Küreselleşme 2.0: Jeoekonomi, Ticaret Yolları ve Kürt Meselesi

Mesut Yeğen, “Ortadoğu 2.0’a Hazır mıyız?” başlıklı yazısında, 7 Ekim 2023’ten bu yana bölgede yaşanan jeopolitik kırılmalarla birlikte yeni bir düzenin ortaya çıktığını ve bu düzende PKK ile Hamas’a yer olmadığını ifade ediyor [1].

Yeğen’in değerlendirmesinden hareketle, Ortadoğu’nun güvenlik mimarisinde yaşanan dönüşümlerin bölge devletlerini jeopolitik hedeflerini yeniden gözden geçirmeye zorladığı söylenebilir. Devlet dışı aktörlerin mümkün olduğunca azaltıldığı bu yeni denklemde, İran ve Rusya’nın zayıflayan etkisinin yarattığı fırsatlar devletlerin iştahını kabartırken, tehditler ise endişelerini derinleştiriyor. Bu bağlamda, Yeğen’in de vurguladığı üzere, PKK’nin silahsızlanması ve Türkiye’deki mevcut çözüm arayışları da ortaya çıkan yeni statükonun bir yansıması olarak okunabilir.

Fakat ben, bu jeopolitik dönüşümün bölgesel gelişmelerin yanı sıra küresel dinamiklerle birlikte ele alınması gerektiğini düşünüyorum. Zira küreselleşen bir dünyada bölgesel ve küresel jeopolitik-jeoekonomik süreçleri birbirinden ayırmak artık pek mümkün değil [2]. Özellikle mevcut dönüşüm; ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın Hazar’dan Akdeniz’e uzanan iş birliği söylemi [3] ve Kazakistan’ın Abraham Anlaşmalarına katılımı [4] ile birlikte değerlendirildiğinde, “Ortadoğu 2.0”ın, aynı zamanda “Küreselleşme 2.0”ın bir çıktısı olduğu pekala söylenebilir [5].

2008 sonrası neoliberal ekonomilerin yaşadığı krizler, COVID-19 pandemisi, Ukrayna-Rusya Savaşı, iç pazarı önceleyen yeni kalkınmacı modellerin ortaya çıkışı ve Trump’ın ekonomik yaptırımları gibi faktörler küreselleşmenin hızını ciddi şekilde yavaşlatmıştı. Ancak son dönemde küresel iklim krizinin derinleşmesi, yeni enerji ve ticaret hatlarının ortaya çıkışı, nadir elementlere erişim konusunda yaşanan rekabet ve dijital dünyanın yarattığı dönüşümler yeni bir küreselleşme tartışmasını da beraberinde getirdi. Ceren Ergenç’in ifade ettiği üzere, mevcut küreselleşme önceki evrelerden farklı olarak “devlet-güdümlü bir küreselleşme” niteliği taşıyor ve artık ABD ile Çin başta olmak üzere birçok devlet “ulaşım, enerji, dijital altyapılar, kritik tedarik zincirleri ve finans gibi alanlarda küresel üstünlük için rekabet ediyor” [6]. Bu rekabetin yaşandığı önemli alanlardan biri de ticaret koridorları.

2013’te Çin Devlet Başkanı Xi Jinping liderliğinde başlatılan “Bir Kuşak Bir Yol” Projesi, dünyayı karadan ve denizden altyapı projeleriyle birbirine bağlayan küresel ölçekli bir yatırım girişimi olarak ortaya çıktı. Buna mukabil, Çin’i dengelemek amacıyla Avrupa Birliği tarafından Global Gateway (Küresel Geçit) projesi açıklandı; bunun tamamlayıcı bir ayağı olarak da IMEC (Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomi Koridoru) hayata geçirildi. Benzer dönemde Irak da Türkiye, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri desteğiyle Kalkınma Yolu projesini başlattı.

