Venezuela hayret verici bir toplumsal, politik ve ekonomik çöküşün ortasında. Otuz milyon nüfuslu ülke büyük bir besin ve ilaç kıtlığı, sık sık yaşanan elektrik kesintileri, ciddi bir siyasal çalkantı, dünyanın en yüksek enflasyon oranı, yaygın şiddet suçu ve dünyanın en yüksek cinayet oranlarından biriyle karşı karşıya. Bu ayın başlarında Venezuela’nın devlet başkanı Nicolas Maduro olağanüstü hal ilan etti. Kısacası Venezuela, çökmekte olan devletler arasında dünya sıralamasındaki yerini gözle görünür şekilde almış bulunmakta.
Olaylar bu şekilde gelişmek zorunda değildi; henüz kısa bir süre önce Venezuela’nın sosyalist devrimi, yeni bir dünya ütopyasına aç Birinci Dünya idealistlerinin ilgisini çekmekteydi. Bugünlerde o idealistler ortalarda görünmüyor.
O zaman burada gördüğümüz, nasıl görece varlıklı ve gelişmiş bir ülkenin kendi berbat seçimlerinin yüküyle çöktüğünün ve neden daha da kötünün onu beklediğinin hikâyesi.
Bu kâbusu Chavismo’nun korkunç politikaları yarattı
Venezuela’nın çöküşü, merhum Hugo Chávez tarafından yapılandırılan ve kendi seçtiği halefi Maduro tarafından sürdürülen Venezuela’nın yirmi yıllık kendine özgü saldırgan solcu popülizmi, Chavismo’nun sonucudur.
Küba’nın Fidel Castro’sundan etkilenen Chávez, Venezuela’nın iktisadi elitiyle ABD arasındaki ortaklığı ülkesindeki tüm sorunların kaynağı olarak gördü.
Chavismo, Venezuela’nın yoksullarına saygınlık getirmek ve onların katılımını sağlamak adına burjuva-ABD işbirliğini bozmak için iktisadi hayatın her noktasını ince ince düzenleyen ve tüm kararları merkeze bağlayıp kendi elinde toplayan saldırgan bir tavırla yola çıktı. Büyük bir petrol ihracatçısı olan Venezuela’yı bir petro-dolar tsunamisi altında bırakan yüksek petrol fiyatları, geçen on beş yıllık zaman diliminin çoğunda, bu politikaların yarattığı insanlık dramını gözden uzakta tutuyordu.
Bugün sular geri çekilmiş gibi görünüyor ve geriye kalan dünyanın en şatafatlı kötü yönetilmiş ekonomisinin felaket boyutundaki sonuçları. 2005’te başlayan bir kamulaştırma dalgası, çoğu orta ve büyük şirketi, genel olarak yetersiz olduğu ve çoğunlukla rüşvet kabul ettiği kanıtlanmış bürokratlar tarafından idare edilmek üzere devletin ellerine bıraktı. Özel kalabilen ticari kuruluşlar bile, işleyişlerinin akla gelebilecek her aşamasında idareyi imkânsız hale getiren pek çok düzenlemeye tabi tutuldu.
Milyonlarca örnekten birini seçmek gerekirse; bir şarküteri şirketinin, birçok devlet memuru tarafından imzalanıp damgalanmış aleni izni olmadan, kendine ait bir toplama merkezinden iki kilometre uzaklıkta yine kendine ait bir işlem merkezine işlenmemiş süt taşıması artık yasal değil.
Aynı şekilde bir yöneticinin, tehdit ve fiziksel şiddet dahil olmak üzere herhangi bir sebepten bir işçiyi işten çıkarması da yasal değil. Ve elbette, söylemeye dahi gerek yok, özel olarak fiyat belirlemek yasadışı; zira bunu devlet yapıyor ve çoğu zaman fiyatları -özellikle de temel ürünler için- üretim bedelinin altında tutuyor. Bu koşullar altında “özel” şirketler bile aslında devlet tarafından yönetilmiş oluyor.
Bugünlerde Venezuela ekonomisi, ABD Cumhuriyetçilerinin en kötü kâbusunun bir karikatürü gibi. Bizim için farklı olan ise bunun sadece boş retorikten ibaret olmaması: bizim gerçekten de ticareti varlığına tehdit olarak gören ve özel teşebbüsse fanatikçe düşman bir hükümetimiz var.
