Yaş Almanın Ekonomi-Politiği ya da Kabulleniş (?!)

[…] Gerçekten de öyle. Kırklı yaşlarımın başındayken ve nedense güzellik, yaşlanma, estetik, vb. gibi mevzular üzerinde otuzlarıma nazaran daha fazla düşünürken, Le Guin bana, gençlerin çok güzel olduğunu fısıldayıverdi. Aslında aşikâr olanı kelimelere döküverdi.” (Eğilmez, Zihni Dalgalandıran Bir Üstat, 2017)

Tam buradan devam etmek istiyorum. Çünkü artık, gençlerin hala çok güzel olduğunu düşünmekle birlikte, genç kalma çabasını ve sonucunu kendimce eleştirel bir biçimde düşündüğüm bir dönemdeyim. Çünkü, artık kırkımın sonundayım ve genç kalmayı, yaş almayı, estetiği ve gidişatı(mı) düşünmem için keyfiyet ve Le Guin dışında sebeplerim var. Her şeyden önce yorgunum —en çok bedenen, müsamahasızım— her türlü saçmalığa ve yaş aldığıma dair işaretler bedenimde artık çok daha açık — sadece kırışıklıklardan bahsetmiyorum, ağrılar var mesela hiç bilmediğim.[1] Dolayısıyla, yaşam alışkanlıklarını değiştirme ihtiyacı duymadan neredeyse 40 yıl geçirdikten sonra, ansızın paket halinde geldiğini düşündüğüm bu üçlü veriyle sarsılan beynim, yavaştan düşünmeye başladı: Evet yorgunluğa, müsamahasızlığa, işaretlere müdahale etmek lazımdı devam edebilmek için. Ama yaş alan bedene/psikolojiye nasıl bir müdahale?

İşte, bu arayış bu yazının vesilesi; yolumun çıktığı yer de kapitalizm/tüketim ve müdahalenin ekonomi politiğine dair düşüncelerim oldu. Bu mevzunun bir sürü farklı boyutu var aslında. Ancak bu yazıda en çok, yaş alma sürecine müdahalenin kurgulanan biçiminin (öz-bakım ve tüketim) cinsiyete ve toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikleri ne şekilde görünür kıldığını tartışmak istiyorum. Çünkü bu kurgu, en basit anlatımıyla, biz çoğunluk kadınlara, bakım yükünün bireyseli de kurumsalı da omuzlarımızda değilmiş gibi –istisnalar da kaideyi bozmaz— bul zamanı kendinden ödün vererek ve öz-bakım ile de uğraş; zar zor kazandığın ya da kullandığın paranı da yine öz-bakım için harca der. Bunun aksi, yani bakım görevinin paylaşılabildiği ve/veya delege edilebildiği; gerekli bakım hizmetinin, ürününün (rahatça) satın alınabildiği ve dolayısıyla öz-bakım görevinin yayıla yayıla yapılabildiği haller için bolca para, zaman (ya da para, gençlik, emeklilik) ve bolca sabır da gerektiği aşikardır. Ki hiçbirisi bende ve muhtemelen hatırı sayılır bir bölümümüzde yok. Yanlış anlaşılmasın, yaş alma sürecinde hiçbirine ihtiyacımız olmamalı zaten. Genelde ise, bol paramız, zamanımız ve sabrımız olmasına da neden itirazımız olsun. Ancak bu yokluğun mutsuzluk, tükenmişlik ve endişe yüklediğini düşünüyorum bir sürü kadına- muhtemelen üst gelir grubundaki kadınlara bile. Çünkü ne kadar uğraşırsak uğraşalım yaşlanıyoruz ve yaşlanacağız ve malum ölümlü dünya. O zaman gelelim, yaş almaya ve buna müdahale biçimlerinin ekonomi politiğine.  

Yaş alan bedene ve ruha müdahale biçimleri, nedenleri ve sonuçları, “yaş almanın ekonomi politiği” alanı olarak düşünebileceğimizi sandığım bir akademik literatürce tartışılıyor. Gel gelelim, Le Guin’e yine kulak verirsek, bunu çoğumuzun düşündüğü de aşikâr.[2] Çünkü kapitalizm/tüketim, medya (bir grup için daha çok sosyal medya) ve konumuz özelinde tabii ki mahalle baskısı ile çevrelenmiş narin ve güzel kadın ruhu/bedeni bunu gerektirmekte. Tüm teorik ve pratik bilgiye rağmen, bunlara sırt çevirmek ise kolay değil. Dahası, burjuva değerlerinden kopabilmek daha da zor.[3]  Hem de geleneksel dişiliği, erkekliği ve burjuva veya değil sınıf olarak burjuvaziyi ve ona dair her şeyi eleştirseniz ve hatta reddetseniz de. Teorik/pratik bilgiyi ve burjuvayı arkamızda bırakarak mevzumuza bahis ekonomi politiği anlamamıza yardımcı olabileceğini düşündüğüm kadın çalışmalarından ve kişisel instagram deneyimimden yardım alalım.

