Avrupalı devletlerarasında bir Avrupa Uluslar Kupası düzenlenmesi fikri, İkinci Dünya Savaşı’nın paramparça ettiği ve Soğuk Savaş politikalarının uluslararası siyasetteki bölünmeyi giderek büyüttüğü politik bir ortamda geliştirildi. Avrupa’nın milli futbol takımlarının “Avrupa çatısı” altında bir araya getirilmesi, uluslararası futbol turnuvası görünümünde Sovyetler Birliği ile Batı arasında bir köprü kurma girişimiydi (Fikrin İkinci Dünya Savaşı’nda Alman istilacılarla işbirliği ile direniş arasında bölünmüş bir devletten, Fransa'dan çıkması tesadüf değildir). Bu politik hedefti, diğer hedef ekonomikti. Organizasyon, devletlerarasında uluslararası düzeyde ilişkiler başlatmayı, politik ve ekonomik olarak ortak bir pazar yaratmayı amaçlayan daha geniş bir projenin parçasıydı.
Avrupa Uluslar Kupası, Avrupa için bir turnuvadan daha fazlasıydı, hem tarihsel rekabetleri sürdürecek hem de Avrupalılık duygusu yaratacak kadar güçlü bir organizasyon yaratılacaktı. İlk turnuva, bugün bildiğimiz Avrupa Şampiyonası’ndan çok farklıydı. Elemeler yirmi aydan fazla sürmüştü ve sadece yarı final ve final maçları ev sahibi ülke Fransa’da oynanmıştı. Almanya, İngiltere, İtalya ve Hollanda turnuvaya katılmadı. İspanya, çeyrek finalde karşılaştığı Sovyetler Birliği’ni boykot etti (SSCB, İspanya İç Savaşı sırasında İkinci İspanya Cumhuriyeti’ni desteklemişti) ve turnuvadan çekildi. Bu sembolik anlamlarla dolu ilk kupayı, Parc des Princes’te Çekoslovakya’yı 2-1 yenen Sovyetler Birliği kazandı.
Refah devleti kapitalizminden neoliberal yatırım devleti kapitalizmine geçişe paralel olarak, Avrupa Uluslar Kupası siyasi bir projeden ekonomik bir projeye evrildi. Soğuk Savaş sonrasında, organizasyona ev sahipliği yapmak için aday olan devletlerin sarf ettikleri zaman, para ve efor, karşılığında elde ettikleri gelir, bu “Avrupa projesi”nin, markalaşarak ekonomik, sosyal ve politik sermaye açısından küresel bir çekim merkezi haline geldiğinin kanıtı olarak görülebilir.
Tablo 1. 1992-2012 arasında düzenlenen Avrupa Şampiyonaları gelir dağılımı (milyon avro).[1]
Bilet |
Reklam |
Yayın |
Ev Sahipliği |
Diğer |
||
1992 |
İsveç |
12,3 |
9,7 |
18,9 |
0 |
0 |
1996 |
İngiltere |
64,7 |
29,3 |
53,3 |
0 |
0 |
2000 |
Belçika & Hollanda |
82,5 |
54,1 |
93,3 |
0 |
0 |
2004 |
Portekiz |
81,5 |
182,2 |
560,1 |
29,9 |
1,6 |
2008 |
İsviçre & Avusturya |
100,6 |
289,8 |
801,6 |
155 |
3,9 |
2012 |
Polonya & Ukrayna |
136,1 |
313,9 |
837,2 |
102 |
1,7 |
2016 |
Fransa |
269,2 |
483,3 |
1024,2 |
128 |
11,2 |
Çok fazla veri olmadığı için Euro 1958'in kâr elde edip etmediği ya da ticari olarak başarılı olup olmadığı konusunda fikir yürütmek zor. Belki de o dönemde kupanın ekonomik yönü üzerinde daha az duruluyordu. Ancak son dönemlerde Avrupa Şampiyonası’nın ekonomik açıdan çekici hale geldiği şüphe götürmez. 1992'de İsveç'te gelir 41 milyon avroya iken, 2016 Fransa’da bu rakam 1,9 milyar avroya çıkmış. Bu, 47 katlık bir artış anlamına geliyor.
