Şiddetle Yükselen Güvenlik Duvarları

Aşağıdaki yazı Filistin’de devam eden soykırımla birlikte TUSAŞ saldırısının, yerel ve küresel bağlamlar içerisinde yarattığı izlenimler toplamının bir ifadesi.[1]

Siyasal içerikli şiddet, savaşlardan terör saldırılarına, hatta siyasal nitelikte görünmeyen üçüncü sayfa cürümlerine kadar, saldırdığı tarafın güvenlik duvarlarının yükselmesine yardımcı olur. Şiddetin faili kendisini “etkisiz kılacak” bir saldırı ve savunma sanayiinin gelişmesine çoğu zaman hizmet eder. Ancak güvenlik duvarları yükseltilirken bir yandan da birçok başka duvar aşağı çekilir. Bu saldırılardan zararlı çıkan her zamanki gibi vakayla ilişkisi olmayan kişilerdir. Saldırı sırasında ölenlerin, yara alanların yanında, birçok insan bu yükselen emniyet surlarıyla birlikte aşağı çekilen güvensizliğin mağdurları olarak arada kalırlar. Yani failler saldırdıkları taraftaki egemenin işine yarayacak bir güvenoyu ortamı yaratabilirler.

Saldırılar terör örgütünün uğruna savaştığını bildirdiği halk adına masaya oturmak için gerçekleştirilir gibi görünür. Teşkilatın başka kanallardan görüşemeyeceği, uzlaşamayacağı güçleri kendisiyle birlikte aynı masaya oturtmak için düzenlediği bir eylemdir. Fakat aynı terör örgütü farklı bir döngüye de kapılmış olabilir. Yani ideolojik, siyasal gündemlerin dışında böyle saldırıların ve ardından yansımaların yönetilmesi örgütün temel faaliyet alanı haline gelmiş olabilir. Bir çeşit mesleki meşguliyetten, şiddet piyasasından söz edebiliriz bu durumda. Örgütün militan dediği elemanlar hayatlarını böyle kazanıyor olabilirler. Karşı tarafın hep dile getirdiği gibi, zorla kamplara taşınmış köleler olmayabilirler. Gönüllü militanlarıyla, vesayeti altındaki halkla organik bağını çoktan yitirmiş örgüt kendi içerisinde kapalı bir sistem oluşturur. Bu düzenin amacı, her kurum ya da organizma gibi, kendini yaşatmak, daimî kılmak, korumak ve geleceğe taşımaktır. Bu doğrultuda eylemlerin sürmesi gerekir. Yani örgüt elemanları çoğu zaman kendi ikballeri için çalışır, çabalarlar. Örgütü, sözde haklarını savunduğu halkla bağlantılı kılan o meşru hat çoktan kaybolmuş olabilir. Onların halkların özgürlüğü gibi dile getirdikleri bir söylem ve bazı devletlerin demokrasi söylemleri arasında bir koşutluk olabilir. Yani her ikisi de meşru olmayan etkinlik alanlarını astarlayan bir söylemin arkasına gizlenebilir. Sözgelimi İsrail gibi bazı devletler ve terör örgütleri birbirine benzer dinamiklere sahip görünürler. Böyle bakınca örgüt halkları umursamıyor, bu devlet demokrasiyi fırsat buldukça askıya alıyor olabilir. Böyle olmasa terörün varlığını bir vesile gibi kullanıp duvarları hemen yükseltme yolunu seçmez.

Saldırının doğrudan sorumlusu veya sorumluluğunu üstlenen örgüt, kendisini genel olarak ezilmiş, haklarından mahrum bırakılmış bir halkın, topluluğun temsilcisi olarak ilan etse de genellikle onlar da dâhil pek kimseye yardımcı olmaz. Aksine başka türden mücadeleler içerisinde daha adil ve etkin biçimlerde elde edilecek kanalların kapanmasına da yol açabilir. Örgütler kendi bünyelerinde bir momentum veya dinamik yaratmak için böyle saldırıları düzenleyebileceği gibi, bazı devletler de mevcut yapısında tıkanan, kendisine maliyet oluşturan daireleri, ulusal ve uluslararası teamülleri yeniden düzenlemek için benzer saldırıları gerçekleştirebilir, destekleyebilir veya oluşumuna sessiz kalabilir. Terör ortamı siyasal iktidar için meşruiyet ortamı yaratabilir; bitmeyen bir siyasal inşa, yapılanma, tadilat imkânı oluşturabilir. Siyasal ve ekonomik bir rant alanı açar. Bazen terörist ve devlet olmak aynı teşkilatın bileşik ismi de olabilir. İsrail için söylendiği gibi, “terör devleti” şeklinde bir tamlama ortaya çıkar. Böyle bir devlet ihtiyaç duyduğu olağanüstü hâl için bazı altyüklenici teşkilatlara başvurmadan kendi terörünü icra edebilir ve ardından güvenlik duvarlarını inşa edebilir.

