Hacettepe’deki Faşist Saldırının Düşündürdükleri

Bir süredir yerinde saydığı düşünülen öğrenci hareketi açısından 19 Mart süreci, üniversite gençliğinin kampüs sınırlarını aşan eylemlere yoğun ve etkili katılımıyla birlikte önemli bir dönemeç oldu. Bu süreçte öğrenci hareketinin artan eylemleri ve kitleselleşmesinin yanı sıra ciddi meydan okumalarla da karşı karşıya kaldığı inkâr edilemez. Buna Hacettepe ve DTCF’de gerçekleşen faşist saldırılar örnek gösterilebilir. Hacettepe öğrencilerinin üniversitenin yerleşik kurumsal yapılarının ötesinde ve kapsayıcı bir tarzda oluşturduğu “Eylem Komitesi” de bu tarz bir meydan okumayla karşı karşıya. Bir süredir faşistlerin eylemlerini (ayrıca öğrencilerin taleplerini ve eylem çerçevelerini kendilerine mal etme çabalarını) savuşturma çabası içinde olan Eylem Komitesi’nin, ‘reis değişimi’ için devir-teslim töreni gerçekleşeceği duyulduğunda tertip ettiği protesto ile ciddi bir imtihandan geçtiği söylenebilir.

Beytepe Kampüsü’nün göbeğinde ellerinde palalarını sallayarak dolaşan maskeli bir grup saldırganın fotoğraflarını hepimiz gördük. Hacettepeli öğrencilerin kampüslerinde paramiliter bir örgütlenmenin varlığına karşı düzenledikleri eylem ve ardından gerçekleşen saldırıda saldırganlardan ziyade ilk olarak devrimci öğrencilerin (başına palayla darbe alarak yaralanan öğrenci dahil olmak üzere hastane önünde bekleyen öğrencilerin) gözaltına alınmış olması, dahası yandaş rektörlüğün “her iki gruba” da aynı mesafe ile yaklaşacağını belirttiği açıklaması durumun vahametini gözler önüne seriyor.[1]

Hacettepe olayları, öğrenci hareketinin son on yılda karşılaştığı zorlukları aşma, dayanıklılık ve yenilenme kapasitesine dair bir gelişim tablosu koyuyor ortaya. Türkiye genelinde 2016’daki OHAL’le birlikte gelen yasak ve kısıtlamalar ve 2020 sonrası pandemi süreciyle öğrenci hareketi iyiden iyiye zayıf düşmüştü. YÖK marifetiyle atıl hale getirilmiş ÖTK mekanizması, her eylemde öğrencinin karşısına otobüsler dolusu çevik kuvvet ekibi diken rektörler, “marka değeri” taşıyan topluluklara ayrılan bütçelerin gölgesinde payına kısıtlama düşen düşünce ve kültür kulüpleri... Dahası gayri resmîliğe mahkûm edilen veya zorla kapatılan, etkinlikleri engellenen, rejimin “toplumsal cinsiyet karşıtı” politikalarının izdüşümü olarak isimlerine müdahale edilen kuir ve feminist toplulukların gördüğü muamele, üniversitelerdeki kamusal alanın ne denli daraltıldığının göstergeleri. Üniversitelerde yaratılan bu baskıcı atmosfere karşı Hacettepe öğrencilerinin yakın zamanda Taş Amfi’nin özelleştirilmesine karşı yürüttüğü mücadele öğrenci hareketinin içinde bulunduğu sessizliği belirgin şekilde kırmış, bu zaman zarfında Eylem Komiteleri’nin kuruluşunun gerçekleştirilmesi ve akabinde 19 Mart deneyiminin yarattığı momentumla birlikte öğrenci hareketi eylem kapasitesi ve kitlesellik anlamında önemli bir aşama kaydetmişti.[2]