Mahalle baskısını ve narin/güzel ruhlarımızın/bedenimizin yaş alma endüstrisinden nasıl kaçınamadığını anlamak için kadın çalışmaları literatürünün girişi olarak düşünebileceğimiz “(biyolojik) cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ataerkillik ve ideolojisi, dişilik/kadınlık ve erillik/erkeklik” gibi anahtar kavramlardan başlamayı öneriyorum. Bu kavramlarla öyle ya da böyle tanış olduğumuzu düşündüğümden, bir adım daha atıyorum. Ve bu kavramları üretmeye katkıda bulunan ve bunu geleneksel, muhafazakâr, cinsiyetçi söylemlere ve ataerkil ideolojiye meze yapan başta biyolojik/indirgemeci yaklaşımlardır diyorum. Bunlar, toplumsal cinsiyete dayalı tabakalaşmayı ve eşitsizlikleri (maddi ve manevi) görünmez kılmaya ve meşrulaştırmaya çalışırken, özellikle de biyolojik temelli cinsiyet ve toplumsal cinsiyet yaklaşımıyla el ele, kol kola olan yaş alma endüstrisinin bu eşitsizlikleri (maddi ve manevi) apaçık ettiğini düşünüyorum. [4] Özellikle de sosyal medyada.

Neyse ki mahalle baskısı da narinlik/güzellik de –tabii bunu farklı açılardan, kapsamlı tartışan literatüre göre– “toplumsaldır, inşa edilmiştir” (başta Beauvoir, The Second Sex, 1949). Dolayısıyla değişen dünyada, bahsi geçen temel kavramlar, yenilenen iktidar ilişkileri çerçevesinde yeniden teorik ve pratik olarak inşa edilecektir (örneğin Blank, Düzcinsel, 2021). Ancak oldukça yaygın ve güçlü olan biyolojik yaklaşımlar, hele de dünya yeni-muhafazakarlıkla ve milliyetçi sağ ideolojilerle çepeçevre sarılmışken sahneyi kolay kolay bırakmayacaktır. Çünkü hepsi birbirine muhtaçtır. Dahası, “toplumsal eşitlik ne zaman /nasıl inşa edilecek?” sorusunu biraz fazla düşünürsek ağır bir depresyona girmemiz de olasıdır. Çünkü kapitalizm/tüketim ikilisi hala çok güçlüdür. Ve yaş almanın ekonomi politiğini sosyal medya örneğinde göstermeye çalışacağım gibi, kapitalizm sadece geleneksel değil alternatif inşaları da piyasanın/tüketimin bir parçası yapmayı başarmaktadır. Geleyim benim deneyimimle bunu anlatmaya.

Yorgunluğa, müsamahasızlığa, işaretlere “müdahale” etme arzum ve müdahalenin kaynağını da öncelikle sosyal medyada, aslında daha çok Instagram ve Youtube’da arama tembelliğim; instagram akışımı birdenbire (!) güzellik, spor, estetik, sağlık, diyet, vb. gibi kategorilerle dolduruverdi. Algoritmalar, sınıfsal poziyonum ve beğenilerim gereği, bu dev yaş alma/güzellik endüstrisinin kodamanları ile karşılaştırmadı beni. Yani, estetik operasyon makinaları, takviye hammaddesi, yeni nesil kurumsal fitnes aletleri pazarlayan şirketler/ holdingler bana reklam yapma gereği duymadı. Ama neredeyse bu ve benzerlerinin dışında medikal estetik, cerrahi estetik, takviyeler, çeşit çeşit yoga, pilates, kişisel antrenman dersleri, takım ama daha çok kişisel spor branşları için reklamlar, şirketler, bireyler önüme patır patır dökülmeye başladı. Yerlisi ayrı, yabancısı ayrı. Ben de kafama yatanların peşinden gittim tabii. Ve bir kez daha çok hareketli ve çok aktif bir dünyanın içine girdim. Bilginin ve satıcının çok bol olduğu bir dünyaydı bu ve zaman ve mekân mefhumu gözetmeden almaya gönüllü tüketici düşünüldüğünde sonucun bu olması da kaçınılmazdı zaten. Ya da kaçınılmaz olana göre kurgulanan bir oyundu zaten instagram.