xxx
UEFA 2014 yılında, 2020’de düzenlenecek kupa için ilginç bir karar aldı. Dönemin başkanı Michel Platini, üzerinde “A Euro for Europe” yazan afişin altında yaptığı konuşmada, Euro 2020’nin, kuruluşunun 60. yıldönümü anısına on iki ayrı Avrupa ülkesinde yapılacağını açıkladı. Format, Fransa’da düzenlenen ilk kupaya benzer sayılabilecek bir şekilde tasarlanmıştı. Buna göre grup maçları, ikinci tur ve çeyrek finaller on bir farklı ülkede, yarı finaller ve final Londra’da oynanacak. UEFA Başkanı Aleksander Čeferin’in, değişiklikle ilgili yorumu organizasyonun kuruluş felsefesine yakındır: “Futbolu uluslararasında bir köprü olarak görmek, EURO 2020'yi birçok ülkeye ve şehre getirmek ve rekabeti futbolun can damarı olan taraftarlara biraz daha yaklaştırmaktan büyük zevk duyuyorum.”[2]
Yine de Euro 2020, formatın kalıcı olup olmadığı konusundaki belirsizlik de düşünüldüğünde, sadece “Avrupa’nın her yerinde kutlanacak 60. yıl partisi” olmayabilir. Daha çok misafir, daha fazla ev sahibi, daha çok izleyici, yerel ve küresel olarak daha çok şirket ile karakterize edilen bu “pan-Avrupa” stili organizasyonun oldukça belirgin bir özelliği var. Olimpiyatlar da dahil olmak üzere tüm mega spor olaylarının zayıf noktalarını keşfetmiş olması: Turizm, altyapı ve güvenlik. Bu üçlü, bazı ev sahibi ülkeler için âdeta ölümcül bir “dark triad”[3] olabiliyor.
1976 Yaz Olimpiyatları'na ev sahipliği yapan Kanada öyle büyük bir zarara uğradı ki, Olimpiyat masrafları için son ödemesini ancak organizasyondan otuz yıl sonra, 2006 yılında yapabildi.[4] 2004 Atina Olimpiyatları, Yunanistan’ın ekonomik sorunlarını daha da arttırdı ve inşa ettiği tesislerin çoğu Olimpiyatlardan sonra “beyaz filler” haline geldiler. 2010’da Delhi’de düzenlenen Commonwealth Oyunları, Hindistan için bir felakete dönüştü. Yıkılan binalar, caddelerde turistlere saldıran maymunlar, çocuk işçiler, dang humması salgını, Hindistan Olimpiyat Komitesi yöneticilerinin yolsuzluk görüntüleri… bütün bunlar neredeyse her gün dünya medyasının gündemindeydi. Sonunda Hindistan, Olimpiyatlardan men edildi.[5] 1972 Münih Olimpiyatları tarihsel bir dönüm noktasıydı. Almanya’nın organizasyonu düzenlemekteki amacı uluslararası alandaki savaş zamanlarından kalma kötü imajını değiştirmekti ama Oyunlar daha çok Aylūl Al-Aswad (Kara Eylül) örgütünün gerçekleştirdiği saldırıyla anıldı.
Görünüşte “çoklu ev sahibi formatının” sunduğu şey, daha az risk ve daha az maliyet. Ülkeler, ilk kez “ev sahibi sendromuna” girmeden üç temel alanda “normal” koşullar altında ev sahipliği yapabilme olanağına sahipler.
Turizm
Herhangi bir mega spor olayına ev sahipliği yapan ülkeye dünyanın dört bir yanından turist akını olur. Şehirler, organizasyon boyunca dünya genelinde popülerlik kazanır. Tablo 2'de görüldüğü üzere, ev sahibi şehirler kıtanın batısındaki Dublin’den, en doğuda Bakü’ye kadar Avrupa’nın tüm bölgelerine yayılıyor. Euro 2020’nin açılış maçı Roma’da oynanırken, yarı finaller ve final maçları Londra’da. Grup aşamasında, maçlar iki farklı şehirde, örneğin, C Grubu maçları Amsterdam ve Bükreş'te, B Grubu maçları Petersburg ve Kopenhag'da oynanacak. Fikstüre göre turistler ülkeden ülkeye seyahat etmek zorundalar. Bu, Platini’nin deyişiyle, “kıta çapında ev sahipliği” sürekli bir insan sirkülasyonu ve turizm patlaması demek.
