Korhan Özyıldız ile Söyleşi: HES Değil Ses Ver!

Karadeniz-rock müziğinin yegâne temsilcisi Marsis grubunun ikinci albümlerinde yer alan, “Ses Ver” isimli şarkı, Karadeniz’i kanserli bir hücre gibi saran HES’lere karşı ses verilmesi çağrısında bulunan bir şarkı. “Sevdamız da dere gibi akacak, o taşları başınıza yıkacak” sözleriyle HES’lere gönderme yapan şarkı için Marsis grubunun solisti Korhan Özyıldız, bir de video performans hazırladı. 25 sanatçıyla birlikte HES’lere karşı ses verilmesini isteyen Özyıldız’la videonun oluşum aşamasını ve malum HES’leri konuştuk.

Öncelikle, HES’lerle ilgili bugüne kadar yapılanları nasıl değerlendiriyorsun, ona değinelim…

Hidroelektrik santral (HES) projelerinin dile gelmeye başladığı gün itibariyle, bu projelerin bir doğa katliamı olduğu düşüncem hiçbir zaman değişmedi. Doğa ile insan arasındaki mantıksız ve anlaşılamayacak bu savaş ortamı, üzücü hatta kahredici bir şekilde devam etmekte. Dünya enerji politikalarının ürettiği fikirlerin, artık bir insanlık suçu haline getirildiği günümüzde, maalesef en fazla HES projesinin planlandığı Karadeniz'den yola çıkacak olursak, bu savaş ortamı çok net bir şekilde karşımızda. Bir tarafta halk, bir tarafta da kapitalist düzenin acımasız uygulayıcıları yer alıyor. Şu an gördüğümüz fotoğrafta; tartışılamayacak bir şekilde insan hakkı olan suyun, insanların elinden çalınıp, ticarileştirilmeye çalışılması söz konusudur. Bu aynı zamanda ekolojik bir 'SOYKIRIM'dır. Maalesef, devletin bir korku düzeni yaratıp, şirketlerin ve bu durumdan rant sağlayan şahısların yanında halka karşı baskı uyguladığı bir tablo var önümüzde. Günümüz dünyasında enerji ihtiyacı ve iş imkânları sağlamak gibi insanların can evinden vurulduğu noktalardan yola çıkarak bu projeleri dayatılması kabul edilemez bir durumdur. Ve bütün bu vaatleri, halkı koyun yerine koyarak yapmaya çalışmak, insanlığa karşı yapılan bir hakarettir. Çok basit bir örnek verecek olursak; Türkiye'nin iktidar partisinin simgesi, neredeyse bir asır önce keşfedilen tasarrufsuz ampuldür. Nasıl bir ironi değil mi, bu hükümetin enerji ihtiyacından bahsetmesi? Daha buraya sığdıramayacağım birçok şeyin yanında sadece küçük bir örnek bu. Doyumsuz bir şekilde her gün büyütülüp, şişirilen bu düzende, enerji ihtiyacının hiç bitmeyeceğini artık herkesin fark etmesi gerekiyor. Durmadan inşa edilen kocaman fabrikalar, her evde ihtiyaç fazlası enerji kullanımı, şehirlerdeki devasa ışıklandırılmış gökdelenler, HES’ler, Nükleer Santraller derken bu gidişin sonu, bir gün artık insandan enerji elde etmeye kadar gidecektir. İnsanların işe, egemen sınıfın da enerjiye bu kadar ihtiyacının arttığı bu sistemde, bir gün insanlar deneylerdeki hamster gibi bir düzeneğin içinde koşup, enerji üretmek için çalıştırılırlarsa şaşırmamak gerek. Ve bu yüzden artık ‘Ses Ver 'mek şart.

Türkiye'de bazı şeylerin bu kadar kolay olamaması gerekiyor. Tecavüzcüler, katiller, insanlık suçu işleyenler, hortumcular dışarıya salınırken. Bu ülkede öğrenciler, gazeteciler, müzisyenler tutuklu. Yaşadığı dünyada, deresini, suyunu, doğasını, hakkını savunanların yok edilmeye çalışılması adaletsizliktir. Ne kadar çabuk TERÖRİST ilan ediliyor bu adamlar. Böyle bir ithamla insanları hedef gösterenlerin samimiyetleri ortadadır. Toprağını, ülkesini, dünyasını, insanlarını seven ve bunun için mücadele eden insanlar da ortadadır. Farklı görüşteki birçok insan el ele verip, bir arada mücadele ediyor. siyasi görüşlerinde taban tabana zıt olsalar bile. Bu ülkede yaşayan bütün bireyler, maskeler düştükçe gerçekleri görüyor. Kimse kimseyi aptal yerine koymasın! Yapılmaya çalışılan her şey ve bütün gerçekler açık bir şekilde önümüzdedir.

/

Sence sosyal medyanın HES direnişlerine bir katkısı var mı?

