Dünya çapındaki karşı- veya alternatif-küreselleşme muhalefetinin neşriyatına denk geliyorsunuzdur ara ara. Metis Yayınları’nın, Roni Margulies’in editörlüğüyle yürüttüğü ‘Antikapitalist Hareket İçin Kılavuzlar’ kitap dizisi, bu hareketin fikriyatını derli toplu izlemeyi sağlıyor. Dizinin 12. kitabı olan, Susan George’un Başka Bir Dünya Mümkün, Eğer... adlı eseri (çev. Ali Tonak), bu türden neşriyat içinde beni en fazla heyecanlandıran oldu.
Bunun nedeni, sadece egemen globalleşme çığırıyla ve bu fecaat karşısındaki temel politik itirazların ortaya konmasıyla ilgili yanı değil kitabın. Asıl önemlisi, ‘şirket küreselleşmesine ve neo-liberalizme’ karşı mücadelenin toplumsal ve politik dinamiğine, tarzına, söylemine, etiğine ilişkin söyledikleri. Ve bizzat bunun bir parçası olarak, bunu söyleyiş tarzı... Bu söylenenler ve bu tarz, yine sadece karşı-küreselleşme hareketi bağlamında değil, umumiyetle sol hareket/muhalefet bağlamında, zihin ve gönül açıcı bir soluk taşıyor.
Susan George’dan, bir iyimserlik yansıyor her şeyden önce. Kendisinin de bilge Gramsci’den naklettiği, ‘iradede iyimserlik, düşüncede kötümserlik’ şiârınca bir iyimserlik. ‘Mutlaka kazanacağız’ iddialaşmasından farklı bu; yine kararlı, inatçı, güvenli ama daha ‘yumuşak’. Uğruna uğraşılan hedefin doğruluğunu bilmenin verdiği ahlâkî bir iyimserlik. Onun yanında, bizzat bu uğraşının deneyiminden üretilen, iktidar hesabında ‘başarı’ bile sayılmayan küçük adımlardan damıtılan bir iyimserlik. Basitçe örnekleyeyim: Örgütlenen bir toplantıya ‘yüzlerce kişi geldiğinde sanki olağanüstü bir şey olmamış gibi davranılmasından’ söz ediyor Susan George. Demek, bunu olağanüstü bir şey gibi, minyatür bir mucize gibi yaşamak gerekiyor. Her seferinde yeniden, kıymetini bilmek gerekiyor. Bu gibi toplantılara gelenlere ‘hoş karşılandıklarını hissettirmek gerektiğinden’ söz ediyor, ayrıca. Bir ‘jargona’ gömülmeme, kullanılan kelimelere dikkat etme uyarısı da bununla bağlantılı; ölüm-kalım kadar önemli görünüyor bana: ‘Bir kulağınız kendi söylediklerinizde olsun ve kendi söyleminiz konusunda eleştirel olmayı bilin.’ Susan George’un ‘esasen sadece biraz kibarlık’ diye mükemmel bir yalınlıkla özetlediği bu gibi basit tavsiyeler, ‘bu işlerle’ uğraşmanın haysiyet ölçüsüdür bana kalırsa. (Ve bu bakımlardan ‘uyarılmaya’ çok ihtiyacımız var!)
Bir de, söylemesi ayıp, pragmatizmi etkileyici kitabın. Pragmatizm kavramına, alıştığımız (ilkesiz faydacılık anlamındaki) horlayıcı kullanımından ya da liberal siyaset felsefesindeki içeriğinden farklı bir bağlamda el atıyorum. (Belki, 20. yüzyıl başı ‘liberal-sosyalist’ ve radikal-demokrat düşünürü John Dewey’in, toplumsal öz-örgütlenmeyi ‘ilke’ tahtına oturtan pragmatist tutumuyla bir akrabalık kurabiliriz. İlkeler, soyut kural kyucular değildir ama ‘faydaya’ ve çıkara/ilgiye de indirgenemezler ona göre; somut, pratik ilişkiye girebilme yetenekleriyle doğrulanırlar, nesnelleşirler. Dewey, bu ucu açık ilişki zeminindeki özgürleştirici potansiyele güvenir.) Susan George’inki, ‘katıksızlığını’ korumaya dönük bir kasılmayla enerjisini tüketmeyen, ‘derdini herkese anlatma’ azmiyle davranan, sözünün özünü bilen, fikrine/davasına güvenen (‘abdestinden emin’!), ‘olurunu bulmaya’ bakan, bunun için de politik deneyim ve beşerî münasebetlerdeki ‘canlı emeğe’ güvenen bir tür sol-pragmatizm. Roni Margulies’in Sunuş’ta üzerinde durduğu gibi: ‘...kapsayıcı olmak, kampanyacı olmak, birlikte çalışmak...’ Bu bakımlardan da uyarılmaya çok ihtiyacımız var!