Reuters’in 18 Mart 2006’da geçtiği bir habere göre Fransa’nın Lyon kentinde birisi Fransızlardan diğeri de Türklerden oluşan iki gösteri yürüyüşü korteji yolları kesişince ‘çarpışmış’ ve de ‘çatışmış.’ Fransız çevik kuvveti tazyikli su sıkarak iki grubu ayırmaya çalışmış. Bu tuhaf olaya biraz daha yakından bakalım. Bakalım çünkü Türk milliyetçiliğinin ‘Türk-Ermeni meselesi’nde geldiği (ve maalesef Türkiye toplumunu getirdiği) hazin yeri göstermesi açısından oldukça çok şey söyleyen bir tuhaflıkla karşı karşıyayız.
Malum, Türk nasyonel sosyalistlerinin (kendilerine ‘ulusalcı sol’ diyorlar) siyasi nemalanma manevralarının en son halkasını ‘Ermeni soykırımı’ meselesi üzerine cansiperane çıkışlar oluşturuyor. İşi ‘soykırım yok’tan İttihad Terakki (İT) cuntasının eli kanlı diktatörlerinden Talat Paşa’yı sahiplenmeye, Berlinlere gidip anmaya kadar vardırdılar. Bu tayfa, soy faşistlerle giriştiği milliyetçi sakillik yarışında bu son hamlesiyle en yakın rakiplerinin bile tahayyül ve cesaret sınırlarını sürklase etmiş bulunuyor. Talat Paşa gibi Ermeni halkının bu coğrafyadan silinmesiyle sonuçlanan 20. yüzyıl Osmanlı-Türk tarihinin en kanlı operasyonunda birinci dereceden sorumluluk taşıyan bir zat, Berlin’de miting düzenlenerek sahipleniliyor. Ermenilere yapılanlarla yüzleşme konusunda şimdiye kadar gösterilen direncin altında yatan faktörlerden biri olan İT zihniyeti ile örtük özdeşim, artık zembereğinden boşanarak katilleri aleni sahiplenmeye dönüşüyor. Basitçe şu söylenmiş oluyor: ‘Bizim de Talat Paşa olma, onun gibi davranma kapasitemiz ve şartlar gerektirdiğinde niyetimiz vardır.’
Türk nasyonel sosyalistleri, şimdiye kadar hep olduğu gibi, bu manevradan da kendilerinin istediği şekilde ve kendileri için nemalanamayabilir ama yine de bu çıkışlarını vahim bir semptom olarak değerlendirmek gerekiyor. Neyin semptomu? Cevap: Giderek küstahlaşan, azgınlaşan ve o oranda da kendi içine kapanan, dünyadan kopan bir milliyetçi kabarışın. Bu kabarış, yok olma öncesinin savunmacı bir silkinme çabası mıdır, yoksa daha uzun süreli bir faşizan felaketin habercisi midir, henüz karar vermek için erken, çünkü ikisi de ihtimal dışı değil. Türkiye’de Ermeni ve Kürt meseleleri (ve de tabii Kıbrıs) üzerinden kabaran yaygın ve derin bir milliyetçilik en acil derdimiz olmaya devam ediyor. Bu meseleleri hamasi bir şekilde kaşıyanlara sempatiyle bakılıyor ve bu hamaset içinde ne kadar nevi şahsına münhasır bir hale gelindiğinin (ne kadar dünyadan kopulduğunun) farkına varılamıyor.
İşte bu dünyadan kopma halinin (bunu ‘narsisistik/paranoid büzülme’ diye de okuyabilirsiniz) en son ifade edilen ‘güzel’ bir örneği Lyon’da yaşananlar. Fransa’da günlerdir yer yerinden oynuyor. Yeni istihdam yasasını protesto eden, başını üniversite öğrencilerinin çektiği geniş kitleler her gün sokaklarda. Fransa’da yaşayan herkesi ilgilendiren, emeğiyle çalışan genç insanların haklarını ciddi olarak budayan bir yasa var ortada. Lyon’da da, aynı gün başka bir çok şehirde olduğu gibi, bu yasa protesto ediliyor. Binlerce insan sokaklarda, bütün ülkenin meselesi bugünlerde bu konu. Oysa milliyetçi hamaset girdabındaki Türkler için belli ki başka öncelikler var. Herkes yeni istihdam yasasını protesto ederken, bunun için yürürken, onlar, ‘dünya yıkılsa umrum olmaz’ tavrıyla başka bir protesto yürüyüşü düzenlemişler. Lyon’da dikilecek olan ‘soykırım anıtı’nı engellemek için ‘soykırım olmadı’ yürüyüşü yapıyorlar. Her tür sosyal/etnik grubu barındıran kalabalık bir kortej, yeni istihdam yasasını protesto ederek yürüyor ve bir noktada karşılarına başka bir kortej çıkıyor. Herhalde uzaktan ‘bizim protestoya katılacak yeni bir ekip geliyor’ diye sevinmişlerdir. Yakınlaştıklarında görülen ‘soykırım olmadı,’ ‘Ermeni yalanı’ vb diye bağıran ve dövizler taşıyan bir grup. Reuters’in haberine göre, diğer gruptan Türklerin grubuna ‘faşistler’ vb. şeklinde laf atılıyor ve kavga başlıyor. İstihdam yasasını protesto eden grupta Fransa’da önemli bir yekün oluşturan Ermeni kökenliler de var haliyle. Kavgayı polis ayırıyor.
Şimdi soru şu: Bütün Fransa güncel bir yasayı konuşurken ve geniş ölçüde protesto ederken, Fransa’da yaşayan milliyetçi Türkler neden bu konuya değil de ‘soykırım olmadı’ meselesine takılıyorlar? Yaşadıkları ülkeden bu kadar mı kopuklar? Bu yeni yasa onları hiç mi ilgilendirmiyor? İlle de ‘soykırım olmadı’ diye tutturabilmek için yaşanılan yere bu kadar yabancılaşmak mı gerekiyor? Fransa toplumunun bu gösteriye tanık olan ya da gösteriden haberdar olan kesimi, yaşanılan ülkenin gündemine bu kadar kayıtsız olan – anakronik- bir gürüh hakkında ne düşünür? Milliyetçiliğin bu kendisi dışındaki her şeyi, ne kadar önemli olursa olsun, talileştiren ve dünya yıkılsa yine de ‘ben ben’ küstahlığıyla ortada dolanabilen hali ne biçim bir acizliktir?