Bu gelişmelere paralel olarak da Hacettepe Üniversitesi Teşkilatı’nın eylemlerinin de gözle görülür bir biçimde arttığını söylemek yanlış olmaz. Sicilleri de son zamanlarda oldukça kabarık: İntihara sürüklenmiş sıra arkadaşlarını andıkları bir eylemin bildirisini bölüm gruplarına gönderen bir kadın öğrenciyi adeta tuzağa düşürürcesine sıkıştırıp ölümle tehdit eden,[3] afiş asıp bildiri dağıtan öğrencilere muşta ile saldıran,[4] İkbal Uzuner ve Ayşenur Halil için düzenlenmiş bir anmaya katılan öğrencinin yurt odasını basarak uykusunda darp ederek dişlerini kıran[5] faşistlerin şiddet dozunu giderek daha da artırdıkları apaçık ortada. Daha trajik olanı ise Hacettepe yönetiminin tutumu: Rektörlük, bir sene evvelinde yaptığı açıklamada bu faşistleri adeta kamuoyuna şikâyet etmiş, gelenek haline getirdikleri terör eylemlerinin hem “yükseköğretim mevzuatı” hem de “ceza hukuku açısından suç niteliği oluşturabilecek” düzeyde olduğunu alenen kabul etmişti.[6] Üniversite yönetimince listelenen icraatlar arasında 2022 Newrozu’nda gerçekleşen “palalı saldırının” da olduğunu belirtelim.[7]

Bu saldırılarda bariz bir ihmalin olduğunu, dahası bu örgütlü hareketin, pekâlâ, gökten zembille inmediğini, aksine resmî ideolojinin süreklilik gösteren bir katmanı olarak Kemalizmin sağladığı ideolojik yakıtla ve 2016’dan beridir mevcut rejimin kurucu ortağı olarak sık dokulu klientelist ilişkilerden nemalanarak devletin himayesinde geliştiğini söylemek malumun ilanı oluyor elbet. Hacettepe Teşkilatı’nın önceki “reis”lerinden birinin rektörü hedef göstererek partilerinden “yana yakıla randevu dilendiğini” ifşa etmesi de kimseyi şaşırtmamış olsa gerek.[8] Rektörlük, önceki palalı saldırıyı caydırıcı yaptırımlara tabi tutmayarak faillere güvence sağlamış, 2025’te bunun tekrarlanmasının önünü de açmıştır. Bu tarz doğrudan şiddet içeren yıldırı eylemlerindeki artış, pek tabii, tesadüf değil: Faşistlerin, kendilerinden beklendiği üzere, uzun zamandır yakalayamadığı bir momentumu zıplama tahtası olarak kullanmaya çalışan bir öğrenci hareketinin karşısında şiddet aracılığıyla boy gösterisine giriştiği görülüyor – Hacettepe’nin atanmış rektörü ve yandaş yönetiminin en çok ihtiyacı olan anda tabii ki.  

MHP açısından iktidar ortaklığının, halihazırda AKP karşıtı söylemi benimsemiş üniversiteli gençlik nezdinde yoğun bir itibar kaybına yol açtığı biliniyor, ancak burada dikkat çeken husus, bu olayın Ülkü Ocakları’nın üniversitelerdeki siyasî söylem ve pratikleriyle MHP’nin güncel yönelimi arasında kimi yönlerden bir açı oluştuğuna dair emareleri gösteriyor olması. 12 Eylül sonrası üniversitelerde gelişen ülkücü yapılanmanın, özellikle Soğuk Savaş’ın bitişi ve Kürt hareketinin yükselişiyle birlikte geleneksel anti-komünist söyleminin yanına belki onu bile gölgede bırakacak bir “anti-kürdizmin” eklendiğini söylemek isabetsiz olmaz. Sistem karşıtı birçok söylemi “bölücülük” yaftasıyla kamusal alandan tasfiye etme çabası, uzun süredir Türkiye’deki ülkücü hareketin temel stratejisini oluşturdu. Lakin son bir yıldır Türkiye’de yürütülen “süreç” ve MHP’nin buradaki asli sorumluluğu düşünüldüğünde, yüksek siyaset düzeyinde görülen “yumuşamanın” ülkücü hareketin sahadaki elemanlarının siyasî söylem ve eylemlerinde ne derece karşılık bulduğu şüpheli. Zira son dönemde Ankara üniversitelerinde gerçekleşen ülkücü saldırılar ve saldırganların eylemlerini gerekçelendirme biçimleri, üniversitelerdeki ülkücü yapılanmanın bu yeni reel-politik bağlama uyumlanma gibi bir kaygısı olmadığı izlenimi veriyor. Öte yandan belirtmek gerekir ki bu izlenim Ankara’dan doğru büyükşehirlerdeki kampüslerde yaşananları esas aldığı için faşist örgütlenmenin “taşra” üniversitelerindeki vaziyetine dair genel bir çıkarımda bulunmak bu zaviyeden pek mümkün değil.

