Geçen hafta hayatını kaybeden Mesut Yılmaz’la ilgili anmalar, “merkez sağ”ın da yâd edilmesi gibi oldu biraz. “Merkez sağdaki boşluk,” veya merkez sağın AKP kara deliğince yutularak yok oluşu, nasıl tanımlayacaksak, siyasette epeydir diz döverek konuşulan konulardan biri.
Merkez sağ ‘nedir’? Merkez, içerikle değil konumla ilgili bir tanım. İçeriği bakımından, ancak göreli bir tanımı olabilir; uç-olmayandır, radikal-olmayandır, ılımlı, orta yolcu olandır. Uçlara tabidir, bir bakıma.
Merkez sağ siyasetçiler kendilerini çok defa meşrep terimleriyle tanımlarlar zaten: “muhafazakâr ama çok fazla içine kapalı olmayan,” “fanatik olmayan” anlamında “liberal görüşlü,” “orta yolcu,” sakin, hoşgörülü, nezaketli gibi.[1] Carî iktidar dilini düşününce, hiç küçümsenmeyecek bir ölçü ‘birimi.’
***
Peki, ısrarcı iş takipçisi kipinde sorarsak, ‘hiç mi yoktur’ merkez sağın bir ideolojik içeriği, fikri?
Türk sağı için bu içeriği, İlker Aytürk’le müşterek bir yazıda iki formülle tanımlamıştık. Birincisi, cumhuriyetin kurucu iradesine ve “inkılâplara” saygılı, ancak seçmenlerine bu inkılâp işinin tamamlandığı ferahlığını veren bir tutum. İkincisi, hızlı kalkınma. Refah artırışı vaadiyle ideolojik bagajı boşaltan bir pragmatizm.[2] Bu siyasî formüllerin ideolojik içeriğini, muhafazakâr-liberal diye tanımlayabiliriz. (Kuruluş dönemi AKP’si de bu geleneği asimile etmeyi başarmıştı. Zaten merkez sağ sahayı öyle istimlâk etti.)
***
Türkiye’de merkez sağcılar, kendilerine ideolojik tanım getirmeye, ideolojik kimlikleri ‘üstlenmeye’, 1980’lerden önce daha fazla iltifat ederlerdi. Demirel. Demokrat, cumhuriyetçi, milliyetçi, anti-komünist, medeniyetçi, kalkınmacı sıfatlarını değişen sıklık ve orantılarla seve seve kullanmıştır. Bunlar arasında millî iradecilik temelli demokratlık, devletin bekası temelli cumhuriyetçilik ve bilhassa “kalkınma davası,” en uzun soluklularıdır. Özal, ideolojiler-sonrası çağın çığır açıcısı misyonuyla, serbest piyasacılık, dünyaya açılma, transformasyon, reformculuk gibi tabirleri tercih etti.
Merkez sağa ‘doktriner’ bir içerik kazandırmaya dönük bir girişimi, 1970’lerde Demokratik Parti genel başkanı Ferruh Bozbeyli yapmıştı. Demokratik Sağ adlı kitabında (Dergâh 1976), “siyasi yönü cumhuriyetçi, sosyal yönü milliyetçi, iktisadi yönü hür teşebbüs,” tarifini yapar. Hür teşebbüsle kastettiği liberalizmdir ancak “liberal” kavramından sakınmayı, Türk merkez sağının karakteristik vasıflarından biri sayabiliriz. (Gerçi, Demirel’in bu sıfatı kullandığı olmuştur ama ötekiler kadar fazla ve istikrarlı değil.)
Türkiye’de ‘merkez-sol’ akademisyen ve gazeteciler arasında, “Batılı anlamda liberal,” veya –70’lerde Aydın Yalçın’ın Demirel karşısındaki ümitsiz muhalefeti sırasında benimsediği-, “çağdaş sağ” özlemi, hayıflanarak hep dile getirilmiştir. Buna en yaklaşan parti, sanırım kısa ömürlü (1955-1958) ama siyasî etkisi yüksek Hürriyet Partisi’ydi. “İnsan hak ve hürriyetlerine bağlı, demokrat,” sosyal liberal.
***
Krize, hatta basbayağı beka kaygısına düşünce, bakiye merkez sağcılar ideolojik tariflere biraz daha fazla tevessül ettiler. Mesut Yılmaz mesela, 2008’de batık merkez sağı toparlama teşebbüsleri sırasında“liberal-demokrat” adını kullanmıştı – ama “Japon liberal-demokrat modeline benzer” manâsında. İdeolojik açıdan, koyu milliyetçi-muhafazakâr bir liberal-demokratlıktır o, bir de herkesi yutan manâda “kuşatıcı”dır.
Mesut Yılmaz, 2009’da, merkez sağı diriltmeyi amaçlayan Demokrat Parti (DP)-Anavatan Partisi birleşme kongresine yönetime girmişti. Ondan beş ay önce yapılan kongrede (Süleyman Soylu’ya karşı kazanarak) DP’nin genel başkanlığına seçilen Hüsamettin Cindoruk, Türkiye’nin en ‘ideolojik’ merkez sağcılarından sayılabilir; ideolojik-siyasî sıfatları gönül rahatlığıyla sahiplenmiştir. 1986’lerde Doğru Yol Partisi (DYP) genel başkanıyken “Cumhuriyetçi demokratik sağ,” “Cumhuriyetçi, demokrat, muhafazakar ve laik,” “liberal, aynı zamanda milliyetçi… ve demokrat” sıfatlarına el atmış. 1980’lerin sonunda DYP içinde yenilenmeci bir muhalefet yürütürken, “Atatürkçü, çağdaş, medeniyetçi ve liberal” sağ tanımına başvurmuş. 1996’da 28 Şubat ikliminde DYP’den koparak kurulan Demokrat Türkiye Partisi’ni “liberal sağ” ve “”Cumhuriyetçi laik” sağ, diye tanımlamış. Yakınlarda, 2019’daki söyleşilerinde “cumhuriyetçi, Atatürkçü, milliyetçi” ve “liberal demokrat” adlandırmalarını sahiplenmiş.[3] Malûm, “Atatürkçü, çağdaş, laik” de, Kemalistler/Atatürkçüler nezdinde makbul olan sağ idealinin ölçüleridir.