Mevcut koridorlaşma süreci, Türkiye gibi orta büyüklükte ve jeopolitik öneme sahip ülkeler için önemli fırsatlar barındırıyor. Şimdiye kadar IMEC dışındaki tüm bu mega projelerde Türkiye bir şekilde kendine yer bulabildi. Türkiye’nin IMEC dışında tutulmasına karşı ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Türkiyesiz bir koridor olmaz. Doğudan batıya trafik için en uygun hat Türkiye üzerinden geçmek durumunda” açıklamasını yapmış [7] ve Türkiye’nin bu projelere dair motivasyonunu açık bir biçimde ortaya koymuştu.

Ukrayna–Rusya Savaşı’nın Kuzey Ekonomi Koridorunu, Gazze’deki savaşın ise IMEC’i belirsizliğe sürüklemesi, coğrafi konumu itibarıyla zaten avantajlı olan Türkiye’nin elini oldukça güçlendirdi. AB’nin bu yıl Global Gateway kapsamında düzenlediği yıllık forumda Türkiye’ye de yer vermesi, bu tablonun dolaylı bir yansıması olarak görülebilir [8]. Fakat unutulmamalı ki Türkiye’nin forum programına dahil olmasını mümkün kılan temel koşul, Azerbaycan ile Ermenistan arasında varılan barış anlaşması. Bu çerçevede değerlendirildiğinde, mevzubahis altyapı projelerinin geleceği, öncelikle bölgesel güvenlik ve istikrarın sağlanmasına bağlı. Nitekim Irak Dışişleri Bakan Yardımcısı Hisham Al Alawi bu durumu “istikrarlı bir bölgemiz olmazsa ekonomik bütünleşmeyi sağlayamayız” sözleriyle net bir şekilde ifade etmişti [9].

Ortadoğu’da güvenlik ve istikrar söz konusu olduğunda akla gelen temel başlıklardan biri kuşkusuz Kürt meselesi. Türkiye’nin uluslararası ticaret koridorlarındaki yerini sağlamlaştırması da bu meselenin rasyonel ve yönetilebilir bir çerçevede ele alınmasını zorunlu kılıyor. Dolayısıyla Türkiye’yi Kürt meselesini yeniden değerlendirmeye yönelten etkenlerin, bir yandan bölgede yaşanan jeopolitik dönüşümlere, diğer yandan ise küresel jeoekonomik dinamiklere dayandığı söylenebilir. Bu bağlamda Türkiye’nin Hazar’dan Akdeniz’e, Asya’dan Avrupa’ya uzanan büyük ölçekli altyapı projelerinde etkili bir aktör olabilmesi, ülke içindeki temel istikrar meselelerinde ilerleme kaydetmesini gerektiriyor. Kürt meselesi de bu alanların başında geliyor.

Rahmetli Fuat Keyman, Kürt meselesinin çözümünün önemini uluslararası bağlama oturtarak şu sözlerle değerlendirmişti:

“Kürt Sorunu çözülmeden, Türkiye’nin hızla değişen, riskli, belirsiz ve güvensiz bir küresel dünyada güçlü ve istikrarlı kalması ve aktif, çok yönlü, demokratik ve yapıcı bir dış politika vizyonu oluşturması mümkün olmayacaktır. Ayrıca, Kürt Sorunu çözülmeden, Türkiye’nin aynı zamanda makroekonomik istikrar yaratan sürdürülebilir ekonomik büyümeyi sağlaması da mümkün olmayacaktır.” [10]

Keyman’ın değerlendirmesi ve güncel bölgesel-küresel dinamikler birlikte ele alındığında, Kürt meselesinin artık yalnızca Türkiye’nin bölgesel jeopolitik hedefleri açısından değil, küresel jeoekonomik amaçlarına ulaşması bakımından da çözülmesi gereken temel bir mesele olduğu ileri sürülebilir. Bu çerçevede, meselenin çözümü Türkiye’ye küresel ticaret yolları bağlamında önemli fırsatlar sunarken; çözümde yaşanan gecikmeler ise çeşitli riskleri beraberinde getiriyor.