Hacettepe’deki yerel ülkücü söylemin, hamisi MHP ile uyumsuzluğunun emareleri Hacettepe Teşkilatı’nın sosyal medya paylaşımlarında rahatlıkla görülebilir. Devir-teslim törenini protesto eden öğrencileri ifşaladıkları (resmi olmayan, bir nevi “paravan”) hesaplarında bazı öğrencilerin DEM Parti vekilleriyle birlikte açıklama yaptığı görüntüleri yeniden tweetleyerek ajitasyon malzemesi olarak kullanmaları –partilerinin mevcut “süreçte” DEM Parti ile aynı masaya oturduğunu düşününce– kafalarda soru işareti yaratıyor.[9] Aynı paravan hesabın birçok farklı paylaşımında ise doğrudan doğruya (klasik anlamda Türkçülükle bağdaştırılmış) bir dizi İttihatçılık övgüsü yer alıyor.[10] Soğuk Savaş ülkücülüğünün Türk-İslam sentezci uğrağında Kemalizm ile kurduğu mesafenin kapanıp, İttihatçılığın ülkücü düşüncede büyük oranda rehabilite edilmesi, AKP iktidarına doğmuş ve hoşnutsuzluğunu en kolay yoldan Türkçülük menfezine yönlendirmiş gençlik kesimleri arasında örgütlenmeyi hedefleyen ülkücüler açısından da ideolojik bir tutunum yüzeyine, belki de bir eksik kapama uğraşına işaret ediyor.[11] Bunun yanı sıra Hacettepe Teşkilatı’nın benimsediği tarihsel süreklilik çizgisi ve köken anlatısında MHP’den ziyade popülerleşen İttihat-Terakki sembolizmine başvurduğunu ve sahadaki elemanlarının milliyetçi-muhafazakârlığı değil de daha ziyade Zafer Partisi ve İYİ Parti’nin temsil ettiği Türkçü bazlı modernist-seküler milliyetçiliği sahiplendiklerini de görüyoruz.

ODTÜ gibi ülkücü hareketin zemin bulamadığı üniversitelerde Zafer Partisi’nin kampüsteki öğrenci seçmen bazında hatırı sayılır bir taraftar kitlesi edindiği 2024 Yerel Seçim sonuçlarından anlaşılabilir – ODTÜ kampüsünde CHP’den sonra en fazla oyu alan parti, %14’lük bir oranla Zafer Partisi olmuştu.[12] Ancak MHP’nin iktidar ortaklığının üzerine tuz biber olan Barış Süreci angajmanıyla AKP muhalifi bir milliyetçiliğin popülerleştiği gençlik tabanıyla arasında ciddi bir mesafe oluşan Ülkü Ocakları’nın, örgütlü olduğu üniversitelerde (Ankara Üniversitesi de bunun bir örneğidir) halen gücünü koruyabilmesi, Ülkü Ocakları’nın ilişki ağı ve kaynaklarının işlevselliğine yorulabilir. Ülkücülüğün mevcut devletli konumu, muhalif Türkçü seküler milliyetçi dalgaya karşı eksik kapatma kabiliyetinin güncel dayanağını oluşturuyor. Lakin ülkücü hareketi, popüler Türkçü seküler milliyetçiliğe karşı büsbütün hoyrat ve köhnemiş bir konuma indirgemek yanıltıcı olur. Üniversite öğrencileri arasında milliyetçi reaksiyonu harlamak için popüler olanla alışverişini sürdüren, bu yolla güncel ajitasyon ve aktivasyon kanalları arayan (söz konusu Türkiye olunca pek de zorlanmayan) ve tüm bunları esas misyonu, yani reaksiyoner şiddetin örgütlenmesi için yapan bir örgütlenmeden bahsediyoruz. Bu zaviyeden bakınca ülkücü hareket üniversitelerdeki milliyetçiliğin devamlılığının halen ayrılmaz bir parçasıdır.

