14 Aralık 2012 sabahı ABD’nin Connecticut eyaletinde genç bir adam önce evde annesini öldürdükten sonra yakındaki Sandy Hook İlkokulu’na gidip aralarında 6-7 yaşındaki yirmi öğrencinin bulunduğu toplam 26 kişiyi katletti. Katilin intiharıyla sonuçlanan hadise ABD tarihinde bir ilkokuldaki en ölümcül silahlı saldırı olarak kayda geçti. Sevdiklerini kaybetmiş ya da kaybetme ihtimaliyle burun buruna gelmiş ailelerin o günlerde akıllarına, yaşadıkları bu derin travma yetmezmiş gibi bir de “kriz oyuncusu” diye damgalanacakları hiç gelmemiştir herhalde.
Sözlük’ün bu maddesi özelinde “kriz oyuncusu”ndan kastedilenin TC ekonomisi üzerinde oyunlar oynayan iç ve dış mihraklar olmadığı anlaşılmış olsa gerek. ABD’de “kriz oyuncusu”, bir doğal felaket, kaza ya da terör saldırısı tatbikatında mağdurları canlandıranlar için kullanılan bir tabir. Acil yardım provalarında gerçekçi koşullar yaratma maksadıyla bazen meslekten oyuncular bazen gönüllü amatörler rol alıyor ve kendilerine filmlerdekine benzer kan, yara, bere makyajı yapılıyor. Ve fakat söz konusu tabirin Türkiye bağlamındaki çağrışımıyla Sandy Hook’a dair kullanımı arasında komplo kuramcılığı bakımından bir ortak payda yok değil.
Kriz oyuncusu komplo kuramına göre Sandy Hook gibi kimi sansasyonel hadiseler bizzat (derin) devlet tarafından tertipleniyor, daha doğrusu sahneleniyor. Bu kurama inananlara bakılırsa aslında Sandy Hook İlkokulu’nda böyle bir olay yaşanmamıştı, öldü denilen çocuklar, yetişkinler ölmemişti ya da zaten kurgusal şahıslardı. Özel timlerce ablukaya alınmış okulun görüntüleri, yetkililerin demeçleri, ebeveynlerle yapılan röportajlar, cenaze törenleri…hepsi düzmeceydi. Occam’ın[1] kemiklerini sızlatacak bu iddiaya göre yüzlerce kriz aktörü marifetiyle devasa bir tiyatro sergilenmişti aslında. Sandy Hook’ta “gerçekte” ne olup bittiğini ifşa ettiğini iddia eden 30 dakikalık bir video olayın üzerinden bir ay geçmemişken YouTube’da 10 milyon kez izlenmişti bile.
Bu ve benzeri videolar, paylaşımlar çocuklarını kaybeden ailelerin yılllarca süren çetin hukuk mücadelesi sayesinde dolaşımdan kaldırıldı ama böylesi ucubeliklerin sanal alemde kökünü tamamen kurutmak mümkün değil. Ailelerin komplo kuramcılarıyla savaşım vermesinin bir sebebi yıllardır uğradıkları tacizler. Sandy Hook öğrencilerin velileri, yakınları internette hala alaya, hakarete maruz kalabiliyor ve hatta kendilerini komplo tezlerine iyice kaptırmış bazı fanatikler tarafından bu “tezgâha” ortak oldukları için ölümle tehdit ediliyorlar. Ailelerin sergiledikleri sebatkâr direnişin bir diğer nedeni de kaybettikleri canların anısına sahip çıkmak. Nasıl inkârcılık soykırımın son safhasıysa, onun yarasının kapanmasını imkansız kılıyorsa, Sandy Hook katliamının inkârı da ailelerin travmasını taze tutuyor, onun sağalmasına mani oluyor. Çocuğunun öldüğüne inanmayan ya da bundan kuşku duyan milyonlarca insanın olduğunu bilerek onun matemini tutmak katmerli bir ızdırap olsa gerek.
Komplo kuramcılığının popüler bir hobi olduğu Türkiye’de bile Suruç ya da Ankara Garı intihar bombalamalarından sonra kimse – bildiğim kadarıyla – bu katliamların düzmece olduğunu iddia etmedi. Katliamları “sempati toplamak” için PKK’nın yaptığı tezini ortaya atan birkaç aklıevvel ya da provokatör çıktı ama savları rağbet görmedi. Hadiselerin gerçekliğinin sorgulanmaması illa maktuller ve onların yakınlarıyla bir duygudaşlık anlamına gelmiyordu ama işi topyekûn inkârcılığa vardırıp ölenlere, onların yaslarını tutanlara kriz oyuncuları ithamında bulunan çıkmadı. Gerçi hangisi daha kötü: Bir trajedinin yok sayılması mı ya da yok sayılmadığı halde trajedi olarak görülmemesi mi?