Fırsatlardan ilki, bu altyapı projelerinin bölgesel kalkınma üzerinde yaratabileceği doğrudan etki. Kalkınma Yolu’nun Türkiye’de Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehirlerden geçmesi, meselenin ekonomik boyutunun ele alınması açısından önemli bir imkan sunuyor. Kırk yıllık çatışma, yalnızca siyasal düzeni değil, bölgenin ekonomik dokusunu da ciddi biçimde tahrip etti. Nitekim Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksi’ne göre Türkiye’nin en yoksul illeri hala ağırlıklı olarak Kürt nüfusun yaşadığı bölgeler [11]. Mevcut ticaret yollarına yönelik altyapı projeleri ise bölgede yoksulluğu ve işsizliği azaltabilecek potansiyele sahip. Bu çerçevede Şanlıurfa–Ovaköy Otoyolu gibi devam eden ulaşım yatırımlarının, Diyarbakır ve Van başta olmak üzere bölgesel ekonomi merkezlerine doğru genişletilmesi, bölgenin ulusal ve uluslararası ekonomik ağlarla entegrasyonunu güçlendirebilir. Böylece bölge ile ülkenin geri kalanı arasındaki sosyoekonomik makasın giderek daraltılması mümkün hale gelebilir.

Türkiye ile Ortadoğu arasındaki ekonomik entegrasyonun güçlenmesi de ticaret yollarının yaratabileceği önemli fırsatlardan bir diğeri. Dört farklı ülkeye yayılan parçalı yapıları ve ‘oyun bozucu’ olarak nitelendirilmeleri nedeniyle Kürtler, tarihsel süreçte Türkiye–Arap dünyası ilişkilerinde sık sık bir engel olarak değerlendirildi. Kalkınma Yolu’nun başlangıcında Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ekarte edilmeye çalışılması da bu yaklaşımın bir yansımasıydı. Ancak bu altyapı ve kalkınma projeleri doğru bir şekilde kurgulandığında Kürtler (Irak ve Suriye Kürtleri dahil olmak üzere) Türkiye ekonomisi ile Arap dünyası arasında bir köprü görevi görebilir.

Fuat Keyman’ın da belirttiği gibi “hızla değişen, riskli, belirsiz ve güvensiz bir küresel dünyada” yaşıyoruz. Dolayısıyla ticaret koridorları fırsatlar barındırdığı gibi önemli tehditler de içeriyor. Teknolojik savaşlar, hava sahalarındaki belirsizlikler, altyapılara yönelik saldırılar jeopolitik ve jeoekonomik mücadelelerin artık sadece klasik sahalarda değil, küreselleşmenin çok boyutlu alanlarında yürütüldüğünü gösteriyor. Yeni küresel düzende her şey hızlanmış durumda; riskler kadar çözümler de hızlı. Bu çerçevede, Türkiye’nin “bizsiz bir proje olamaz” iddiası, somut bir karşılığı olmayan retorik bir söylemden ibaret. IMEC’te Türkiye’nin dışarıda bırakılması da bunun en açık örneği. Üstelik, Arktik’te buzulları, Mekong Nehri’nde kayaları kıra kıra yeni ticaret koridorları açma niyetinde olan küresel aktörleri düşündükçe, kendi iç ve dış sorunlarına çözüm üretme noktasında elini çabuk tutması gerekenin, bu koridorlardan önemli gelir elde etmeyi hedefleyen Türkiye olduğu söylenebilir.

Bir diğer risk ise tıpkı Türkiye gibi diğer aktörlerin de bu mega projelerden pay alma arzusunda olması. Dolayısıyla ülkeler arasında “yumuşak karnı okşama” politikaları önümüzdeki süreçte giderek yaygınlaşabilir. Türkiye çözümü zamana yaydıkça, pastadan pay kapmak isteyen diğer aktörlerin süreci baltalama riski de artıyor. Bu yönüyle de mevcut süreç, hızlandırılması gereken önemli bir nitelik kazanmış durumda.

