- 7 Ekim'den üç ay sonra durum tahmin edildiği gibi mi?
Peter Harling: Hem bu çatışmanın gelişmesini, hem İsrail ve Filistin toplumlarının ve liderlerinin gelişimini birlikte takip ediyorsanız, ancak bu tür bir felaket bekleyebilirdiniz. Çatışmanın başlangıcında, tehlikeli bir tarihi çıkmazla karşı karşıya olduğumuzu ve 7 Ekim'deki saldırının özellikle patlayıcı bir olay olduğunu anlamak için her türlü nedene sahip olan bölge dışındaki siyasi liderler açısından beni bu kadar rahatsız eden şey de buydu.
Kimlerden bahsediyorsunuz?
- Çok uzun süredir devam eden ve hakkında çok şey bilinen bir çatışmanın bu yeni aşamasına sanki bu sadece bir terör saldırısıymış gibi tepki veren herkesi kastediyorum. Baskın refleks, bu çatışmaya teröre karşı savaş paradigması açısından bakararak, saldırıya maruz kalan İsrail ile anında koşulsuz dayanışmak oldu. Bizim cenahtaki tavır Charlie Hebdo saldırısı sonrası alınan tavrı anımsatıyordu. Oysa İsrail hükümeti, Avrupa'da tanıdığımız benzerlerini solda sıfır gibi bırakan aşırı sağcı bir hükümet. Bu durum bizi en azından temkinli ve ölçülü olmaya teşvik etmeliydi. Elbette desteğimizi, dayanışmamızı ve empatimizi ifade edebiliriz. Ancak bunu yaparken, siyasetten kendinizi bütünüyle soyutlayamazsınız ve olayların bütün sonuçlarını dikkate almak zorundasınız.
- Ancak bu aynı zamanda birkaç yıldır marjinal kılınmış bir çatışma değil mi?
- Bu, Arap dünyası ve bir bütün olarak bölgeye ilişkin genel bir yorgunluğun göstergesidir. Artık İsrail-Filistin çatışmasını duymak istemiyoruz, tıpkı Suriye'yi, Irak'ı, iflasın eşiğindeki Lübnan'ı, hâlâ kendi iç çatışmasında boğulan Libya'yı ve artık sadece göçmen sorunlarına indirgenen Tunus'u duymak istemediğimiz gibi. Gazze'nin de teröre karşı savaş bakış açısıyla ele alınmasının nedenlerinden biri, tam ve kalıcı barış arayışı gibi eski yaklaşımları bir kenara bırakmış olmamızdır.
- Bu tarihi çatışmadaki yeni bir aşamadan mı bahsediyorsunuz?
- Bölgede çoğu insan bunu tamamen yeni bir şey olarak deneyimliyor. İsrail-Filistin çatışması bölgede ve ötesinde her zaman çok duygusal, hislerini taşkınlıkla ifade eden ve yoğun tepkilere neden oldu. Ama hiçbir zaman bu ölçüde değildi. Ayrıca gerçek bir kırılma hissi, Amerika'nın 2003'te Irak'ı işgaliyle kıyaslanabilecek düzeyde bir duygusal angajman söz konusu ki bu da gerçek bir yenilik. Batı'nın İsrail'e verdiği destek, farklı derecelerde de olsa, Filistinlilere, Araplara ve Müslümanlara karşı, frenleri patlamış bir ırkçılığın ifadesi olarak görülüyor. Önceleri insanlar Batı'nın çifte standartlı ikiyüzlülüğüne kızıyordu. Bugün bölgedeki pek çok insan, bir Filistinlinin, bir Arap'ın ya da bir Müslüman'ın hayatının, dünyanın başka yerlerindeki insanların hayatlarıyla aynı değere sahip olmadığını düşündüren aşırı şiddet biçimlerini kabul eder görünen Batılı hükümetleri keşfediyor.
- İsrail'e koşulsuz destek bu kadar açık mı?
- Bence bu desteklerin kendi arasında pek çok nüans var. ne var ki sahada her gün görülen şiddet ve acı düzeyi göz önüne alındığında, bu nüansların Arap dünyasındaki gözlemciler için olduğu kadar, kendi toplumlarımızdaki pek çok gözlemci tarafından da fark edilmesi mümkün değil. Gazze'de yaşanan dramı yakından takip edenler ile bu duruma karşı biraz daha mesafeli ve dolayısıyla soyut bir entelektüel yaklaşım sergileyenler arasında bir fark var. Birinciler için bu durum anlaşılmaz ve dayanılmazdır. İkinciler içinse bu sadece başka bir çatışmadır. İşte bölünme burada yatıyor.
- Dünyanın savaşı sona erdirmek için bir yol bulamaması şaşırtıcı değil mi?
