On beş senedir tam olarak nasıl karşı çıkılacağı belli olmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. Dahası tam olarak ne yaptığı ve nasıl yaptığı da belli olmayan; doğrusu bir yandan Yaroslav Haşek'in kurduğu sahte siyasi parti gibi renkli bir avangard sanat eserine de benzeyen bu iktidarın kamuflaja bürünmüş bir hayvan gibi sahte gündemler, konular, dolayısıyla da entelektüel kramplar yaratarak ve yakalandığında pişkince ve normalleştiren bir sırıtmayla konudan uzaklaşarak asıl doğasını (hatta belki bir doğası olmadığını) gizlemekte mahir olduğu ortada; dahası "tuhaf" görüntüler (merdivene dizilmiş bornozlu adamlar, dinozor parkları, vb.) arkasına gizlenen, ruhu grotesk, belki de Rusya ve Putin'le başlatılabilecek bu iktidarın davranışlarını bir örüntüler halinde dünyanın başka köşelerinde de giderek artan bir yoğunlukla görüyoruz veya doğası gereği, "görmüyoruz". Belki de bu görmeyiş tam da görmeye çabalarken kullandığımız aygıtlardan kaynaklıdır, ruhu için "grotesk" demek, davranışlarının özü için "ruh" demek gibi; mevzubahis iktidar muhalefetinin henüz ayırdına varamadığı daha yeni bir evrenin göstergesi midir?
Elimizin altında bulunan modern anlatılara kendini sürekli onaylatabilen bir saldırı bu, gerçekliğe saldırı. İyi de gerçeklik denilen o şey ne ki?
Dünyadaki hayatın çok hızlı değiştiği bir yirmi beş yıl yaşadık, değişimin itici gücü de teknoloji oldu, hem toplumsal evrim hem de teknolojik evrim durulmuş gibi görünüyor, gerçi buradaki dinamikler havaya fırlatılan bir topun en yüksek noktasına ulaşmasına benziyor olabilir, yani top düşüşe geçebilir ve potansiyel enerjisi en yüksek seviyede demektir. Geride kalan değişim esnasında ve sonrasında gerçeklik kabullerimize, gözlük kavramlarımıza ne oldu?
Böyle bir çerçeve okuyacağınız yazıya fazlaca bol gelebilir, ancak etrafınızı yokladığınızda elinizde çok az şey olduğunu görürsünüz genelde, mesela dünyalılar olarak kültürümüzü savunmaya çağrılsak, medeniyetin sahibi biz insanlar, medeniyetimizi şu ya da bu şekilde onaylayan kediler, köpekler, ahır ve kümes hayvanlarından oluşan bir temsilciler heyetiyle, elinizde ne var sorusuna "karbon"dan başka verecek yanıt bulamayız herhalde. Benim elimde ise "psikoz"um var, kendimi ve yaşadığımı bilişim. Bu yazı da sadece psikoz ve onun psikoz olmayanla ilişkisinden bahsediyor, ama tabii ki yeterli sayıda "ve" ve "ile" kullanarak her şey her şeye bağlanabilir; kendi "ve"lerinizi ve "ile"lerinizi getirebilirsiniz.
Psikoz denilen, gerçekliğin belki de sonsuz görünümlerinden bir kesittir. Kişiye özeldir. Toplumca kabul gören gerçeklik, kodlarıyla nesilden nesle, evrilerek aktarıldığından diyaloğu mümkün kılar. Psikoz denilen kişiseldir, diyalog imkânsız değilse bile, nasıl bir zeminde kurulabileceği belirsizdir. (Evrilen) toplumsal gerçeklik, tarihin farklı anlarında, toplumun farklı noktalarından, bireylerin ya da grupların eylemleriyle oluşan karmaşık bir yapıdır. Bu eylemler dallanır. Toplumsal gerçekliğin fiziğin içinden görünümleri vardır, matematiğin, dinin, hukukun, mizahın vs. Psikoz denilen, bireyseldir. Burada birey toplum tarafından, uzun bir zaman içinde ve sürüklenerek geliştirilen bu algı karşısında yalnızdır ve toplumsal gerçeklikle çelişen (gerçekliğe dair) sezisini anlamlandırmada bu kolektif ve uzun süreye dayalı toplumsal olguyu, tek başına ve bir insan ömrü sınırları dahilinde gerçekleştirmek zorundadır. Bu nesnesini gerçekleştirebilmesi imkânsız bireysel çabaların kulağa “delice” gelmesinin sebebi, temelde, budur.
