayrım gözetmeyen saldırılar içerdiği için yasaklanmıştır.

Roma Statüsü kapsamında uluslararası bir silahlı çatışmada savaş suçu olarak yasaklanan eylemler arasında “sivil nüfusa veya çatışmalarda doğrudan yer almayan bireysel sivillere karşı kasıtlı saldırı düzenlemek”; “Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca bir insani yardım veya barışı koruma misyonunda yer alan personele, tesislere, malzemeye, birimlere veya araçlara karşı kasıtlı saldırı düzenlemek”; “sivillerin tesadüfi olarak can kaybına veya yaralanmasına ya da sivil nesnelerin zarar görmesine yol açmak yahut doğal çevreye yaygın, uzun vadeli ve ciddi zararlar vereceğini bilerek, beklenen somut ve doğrudan genel askerî avantaja kıyasla açıkça aşırıya gidecek şekilde kasıtlı bir saldırı başlatmak”; “savunmasız ve askerî hedef olmayan kasabalara, köylere, konutlara veya binalara her ne şekilde olursa olsun saldırmak veya oraları bombalamak”; “işgal altındaki topraklardaki sivil nüfusun bir kısmının işgalci güç tarafından doğrudan veya dolaylı olarak başka bir bölgeye nakledilmesi veya işgal atındaki toprakların içine veya dışına sürülmesi”; “uluslararası hukuka uygun olarak Cenevre Sözleşmelerinin ayırt edici amblemlerini kullanan binalara, malzemelere, tıbbi birimlere, ulaşım araçlarına ve personele kasıtlı saldırılar düzenlemek” ve “Cenevre Sözleşmeleri’nde öngörülen yardım malzemelerinin ulaşmasını kasten engellemek de dahil olmak üzere, hayatta kalmaları için vazgeçilmez olan nesnelerden mahrum bırakarak sivilleri aç bırakmayı bir savaş yöntemi olarak kasten kullanmak”. Bunların birçoğu, çatışma uluslararası kategoride sınıflandırılmaya müsait olmasa bile, Roma Statüsü ve uluslararası teamüller hukuku (maddeleri bazı ülkelerde yerel makamlar tarafından uygulanabilir) tarafından yasaklanmıştır. Teamüller hukukunun çerçevesi, gıda, su, tıbbi malzeme, giysi, yatak, barınak, ısınmak için yakıt ve sivil bir nüfusun hayatta kalması için gerekli diğer maddeler dahil olmak üzere, insani yardımın hızlı, tarafsız ve engelsiz geçişine keyfî olarak izin verilmemesini ve kolaylaştırılmamasını, bir savaş yöntemi olarak sivil nüfusun aç bırakılmasını kapsar. Sivil nüfusa veya çatışmalarda doğrudan yer almayan münferit sivillere ve ayrıca Kızılhaç veya Kızılay binaları, araçları ve personeli ile BM binaları gibi sivil hedeflere yönelik kasıtlı saldırıların düzenlenmesi ve sivillerin güvenliği veya zorunlu askerî nedenler gerektirmedikçe sivil nüfusun bir bölgeden başka bir bölgeye zorla nakledilmesi de buna dahildir. Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC), “İsrail makamları tarafından Gazze şehri halkına evlerini derhal terk etmeleri yönünde verilen talimatların ve gıda, su ve elektrikten açıkça mahrum bırakan tam kuşatmanın uluslararası insanlık hukukuyla bağdaşmadığını” belirtmiştir. Dokuz BM özel raportörü, “Gazze'ye yönelik tam kuşatmanın yanı sıra uygulanamaz tahliye emirleri ve zorla nüfus aktarımlarının” savaş suçuna varacak şekilde “uluslararası ... ceza hukukunun ihlali” anlamına geldiği uyarısını yapmıştır. Ancak İsrail'i eylemlerinden caydırmak bir yana, bu tür açıklamalar İsrail Silahlı Kuvvetleri için bir “yapılacaklar” listesi olabilir. UCM savcısı aralarından seçim yapmakta zorlanacaktır.