Maliye politikası da tam bir felaket. Venezuela petrol fiyatlarının yüksek olduğu zamanlar da dahil olmak üzere yıllardır gayrisafi yurtiçi hasılanın %10’undan fazlasına denk düşen devasa ve zapt edilemez bir dış ticaret açığı veriyor. Hasılatın yüksek olduğu günlerde tasarrufta bulunulmadığı ve şimdi bu yüzden ülkenin mali açıdan bir mahşer yerine dönüştüğü aşikâr. Hükümet öylesine parasız ki, artık yurtdışında basılmış, hızla değer kaybeden uçaklar dolusu bolivarı (Venezuela’nın para birimi) ülkeye sokabilecek güçte değil. Bu da şu demek oluyor: Ülke kendi parasını almak için para ödeyebilecek durumda değil.
Hükümet bu vaziyette kendisine borç verebilecek kadar gözükara yatırımcılar bulamadığından aradaki farkı kapamak için yoktan para türetme zaafına yenik düştü ve 2017’de yüzde 2.200’ü görebilecek enflasyon oranı ile nefes kesen bir parasal genişleme yarattı.
Şimdi Venezuela’da gün geçtikçe azalan üretimi, gün geçtikçe artan nakit kovalamakta. Sonuç, insanların ceplerinde çok para olduğu ama piyasada satın alabilecekleri bir şey olmadığı Sovyet Bloku ekonomisini andırıyor. Garip bir şekilde Chavismo, parayı lağvederek eski sosyalist rüyasını gerçekleştirdi: Alınacak bir şey kalmadığı zaman, para gereksizdir.
Dünyanın en çok ceza gerektiren mikroekonomik politikalarına ya da akılsızca en çok kendine zarar vermeye programlanmış makroekonomik politikalarına sahip olmak tek başlarına yeterince korkunç olabilir fakat ikisi bir arada olduğunda, durum resmen ölümcül bir hal alıyor.
Hükümet ekonomiyi düzeltmeye çalışmak yerine her şeyi bir CIA komplosuna bağlıyor
Son birkaç yılın en hayret verici olaylarından biri de hükümetin kendi yaptığı politika tercihleri ile etrafında büyüyen krizin bağlantısını algılamadaki -neredeyse sersemliğe varan- başarısızlığı.
En sağcısından en solcusuna neredeyse her düşünceden ekonomiste göre sorunun çözümü belli: para birimini dengelemek, yıkıcı fiyat kontrollerinden vazgeçmek ve harcamaların vergi tahsilatıyla en azından yaklaşık olarak eşit olmasını sağlamak.
Hâlâ bir nesil önce çoktan modası geçmiş bir Marksist anlatıyı kullanan başkan Maduro’nun çevresi, ülkedeki tüm sorunların her yere nüfuz eden bir CIA komplosunun -resmî propagandanın tabiriyle “ekonomik savaşın”- sonucu olduğuna inanmış durumda. Her ne kadar akıldışı görünse de bu delilik, başkanın sıkı sıkıya kapalı tutulan çevresinde hiçbir ciddi itirazla karşılaşmıyor.
Geçtiğimiz aralık ayındaki milletvekili seçimlerinden büyük bir zaferle çıkıp Ulusal Meclis’teki gücü neredeyse tamamı iktidara körü körüne bağlı bir Yüce Divan tarafından geri alınan ve uzun süredir acı çekmekte olan muhalefet, ülkeyi daha da kötü bir felakete sürüklemeden bu faciayı sonlandırmaya çalışıyor.
Aslına bakarsanız, Chavismo’nun 1999’da çıkardığı ve hemen sonrasında bütünüyle yok saymaya başladığı Venezuela Anayasası, başkanın dönemini kısaltmak için bir “geri çağırma” [recall] referandumuna gidilmesine izin veriyor. Muhalefet böyle bir referandumu tetiklemek için imza toplamaya başladı fakat karşısında en azından Ocak 2017’ye kadar kalmakta kararlı bir iktidar var; eğer bu tarihten sonra Maduro görevden alınırsa, anayasa erken seçime gitmek yerine başkan yardımcısının, başkanlık döneminin sonu olan 2019’a kadar devletin başında olacağını söylüyor.
Bu da demek oluyor ki başkanın “geri çağırılması” için tek taraflı onayladığı kuralların ihlali pahasına da olsa, hükümet iktidarda kalmaya kararlı.