Bu dünyada, bilgi veren ve bunu satanlar arasında kimi meslek grupları öne çıkıyor gördüğüm kadarıyla: mesela eczacı olup takviye, kozmetik öneren ve reklamını yapan; diyetisyen olup yemek tarifi veren; yoga/yüz yogası hocası olup duruş öğreten; estetik cerrah/güzellik uzmanı/dermatolog olup rutinlerin bilgisini veren, ünlü birer sanatçı olup kendi rutinini paylaşan ya da influencer olarak tüm bunları acemice ya da çok profesyonelce yapanlar var. Aslında bu yeni bir bilgi ya da durum değil.  Aktörler, konular değişse de, instagramın birçok paralel evreninde (sanat, çocuk, moda, yemek, vb) benzer süreçler yaşanıyor. Bilgi, bilgi kırıntısı ve hızla ilişkilenen bir pazar yeri.  Sonuçta, hepsinin amacı satış olsa da o bilgiyi, ürünü ya da hizmeti, o insanlardan alıp almamanız önemli olmuyor bir noktada. Çünkü onlar zaten takipçi sayıları oranında kendi hedef kitlelerine ulaşıyor, ürününü, hizmetini satıyor ve en önemlisi reklam gelirlerini alıyor, iş bağlantılarını kotarıyorlar. Sizse, profesyonel bilginin kırıntıları ile yetinmeye çalışıp, daha fazlası için yapabileceklerinizin ve satın alabileceğiniz ürünlerin, hizmetlerin peşine düşüyorsunuz. Ve yaş alma endüstrisinde görüyorsunuz ki ihtiyacınız olan en az beş-on takviye var, ama eğer mitokondrimizi, hormonlarımızı, hafızamızı, demans, Alzheimer riskini falan da işin içine sokarsak bu sayının sonu yok gibi.[5] Spor şart, fit ve güçlü olmalıyız çünkü. Fitness olur, yoga olur, dans olur, zumba olur; mümkünse her gün ama. Yine düzenli olmak kaydıyla oksijen terapileri, masaj, kese gerekli kan dolaşımı ve kendimizi şımartmamız için. Mezoterapi -çeşit çeşit- yaptırmanız lazım yılda birkaç kez cildinizi genç tutmak için. Doğal ve sağlıklı görünmek için hafif kalıcı makyaj iyi bir tercih. Botoks ve dolgu artık kuaföre gitmek gibi basit ve gerekli. Gülüşümüzü, dişlerimizi, burnumuzu da şekillendire biliyoruz bıçak altına yatmadan. Kozmetiklerden de kozmetik beğenmeliyiz, ancak “kaliteli” değilse beklenen etkiyi alamıyoruz ama muadilleri de var. Yüz yogası da yapabiliriz her gün en az yarım saat, botoks dolgu istemiyorsak ve yüz yogasının bir işe yaramadığını söyleyen estetik cerrahlarına kulaklarımızı kapatırsak ve tabii vaktimiz ve sabrımız varsa. Olmadı bıçak altına yatabiliriz, bunları yapmamış bir 60 artı birey isek. Önerilen beslenme biçimlerinin, dolayısıyla yemek tariflerinin çoğunda da zeytinyağı, limon muamelesi gören protein (mümkünse hayvansal), avokado, kuşkonmaz, hindistancevizi sütü, bal, badem, vs… var.  Daha da neler neler. Bunları rutininize alabiliyorsanız –çünkü rutin şart– haliniz vaktiniz yerindedir diyebilirim rahat rahat. Türkiye ortalamasının bayağı üzerindesiniz yani. Dahası çok da vaktiniz var yahut kendinizi tüketiyorsunuz koştur koştur, çünkü kolay değil bunca bakımı organize etmek de sürekli yapabilmek de. Ev-(iş)-çocuk/lar üçgeninde yaşayan çoğunluk kadının bu rutinlere ayıracak bütçesi olmadığı gibi, onca koşturmacanın içinde kendisine temel bakımı verebilmesi (misal nemlendirici, yürüyüş, hamam, tencere yemeği) bile başarı sayılabilir. Yani yaş almanın ekonomi politikası, biyolojik cinsiyet ve toplumsal cinsiyet anlayışından ve dolayısıyla ataerkillikten güç alarak özellikle de kadınlara yaşlanmayı geciktirebilecekleri ve dolayısıyla erkek bakışının beğenisine hala uygun olabileceklerini dayatan seçenekler sunar. Kimlerin bunlara ne şekilde ulaşabileceği gayet açık olduğundan, başta söylediğimi tekrarlayabilirim: yaş alma endüstrisi hem kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği (kendine de bakım vermesi beklenen kadın/beğenen-beğenmeyen erkek) hem de kadınlar arası eşitsizlikleri (en başta sınıf, sonra da beğeni) gözümüze sokmaktadır. 