***
Merkez sağın tarihinde müstesna denebilecek ihtilâf, 1991 öncesinde DYP’nin ‘eski’ sosyal-liberal siyasetin ihyasını savunan çizgisiyle ANAP’ın –2000’lere göre mütevazı denebilecek!- neoliberalizmi arasındaki ayrışmaydı. İktisadiyatta merkez sağı uç sağdan ayırt eden, esasen kapitalizmi mesele etmemesidir. Kapitalizmle uç sağ ilgilenir, çok örnekte anti-kapitalist bir ‘söyleme’ veya imâlara yatkındır.
Burada bir parantez… Bütün dünyadaki tarihsel örnekler, soldan bakınca hoşa gidebilecek olan bu meylin, riskli olduğunu gösteriyor. Sağda anti-kapitalizm, çok defa faşizan yönelimlere çıkar (beraberinde hemen her zaman antisemitizme). Tanım gereği, sağa ‘uyan’ bir şey değil anti-kapitalizm: Sağ bünyede Pharmakon etkisi yaratıyor; zehir-ve-panzehir. İnkârın inkârına dönüşürürken ikiye katlıyor, beterini yapıyor kapitalizmin!
***
Türkiye’de merkez sağın güncel ölçüsü, şüphesiz mevcut iktidara muhalefettir. Merkez sağın lüzumu ve kıymeti, onunla ölçülüyor.
Merkez sağa nişanlanan alana ‘oynayan’ partilerin ideolojik muhtevalarına bakarsak, ne görürüz? Demirel’in, Bozbeyli’nin, Cindoruk’un evrensel siyaset lügatinden alınma tanımlarını orada aramayın. İdeolojiler-sonrası çağda, tanımlar daha soyut, müphem oluyor. “Demokratik, cumhuriyetçi, milliyetçi” sıfatlarını programına yazan İyi Parti, bu bakımdan daha ‘klasik’ üslûba yakın sayılır. Deva, “özgürlükçü katılımcı çoğulcu demokrasi” şiârını kullanıyor, Ali Babacan’ın “Batılı muhafazakâr parti liderine” benzetilmesini ‘programatik’ bir kazanım gibi değerlendirmek istiyor. Daha az ‘merkezcil’ görülen Gelecek Partisi. “özgürlükçü, demokrat, evrensel ve kadim değerlerimizden güç alan bir siyasal vizyon” tarifi yapıyor - İslâmcılığı kimlik siyasetinden sıyırma iddiasının işareti sayılabilir.[4]
***
Merkez sağın ideolojik muhtevasıyla ilgili ‘hayırlı’ ölçü nedir peki? Laik, cumhuriyetçi, demokrat? Bunlardan daha asgarî ve daha sağlam olan ‘eski moda’ bir ölçü var: anti-faşistlik. Adıyla sanıyla “faşist” olandan gayrı durmak basitliğinde değil… Faşist bir niteliğe bürünme istidadı gösteren siyasetlere, siyasî tavırlara, söylemlere meyletmemek, orada tehlike görmek, bunlara karşı tetik durmak, sınır çizmek. Bir medeniyet ve insaniyet sınırı... Lâfzı değil meâli önemli; illâ faşizmden bahsetmeden de takınılabilecek bir sarih tutumdan söz ediyorum. Asgarî ölçüdür ve hayatîdir. Merkezse, işte gerçekten merkezî önemde olan, budur.
[1] “Ağabey” – Köksal Toptan. Söyleşi: Esra Güner Hacıoğlu. Bülent Ecvit Üniversitesi Yayınları, Zonguldak 2017. Bu konuya daha önce de değinmiştim: https://birikimdergisi.com/haftalik/9547/demirel-tusu
[2] İlker Aytürk-Tanıl Bora: “Yetmişli yıllarda sağ-sol kutuplaşmasında siyasî düşünceler,” Türkiye’nin 1970’li Yılları (Haz. Mete Kaan Kaynar) içinde, İletişim Yayınları 2020, s. 319-320.
[3] Bkz. Kaan Gaytancıoğlu: Türk Siyasal Yaşamında Hüsamettin Cindoruk. Tekin Yayınevi, İstanbul 2020.
[4] İyi Parti’nin emelini, ilk-dönem-AKP’nin Millî Görüş’ü mutasyona uğratarak merkez sağa uyarlama, böylece merkez sağı da asimile etme hamlesini, MHP ‘bazlı’ olarak gerçekleştirmek diye özetleyebiliriz. Deva ve Gelecek, zaten o ilk-dönem-AKP’ye rücu etmeyi vaat ediyorlar. Aslında İyi Parti de, dolaylı olarak veya ‘gayrı ihtiyarî’, bunu vaat ediyor. Elbette, yeni sürüm iddialarıyla…