- Avrupa ülkelerinde, Filistinlilerle ya da bölgedeki gözlemcilerle hiçbir ilgisi olmayan, ama iç politikayla, tarihsel nedenlerden dolayı İsrail'le ve antisemitizmle ilgili olan birçok gelişme var. Tüm bunlar, örneğin İsrail'in bazı eylemlerini kınamak için harekete geçmemizi engelliyor. Şimdiye kadar medyanın çoğu Gazze'de meydana gelen 'şiddeti' tanımlarken, başka yerlerde olduğundan çok daha temkinli davrandı. Bunun çatışmanın kendisiyle pek ilgisi yok ama bence bizim İsrail ile doğal olarak çok karmaşık bir ilişkimiz var. Tarihsel olarak Avrupa, boyutları korkunç bir soykırıma yol açan ve o zamanlar Yahudi sorunu olarak adlandırılanı hiçbir zaman tam aydınlatmamış bir kıtadır. Ve işin esasına bakarsak, bu sorun ihraç edilmiştir. Bugün, Avrupa bağlamında antisemitizme gerçekten bir çözüm bulmadan İsraillileri ve Arapları anlaşamamakla suçlamak işin kolayına kaçmaktır.
- Bu da yirmi beş yıldır Arap dünyası ile Batılı ülkeler arasında neden hiç böyle büyük bir yarılma tespit etmemenizi açıklıyor.
- Bölge zaten son yirmi beş yılda kabul edilmesi zor bir dizi kararı sineye çekmek zorunda kaldı. Ancak bu seferki daha da zor ve kümülatif bir etkiye sahip. Amerika'nın 2003 yılında Irak'a karşı başlattığı saldırı, her şeyden önce, terörizme karşı savaş bahanesiyle yanlış bir ülkenin, yalan olduğu kanıtlanmış iddialara dayanarak ve Irak halkına çok pahalıya mal olacak şekilde işgal edilmesiydi. Bu, Saddam Hüseyin rejiminin övgüye değer olduğu anlamına gelmiyor. Bence bir başka dönüm noktası da Suriye'deki savaştı; o döneme kadar tabu olan kimyasal silah kullanımına geri dönülmesini de içeren şiddet olayları uluslararası bir tepki görmedi. Gazze’deki ile aradaki fark, genel olarak aşırı şiddeti uygulayan iktidardaki rejimin açık bir şekilde kınanmasıydı. Gazze örneğinde ise, uygulanan şiddet her zaman karşılaştırılabilir olmasa da, bu aşırı şiddeti bazen yarım ağız desteklemek için nedenler buluyoruz. Sağlık hizmetlerinin, ambulansların ve sağlık çalışanlarının epey sistematik bir şekilde hedef alınması gibi bir dizi olay var. İtidal çağrısında bulunuyoruz ancak asla doğrudan, açık ve spesifik olarak kınamıyoruz.
- Mevcut çatışmanın özüne dönecek olursak, ötekinin varlığının karşılıklı olarak inkâr edilmesi anında mıyız?
- Ötekinin inkârı, genel olarak bütün çatışmalarda vardır, bu çatışmada da yeni değildir. Çözümü özellikle zor olan ve dışarıdan müdahale gerektiren bir sorunla karşı karşıyayız. Bu olgun, sağlam, bilgili liderler demektir. Ancak eksik olan tam da bu. Dolayısıyla iki toplumu, birbirlerine zarar vermek için olağanüstü araçlar kullanarak, etkin bir şekilde birbirlerinin boğazına sarılmış halde bırakıyoruz.
- Peki bundan nasıl çıkacağız?
- Bugün sadece dört olası seçenek var. Birincisi, iki devletli çözüm. İkincisi, tüm vatandaşların birleşik bir hukuk sistemi içinde aynı hak ve yükümlülüklere sahip oldukları tek devletli çözüm. Üçüncüsü, şimdi apartheid sistemi dediğimiz, yani toplumun bir kesimine karşı açıkça ayrımcılık yapan bir hukuk sistemi. Ve son olarak, soykırımcı çözümler, yani ötekinin yok edilmesi. Ancak bu tamamen yok etme değildir. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri'nde, Avustralya, Güney Afrika, Arjantin ve başka yerlerde hâlâ yerli halklar var. Ama soykırım dinamiği, nüfusun bir kısmının sosyal dokusunun, kurumlarının, geleneklerinin ve kimliğinin süresiz olarak boyun eğdirilebilecekleri noktaya kadar yok edilmesi anlamında bir çözüm biçimidir. Ürkütücü olan şu: birinci ve ikinci seçenekleri ne kadar az desteklersek, üçüncü ve dördüncüyü de o kadar dolaylı olarak kabul etmiş oluruz. Bu değişim gözlerimizin önünde gerçekleşiyor.
- Dış dünyanın yavaş davranması da geçerli muhatapların olmamasıyla bağlantılı değil mi?
