Feminist Odalar (V): Kalabalık Erkek Toplulukları, Civcivler ve Rüyalar

İşçi sendikalarından biri, yaptığı bir toplantıda, belki de eğitim çalışmasında, işçilerin fotoğraflarını çekmiş ve yayımlamıştı. O fotoğraflardan birine bakarken hep dikkatimi çeken bir mesele aklıma geldi ve kadınların bedenlerine odaklandığımı fark ettim. Fotoğrafta 30’a yakın erkek işçi; bacaklar yayılı ya da sırtları sandalyeye kırk beş derece açıyla kaykılarak yaslanmış, kolları açık ve rahat bir pozisyondayken görünüyorlardı. Fotoğrafı çekene değil, konuşmacıya bakan gözlerdeki ifade de ciddi ama rahat bir ifadeydi. Görünür olmayı değil, toplantının anlatıcısına odaklanmayı seçmişler gibi geldi bana… Ya da, kamusal görünürlükle ilişkilerinden eminlermiş gibi…

Aynı fotoğrafta 4 kadın işçi vardı. Kadınlar bir küme halinde, sandalyeleri de bedenleri de birbirine yakın bir pozisyonda, arka sıralarda, kendi içlerine dönük ve derli toplu oturuyorlardı. Onlarsa anlatıcıya değil, fotoğrafı çekene bakıyorlardı, hafif öne eğilmiş başlarıyla… Kadınlara takılı kaldı gözüm… Kamusal görünürlükle ilgili bir sıkıntıları da var diye düşündüm.

Çocukken kümesimizdeki tavuklara bakardım, sabahları sadece yumurtalarını toplamaz, onlara yem ve su verir, arada da kendileriyle konuşurdum… Kümesi temizlemek ve genel olarak tavukların bakımını yapmak kardeşimle benim görevimizdi. Bir de âdetimiz vardı, civcivler yumurtadan çıktığında ampul yakıp bir kasanın içinde ısınmalarını sağlar, onları kümesten eve getirirdik. Soğuğa dayanabilmeleri için bir süre evimizin tuvaletine konuk olurlardı. Şimdiki gibi çok çabuk da büyümezdi civcivlerimiz, nadiren içlerinden birini, birkaçını kaybederdik ve gözleri kaymış minik bedenlerini gördüğümüzde çok üzülürdük. Annem ve babam, birbirine sokulan sarı sevimli minikleri severken onları elleye elleye öldüreceğimizi söylerdi. 

Fotoğraftaki kadınlar, o sarı civcivlere benziyordu. Kalabalık bir erkek topluluğunun -kümesteki horozlar- içinde bir kasada, birbirlerini ısıtıyor gibiydi görünümleri…

Belki o dört kadına sorsak, birlikte çalıştıkları fabrikadaki erkek arkadaşlarından çekinmediklerini, erkeklerin onlara gayet iyi davrandığını söyleyeceklerdir. Fotoğraftaki kadınların duruşunu zapturapt altına alan, edepli, derli toplu olmamızı söyleyen başka bir sesti. O ses, fabrikanın dışından daha büyük bir Öteki’nden [Erkek egemenliği] ulaşıyordu kadınların kulaklarına. Fabrikanın içinde de o büyük sesin mutlaka birkaç temsilcisi -yankıları- vardı. Fabrikanın içindeki sesler dış sesin ekoları biçiminde yayılıyordu… Müdür, danışman, denetçi, iş güvenliği uzmanı, belki sendikacı, belki amcaoğlu… O ses biteviye haykırıp bedenlerimizi nasıl kullanacağımızı söylüyordu.

Tavuklar Firarda

Tavuklar Firarda[1] oğluma izletmek için arkadaşlarımdan öğrendiğim ve sonrasında birkaç kez daha izlediğim bir çizgi film. Size biraz filmden söz edeyim. Bir çiftlikte yaşayan Bay Tweedy ve karısının başları tavuklarıyla derttedir. Kümeslerinde yaşayan onlarca tavuktan dördü, Ginger, Bunty, Fowler ve Babs her ne pahasına olursa olsun, tel örgüleri aşıp kümeslerinden kaçmaya çalışırlar. Tweedyler kümesten firar eden tavuklar için 'kızartma' cezası uygulasalar da bu ceza dört tavuk için yıldırıcı olmaz. Umutsuzca planlar yapan dörtlü başta olmak üzere tüm kümesin kaderi, Rocky isimli karizmatik horozun gelişiyle birlikte değişir. 

Yumurtadan kesilinceye kadar kümeslerinde mutlu yaşayan tavuklar, yumurta veremez olanların seçilmesiyle –çocuk doğur[a]mamak ya da üretim zorlaması olarak da okunabilir- çiftlik sahibi tarafından teker teker kesilir. Tavuklardan biri kümesten kaçma planı yapmaya başlar ve iki sansardan yardım alır. Sansarlar, çiftçinin malzemelerini çalarak tavuklara getirir ve güzel bir uçak yapıp kaçmayı başarırlar. Tavuklar Firarda, çocuklara ve büyüklere örgütlenmenin manasını anlatan en güzel filmlerden biridir.

Çiftlikteki tavuklar arasında; narin, nazenin, çıtkırıldım diye tabir edeceğimiz kişiliklerden tutun; güçlü, kuvvetli, direngen ve mücadeleci kadınlara kadar birbirinden farklı insani niteliklerin atfedildiği tavuklar bulunmaktadır. İlk kaçış denemesini yapan tavuk, defalarca kere çöp konteynırına atılarak, ‘tek kişilik hücre cezası’ alır ama yılmadan kaçışın örgütlenmesi üzerine kafa yorar.

***

Sendika toplantısının bir anısı olarak çekilmiş fotoğraftaki kadınlar, bana Tavuklar Firarda çizgi filmini anımsattı. Onları; örgütlenip, mücadele ederken hayal ettim -ki zaten bu işi anlatan bir görsele bakıyordum. Bedenlerinin sinikliği ve içe kapanıklığı, dibe sertçe ayak vurarak suyun yüzüne doğru hızlanarak çıkan bir kadının siluetiyle birleşti. Kadın uzun süre nefessiz kalmıştı. Su, erkek kalabalıklarını temsil ediyordu. Kıyıya çıkmama yardım edense o dört kadındı. Bedenleri dimdikti. Beni kurulayıp, sarıldılar. Suda nefes alamamış, sabah erken bir saatte gördüğüm rüyanın ardından bu yazının başına oturmuştum. Fotoğrafı düşündüğüm birkaç günün sonrasında, gördüğüm rüyanın içeriğine, o fotoğraf karışmıştı. Rüyamı tam olarak yorumlayamasam da o dört kadınla bağlantılı olduğunu anladığımda nefesim rahatladı.

***

14 Şubat Sevgililer Günü’nde kadınlar sokaklara çıktı. “Eşitlik Yoksa Aşk da Yok!” diye seslendiler. 8 Mart Gece Yürüyüşü öncesinde nefeslerini kontrol ettiler. Ümüğümüze basıldığında tekme atmayı, sesimiz kısıldığında ses açmayı birlikte öğreniyoruz. Benim bu yıl ki 8 Mart Gece Yürüyüşü temam Tavuklar Firarda olacak, bir döviz hazırlayıp öyle katılacağım toplantılara ve yürüyüşlere… Firarımız keyifli olsun!



[1] https://www.dailymotion.com/video/x2whkql