“Makul” Fransız Seçmen Şimdi Ne Yapacak?

Yetişkinlik dönemimin tamamında, Le Pen ailesini başımın üstünde bir gölge gibi hissettim. Baba Jean-Marie, Holokost hakkında şakalar yapardı. Eskiden Cezayir'de görev yapmış bir Fransız paraşütçüydü ve mahkumlara işkence etmekle suçlanmıştı. Sonra daha az tehditkar ama daha hırslı görünen kızı Marine geldi. Ardından daha da reaksiyoner olan yeğeni Marion.

Le Pen etkisi büyüyor gibi görünüyordu, ama ben daima sağdan ve soldan "makul" insanların onlara asla seçim kazandırmayacağına dair naif bir düşünceye sahiptim. 2002'de Jean-Marie Le Pen, cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci turuna kaldığında bu düşüncem doğrulandı: Fransızlar o zaman büyük bir çoğunlukla Jacques Chirac'a oy verdiler. 2017’de ve Marine’in ikinci tura kalıp Emmanuel Macron tarafından mağlup edildiği 2022'de de düşüncem doğrulandı. Macron, sistemin dışından gelerek sol-sağ ayrımını ortadan kaldırmak isteyen genç ve gelecek vadeden bir politikacıydı.

Bu sabah Le Pen klanının iktidarın eşiğinde olduğu farklı bir ülkeye uyandım. Fransa’da ilk kez aşırı sağ bir siyasi parti, bir seçimle parlamentoda mutlak çoğunluğu kazanabilir ve 28 yaşındaki sembolü Jordan Bardella'yı Paris’teki başbakanlık ofisi Hôtel de Matignon’a yerleştirebilir. Macron’un çağrısıyla yapılan erken genel seçimlerin ilk tur sonuçları, Jean-Marie Le Pen tarafından kurulan Ulusal Cephe, yeni adıyla Ulusal Birlik için açık bir zaferdi.

Seçimin 7 Temmuz’da yapılacak olan ikinci turu, Fransız siyaseti için bir dönüm noktası haline geldiği gibi Fransa, Avrupa, Ukrayna ve bu sorunlu dünyadaki birçok başka mesele için de büyük sonuçlar doğurabilir. İkinci turda tek soru, Ulusal Birlik'in seçimden mutlak çoğunlukla ayrılıp ayrılamayacağı. Eğer Ulusal Birlik mutlak çoğunluğu elde ederse Macron küçük düşürücü ve karmaşık bir birlikte yaşama (cohabitation) mecbur kalacak: Devlet başkanı ve başbakanın zıt partilerden geldiği, epey Fransa’ya özgü bir fenomen.

Ulusal Birlik’in böyle bir çoğunluğa ulaşmasını önlemenin tek yolu, diğer bütün siyasi güçlerin basit bir kuralı uygulamasından geçiyor: kendi seçim bölgelerinde üçlü bir mücadele varsa adaylarını geri çekmek. Bu, askıya alınmış bir parlamento, siyasi istikrarsızlık ve muhtemelen kaos getirecektir; ancak aşırı sağın iktidarda olmasından daha az zarar verici olacaktır. En azından “makul” insanlar böyle düşünürler.

Öte yandan, sol partilerin birleşik cephesi ikinci sırada yer alırken, Macron’un merkez blokunun açık ara üçüncü sırada olduğu kutuplaşmış bir ülkede siyaset bundan çok daha karmaşık. Görünüşe göre bazı insanlar, aşırı sağdan ziyade soldan korkuyorlar.

Rafale jetleri ile ünlü Dassault ailesine ait sağın köklü gazetesi Le Figaro'yu ele alalım: Bu saygın gazete, Pazartesi sabahı, seçimin ikinci turunu Bardella ile radikal sol hareket Boyun Eğmeyenler'in (LFI) lideri Jean-Luc Mélenchon arasında bir yarışa dönüştürdü. Mélenchon, sol ittifakın önemli bir figürü, ancak tek figürü değil. Sağcı seçmenlerin gözünde Mélenchon, korkutucu bir figür ve Le Figaro, okuyucularına kime oy vermemeleri gerektiğini açıkça söyleyerek Ulusal Birlik’in anlatısını destekliyor. Eski başbakan Édouard Philippe ve maliye bakanı Bruno Le Maire, Ulusal Birlik'e karşı çıkmak istediklerini söylediler, ancak Mélenchon nedeniyle destekçilerini başka bir adaya oy vermeye çağırmaktan da kaçındılar.

Eğer seçmenler gelecek pazar aynı endişeyi paylaşırlarsa, Fransa’nın yakın tarihinde ilk aşırı sağcı başbakan için bir yol açılacak ve bu, bilinmeyene doğru bir sıçrama olacak.

Peki ters giden ne? Biri elbette Macron'un, kazanma şansı olmayan bir erken seçimle ülkenin geleceğini neden riske attığını ve aşırı sağa neden kapıyı araladığını merak edebilir. Bunu tarihçilere bırakacağız, çünkü devlet başkanının gücü artık tükendi. Ayrıca, birçok değere sahip bu ülkenin vatandaşlarında gerçek sorunları çözmek yerine ekonomiye ve sosyal uyuma zarar verecek bir seçim sonucu üretecek kadar öfke ve hıncın nasıl yaratıldığını merak edebiliriz. Keza, toplumun unutulmuş ve horlanmış hisseden büyük bir kesiminde aşırı sağın gelişmesine izin verecek kadar kör olan Fransız siyasi elitini de sorgulayabiliriz.

Bunların hepsi doğru ve şu anda Fransa'da, arkadaşlar arasında, meslektaşlar arasında, aile çevrelerinde, her yerde tartışılıyor. Herkes aynaya bakıyor ve gelecek pazar ikinci turda ne yapacağını düşünüyor. En azından, Ulusal Birlik'in ufak şehirleri ve Fransa'nın geniş kırsal bölgelerini kontrol ettiği, "makul" insanların ise Paris dahil olmak üzere, büyükşehirlerde üstünlüğü ele geçirdiği bölünmüş bir ülkede yaşamayı öğrenmek zorunda kalacağız. Bu, gerçek bir trajedi.

İngilizceden çeviren: Barış Özkul


Not: Bu yazı 1 Temmuz 2024'te Guardian'da yayımlandı.

* Pierre Haski, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü yönetim kurulu başkanıdır.