Tablo 2. Euro 2020 ev sahibi ülkeler, şehirler ve stadyumlar.
Almanya |
Münih |
Allianz Arena |
Azerbaycan |
Bakü |
Olimpik Stadyum |
Danimarka |
Kopenhag |
Parken |
Hollanda |
Amsterdam |
Johan Cruyff |
İngiltere |
Londra |
Wembley |
İrlanda |
Dublin |
Aviva |
İskoçya |
Glasgow |
Hampden Park |
İspanya |
Bilbao |
San Mamés |
İtalya |
Roma |
Stadio Olimpico |
Macaristan |
Budapeşte |
Ferenc Puskás |
Romanya |
Bükreş |
Arena Națională |
Rusya |
St. Petersburg |
Krestovsky |
Altyapı
Ev sahipleri genellikle, stadyumlara ek olarak kentsel dönüşüm başlatmak zorundadır. Bu da muazzam finansal maliyetlere neden olur.[6] Bunun en yeni örneği, on iki stadyumun kullanıldığı 2018 Rusya Dünya Kupasıdır -altısı yeni inşa edilen, diğer altısı da yenilenen stadyumların devlete maliyeti 4,5 milyar avro olmuştur.[7] Ayrıca ev sahibi, dünya basını tarafından sürekli mercek altındadır. Örneğin, Katar, 2022 Dünya Kupası stadyum projelerinde çalışan göçmen işçilerin gördüğü kötü muamele nedeniyle uluslararası kamuoyu tarafından eleştirilmiştir. UEFA, Euro 2020 ev sahipliğini on iki ülkeye yayarak ev sahiplerinin üzerindeki bu ağır maddi ve manevi yükleri kaldırmış oldu. Ülkeler “2 maç için” devasa yatırımlar yapmak zorunda değiller. Dahası küçük çapta ev sahipliği yapmış olan veya hiç yapmamış olan ülkelere -İskoçya, İrlanda, Danimarka ve Romanya gibi- bir tür “ev sahipliği deneyimi” şansı verildi.
Güvenlik
11 Eylül'den önceki son Olimpiyatlar olan 2000 Sydney’de güvenliğe 179 milyon ABD doları tutarında bir bütçe ayrılmıştı. On iki yıl sonra, Londra Olimpiyatları’nda güvenliğe ayrılan bütçe 1,9 milyar ABD dolarıydı. Güvenlik ve risk yönetimi artık spor organizasyonlarının en baskın alanı geldi. Euro 2020’de ev sahipleri için belki de en iyi haber güvenlik masraflarının on iki ülke arasında paylaşılacak olması. Bunun yanında güvenlik de on iki ülkenin emniyet güçleri tarafından sağlanacak. Yine de ülkeler arasında koordinasyon konusunda pürüzler yaşanabilir.