- Bence, sadece çözümü kolaylaştırmak ya da en kötü sonuçtan kaçınmak, bazı koruyucu engeller koymak için bile olsa, dışarıdan müdahalenin gerekli olduğu bazı çatışmalar var. Muhataplar dediğiniz, her iki tarafta da oluşturulacak bir şeydir. Olağanüstü zor ama kaçınılmaz olan yapıcı müzakereleri başlatmak için verilmesi gereken her türlü çabadan vazgeçildiği için, bu çatışmanın onlarca yıl boyunca alevlenmesine izin verildi. İsrail toplumu çok bileşik, çok karmaşık ve çok dinamiktir. Kısmen bu durumun bir temsili olan hükümet de toplumun büyük bir kesimi tarafından kınanıyor, ancak bu hükümet İsrail toplumunda göz ardı edilmesi çok zor olan bazı temel değişimleri temsil eden figürlerden oluşuyor. Bir kez daha, almamız gereken bir sorumluluk var ve uzun vadede bir çözüm bulmak için ihtiyaç duyduğumuz türden partner tipini kademeli olarak yeniden inşa etmek için çok çalışmalıyız.
- Tüm sorumluluğu Batılı ülkelere yüklüyor gibi görünüyorsunuz?
- Her şeyden önce, Batı benim de bir parçası olduğum bir dünya ve iktidardaki kendi temsilcilerimi yargılamam daha doğal. Günümüz dünyası gerçekten de uluslararası ölçekte belli bir oyun kuralını temsil ettiğini iddia eden, ancak artık savaş hukuku gibi bir şeyi, yani uluslararası insancıl hukuku destekleme iddiasından vazgeçme noktasına gelmiş bir dünya. Hem İsrail hükümeti hem Filistinli aktörlerle ilgili olarak biraz hayal kırıklığına uğramak için nedenler de var. Hamas taktiksel ve askeri açıdan büyük ilerleme kaydetmiş bir hareket. Ancak siyasi olarak tamamen katılaşmış durumda. Yıllardır tekrarladığından başka sunabileceği bir şey yok: O da fedakârlıklar. Hiçbir gelecek, hiçbir çözüm, hiçbir müzakere zemini sunmuyor. Ancak bunlara sınır koymak için kullanabileceğimiz birçok önlem var. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri söz konusu olduğunda bu, İsrail'e yaptığı silah sevkiyatını ille de tamamen sonlandırmadan, azaltmak anlamına gelebilir.
- Bugün Arap ülkelerinin zayıflamasını nasıl anlayabiliriz?
- Bence pek çok Arap rejimi Filistin davasına karşı son derece kayıtsız. Asıl sorun Filistin davasının sadece şehitlik ve acılarla var olabileceği düşüncesi. İşte bu nedenle Hamas, geçmişte gördüğümüzden çok daha yoğun olan bu acıyı yeniden ön plana çıkararak, bugün bir nevi zafer kazanıyor. Ancak ne yazık ki bu çatışmanın ileride unutulacağından da eminiz. Paradoks şu ki, iki çatışma arasında Filistin davası en güçlü desteği, örneğin Batı Şeria'da işgalci güçler tarafından işlenen ihlalleri acımasızca kınayan İsrail sivil toplumundan alıyor.
- Gazze'deki katliamı durdurmak için çözüm nedir?
- Bugün her şey, insani yardımın girişi de dahil olmak üzere, İsrail tarafından belirlenen oyun kurallarına göre işliyor. Bu da Fransa'da gördüğümüz, birkaç tonluk yardımın Fransız bayraklarıyla birlikte uçaktan atılmasını ve bizzat Cumhurbaşkanı tarafından bir video kliple yayınlanmasını içeren propaganda biçimlerine yol açıyor. Sahadaki ihtiyaçlar açısından bakıldığında, bu şok edici bir durumdur. İsrail'in insani yardım konusundaki savı, 7 Ekim'le bağlantılı olan kuşatılmış kale algısına dayanıyor. Bu, insani yardımın saklanıyor olabilecek yeni Hamas teröristlerini dalgalar halinde geri getirebileceği fikridir.
- Böyle devam edemeyeceğimizin bilince varacağımız an ne olabilir?
- Bence şimdilik bu dehşetin sonuna kadar gidilecek. Unutulmaması gereken en önemli şey, herkesin kaybedeceğidir. Elbette Gazze halkı, Gazze’den ayrılmak zorunda kalsa da kalmasa da, bu çatışmanın bıraktığı izlerden asla kurtulamayacak. İsrail yüzeysel bir zafer kazandığını iddia edebilecek ama dünyanın çeşitli yerlerinde, örneğin Amerika Birleşik Devletleri'ndeki genç Yahudiler arasında imajı son derece bozulmuş durumda. İsrail'in giderek kendini çıkmaza sokma ve uluslararası alanda yalnızlaşma sürecine girdiğini düşünüyorum. Ve bence, herhangi bir şekilde hukukun üstünlüğü temelinde düzenlenmiş bir uluslararası sisteme inandırıcı biçimde atıfta bulunmaktan vazgeçen kendi hükümetlerimiz de kaybedecek.
Libération için söyleşiyi yapanlar: Hala Kodmani ve Sonia Delesalle-Stopler
* Peter Harling, geçmişte Uluslararası Kriz Grubu'nun (ICG) ve Suriye arabulucusu Lakhdar Brahimi'nin Ortadoğu özel danışmanlığını yapmıştır.
Fransızcadan Çeviren: Ahmet İnsel