Durup dururken başkalarına hakaret etmek, hele bunu başlıktaki gibi ‘iğrenç’ kelimesini kullanarak yapmak hiç de hoş değil. Bu yazının da böyle bir niyeti yok… Ama Hürriyet gibi bir gazetenin başyazarı bu kelimeyi biri için açıkça belirterek kullanmışsa, insan tabii ki merak ediyor. Salı günkü yazısında Hürriyet başyazarı’nın, hani asıl işinin kendi fikirlerini değil de kurumsal duruşu savunmak olduğunu yazmış olan Oktay Ekşi’nin başlığı “İğrençlikte rekor”du. Okuyucu olarak doğal beklentimiz muhtemelen akıl alması zor bir durumla karşılaşacağımız ve bizim de Ekşi ile birlikte “olamaz, bu kadar iğrençlik de artık fazla” diyeceğimizdi. Nitekim yazıyı bitirdiğimizde gerçekten de öyle dedik… Ama galiba başyazarın istediği doğrultuda olmadı…
Önce bir durum tespiti bakalım… YÖK Başkanı Anayasa’nın değişen 42. maddesini tekrarlayarak “Kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimse yükseköğretim hakkından mahrum edilemez” demiş ve eklemiş: “Anayasa’nın 10 ve 42. Maddelerine göre uygulama yapılabilmesi için ayrıca bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç bulunmamaktadır…” Kısacası başörtüsünün üniversitelerde engellenmesi için ortada hiçbir yasa zaten olmadığı gibi, 42. Maddenin yeni halinde yükseköğrenim hakkının da yasa olmadan engellenemeyeceği karara bağlanmış. Peki, bu durum her türlü kıyafetin üniversiteye girmesini ima eder mi? YÖK Başkanı bunun böyle olmadığını, nitekim yasalarımızda böyle bir maddenin varlığına ve doğal olarak yürürlüğünün devam ettiğine dikkat çekmiş. Bu yasa 2596 sayılı “Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun”… Ve herkesin bildiği gibi bu kanun başörtüsünü kapsamıyor…
Gelelim Oktay Ekşi’nin yorumuna… Meğerse YÖK Başkanı bu muhakemesiyle “Benim talimatım Anayasa’nın emrinden de önemlidir” demekteymiş. Ekşi bu yargıya hangi gerekçeyle varmış olduğunu ise söylemeye ihtiyaç duymamış… Anlaşılan Ekşi’nin kafasındaki Anayasa sadece bir kanunlar manzumesi değil. Bütün kanunların dışında Anayasa’nın ‘söylediği’, belki de Ekşi’nin kulağına fısıldadığı bazı emirler de var. Zaten bunu bir Hürriyet başyazarı için anlayışla karşılayabileceğimiz için üzerinde fazla durmayalım. Zaten asıl mesele, Ekşi’yi hakarete meylettiren asıl etken YÖK Başkanı’nın “Büyük Atatürk’ün ‘Devrim’ yasasını ‘irticai’ amaç için kullanma demagojisi” imiş. Ekşi bunu ‘iğrenç’ olarak nitelemekte. Herhalde böylesine saf ve temiz bir yasaya YÖK Başkanı gibi birinin elini değmesi bile onun kutsallığını bozuyor. Herhalde bazı yasalar hepimizin kullanımına değil, sadece Ekşi gibilerin kullanımına tahsis edilmiş durumda...
Ama Ekşi burada durmayıp akli melekesini iyice yitirdiğini düşündürtecek bir çıkış daha yapıyor. Dediğine göre YÖK Başkanı YÖK Yasası’nın ek 17. maddesinden özellikle söz etmiyormuş çünkü o madde başörtüsüne serbestlik getirecek uygulamanın laik devlet ilkesine aykırı olduğunu söylüyormuş. Peki, neymiş o 17. madde? “Yürürlükteki kanunlara aykırı olmamak kaydı ile yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafet serbesttir”! Ekşi’ye göre bu madde başörtüsünü yasaklamakta… Bu nasıl olabilir? Tabii ki eğer ‘yürürlükteki kanunlar’ arasında başörtüsünü yasaklayan biri varsa… Peki, böyle bir yasa var mı? Yok! Kıyafet yasaklayan sadece bir tek yasa var ve o da başörtüsünü yasaklamıyor.
Şimdi bu başyazının neresinden tutacaksınız? Karşınızda doğru dürüst muhakeme yürütemeyen, eğer böyle değilse okuyucuyu manipüle etmek üzere yalan söyleyen ve üstelik bunu bir insanı haksızca karalamak üzere yapan bir başyazar var. Bu durumda önümüze iki tür yorum çıkıyor: Ya “yakışmamış, böyle güzide bir gazetenin başyazarının yaptığı hiç de hoş olmamış, durup dururken kendisini ve gazetesini böylesine aşağılamasına ne gerek vardı ki” diye serzenişte bulunabiliriz. Ya da daha gerçekçi bir tutum alıp, bu başyazarın, Ergenekon çetesinden hiç bahsetmezken başörtüsü üzerinden kargaşa üretmek isteyen, yani çetenin ideolojik payandalığından gocunmayan bir devlet gazetesine tam anlamıyla ‘yakıştığını’ söyleyebiliriz. Doğrusu hiç de zor bir tercih gibi durmuyor…
Taraf, 29,2,2008