Yine bu dünyada, başta da söylediğim gibi alternatif kurgular da yerini almıştır. Bu kurguların meslek gruplarına göz attığımızda daha çok sanatçı, influencer ve “new age longevity” olarak kategorize edebileceğimizi düşündüğüm kadim öğreti sevenleri görürüz. Hollywood yıldızları arasında, bu yaş alma endüstrisinin özellikle estetik kısmına direnenler var; Merly Streep, Julia Roberts, Jodie Foster, Selma Hayek gibi. Cesur ve akıllı kadınlar olduklarını düşünüyorum güzellikle kafayı bozmadıkları için ya da bozup helalleştikleri için. Bir yandan da buna cesaret edebilecek kadar yetenekli ve zengin olduklarını da biliyorum. Yaş alma endüstrisinin güzellik ve estetik kısmı ile hesaplaşan bu kadınların konu beslenme, kozmetik, spor, takviye ve öz-şefkat kısmına geldiğinde ise ellerinden geleni artlarına koymadığını tahmin etmek zor değil. Yeterince para ve zamanla neden olmasın zaten. Bu alternatiflerin içerisinde bir de 50+ kadınlar olarak–yine estetiğe karşı durarak— yaş almayı, kırışıklıklarını, yaşlılık lekelerini “utanmadan” sıkılmadan ve hatta vurgulayarak paylaşan hesaplar var.[6] Tabii bu hesaplar, eleştirelliklerini estetik endüstrisine ve kadını hep genç ve güzel kalmaya zorlayan ideolojilere yöneltse de amacın yine satış olduğunu görmek zor değil. Bu kez gelişmiş beğenilerini -çünkü ekseriyetle kültürel kapitalleri de vardır bu kadınların- moda, dekorasyon, yaşam stili seçkileri ile piyasaya arz ederler. Son olarak bu “eleştirel/alternatif” dünyada new-age olarak adlandırabileceğimizi düşündüğüm bir başka grup olsa gerektir. Bunlar da kadim beden/cilt bakımı ve beden eğitimi gelenekleri (yüz yogası/masajı, yoganın bin bir türü, Asya pilatesi, ayuverdik bakımlar gibi) üzerinden kendilerine yer bulur. Elbette bunun pratiği de on-line ya da yüz yüze dersler ve ilgili ekipmanların (yağlar, tütsüler, matlar, kıyafetler gibi) satıldığı devasa başka bir pazardır. Burada durayım ve aslında muhtemelen akademik olarak tartışılan bu konuyu kendi derdime uyarladığım biçimiyle özetleyeyim:

Kapitalizm/tüketim daha çok biyolojik ve indirgemeci/özcü açıklamalara sığınan cinsiyet ve toplumsal cinsiyet anlayışından faydalanarak ataerkil piyasayı yönlendirmekte ve her şekilde kârını devam ettirmektedir. Bunu da, hem toptan hem perakende hem de her türlü kanal ile yapmaktadır. Alternatif diyebileceğimiz seslerin farklı mecralardaki yansıması da aslında yine tüketim ve kâr odaklıdır. Kapitalizm/tüketim –konumuz itibarıyla— medikal estetik, cerrahi estetik, takviyeler, çeşit çeşit yoga, pilates, kişisel antrenman dersleri, takım ama daha çok kişisel spor branşları için reklamlar/şirketler/bireyler aracılığı ile kendine yeni bir oyun alanı bulmuştur. Bu oyun alanına, bahsettiğim gibi hem geleneksel hem alternatif kadın imajları yüklense de öyle ya da böyle aktörler bir şekilde para kazanmaktadır. Geleneksel ya da alternatif imaj/ürün/hizmet satışlarından. Kadınlar da, erkeklerle aralarındaki eşitsizlikler yetmezmiş gibi, bir de kadınlar arasında mevcut diğer eşitsizlik biçimleriyle – en çok sınıf, yaş, beğeni, vb.— karşı karşıya gelmektedir.