2006 Dünya Kupası’nda ve Euro 2008’de Almanya, İsviçre ve Avusturya arasındaki işbirliğini inceleyen bir araştırma bu konuda belki bir öngörü sağlıyor. Araştırmada ülkelerin aralarındaki coğrafi ve dilsel yakınlık nedeniyle iletişimin ve güvenliğin “eksiksiz” sağlandığı savunulmuş.[8]
Bu tür küresel olaylara ev sahipliği yapmak isteyen ülkeler, “prestij ve kârın ikiz güneşlerini”[9] arasalar da spor, genellikle komplike bir nimettir.[10] Bu nedenle, mega spor olaylarına ev sahipliği yapmak, devlet açısından her zaman bir “altına hücum” yaratmayabilir; aksine turizmi orantısız arttırabilir, altyapı ve sosyal düzenlemeler için hazırlıklar yıllar sürebilir ve bunlar çok maliyetli kalemlerdir.[11]
UEFA, büyük bir organizasyonu küçük parçalara bölerken, sorumluluğu ve riski de tek devletten alıp on iki devlete yaydı. Yöntem yeni gibi görünse de çok eski bir öğüdü hatırlatıyor:
“Zoru henüz kolayken tasarla, büyüğü henüz küçükken yap. Dünyanın en zor işleri henüz kolayken gerçekleştirilmeli, dünyanın en büyük şeyleri, henüz küçükken yapılmalıdır. Bilgeler asla devasa şeyler yapmazlar.”[12]
Günümüzde büyük çapta spor olaylarına ev sahipliği yapmak, iddialı ve aynı ölçüde riskli bir girişim. Koşullar uygun olduğunda ve doğru bir zamanlamayla, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda bir ivme yaratabilir veya arzu edilen siyasal hamleyi hız kazandırabilir. Fiyaskoyla sonuçlandığında ise başarısızlığın devasa anıtı olabilir. Bu yönüyle, Olimpiyatlar, Dünya Kupaları ve Avrupa Şampiyonaları, daha geniş dinamiklerin ve eğilimlerin okunması için birer pencere olabilirler. 2020 penceresinden bakıldığında görülen manzarada yeni stadyumlar, yeni metro ağları ya da yeni köprüler yok. Avrupa’nın kurucu mitini andıran, 1960 yılına ait bir resim var. Devletler ve toplumlar arasında, tarihten gelen rekabetleri unutmadan, ortak bir Avrupalılık bilinci yaratmak isteyen ilk projenin güncellenmiş, renklendirilmiş hali.
UEFA’nın yeni düzenlemesi zekice ekonomik bir müdahale, ama aynı zamanda ivmesini arayan Avrupa adına politik bir hamle; Roma’da gözlerini açan, Bakü’den Dublin’e kadar yayılan ve Londra’da ödüllendirilen bir Pan-Avrupa ideali.
[1] Statista. 2015. “UEFA EURO championship revenue breakdown from 1992 to 2012”, http://www.statista.com/statistics/279102/uefa-european-championship-revenue-breakdown/.
[2] UEFA. (2017). “All you need to know about UEFA EURO 2020”,
[3] Karanlık üçleme: Psikolojide narsisizm, psikopatoloji, Makyavelizm’i bir araya getiren kötücül karakter.
[4] CBS. [9 Aralık 2019] “Quebec’s Big Owe Stadium Debt is Over”, http://www.cbc.ca/news/canada/montreal/story/2006/12/19/qc.olympicstadium.html.
[5] Baviskar, Amita. 2014. “Dreaming Big: Spectacular Events and the ‘World-Class’ City: the Commonwealth Games in Delhi”, Leveraging Legacies from Sports Mega-Events: Concepts and Cases, ed. J. Grix. Londra: Palgrave Macmillan UK. s, 130-141.
[6] Müller, M. (2015). “The mega-event syndrome: why so much goes wrong in mega-event planning and what to do about it”, Journal of the American Planning Association, 81(1), 6-17, s. 629.
[7] Wong, D., & Chadwick, S. (2017). “Risk and (in)security of FIFA football World Cups—outlook for Russia 2018”, Sport in Society, 20(5-6), s. 583-598, s.593.
[8] Klauser, F. (2011). “The exemplification of ‘Fan Zones’: Mediating mechanisms in the reproduction of best practices for security and branding at euro 2008”, Urban Studies, 48, s. 3203-3219.
[9] Guttmann, A. 2002. A History of the Modern Games, Urbana IL: University of Illinois Press. s.175.
[10] Cha, V. D. 2009. “A Theory of Sport and Politics”, International Journal of the History of Sport, c. 26, s. 11: 1581–1610, s. 1597.
[11] Szymanski, S. 2009. “Myths about Landing the Olympics”, Washington Post, http://www.washingtonpost.com/wpdyn/content/article/2009/10/01/AR2009100103891.html
[12] Sun-Tzu. M.Ö. 6.yy [2014]. Savaş Sanatı (‘Bing Fa’), İş Bankası Yayınları, İstanbul.