GİRİŞ
Queer As Folk Kanada-ABD ortak yapımı bir dizi. Bir grup eşcinsel erkek ve bir lezbiyen çiftin arkadaşlık ve aşk hayatlarını anlatıyor. Brian, Justin, Michael, Emmett, Ted, Lindsay, Melanie ile Michael’in annesi Debbie dizinin ana karakterleri. Queer As Folk bölümlerini 2013 sonbaharında izledim. Yani oldukça geç bir tarihte. Çünkü dizinin son bölümü 2005’de yayınlanmıştı. Diziye yer veren ünlü Türk dizi-film sitesi daha sonra kapatıldı. Artık bugün itibariyle Türkçe altyazıyla bu diziye ulaşmak çok daha da zor. Aşk olmadan seks olmaz diyerek televizyonlara ceza kesen RTÜK ve bırakın eşcinselliği, erkek-kadın ilişkilerini bile sıkı bir şekilde denetleyen muhafazakar AKP sayesinde ülkenin kültür politiği gittikçe taşralı bir havaya büründüğünden böyle bir dizinin yakın bir tarihte Türk televizyonlarında gösterilmesini beklemek de fazlasıyla iyimser olur. Bu nedenle oldukça az kişinin Queer As Folk’dan haberi olduğunu söylediğimizde gerçeği çarpıtmış olmayız gibime geliyor.
Bir dizi izledim hayatım değişti gibi bir hikaye anlatmayacağım sizlere. Ama yine de en azından yazının başlarında bir gay dizisi hakkında neden yazı yazma ihtiyacı hissettiğim üzerine birkaç şey söylemek istiyorum. Kısa akademik hayatımda çoğu siyaset felsefesiyle ilgili olmak üzere pek çok çalışmaya imza attım. Geriye dönüp baktığımda bu makale ve kitap külliyatının bir kısmının gençlik hatası kıvamında çalışmalardan oluştuğunu söyleyebilirim. Bugünkü aklım olsa yaptığım çalışmalarının bir kısmına hiç girişmez veya üslup ile içerik bakımından daha farklı bir bağlamda kendimi açımlardım. Ama tabii bu pişmanlık hiçbir zaman kullandığım metodolojiye yönelik bir eleştiriyi içerisinde barındıracak kadar derinleşmedi. Lukacs’ın Aklın Yıkımı adlı metninde formüle ettiği politik irrasyonalizm çizgisi hakkında hep olumsuz düşüncelere sahip oldum. Farklılığı vurgulayan, yapı ve aydınlanma karşıtı her akım benim gözümde bir düşkünlüğün veya metafiziğe doğru bir savruluşun işaretiydi. Kendisini solda tanımlayan kesimler içerisinde pek çok kişinin sempati duyduğu post yapısalcı-post Marksist anlayış da akıl, sınıf ve ilerlemeden kaçan ve geçirdiği dönüşüm özelinde kapitalist hegemonya hizmet eden bir konuma doğru alçalan bu yeni zamanlar ruhunun parçasıydı. Yine bu bağlamda kimlik temelli hassasiyetler sorunuydu. Eşitlikçi topluma yönelik rezervler de öyle. Pek çok akademisyen ve aydın şiddet kullanıma karşı olumsuzlayıcı bir bakışta karar kılmıştı. İktidar olmadan ve ötekileştirmeye başvurmadan dünyayı değiştirmenin mümkün olduğuna inanan kitle de epey büyümekteydi.
Peki, Queer As Folk’un bu meselelerle ilgisi nedir? Bahsi geçen dizi büyük resim veya insanlık nosyonu üzerine derin bir felsefeyle çıkmıyor izleyicisinin karşısına. Küçük insanların hikayeleriyle yüzleşiyorsunuz dizi boyunca. Farklılık ve benzerliğin iç içe geçtiği bir melez kimlikler dünyasının kapısını aralıyor Queer As Folk. Mikro sosyoloji ve kimlik teorisine dair pek çok ayrıntı sinema sahneleri olarak bilincinize kazınıyor. Dizi ön yargıları kırıyor. Pek çok kişi için böylesi bir çalışmayı izlemek onları homofobik olmaktan kurtaracak nitelikte bir süreci tetiklemekte. Benim içinse başka bir ön yargının çözülmesine yol açtı Queer As Folk. Artık tümel karşısında tekil, akıl karşısında duygu ve büyük resme karşı küçük hikayelere daha fazla değer veriyorum. Pek çok kitap ve makalenin yapamadığı şeyi bir dizi nasıl başardı sorusuna verebileceğim ikna edici bir yanıtım yok. Tek bildiğim ya da yeni hassasiyetlerimin diliyle yeniden formüle edersek tek hissettiğim ben de bir şeylerin değiştiği ve Gay ılımlılığının etkisi altında kalarak hayata daha az yapısalcı bir şekilde baktığım yönündedir.