Toplumsal gerçekliğin, yani havadan ağır metalleri uçurabilen bilgiyi doğuran algının çekirdeğinde bugün psikoz denilen şey vardır. Bu bugünden doğru da anlaşılabilir, ama tarihte geriye giderek, yani toplumsal gerçeğin çekirdeğine yaklaşarak bu önermeye bakılırsa herhangi bir birey tarafından “duyumsanmış” herhangi bir psikozun Yunan ya da Mezopotamya tanrılarından daha “delice” olmadığı rahatlıkla görülebilir. Medeniyetimizin gerçeklik algısının çekirdeğinde duygu ile durumun tesadüfi karşılaşmalarından çıkartılan anlamlar vardır, bu bir insanın reklam tabelaları aracılığıyla mesajlar alıyor olduğunu düşünmesinden, ya da bunu yaşamasından ya da gerçekten de mesajlar alıyor olmasından farklı değildir.
Toplumsal gerçekliğin oluşması homojen bir süreç değildir, kökü değil, kökleri vardır. Bir ağaca benzetilemez, aynı çekirdekten türeyen birçok formun bir araya gelerek oluşturduğu bir üst formdur. Bu yönüyle ağaca değil, ormana benzer, eğer orman bileşik bir organizma olarak düşünülürse. Aynı çekirdekten, çünkü bu bileşik formu oluşturan her ilk eylemi oluşturan burada psikoz denilen şeye benzetilen aynı kesişme hissinin metafizik anlamlandırılmasından ortaya çıkmıştır. Bir yerden ateşin nasıl kontrol edilebileceği, bir yerden hayvan sürülerinin nasıl tuzağa düşürülebileceği sonucunu doğurarak. Bu süreç, üst forma zemin oluşturabilecek ilk eylemlerin toplumsal gerçekliğin evrimine dahli, çok boyutlu bir yapıya işaret eden bir noktada son bulmuştur, form yeterince olgunlaşmış ve ona katılabilecek olan yeni öğeler ortaya çıkmış olanla çelişmektedir ya da faydasızdır veya güçsüz ve etkisizdir... Formu (gerçekliği) işlemek için gerekli kaynak toplumda sınırlıdır, izafiyetin kendisine rock müzikte, romanda, sinemada, bugün televizyon dizilerinde yankı bulması, bulmak zorunda olması. Bu sınırlılık hali ilk eylemlerin dahlini engelleyen temel sebeplerdendir.
Ortada zaten bir form vardır ve işlenmesi ve adapte olunması gerekmektedir ve köklerinin daha fazla gelişmesi toplum için zararlı olabilecektir. Toplumsal gerçeklik kavramı gerçeklik kavramına eş veya denk değildir. O, bildiğimiz, kavrayamadığımız ve bilmediğimiz her boyutta, her yöne doğru sonsuzca uzanan varlık halini neye dönüştürdüğümüz ve neye dönüştürebileceğimizle alakalıdır, dünyadaki hiç kimse ve hiçbir varlık giderek artan bir katılıkla bundan bağımsız değildir. Sovyetler Birliği başka bir toplum hayali kursa da kapitalist dünyaya buğday satmak ve ondan demir almak zorundadır; küresel ısınmaya inanmayan kişi, inanç özgürlüğüne sığınarak karbonla ağırlaşmış bir hava solumaktan sakınamaz, IŞİD tam da Instagram estetiğini taşıyan vahşet videoları, kimin kaça satılacağı bildiriyle sabitlenen köle pazarları, ideolojisizliği ve şen şakrak Twitter tavırlarıyla karşısında olduğuna inanmak istediği, üzerinde uçlara taşı yazan günümüz hedonizm(?) ve aşırılık toplumunun sıradan bir parçası olmaktan kaçamaz. Bu katlanarak artan bir hızla ve üstlenilen toplumsal rol ne kadar büyükse o oranda artarak böyledir ve aynı gezegenin üzerinde etkileşim halinde yaşadığımız sürece de böyle kalacaktır. Bu olgu başlangıçtaki çok köklülükten dolayı homojen bir toplum doğurmaz, forma gelen her ilk etki kendi katkısını sunmuş ve karşılığında da formun içinde kendine kalıcı bir pay bulmuştur fakat üst formun göreceli tekilliğinden dolayı kaçınılamaz bazı ortak noktaları herkes için var eder, bu noktalar birbiriyle çelişebilir bir halde bir aradadır. Dali rasyonel aklı eğer ve büker. Rasyonel akıl Dali'nin bu eğip bükmesini olanaklı kılan fırçayı ve boyaları, ve bu eğip bükmeden kazanacağı milyonları üretecek ekonomiyi üretir, Dali'nin eğip bükmeleri formun yapısının evrileceği yeniye pencereler açar; yeni, rasyonel aklın çalışma alanıdır, rasyonel akıl yeniyi eskitir ve daha yeninin geçemeyeceği kadar daraltır, onu dogmalaştırır, dogma Dali'nin çalışma alanıdır, onu eğer büker vs. Form gerilimlidir. Bu gerilim, süreç hâlâ devam ettiğinden kaynaklanıyor olabilir, ve belki insanlık var oldukça süreç de devam edecek, tamamlanma, ütopya, asla gerçekleşmeyecektir, bu belki de iyidir çünkü sürecin çeşitli akıl yürütmeleri sonucu ortaya koyduğuna göre zaten gerçekleşen her ütopya özünde bir korku ütopyası olacaktır.