Sızma Tatbikatları ve Yapısöküm

Şunu da eklemek gerekir, kimse terörist gibi bir sıfatı kendisine yakıştırmaz. Karşı taraf onu böyle adlandırır. O ise kendisini belli bir davanın militanı, özgürlük savaşçısı, kahramanı gibi tarif eder. Saldıran değil de savunan tarafta görür. Hangi sıfata sahip olursa olsun onların sorumlusu olduğu terörist eylem mevcut bir güvenlik zafiyetini işaretler. Terörist, karşı tarafta açıklıklar arar ve oradan içeri girmeyi dener. Eylem mevcut güvenlik duvarını aşıp içeri sızmak için gerçekleşse de hemen ardından aynı duvarın yeniden ve daha güçlü biçimde, eylem sırasında tespit edilen boşlukları, zafiyetleri, nüfuz edilebilir kırılgan noktalarıyla birlikte tadil ve tahkim edilmesine destek olur. Saldırı ertesinde olay yerinde yoğun güvenlik önlemleri alınır. Saha bir süre için son derece güvenli bir yer olur. Saldırı mahallinde emniyet duvarı önceden görülmemiş seviyede yükselir. Bir yan etki olarak hadise ertesinde yurttaşlar önceden daha rahat açabildikleri bazı kapılardan içeri kolayca girip çıkamazlar. Güvenlik duvarları yükselip sağlamlaşırken, sur içine giriş çıkış noktalarının sayısı azalır ve daralır. Kontrollü geçişler nedeniyle yurttaşların hareketliliği kısıtlanır. Ana geçişleri kullananlar zan altında kalır, üstleri başları detaylı aranır. Olay sırasında teröriste uygulanmayan tedbirlere maruz kalır, muhtemel yeni bir hadisenin sorumlusu gibi muamele görürler; önceki olayın sonuçlarından en fazla onlar pay alırlar.

Güvenlik tertibatı hiçbir yapı için kusursuz olamayacağından, böyle saldırıların olması er ya da geç beklenir. Sadece fiziksel, maddi olanlar değil, fikri yapılar da böyledir. Tüm eserlerin, söylemlerin, anlatıların etraflarını çeviren metafizikler çeşitli oyuklar, gedikler, boşluklarla doludur. Jacques Derrida, böyle bina edilen sistemlerin çıkışsızlıklarını belirlemek için yapısöküme başvurur. Her tür eleştirel düşünce de temelde bunu yapar. Fakat yapısöküm için farklı olan bu zafiyeti yapının kendisi ilan eder; çelişkilerini, tutarsızlığını bizzat kendisi ele verir.

Sanal ve Gerçek Duvarlar

Soyut somut herhangi bir yapının güvenlik kusurlarının olmaması için çok yüksek maliyetler gözden çıkarılmalıdır. Bunu sağlamak için çok sayıda adanmış, iyi eğitim almış insan kaynaklarına ihtiyaç duyulur. Bu nedenle güvenlik sistemleri mümkün olduğunca insani katkıyı aradan çıkarmaya yönelir. Gece görüşü, hareket sensörleri, akıllı sistemler, kameralar, yapay zekâ, büyük veri analizi, resim işleme algoritmaları insanın ruh hallerine bağlı güvenlik tertibini ortadan kaldırmak içindir. İnsanın tam zamanlı odaklanmasına, düşmeyen ilgi eşiğine, yüksek meslek ahlakına, çözülmeyen iradesine muhtaç bir güvenlik teşkilatı kusurlu olmaya açıktır. Saldırının nereden, ne zaman ve nasıl gerçekleşeceğine dair sayısız olasılığı hesaba katan bir güvenlik sistemi doğal olarak herhangi bir kurumun, işletmenin tüm bütçesine göz diker. Orada bir süre sonra artık güvenlikten başka pek bir üretim gerçekleşmez. Bu pahalı tasarımın esası güvenlik sisteminin bizzat kendisini koruması da olabilir. Güvenliğin güvenlik hatırına uygulandığı yapı hantallaşır, failler hareket yetilerini kaybederler; günlük mesai emniyet protokollerini yerine getirmekle başlar ve biter.

Maddi olanların yanında sanal veya siber saldırılarda da güvenlik duvarlarının (firewall) zaafları tespit edilir. Saldırgan, ağın güvenilirliğini sınar, askeri tatbikatlar gibi bir çeşit sızma testi uygular. Saldırıların gerçekleştiği ağda her vaka ertesinde aynı ağa kayıt olmuş kullanıcıların hareketleri daha fazla izlenir. Her işlem şüpheli olarak etiketlenir, kayıt altına alınır ve tüm ağ üzerindeki terminallerin verileri yedeklenir. Saldırgan eylemini belki bir eğlence uğruna, kendi dijital marifetlerini sergilemek amacıyla gerçekleştirse de bu menfur hadise ertesinde çevrimiçi dünyanın sakinleri için daha yüksek güvenlik önlemleriyle dolu bir hayat başlar. Siber saldırıya açık oldukları günleri arar hale gelirler. Önceden açık olan çok sayıda dijital hatların, geçişlerin (port) kapatıldığını fark ederler. Zaten uzun zamandır kullanıcılar “sunucu-istemci topoloji” kapsamında çalışıyorlar. Sanal ortamın ilk dönemlerinde İnternet’in “elektronik agora” gibi tarif edildiği zamanlardaki gibi eşler arasında, uçtan-uza (peer-to-peer) bir etkileşim bu güvenlikli sahada iyice zorlaşır. Bir başkasına en gündelik iletinizi göndermek için bile ana ve bazı ara sunuculara uğramanız gerekir. Oralarda türlü denetimlerden sonra en gündelik ileti bile çok sayıda hat üzerinden, fiziksel ve sanal duvarlardan geçerek karşı tarafa gönderilir.


[1] Tanıl Bora’nın “İsrail Modeli” ve “İsrail’e İmrenmek” başlıklı yazıları çok daha geniş açılı bir bakış için okunabilir.