GAY KAMUSALLAĞI
Diziye gelince, konuşmaya Bablyon’la başlamak yerinde olur sanırım. Bablyon popüler bir gay dans kulübü. İlk bölümdeki ilk sahneden 5. Sezonun sonuna kadar neredeyse her bölümde karşımızda çıkıyor bu mekan. Hatta yakışıklı ve zengin Brian kulübü satın alıp işletmeciliğini de üstleniyor. Bu arada Bablyon aslında Babil demek. Pittsburgh’un en ünlü gay kulübü adını günahı çağrıştıran ünlü bir antik kentten alıyor. Bablyon gay topluluğunun yaşadığı ve (veya) yaşamak istediği hayatın kesitlerinden birini sunmakta. Göğsü traşlı erkekler sabahlara kadar dans ediyor. Her yer ışıl ışıl ve neşe dolu. Neredeyse herkes genç. Uyuşturucu içki kadar yaygın. Ve en önemlisi bardan kaldırdığınız birinizi eve götürmek zorunda değilsiniz. Çünkü kulübün arka odaları anal ve oral ilişki içerisinde kendilerinden geçen günahkarlarla dolup taşıyor. Gerçek olamayacak kadar güzel, özgürce ve çirkin bir mekan Bablyon. Michael’in bir bölümde Brian’a dediği üzere her şey sahte. Ama Michael dahil olmak herkesin yolu bir biçimde oradan geçiyor. Çünkü gay olalım ya da olmayalım modern yaşam bizi yormakta. Kurallar, roller, zorunluluklar ve rekabet karşısında küçülüp eriyoruz. Bablyon ise tapınak gibi bir yer. Günahıyla iyileştiriyor bizi. Oraya adımınızı attığınızda toplumun yerleşik kurallarından sıyrılıp birkaç saatliğine de olsa canınızın istediği şeyleri sizinle benzer arzulara sahip insanlarla birlikte yaşayıp paylaşıyorsunuz. Bu arada Bablyon ile Brian arasında bir koşutluk var. Bablyon için söylenebilecek her şey Brian için de geçerli. Brian’ı anlatmakta kullanacağınız kelimelerle pekala Bablyon’u da tarif edebilirsiniz.
Bablyon’u daha büyük bir bütünün parçalarından biri olarak da yorumlamak mümkün. Çünkü gay topluluğu için bir tür kurtarılmış bölge olarak da işlev gören Liberty Avenue diye bir yer var. Debbie’nin yeri bu caddede mesela. Pek çok eşcinsel gündüzleri ve geceleri bu caddedeki mekanlarda vakit geçiriyor. Liberty Avenue’yu değerli kılan şey aslında onun gay ve lezbiyenler için gerçek bir kamusal alan olduğu gerçeğinde saklı. Kamusal alan kavramı üzerine pek çok yazılıp çizildi. Bu kısa çalışmada o literatürü ayrıntılı bir şekilde ele almak olanaksız. Ama yine de Habermas ve Sennett üzerinden haklı bir hatırlatmaya yer vermek yerinde olur. Bilindiği üzere genel kanı kamusal alanın zamanla çöküntüye uğradığı yönünde. Artık kamusal alanlar kamusal niteliklerini önemli ölçüde yitirdiler. Ortada kamusal bir mekan yok çünkü. Sadece gelip geçilen yerler var. Liberty Avenue’nun dizide kurgulanma biçimi ise tüm insanlar için bir zamanlar var olan kamusal alanın başarılı bir örneği niteliğinde. O caddede insanları kendileri için ortak olan bir iyinin etrafında toplayan kamusal bir ruh var çünkü. Gay karşıtı polis şefinin belediye başkanlık seçimlerini kaybetmesi Liberty Avenue’da büyük bir sokak partisinin yapılmasına yol açıyor mesela. Ayrıca insanlar birbirilerini tanıyor. Bahsi geçen bu tanışıklık sadece eğlence mekanlarındaki ortaklıktan kaynaklanmıyor. Eşcinsel topluluk kendisine huzur evi, gençlik merkezi, topluluk merkezi gibi ortak kullanım alanları inşa etmiş. Açıkça görülüyor ki cadde içerisinde pek çok ortamda çok sayıda kişi kendi özel çıkar ve hissiyatlarını aşan bir kamusal iletişim içerisinde hayatlarını sürdürmekte.