1988 senesinde dönemin Tayland Başbakanı Chatichai Choonhavan, bir zamanlar şiddet, sömürü ve uyuşturucuyla anılan Mekong Havzası için “savaş alanlarını pazar alanlarına dönüştürelim” demişti [12]. Yaklaşık 30 yıl sonra bu kez Ortadoğu’da ABD öncülüğünde “iş birliği” vurgulu bir bölgesel dönüşümün şafağındayız. Ancak bu dönüşüm, bölgesel ve küresel düzlemler arasındaki fay hatlarını keskinleştirerek yeni bir siyasal denklemi ortaya çıkarıyor. Bu denklemin tam ortasında ise Kürt meselesi, küresel, bölgesel ve ulus-altı jeopolitik/jeoekonomik mücadelenin iç içe geçtiği karmaşık bir yapboz halinde. Bu noktada Türkiye’nin temel önceliği, artık bölgesel jeopolitika ile küresel jeoekonominin kesişiminde duran Kürt meselesini vakit kaybetmeden çözmek olmalı.


1) Mesut Yeğen. 7 Kasım 2025. Ortadoğu 2.0’a Hazır mıyız? 11 07. Erişme Tarihi: 11 11, 2025. https://www.perspektif.online/ortadogu-2-0a-hazir-miyiz/.

2) Adrian A. Smith. 2002. Imagining geographies of the ‘new Europe’: geo-economic power and the new European architecture of integration. Political Geography 21: 647-660.

3) BBC News Türkçe. 3 Kasım 2025. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack: 'İsrail ve Türkiye savaşmayacak'. Erişme Tarihi: 11 Kasım 2025. https://www.bbc.com/turkce/articles/cy7evm1eeyjo.

4) BBC News Türkçe. 7 Kasım 2025. Uranyum ve kritik madenler: Trump Orta Asya liderleriyle neden biraraya geldi?. Erişme Tarihi: 11 Kasım 2025. https://www.bbc.com/turkce/articles/cp8e58e82deo.

5) Bu yazıda kullandığım ‘Küreselleşme 2.0’ ifadesi, Mesut Yeğen’in ‘Ortadoğu 2.0’ kullanımında olduğu gibi yalnızca mecazi bir anlam içeriyor.

6) Ceren Ergenç, röportaj yapan: Filiz Aydın Cevher. 28 Ekim 2025. Çin’in Hegemon Devlet Olma Potansiyeli – Filiz Aydın Cevher. Erişme Tarihi: 11 Kasım 2025. https://www.globalpanorama.org/2025/10/cinin-hegemon-devlet-olma-potansiyeli-filiz-aydin-cevher/

7) Selma Kasap ve Serkan Kaya. 11 Eylül 2023. Cumhurbaşkanı Erdoğan: Hindistan-Orta Doğu-Avrupa Ekonomi Koridoru Türkiyesiz olmaz. Erişme Tarihi: 13 Kasım 2025. https://www.aa.com.tr/tr/gundem/cumhurbaskani-erdogan-hindistan-orta-dogu-avrupa-ekonomi-koridoru-turkiyesiz-olmaz/2989082.

8) Ceren Ergen. 7 Ekim 2025. İttifakların olmadığı bir dünyada ayakta kalmak. Erişme Tarihi: 11 Kasım 2025. https://www.evrensel.net/yazar/114/ceren-ergenc.

9) Dilara Aslan Özer. 5 Haziran 2024. Resolving PKK problem vital for Development Road project: Minister. Erişme Tarihi: 12 Kasım 2025. https://www.dailysabah.com/politics/diplomacy/resolving-pkk-problem-vital-for-development-road-project-minister.

10) Fuat Keyman. 2010. "The CHP and the “Democratic Opening”: Reactions to AK Party’s Electoral Hegemony." Insight Turkey 12 (2): 91-108.

11) Sevilay Doğan, Ahmet Alıcı, ve Mustafa Caner Meydan. 2025. İllerin ve Bölgelerin Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Sıralaması Araştırması SEGE-2025. Ankara: T.C. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı.

12) Salinee Phonprapai. 2021. Battlefield to Marketplace: Responses to Thailand's Major Foreign Policy Change. International Studies Center.