Genel olarak sosyal medyadan bahsedersek, zararlı birçok yönünü görüyorum. İnsanların asosyalleşmesine, bilgisayar başına çökmüş veya telefonlarına gömülmüş bir kitlenin ortaya çıkması, bir içe kapanma hali ve sadece flört-tanışma alanı haline gelmesi üzücü. Zaten insan ilişkilerinin zayıflatılmaya çalışıldığı ve bencilliğin üst düzeye çıkarılıp, sistem çarklarının daha rahat dönmesinin sağlandığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu taraftan bakınca can sıkıcı olabiliyor. Fakat burada yanlış kullanımın sonuçlarından bahsediyorum. Eğer sosyal medya, doğru kullanılırsa, yararlı olacağı ve değiştirip, dönüştürmenin etkili bir yolu olacağı da benim için bir gerçektir. Dünya çapında bilgi almanın, haberleşmenin, gündemi takip etmenin günümüzdeki en kolay yolu durumunda. Sosyal medyada da ciddi bir mücadele söz konusu. Yaşamı yok eden enerjilere karşı, kapitalist düzene karşı ciddi bir hareket alanı yarattığını söyleyebilirim.

Bu kısa kamu spotunun ya da yapım aşaması nasıldı? Nerden yola çıktın, nasıl geliştirdin?

Bu video, benim fikrimle başladı. Böyle spotlar ve değişik örnekler gördüm. Sonra neden biz HES'lere karşı muhalif bir video projesi yapmayalım dedim kendi kendime. Ülkede gündem değiştirme taktiğiyle çıkan sesleri hiçe sayan bir yapıyla karşı karşıyayız. Fakat her şeye rağmen çıkan sesler durdurulamıyor. Çünkü çok fazla insan bu projelere karşı tepki gösteriyor. Benim düşüncem, bir görselin gücünü kullanarak; geniş kitlelere seslenebilen ve birey olarak bu katliama SES VER’ en sanatçılarla, halkı bu video da bir araya getirmekti. Bir anda düşünülen fikirle çıkan bu proje yapım aşamasında öyle bir duruma geldi ki, sonrasında bir çığ gibi büyüdü. Paylaştıkça çoğaldığımız bir duruma dönüştü. Hepsi farklı alanlarda çalışan birçok arkadaşım, öylesine işin ucundan tuttular ki. Her şeye değerdi bu. Kolektif çalışmanın gücüne bir kez daha inandım.

Video çekimi konusunda profesyonel değiliz. Bu alana benim tek yakınlığım hobi üstü bir durumda fotoğrafla ilgilenmemdir. Fakat birilerinin bu işin altına girmesi gerektiği düşüncesi, öyle ya da böyle bu işe başlayıp, videoyu bitirmemizi sağladı. Gerektiği yerde hep beraber ışık taşıdık, kamera taşıdık, mikrofon taşıdık, iki ay çalıştık bir buçuk dakikalık bir video için. Hiçbir sponsor yada bir kurumdan destek almadan, imkansızlıklardan imkanlar yaratarak ilerledik. Bütün çevremizle ilişkiye geçip video da olan isimleri bir araya getirmeyi başardık. Bu videoda yer alan bütün sanatçı arkadaşlarımıza ve kamera arkasında, montajda, organizasyonda, iletişim kurulmasında çalışan bütün güzel yürekli dostlar var olun.

/

Filmde çok sayıda müzisyen, oyuncu ve yazar var, bu isimleri sen mi belirledin yoksa ortak fikrin ürünü müydü?

En başında yarattığımız 40 katılımcıdan oluşan bir liste vardı. Fakat bu isimlerin hepsine, bu imkanlarla ulaşmak zor bir durumdu. Bir yerde durması gerekiyordu artık. Sonuç olarak bu projede aşağıda gördüğünüz 25 isim yer aldı: Okan Bayülgen, Gülay ,Mert Fırat, Pelin Batu, Yaşar Kurt, Cengiz Bozkurt, Erkan Can, Leman Sam, Harun Tekin, Timur Acar, Hasibe Eren, Haluk Levent, İlkay Akkaya, Aylin Aslım, Bayar Şahin, Şebnem Sönmez, Cahit Berkay, Feryal Öney, Özcan Alper, Tansel Öngel, İnan Ulaş Torun, Toprak Sağlam, Korhan Özyıldız, Nejat Yavaşoğulları, ve Vedat Yıldırım. Bir de tabi finalden önce gördüğünüz köyümün güzel insanları var. Fitnet teyze, 'Bizim derelerimiz satılık değil, bizim çocuklarımız, torunlarımız bu derede yaşayacak' dedi. Musa amca, ' Dere bizim namusumuzdur. Bu dere gittikten sonra bu millet nerde yaşayacak nereye gidecek' dedi. Başköy'ün güzel çocukları, ' Dereler özgürdür, özgür akacak ' dedi. Ve videoyu Pi3xala (Arılı) Deresi'nin berrak sularının sesi bitirdi.

Bu kısa video çalışmasıyla vermek istediğin mesaj yerine ulaşırsa başka konularda da böyle çalışmalar yapmayı planlıyor musun?

Bu acımasız sistem devam ettikçe, var olanı dönüştürmek adına fikirlerin hiçbir zaman bitmemesi gerektiğini ve üretimin duraksız sürmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani anlayacağın ta ki bir gün yaşamı yok eden enerjilerin insanlara dayatılmadığı, savaşların olmadığı, ırkçılığın son bulduğu, insanın hak ettiği 'yaşanabilir bir Dünya' gerçekleştiğinde durmayı düşünebilirim J Belki o zaman Marsis Dağı'nda uzanıp sonsuz bir huzur içinde sessizliği dinleyebilirim.

Fotoğraflar: Uğur Biryol/ Doğakaradeniz dergisi arşivi