Sandy Hook’a geri gelirsek…Peki, ABD devleti neden kriz oyuncuları tutup böyle muazzam bir organizasyona soyunsun? Sandy Hook komplosu tacirlerinin başını çeken insan müsveddesi Alex Jones’a bakılırsa gizli güçlerin maksadı bireysel silahlanmanın kısıtlanması için zemin hazırlamak[2], böylelikle vatandaşı devletin tiranlığı karşısında savunmasız bırakmak. Youtube, Facebook ve Apple tarafından hesapları kapatılana dek bu platformlarda milyonlarca takipçisi olan Alex Jones, Infowars adlı yayınlarıyla Sandy Hook benzeri birçok komplo öyküsünün yayılmasına öncülük etti. “İklim silahları”yla yaratılan ölümcül tufanlardan suya katılan kimyasallarla “eşcinselleşen kurbağalara” Jones’un çığırtkanlıgını yaptığı birçok safsatanın tek ortak noktası işin içinde hep devletin, derin devletin olması.
Ne var ki son birkaç senedir ortaya çıkan “QAnon” fenomeni Alex Jones’u bile yaya bıraktı. Trump ve onun yakın çevresindeki son derece gizli istihbarata sahip ordu mensubu bir grubun, devlet, medya ve iş dünyasında örgütlenmiş, Şeytan’a tapan ve insan kaçakçılığı yapan bir “kabal”a karşı – yer yer “Erdoğan vs FETÖ” anlatısına benzer unsurlar taşıyan – destansı bir savaş verdiğine kani “QAnon”cuların sayıları hızla artmakta. Bu şer şebekesine dair bilgileri sızdıran esrarengiz zatın (ya da ekibin) rumuzuna atfen “Q” yazılı pankartlar, şapkalar, tişörtlerle Trump mitinglerinde boy gösterenler son son epeyi kameralara yansır oldu. QAnon’un kitleselliğinin bir göstergesi de 2020 seçimlerinde Temsilciler Meclisi’ne girmeye talip birkaç Cumhuriyetçi Parti adayının bu hareketi ciddiye aldıklarına dair demeçleri. Görünen o ki siyasetçilerin iştahını kabartacak bir oy potansiyeline ulaşmış bu komplo kuramcıları ve müridleri. Nitekim Ağustos 2019 tarihli bir ankete[3] göre seçmenlerin %6’si QAnon’a inanıyor!
Arada sırada QAnon’dan kendine vazife çıkaranlar da oluyor haliyle. Örneğin, Hilary Clinton’ın Washington, DC’deki bir pizzacının bodrum katından cinsel sömürü amaçlı çocuk kaçakçılığı operasyonu yürüttüğüne inanan bir adam 2016 yılında mekânı tüfekle basıp üç el ateş etmişti. Lafı gelmişken zamanında yandaş medyanın, Clinton alerjisinden ötürü bu “Pizzagate” hadisesini komplo tezine çanak tutarak haber yaptığını da not düşelim.[4] Bir başka QAnon’cu 2018 Haziran’ın da silahlanıp Hoover Barajı üzerindeki bir köprüyü zırhlı aracıyla geçişe kapattı. Bu tür eylemler yüzünden FBI 2019’da QAnon’u potansiyel dahili terörizm tehlikesi listesine aldı. Ne var ki Trump, 2016 seçimleri öncesinde Ku Klux Klan’ın kendisine verdiği desteğe dair sorularda olduğu gibi QAnon hakkında yöneltilen sorulara da hep kaçamak yanıtlar vermekte. En nihayet geçende baklayı ağzından çıkarıp “hareket hakkında pek bir bilgim yok ama anlaşılan beni çok beğeniyorlar, bundan memnunum” deyiverdi. Gerçi zaten bir süredir kendisi ve oğlu QAnon bağlantılı mesajları sosyal medyada paylaşıyorlardı.
QAnon’un artan popülaritesi hakikat-sonrası (post-truth) bir dönemde yaşadığımızı destekler mahiyetteki tuhaflıklar zincirinin yeni bir halkası. Ve fakat hakikat-sonrası kavramının ima ettiği türden bir hakikat çağı hiç oldu mu ki? Belki de nitel bir sıçrama, bir kopuş yaşadığımız hissini yaratan, internet aynasında akseden insanlık halimiz ve onun kadim ama ilk defa bu kadar bütünlüklü gördüğümüz zıvanadan çıkmışlığıdır.[5] “Post” önekini hak etsin ya da etmesin içinde bulunduğumuz dönemde internet sayesinde iyice yaygınlaşan komplo anlatılarının herhalde en zararlı etkisiyse onların yarattığı sağır edici uğultuda asıl komploların gürültüye gitmesi. Tabirin farklı manasıyla “kriz oyuncuları”nın işbaşında olduğu bu tür hakiki komplolara yakın geçmişten sadece birkaç örnek için bakınız: Yukarıda bahsolunan canlı bombalar, Ceylanpınar cinayetleri ve de 15 Temmuz.
[1] “Occam’ın usturası” diye bilinen ilkeye adını veren Orta Çağ filozofu William of Ockham’a göre aynı hadiseye dair iki açıklamadan daha az varsayıma dayananının doğru olma ihtimali daha yüksektir.
[2] ABD’deki bireysel silahlanma üzerine bu Sözlük’ten bir yazı için bkz.
[3] https://emersonpolling.reportablenews.com/pr/august-national-poll-sanders-closing-gap-with-biden-mayor-pete-fades
[4] https://en.wikipedia.org/wiki/Pizzagate_conspiracy_theory#Turkish_press_reports
[5] Ayna belki de en uygun mecaz değil, zira internet sadece yansıtmıyor, katalizör işlevi de görüyor, yatkınlıkları körüklüyor.