AİLE, AMA NASIL?
Bir diğer mesele aile. Eşcinsel olmak aileyi geride bırakmak ve yalnızlaşmak gibi bir anlama mı geliyor sorusu defalarca sorulmakta. Verilen yanıtlar ise iki noktada kristalize oluyor. Dizinin tüm temel karakterleri ya aileleriyle sorun yaşamış kişiler ya da aslında ortada tam olarak bir aile yok. Brian ailesinden nefret ediyor. Babası dayakçı bir alkolik. Kanserden ölmeden az önce oğlu ona gay olduğunu itiraf ediyor. Tabii bu durumu kabullenmiyor yaşlı adam. Oğlu da zaten yaşadığı şeyler için affetmiyor babasını. Brian’ın annesi de bolca içiyor ama aynı zamanda koyu bir Katolik. Oğlunun cehennemde yanacağını düşünüyor. Bir ara yeğeni Brian’a cinsel taciz suçlamasında buluyor. Kız kardeş ve anne Brian’ı dinleme gereği bile duymadan oğullarının sapık ve tacizci olacağına karar veriyor. Cinsel taciz olayının anlatıldığı bölüm gay karşıtı dinsel ve ahlaki yargıların ne kadar da köklü olduğunu acı bir şekilde kanıtlayan ifadelerle dolu. Pek çok inanmış Hıristiyan için gayler sapık. Bu nedenle doğaları gereği her türlü kötü şeyi yapabilme kapasitesine kendiliğinden bir şekilde sahipler. Diğer karakterler de durum Brian’dan çok da farklı değil. Justin’in Brian’la ilişkisi ve gay olduğunu açıklaması ailedeki parçalanmayı hızlandırıyor. Babası oğlunun durumunu kabullenmiyor. Justin’in üniversite harcını bile mali durumu iyi olan babası değil Brian ödüyor. Emmett’in ailesinden hiç kimseyi göremiyoruz dizide. Besbelli ki bir daha geri dönmemek üzere terk etmiş ailesini. Sık sık ailesiyle geçirdiği günlerden, çektiği acılar ve yediği dayaklardan bahsediyor Emmett. Ted’in annesi sadece bir iki bölümde karşımıza çıkmakta. Oğlu komada olduğu için hastaneyi ziyaret ediyor yaşlı kadın. Lindsay’ın ailesi kızlarının lezbiyenliğini onaylamıyor. Ona düğün için para vermeyi reddediyor bu nedenle. Lindsay ve eşi Melanie’ye iğrenerek bakıyorlar. Dizinin son bölümlerine doğru bu durum bir ölçüde yumuşamakta. Ama onlar için kızları normal değil. Melanie’nin ailesi ise ortada yok. Sadece, o da bir ölçüde, Michael’in şanslı olduğunu düşünebiliriz aile mevzuunda. Çünkü Debbie her zaman oğlunun arkasında. Zaten kendisi de ateşli bir eşcinsel hakları savunucusu. Ama tabii gay ve lezbiyenlerin aileleri tarafından ötekileştirilmiş olmaları onları aile kurma isteğinden büsbütün uzaklaştırmıyor. Dizide aile kurumuna yönelik ikinci önemli mesaj tam da bu noktada kristalize olmakta. Evlenme, çocuk sahibi olma ve ortaklaşa yeni bir ev alma gibi hususlar bakımından aileye olan özlem devam etmekte. Önce Lindsay ve Melanie, ardından da Michael ve Ben evleniyor. Üstelik Michael ve Ben Kanada’da evlendikleri için evliliklerinin yasal bir yanı da var. Lindsay Brian’ın, Melanie ise Michael’in spermleriyle çocuk sahibi oluyor. Michael ve Ben fahişelik yapan ve AIDS’li Hunter’i evlat ediniyor. Ayrıca Michael ve Ben yeni bir ev alıp, orta sınıf banliyö hayatına uyum sağlıyor. Tabii bu tabloda yanıltıcı bir yan da var. Çünkü dizideki pek çok karakter evlenerek, ev alarak ve çocuk sahibi olarak aile kurma yolunda iradesini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Ancak dizinin en önemli figürü Brian’ın duruşu hem evlilik hem de aile karşıtı. Sadece evlilik meselesi bakımından değil, pek çok nedenle Brian üzerinde ayrıca durmak gerekir. Çünkü Brian başlı başına bir fenomen.