İlgi çekici bir diğer husus ise, ülkücülerin, üniversite kamusallığı içinde hegemonik olamasa da en etkili aktör konumunda olan sol tandanslı bir öğrenci hareketinin mücadele gündemlerini kendilerine mal etme çabasıdır. 1 Mayıs’ı resmi devlet söylemine binaen “Emek ve Dayanışma Günü” adı altında kutlayan Hacettepe Teşkilatı,[13] solun eylem alanına giriş yapmak için oldukça olaylı geçen rezervasyonlu yemekhane eylemlerinde de Eylem Komitesi’nden önce davranarak bir yemekhane eylemi duyurmuş,[14] “Randevuyla Doymaz Bu Milletin Evladı” ve “Türk Çocuğu Aç Kalmaz” gibi sloganlar kullanmıştı.[15] Hemen ardından Eylem Komitesi’nin Yemekhane Meydanı’nı sahiplenmesiyle eylemlerini memur yemekhanesine almak zorunda kalsalar da, yeni bir strateji olarak kampüslerdeki sol hareketlerin sahiplendiği, “geçinme” gibi meseleler üzerine siyaset üretmek için çaba sarf ettikleri gün gibi ortada. Öğrenci yoksulluğuna, günden güne ağırlaşan yaşam koşullarına ve büyüyen hoşnutsuzluğa karşı caka satma töhmetinden kurtulmak için olsa gerek, klasik faşizmin dünya görüşünde yer bulan “korporatizm”in ilginç bir tezahürü olan bu girişim, ülkücülerin, solun sınıf mücadelesi temelli yaklaşımını bir “milli çıkar” söyleminde yumuşatarak yoksulluğu telafi etmenin stilize bir örneğini teşkil etmektedir; zira, burada muhatap alınan “öğrenci” değil “milletin evladı”dır ve ülkücüler, kendi anlattıkları gündemin dışında bir hitabet geliştirmeye çalışıyor gibidir.

Durum böyleyken, Hacettepe’deki devrimci öğrenci hareketinin ciddi bir imtihan verdiğini söylemenin yerinde olacağını düşünüyorum. İlk olarak, yemekhane eylemlerini sahiplenmeye çalışan faşistlerin hamlesi, öğrencilerin meşru eylem hattı tarafından boşa çıkarılmıştır. İkinci olarak, devir-teslim töreni için örgütlenen eylem, tüyler ürperten bir çatışmayla sonuçlanmış olsa da, faşist hareketin teşhirini sağlamış ve etkili bir ifşa işlevi görmüştür aynı zamanda. Verilen bu sınav, hanidir durgun görülen bir üniversite kamusallığı içinde, öğrenci hareketinin faşizme karşı mücadele konusunda geçmişten devraldığı bir hafızası, bir birikimi olduğunu gözler önüne sermiş olmasıyla büyük bir önem teşkil ediyor. Öğrenci hareketi, anti-faşist damarını bizlere tekrar hatırlatıyor.


[1] Rektörlüğün kamuoyu duyurusu.

[2] Hacettepe’deki öğrenci hareketinin mevcut durumuna ilişkin verdiği bilgiler için E. Toprak Üstün’e çok teşekkür ederim.

[3] Duvar, 2024.

[4] Sendika.org, 2025.

[5] NHaber, 2024.

[6] Duvar, 2024.

[7] Bianet, 2022.

[8] Sendika.org, 2025.

[9] Hacettepe Teşkilatı’nın resmi olmadan kullandığı, kendini Türk Mukavemet Teşkilatı olarak isimlendiren, “Beytepe’nin Ufak Tefek Taşları” hesabı üzerinden retweet atılan gönderi

[10] “Beytepe’nin Ufak Tefek Taşları” üzerinden paylaşılan Instagram ve Twitter gönderileri.

[11] Tanıl Bora, 2018. “Ebed-Müdded İttihatçılık” Birikim Haftalık.

[12] 2024 Seçim Sonuçları.

[13] “Beytepe’nin Ufak Tefek Taşları” üzerinden paylaşılan gönderi.

[14] “Beytepe’nin Ufak Tefek Taşları” üzerinden paylaşılan eylem bildirisi.

[15] “Beytepe’nin Ufak Tefek Taşları” üzerinden paylaşılan eylem videosu.