Toplumsal gerçekliği, formun mevcut halini, dogmayı, eğip bükmek, örgütlü düzeyde herkese açık değildir. Girişinde bir yığılma gözlemlenebilen ve sadece ihtiyaç duyulduğunda açılan bir slot gibidir. Dogma “daha yeni”nin geçemeyeceği kadar dardır ve dogma doğasına aykırı olarak yenilikçi, değişimci, sınırsız bir söylemi de işliyor olabilir. Önünde yığılma olan bu kapalı geçitten geçiş bir filin bir iğne deliğinden geçmesine benzer. Geçit Kafka'nın kâbus kapısıdır, kişiye özeldir ve açıp kapayan bir ikinci el yoktur. Toplumsal gerçekliğin çekirdeğindeki itkilerden kaynaklanan ilk eylemlerden değildir bu daha yeni. Yine kabaca bir ifadeyle bir ikincil ilk eylemdir. İlk eylemlerin işlenecek formu oluşturmasından ve bu formun genişleme ihtiyacından sonra gerçekleşen ikincil ilk eylemlerle ve ikincil ilk eylemlerden sonra ortaya çıkan bir genişleme ihtiyacıyla gerçekleşir. Ve bu dahi topluma yayılabilir değildir. Toplumun orta yerinde bireyin ya da grupların, eylem her ne olursa olsun dogmanın sınırları içinde kalması beklenir. Eylemler akılcı ve uygulanabilir olmalıdır. Çünkü form dikeydir, kilometrelerce yükselmiştir ve sert rüzgârlara açık, de-stabildir. Bu nedenle de bir ilk eyleme açık olamayacağı düşünülür.
Toplum sadece formu inşa etmez, aynı zamanda formun üzerinde yaşar. Formun, bu Kolossus'un üzerinde ihtiyaç duyulan, yapı malzemelerini bir araya getirecek ve'ler, ile'lerdir. Kilometrelerce aşağıda kalmış zeminin kilometrelerce altında yatan çekirdekten çıkan yeni ilk sesler, yani ilk eylemler değil. Bu güncel ilk eylemlerin bu devasa formu görmediği ya da kasıtlı olarak zarar vermek istediği ya da kavrayamadığı ve bu güncel ilk eylemlerin ancak bir hastalık olabileceği düşünülür. Hastalıkla da ancak hiyerarşik bir ilişki kurulabileceği…
Toplumsal gerçeklik, kasabanın güç merkezi, meydanında bulunan saat kulesinin etrafının rock'n roll tarafından ele geçirilerek etrafında dans edilmesi benzeri bir olaya, ve böylesi bir olaydan korkarak, böylesi güncel eylemler karşısında kapalı ve korunmacı…
Peki tarihin bu noktasında; psikoz denilenin tsunami dalgasının, bu kaç kişi tarafından yaşandığı bile belli olmayan depresyon, nevroz, psikoz salgının sebebi nedir? Akılcıl olanın nesnesi akılcıl olmayan sonuçlar veriyor olabilir mi? Bu formun henüz farkına varılmayan, ihtiyaç duyulmadığı düşünülen başka kökleri de olabilir mi, kültürün çekirdeğinden başlayarak tamamen yeni bir başka kök, açığa çıkacak olan, göz ardı edilmiş bir bilgi, bir bakış? Bu durum quantum fiziğinden, Cern'den bağımsız düşünülebilir mi?