İşte kahramanları/anti-kahramanları ile medya, özellikle de sosyal medya öyle bir kakofoni yarattı ki beynimde, güzellik, estetik, kozmetik ve tüm bunların new-age boyutlarına kendince ve olabildiğince mesafeli/ilgisiz biri olarak, bu evrene “bir bakayım bari dediğimde”, narin ve güzel ruhum hiç işim yokmuş gibi bunu düşünmeye beni mecbur eden dünyaya iki kelam laf etmeye karar verdi. Kadınları dayanışmaya çağıracak bir durum yok ortada, sebepleri uzun. Ama ne kadar çok kadın doğal akışında yaş almaya devam ederse ve yorgunluğa, müsamahasızlığa, işaretlere müdahale kısmında elzem olanı, gerçekten canı ne istiyorsa, kendisi için yapmayı şiar edinirse sanırım hepimiz bir nebze rahatlayacağız. Hatta gençler de rahatlayacak. Çünkü farklı bir gençlik/güzellik endüstrisinin tam içinde ya da azıcık kıyısındalar. Oysa çok güzeller, çok güzeliz.


[1]  Kadınlar ve bence aslında dişiliği/erilliği bilinçli ya da bilinçsiz eleştiren bazı erkekler de anlayacaktır beni.

[2] Burada erkekleri dışlamak istemem ama, tam da ataerkillik ve erilliğin arzuladığı erillik türüne (örneğin hegemonik) ve güce (maddi-manevi) bence 40-60 aralığında erişen erkekler yaş almayı bir avantaj olarak bile kullanabiliyor/algılayabiliyor.  Bu bir gözlem ancak şöyle bir önermenin doğruluk payı olduğunu da düşünüyorum: Maddi güce (gelir, varlık) sahip erkeklerin, kadınlar kadar longevity (holistik olduğunu düşünen eklektik bir akım) dalgasına kapılmasına gerek kalmıyor; çünkü kadınlara ve erkeklere sınıf, statü gibi pohpohlanan “öncelikler,” yaş alma, güzellik ve estetik kaygılarını erkekler için ikinci plana atıyor. Bu mevcut sistemin erkeklere başka kaygılar yüklemediği anlamına gelmiyor ama o da bu yazının konusu değil.  Dahası, elbette tüm imtiyazlarına rağmen, ataerkillik, erillik ve dişilik kavramlarıyla diyaloğa girip longevity ile irtibata geçen/mesafeli duran erkekler de vardır. Ancak bu yazının kapsama alanında onlar da yok.

[3] Feminist dalgalar ve aslında bu dalgalara yön verdiği söylenen kimi feminist yazar/akademisyen/araştırmacı da bu tuzağa düşmekle suçlanabilmektedir, yani burjuva kadınlara has dert ve sorunlarla ilgili bilgi üretmek tuzağına. İlginç bir isim için bakılabilir: Betty Friedan, The Feminine Mystique, 1963. Bu noktada burjuva değerleri/ahlakı ile şekillenmemiş ya da eleştirisini içselleştirebilmiş birtakım kadınlar da tabii ki ayrıca ele alınmalıdır. Ben bu tuzağa düşüyorumdur düşmüyorumdur bilemiyorum hala, ama kişisel olarak, yaş almanın ekonomi-politiğinin kesişimsel bir tarafı olduğunu düşünüyorum. Diğer bir deyişle, kadınlar için yaş almanın ekonomi-politiğinin (kendine bak, tüket sonuçta yine de mutsuz ol/tüken/endişelen), farklı sınıf, cinsel yönelim, yaş, vb. gibi farklılıklarla kesiştiğini düşünüyorum. Ya da kadınlığın başka kimlik belirteçleri ile kesiştiği noktalarda da, yaş alma özelinde, kadın olmaktan kaynaklı ortak dertler olduğunu gözlemliyorum.

[4] Bu söylediklerim önemli bir literatür tarafından tartışılıyor. Ben özetledim. Çünkü, kadın, erkek çalışmaları ve kuir çalışmalarına ek olarak biyoloji, fizyoloji, tıp gibi disiplinlerin kadın(lık) ve erkek(lik) ile karşılaştığı çok hatırı sayılır bir akademik literatür var.

[5] Dünyanın ölmeyen ilk insanı olmaya heves eden Bryan Johnson örneği ile karşılaşmış olabilirsiniz. Takviye denince herhalde onu tek geçmemiz gerek: https://time.com/6315607/bryan-johnsons-quest-for-immortality/

[6] Benim rastlaştıklarım arasında Denise Boomkens iyi bir örnek: @and.bloom.