Mevcut durumun bozulması ve ciddi bir silahlı çatışmanın patlak vermesi an meselesi
Hükümet ateşle oynuyor. Gıda kıtlığının vahim durumda olduğu zamanlarda toplumun nasıl da patlamaya hazır olduğunu ne kadar söylesek az. İnsanların temel besin ihtiyaçlarına ulaşabilmek için dört, beş, altı ya da daha fazla saat sırada beklemek zorunda kaldığı ve hatta bazen eli boş döndüğü bir ortamda toplum her an alev almaya hazırdır.
Şu âna kadar isyanlar yalnızca düzensiz ve yerel düzeyde görüldü ve güvenlik güçleri bu kargaşayı yayılmadan bastırmayı başardı. Fakat bu isyanlar gün geçtikçe artıyor ve Venezuela’nın, gıda için çıkan ayaklanmaların şiddet ve kargaşaya dönüşüp yurt çapında yayıldığında neler yaşandığına dair taze ve travmatik hatıraları var.
Venezuela’nın silahlı kuvvetleri arada kalmış durumda. Silahlı kuvvetlerın hiçbir zaman heybetli bir mücadele gücü olamadıysa da hâlâ ülkenin en ciddi silahlı birliği. Maduro ülkenin güvenlik aygıtlarının pek çoğunu silahlandırdı; yeni çıkan olağanüstü hal kararnamesi, ülkeyi neredeyse sıkıyönetim sayılabilecek bir yönetimin eline bıraktı. Toplumsal kriz tırmandıkça hükümet kontrolü sağlamak için orduya gün geçtikçe daha çok itimat ediyor.
Ordunun üst kademesi devrimci elitin oluşturduğu durumun tüm ayrıcalıklarından yararlanıyor olsa da alt kademeki askerler ülkedeki herkes gibi yiyecek ve ilaç bulmakta zorluk çekiyor ve bıçak kemiğe dayandığında, bu askerlerin kime sadakat göstereceğinin herkes için belirsiz olması orduyu kapalı bir kutu haline getiriyor.
İsyanların kontrolden çıktığı ve düzenin ölümcül bir şiddetle talanı bastırdığı bir senaryoda, kimse askerlerin söyleneni yapıp yapmayacağından emin değil. Ordunun üst kademesinin de bildiği üzere emir komuta zincirinin dağılması gayet mümkün.
Hükümetin içinden birçok kişi de dahil olmak üzere pek çok Venezuelalı mevcut krizin bir darbe girişimine yol açacağına inanmış vaziyette. Mevcut felaket ve herhangi bir barışçıl neticeyi engellemeye kararlı bir hükümet arasında sıkışıp kalmış biri -ki bu kişi Latin Amerika’da, çoğu zaman, orta rütbeli bir asker olur- er ya da geç ortaya çıkacaktır.
Bu olduğu zaman tüm Venezuela nefesini tutacak. Doğrudan bir saray darbesinden görece bir geçiş sürecine kadar her şey yaşanabilir; en kötü senaryo ise ordunun aşağı yukarı eşit iki kademesinde açık bir anlaşmazlık yaşanmasıyla birlikte, düşünülmesi bile korkunç bir resmin ortaya çıkması.
Fakat ordunun birliğini sağlayabildiği “en iyi” senaryoda bile darbe Venezuela için bir facia olur. Tuhaf ve âdeta bir kültü andıran politik bir hareket olarak Chavismo böyle bir duruma hazırlıklı olmak için yıllardır muazzam yatırımlar yapıyor.
Chavistalar en sağlam destekçilerinin silahlanmaları ve etkili asimetrik çatışma güçleri halinde örgütlenmeleri için ellerinden geleni yaptılar. Aslına bakarsanız, hükümetin şehir gerillalarının sermayelerini ve örgütlülüğünü desteklediği, ülkedeki istikrarı planlı ve bilinçli bir şekilde bozarak onu yaratan hükümetin güç kaybetmesine sebep olan tek ülke Venezuela olabilir.
Bugün Venezuela bir kara delikten geçmiş bulunuyor. Daha savaş olmadan, savaş dönemlerinin şiddet düzeyine ulaşmış durumdayız. Bu gerçekliğe bir de silahlı çatışmanın eklenmesi durumunda olaylar, ülkede arkadaşları ve ailesi olanlar için düşünülmesi bile korkunç bir hal alacaktır.
Bu yazının orijinali Vox'ta yayımlanmıştır.
İngilizceden Çeviren: Ayşe Obalı
Francisco Toro, Caracas Chronicles adlı internet sayfasının kurucusu ve editörüdür.