İsrail, Hamas'ın beyan edilmiş niyeti onu (İsrail’i) yok etmek olduğu için, İsrail'in meşru müdafaa hakkının, can kaybına bakılmaksızın Hamas'ın yok edilmesini de içerdiği yanıtını veriyor: İsrail’in mantığına göre yeni bir Holokost yaşandığı ve önlenmesi gerektiği için böyle bir sonucu önleme zorunluluğundan ötürü alınan her önlem orantılı hale geliyor. Bu görüşe katılmayan herkes, İsrail söz konusu olduğunda, antisemitizmin etkisinde olmakla itham ediliyor. Gazze'nin gıda, su, elektrik ve iletişimden mahrum bırakılması gerekiyor ki Hamas yenilebilsin -ki Hamas her halükarda gıda ve akaryakıt stokluyor. Ve İsrail, Hamas'ın aksi yöndeki propagandasına rağmen, son günlerde sivillere iyi davrandığını ve kuzey Gazze'den çıkmalarına yardımcı olduğunu savunuyor. Daha korkunç olayların bazılarından (17 Ekim'de Gazze'deki El-Ehli Hastanesi’nde meydana gelen patlama gibi) Hamas ya da İslâmi Cihad'ın yanlış ateşlenmiş roketleri sorumlu tutuldu. Bu savunma makul olmadığında, Hamas'ın yeraltı askerî sığınakları ve “terör altyapısı”na dair ayrıntılı açıklamalar, hastanedeki hastaların, sağlık personelinin ya da tek bir Hamas liderini öldürmek için Cebaliye mülteci kampındaki en az elli kişinin topluca katledilmesi için yeterli mazeretmiş gibi sunuluyor. İsrail, Gazze halkının içinde bulunduğu kötü durumun sorumluluğunun büyük kısmının Mısır'a yüklenebileceğini, zira Mısır'ın uluslararası hukuka göre İsrail bombalarından korkarak kaçan mültecileri kabul etmekle yükümlü olduğunu iddia edebilir. (İsrail hükümetine ait bir askerî istihbarat belgesinde Gazze nüfusunun Sina Yarımadası’na taşınması amaçlanan sonuç olarak tanımlanmıştır). Diğer her şey sarpa sardığında, İsrailli yetkililer çatışmayı Hamas'ın başlattığını, İsrail güçlerinin tek yaptığının Hamas’ın intihar niyetine alet olmak olduğunu öne sürebilir.

Bu açıklamaların İsrail'i desteklemeye yatkın olmayanları ikna edip etmeyeceği ise tartışmaya açıktır. İrlandalılar Hayırlı Cuma Anlaşması sonrasına kadar Birleşik Krallık'ın parçası olduklarını iddia ettiler ama kimse bunun İngilizlere İrlanda Cumhuriyeti’ni bombalayarak yok etme hakkı verdiğini düşünmedi. “Sorunlar” devrinin ilk günlerinde eski Kuzey İrlanda hükümeti Katolikleri bombalayarak onları Güney İrlanda sınırına sürseydi, çok az kişi sorunun bombardımanı yapanlardan ziyade Güney İrlanda'da (onları kabul etmediği için) olduğunu söylerdi. İsrail'in potansiyel savunmalarından çok azı bir mahkeme tarafından dikkate değer bulunabilir. UCM önüne gelen yargılamalar da böyledir: yavaş, metodik, kanıta dayalı, mahkemeye sunulan materyallerin yoğun biçimde incelendiği ve retorik süslerle ya da gerçeklerden yoksun iddialarla dolu iddiaların doğruluğunu kabul etmeye yanaşmayan hukuki soruşturmalar.

İsrail liderliği UCM'nin asla bir dava açmayacağını varsayıyor olmalı. Filistin halkı hakkındaki gözlemlerinin çoğu tüyler ürpertici ve açık karar alma süreçleri komuta sorumluluğunun daha kaotik koşullarda olduğundan daha kolay verilmesini sağlıyor. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, “tüm kısıtlamaları kaldırdığını”, İsrail ordusunun “insansı hayvanlarla savaştığını ve buna göre hareket edeceğini”, planın “her şeyi yok etmek” olduğunu ve “Gazze'nin eskisi gibi olmayacağını” ilan etti. Üst düzey İsrailli askerî yetkililer ve hükümetten bazı kişiler “vurgunun isabete değil hasara yapıldığını” ifade edip şunu belirttiler: “Elektrik ve su olmayacak, sadece yıkım olacak. Cehennemi istediniz, onu yaşatacağız.” İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi eski başkanı Tümgeneral Giora Eiland, “Gazze'de ciddi bir insani kriz yaratmanın amaca ulaşmak için gerekli bir araç olduğunu” ve “Gazze'nin hiçbir insanın var olamayacağı bir yer haline geleceğini'”söyledi. İsrail'in İngiltere Büyükelçisi Tzipi Hotovely, İsrail'in eylemlerini haklı göstermek için Müttefiklerin İkinci Dünya Savaşı'nda Dresden ve diğer Alman şehirlerini bombalamasını -bunun 600 bin kişinin ölümüne sebep olduğunu iddia ederek- örnek gösterdi. İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ise “yaşananlardan bütün bir Filistin ulusunun sorumlu olduğunu” iddia edip “sivillerin farkında olmadığı, müdahil olmadığı söylemi doğru değil. Bu kesinlikle doğru değil,” derken, Netanyahu çatışmayı “ışığın çocukları ile karanlığın çocukları arasındaki bir mücadele” olarak tanımladı; İncil'deki Amalek'i yok etme emrini (“Onları esirgemeyin: erkekleri ve kadınları, çocukları ve bebekleri, sığırları ve koyunları, develeri ve eşekleri öldürün”) hatırlattı. Bu tür ifadelerin soykırımcı bir niyeti vardır.


Not: Bu yazı London Review of Books'un 23-30 Kasım 2023'te çıkan sayısında yayımlanmıştır.

Çeviren: Ethem Saylav