BRIAN'IN ANARŞİST PENİSİ
Yakışıklı, alaycı ve cüretkar bir anti-kahraman Brian. Bir yönüyle Amerikan değerlerini anlatıyor ve temsil ediyor. Çünkü bireyci, acımasız ve kapitalist biri. Diğer yönüyle ise Amerikan orta sınıfı ve ailesinin keskin bir eleştirisini içerisinde barındırıyor tavırları. Brian’ı izlerken ve dinlerken bir gay anarşizmi ile karşı karşıya kalıyoruz. Her türlü kurala, kuruma ve geleneğe karşı saf arzuyu ve içtenliğini temsil ediyor. Tabii bu içtenliğin çoğu kez yıkıcı ve tedirgin edici bir yanı var. İnsanları çok kolay bir şekilde aşağılıyor Brian. Ayrıca genellikle geriye dönüp bakmıyor. Neredeyse her yerde ve herkesle sevişiyor. Seks onun için diğer her şey kadar doğal bir ihtiyaç ve etkinlik. Seks yapan insanlar arasında salt bu eylemden dolayı ayrıca bir bağ kurulması gerektiğine inanmıyor mesela. Gayliğe bakışı da oldukça özgün. Onun için gay topluluğu da diğer topluklardan farklı ve fazla bir anlama sahip değil. Gaylere karşı politik veya toplumsal bir sorumluluk hissi içerisinde değil. Ama tabii Brian’ı saf bireyci bir konumda sabitlemek de yeterince hakkaniyetli bir açıklamaya karşılık gelmiyor. Çünkü sevdiği insanlara ve dostlarına güçlü bir şekilde bağlı. Onları desteklemekten ve fedakarlık yapmaktan çekinmiyor. Küçük bir dost grubu dışında hiç kimseye güvenmemesi, ben merkezciliği ve hazcılığı gibi özelikler peş peşe okunduğunda Brian’nın kendine göre bir ahlak anlayışına sahip olduğu söylemek hiç de yersiz bir değerlendirme olmaz
Brian’ın aile ve evlilik karşıtı olduğunu söylemiştik. Ama dizinin son bölümlerine doğru o da evlenmek istiyor. Justin’e evlenme teklif ediyor. Yalnız bu evlilik gerçekleşmiyor. Dizi Brian-Justin çiftinin evlilik görüntüleriyle sona ermiyor genel beklentinin aksine. Brian’ın evlenmeye razı olmasının temel nedeni ise yaşlandığını kabul etmesi. Hemen tüm çevresi daha dingin ve huzurlu bir yaşantıda karar kılıyor. Her gece alkol ve uyuşturucu alıp başka bir erkekle sevişmek isteyen Brian ise zamanla yalnızlaşmakta.
Peki, Brian neden evliliğe karşı sorusunun görünen yanıtı kahramanın ailevi yaşantısında saklı. Ailesi tarafından aşağılanan ve dışlanan birinin aile kurmaya özenmesi hiç de o kadar kolay değil. Bu nedenle Brian’ın tavrında gaylerin yaşadığı genel geçer sorunların yansımasını görmek mümkün. Ama tabii daha derinde yatan bir neden daha var evlilik karşıtlığı bakımından. O da şu ki Brian gayler ile heterolar arasında karşıtlık olduğuna inanıyor. Eşcinselleri aşağılayan ve yok sayan dünyanın tüm kurum ve kodlarına karşı doğal bir nefret duygusu beslemekte. Evlilik de o gay karşıtı dünyanın bir enstrümanı. Bu nedenle ona göre gaylerin evlenmesi aslında gay olmayan bir dünya içerisinde asimile olmalarına yol açacak sürecin başlamasına yol açmakta. Evlilik Brian için gayi gay olmaktan uzaklaştırarak onu ıslah eden bir edim, bir tür yozlaşma. Bu tez üzerine ayrıca düşünmek gerek. Brian’ın iddia ettiği ve bizzat kendi hayatı bakımından da deneyimlediği üzere gerçekten de gayler için ayrıca bir alt kültür var mı? Gay ve lezbiyenlik cinsel tercihlerin ötesinde ne gibi bir anlama geliyor? Mesela eşcinsellik sadece karşı cinsle duygusal ve cinsel ilişkiyi normal gören uygar aklının bir eleştirisiyse o uygarlığın belli başlı kurumları -devlet, din, aile ve özel mülkiyet- karşısında gay ve lezbiyenler nasıl bir tavır içerisinde olmalı?
GAY GENÇLİĞİ
Tartışmayı toparlamadan önce son olarak gaylik ile güzellik ve gençlik arasındaki çok katmanlı ilişkiye dair birkaç şey söyleyebiliriz. Michael’in dayısını bir kenara bırakırsak dizindeki ana karakterler dahil olmak üzere hemen tüm gay ve lezbiyenler genç. Sinema endüstrisinin yakışıklı erkekler ve güzel kadınlara haddinden fazla yer ve değer verdiği herkesin malumu. Bu nedenle bir dizi veya bir filmi izlerken aslında gerçek dünyanın bir hayli çarpıtılmış bir biçimiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Ancak Queer As Folk da gençliğe yönelik bu vasat algının çok ötesinde bir fetişizm var. Mesela gay arkadaş grubunun Bablyon’da dans etmek dışında birlikte yaptığı tek etkinlik spor salonunda ağırlık çalışmak. Neredeyse her bölümde bir koşu bandı sahnesi var. Ayrıca hiçbiri aşırı kilolu değil. Sadece spor yapmakla kalmıyor aynı zamanda çok yemiyorlar. Brian, Ted ve Emmett güzel görünmeye özen gösteren bir izlenim vermekte. Brian için en büyük korku yaşlanmak ve daha az çekici hale gelmek. Ted ve Emmett estetik ameliyat olmak için çabalıyor. Ted yeterince para toparlayıp kendini baştan sona yeniliyor.
Peki, ne anlama geliyor bu mesajlar? Gelmiş geçmiş en popüler gay dizisi gayliği gençlik ve güzelliğe özdeş bir içerikle ele alıyor. Sanki gençlik ve güzellik ortadan kalkınca gaylik de anlamını yitirecek. Tabii bu sonuç ne ölçüde modern toplumların gençlik, sağlık ve güzelliğe yönelik narsist ilgisinin doğal bir uzantısıdır diye ayrıca düşünmek gerek. Ama yine de gay ile genç kelimeleri eşcinseller için eş anlamlı bir düzeyde kodlanıyor mu sorusu da önemli. Çünkü pekala Queer As Folk’un en azından gaylik-gençlik bağlantısı bakımından gay topluluk içerisinde hakim olan bakış açısını yansıttığı söylenebilir.
SONUÇ
Dizi izleyicilerine iki tane önemli mesaj veriyor. Bu mesajlar bir ölçüde birbiriyle çelişmekte. Çünkü Queer As Folk’a göre hem gayler de diğer insanlar gibi normal ve sıkıcı bir hayat sürüyorlar hem de bir gay kamusallığı ve dolayısıyla bir gay alt kültürü var. Yani gayler hem normal hem de farklılar. Diziye dair bir diğer bahse değer konu yarattığı etkiyle ilgili. Pittsburgh Amerika’sında epey bir insan homofobik. Ama homofobik olmadan da gay ve lezbiyenler yokmuş gibi davranmanız mümkün. Dizi eşcinsellere yönelik bu kabul ederek dışlama pratiği hakkında sayısızca görüntü ve konuşmayı içerisinde barındırıyor. Sorunlar hakkında gerçekçi bir yapıtla karşı karşıyayız. Ama kesinlikle karamsar değil. Karamsar olmaması, karakterlerin karşılaştıkları sorunları aşabilecek gücü kendilerinde hissetmeleri oldukça olumlu. Queer As Folk’u izlerken gaylerle gurur duyuyorsunuz. Hatta gay olmaya özeniyorsunuz. Yarattığı etkinin terapiden hiçbir farkı yok.
Son olarak gay ve lezbiyen sex sahneleri hakkında bir şey söyleyebiliriz. Bence dizinin en önemli mesajı cüretkar sex sahneleri bakımından somut bir içeriğe bürünmekte. Queer As Folk gaylerin ve lezbiyenlerin seviştiğini açık bir şekilde gösteriyor. Bu çok önemli Çünkü Batı kamuoyunda gay ve lezbiyenlere karşı ayrımcılığı nefret suçu kabul eden algı gittikçe güçleniyor. Artık kamusal bir ortamda gaylerle alay etmek, onlara hakaret etmek hiç de o kadar kolay değil. Ama bu olumlu algı gayleri ve lezbiyenleri cinsiyetsizleştiren başka bir hakim tavırla birlikte söz konusu olmakta. Yani liberal kamuoyu gayleri özne olarak tanıma eğiliminde. Ama yine de onların birbiriyle seviştiği gerçeğini dillendirmeyi doğru bulmuyor. Queer As Folk ise bu ikiyüzlülüğü deşifre eden bir mantığa sahip. Dizi gaylerin de lezbiyenlerin de seviştiğini, hem de çok iyi seviştiğini, ayrıca bu durumun hiç de tuhaf veya ayıp olmadığını güçlü bir şekilde vurgulamakta.
* Ankara Üniversitesi, SBF.